Ruşen Çakır yorumladı: “Dijital faşizm”e karşı “yerli ve milli” savaş

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 Ağustos Cuma günü, erişimine engel getirilen Instagram platformuna ilişkin dün ilk kez konuştu. Erdoğan, dijital bir faşizmle karşı karşıya olduklarını söylerken, sosyal medya sektörünün militanlaştığını öne sürdü. Erdoğan “Türkiye’nin haklı talepleri karşılanır, hassasiyetlerine saygı gösterilirse mesele zaten kendiliğinden hal yoluna girecektir” dedi.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Yerli ve milli sosyal medya platformlarını üretmemiz gerekiyor. Bu noktada özel sektörümüze gerçekten çok ciddi bir rol düşüyor” dedi.

Dünyanın en zengin iş insanlarından, Tesla ve SpaceX’in CEO’su ve X’in sahibi Elon Musk, ofislerini Kaliforniya’dan Teksas’a taşımaya karar verdi. Kararını sosyal medyadan duyuran Musk, Kaliforniya eyaletinin okullarda cinsiyet kimliğiyle ilgili uygulamaya başlayacağı AB 1955 adlı yasayı gerekçe gösterdi.

Ruşen Çakır Instagram yasağını “Dijital faşizm”e karşı “yerli ve milli” savaş başlıklı yayınında yorumladı.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Nur topu gibi bir dijital faşizmimiz oldu ya da bir başka tâbirle: Küresel dijital faşizm. Bunu Instagram yasağının ardından önce Cumhurbaşkanı’nın Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum söylemişti. Ardından en son dün Cumhurbaşkanı Erdoğan –insan hakları başlıklı bir toplantıda üstelik– bu yasağı, Instagram’ın adını geçirmeden yine “dijital faşizmle mücâdele” adı altında meşrûlaştırmaya çalıştı. Ardından da Fahrettin Altun, Türkiye’nin “yerli ve millî” bir sosyal medya inşâ etmesi gerektiğini söyledi. Peş peşe gelen olaylar bunlar. Bunlar ne anlama geliyor? Aslında çoğu anlamsız. Tabiî ki Erdoğan’ın dünkü toplantıda büyük sosyal medya devlerine yönelik küresel anlamda söylediği şeylerde haklılık payları var, eyvallah; ama buna karşı mücâdelenin yolunun… Bir sabah, sabaha karşı ne oldu? Perşembeyi cumaya bağlayan gece saat 3:00’te şalter indirildi. Instagram en az politik olan sosyal medya uygulaması. Milyonlarca kişi Türkiye’de bunu kullanıyor; esas olarak sosyal iletişim için kullanılıyor ve bir de tabiî ki ticâret boyutu var. Özellikle küçük işletmeler, tek başına bir şeyler üretip satmaya çalışanlar kullanıyor. Ama bu arada tabiî ki büyük firmalar da Instagram’ı çok ciddî bir şekilde kullanıyorlar. Ben açıkçası çok fazla meraklısı değilim; hesabım var, ama çok kullanmıyorum, nâdiren. Fakat evde, eşim Müge gerçekten bir Instagram tâkipçisi diyelim, kullanıcısı diyelim. Onun sâyesinde biz de oradaki story’lerden âilecek haberdar oluyoruz. Ve birdenbire bunlara el koydu ülkeyi yönetenler ve ilk başta hiçbir açıklama yapmadılar. Biraz kem kümle geçiştirdiler. Önce Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı bir şeyler söyledi, “katalog suçlar” falan dendi. Daha sonra Bakan’ın kendisi görüşmeler olduğunu söyledi. Ama anlaşıldığı kadarıyla buradaki temel mesele, Hamas lideri İsmail Haniye ile ilgili Instagram’da Türkiye’yi yönetenlerin –herhalde Erdoğan da vardır, başkaları da vardır, bilemiyoruz– onların paylaşımlarına izin verilmemesinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Erdoğan’ın dünkü konuşmasından da bunu anlıyoruz, çok açık bir şekilde bunu söylüyor. Filistin’le ilgili: “İsmail Haniye’nin şehâdeti bize düşünce ve ifâde hürriyetinin sınırlarını Batılı ülkelerde İsrail’in kaprislerinin belirlediğini çok net göstermiştir. Filistin halkının şanlı direnişine ve kahraman evlâtlarına sanal âlemde açıkça savaş açmıştır bu şirketler” dedi. Buradan da anladık ki Haniye meselesinden dolayı böyle. Biliyoruz ki Meta, yani Instagram’ın bağlı olduğu, Facebook ve Instagram’ın bağlı olduğu şirket ve birçok şirket –herhalde buna X de dâhildir–, Hamas’ı bir terör örgütü olarak görüyor ve buna yönelik birtakım uygulamalar yapıyor. Bu da Hamas’ı bir terör örgütü olarak değil de tam tersine özgürlük savaşçıları olarak gören Türkiye yönetimi arasında ciddî bir sorun doğuruyor. Ama bu sorunun cevâbı, bununla mücâdele bu mudur? Kapatmak mıdır? Açıkçası, bunun cevâbı çok net: Hayır. Ve bu kesinlikle ve kesinlikle ifâde özgürlüğüne, düşünce özgürlüğüne aykırı bir şeydir. Instagram’ın yaptığı da aykırı olabilir. Ama Türkiye’nin yaptığı, yani burada bunu kullanan milyonlarca vatandaşın bu olayda hiçbir dahli yokken onları böyle bir imkândan siz bir şekilde mahrum ediyorsunuz.“Küresel dijital faşizm” vs. gibi hiçbir terminoloji sizi bu konuda haklı gösteremez.

Tabiî Erdoğan, bu arada muhâlefetten çıkan cılız sesleri… gerçekten cılız; protesto ettiler, kınadılar ama çok güçlü bir şekilde buna karşı çıkışlar da görmedik; buna rağmen Erdoğan, muhâlefeti de “ev zencileri”ne benzetti. “Ev zencisi” tâbiri, Amerika’da siyah hakları savunucusu Müslüman Malcolm X’in dile getirdiği bir kavram. Bunun ne anlama geldiği biliniyor. Evde çalışan, ama sâhibine çok bağlı olan siyahlar için kullanılan bir tâbir. Erdoğan, muhâlefeti de “ev zencisi” diyerek bu küresel faşizme boyun eğmiş, onun kuklası olmuş yapılar olarak târif etmeye çalıştı. Bu, çok fazla haddini aşmış bir söz. Öte yandan biliyoruz ki –bu yayının kapağına da bu fotoğrafı çıkarttım– Erdoğan’ın meselâ Elon Musk’la arası çok iyi. Defalarca görüştüler ve muhtemelen yine gelecek Elon Musk ve muhtemelen yine görüşecekler. Ama Elon Musk’ı da biliyoruz; kendisi siyâsî duruşuyla Erdoğan’a hiç de yakın biri değil. Özellikle Amerikan Kongresi’nde Netanyahu’nun yaptığı son konuşmayı yerinde izleyen ve ayakta alkışlayan birisi ve şu anda da Donald Trump’a tam anlamıyla angaje olmuş birisi. Tabiî Erdoğan’ın Donald Trump’la da arasında bir sorun yok ya da Donald Trump’ı tercih ediyor. Burada görüyoruz ki, önemli olan bu şirketlerin faşist olup olmadığı değil; Erdoğan tarafından ya da Türkiye’yi yönetenler tarafından ulaşılabilir olup olmadıkları. Onlara istediklerini yaptırıp yaptıramadıkları. Mesele bu. Yoksa bir Donald Trump, diğer Demokrat Parti adaylarına göre ya da Demokrat Partili başkanlara göre İslâm’a daha mesâfeli ve hattâ İslamofobik olabilir, ama Erdoğan için önemli olan Trump’a ulaşabilmektir. Ulaşabildiği zaman, ondan bâzı konularda tâvizler koparabildiği zaman, onu tercih eder. Aynı şekilde meselâ Avrupa’da Erdoğan’ın en yakın dostu kim? Macaristan’ın başındaki Orban. Avrupa’daki en İslâm karşıtı lider kim? Yine Orban. Yani buradaki mesele hem İslâm karşıtlığı hem göçmen karşıtlığı değil. Buradaki mesele daha çok ulaşılabilir olup olmamak. Geçmişte Berlusconi ile de arası iyiydi. Buradaki mesele de esas olarak Instagram’ın ya da onun temsilcilerinin Erdoğan yönetiminin isteklerini tam birebir yerine getirmemeleri. Bu anlaşılıyor. Günlerdir sürüyor müzâkereler, biliyoruz. Online olarak yapılıyormuş; bakanlar, bürokratlar katılıyormuş. Meta’nın da İngiltere’deki ve başka yerlerdeki temsilcileri de katılıyorlarmış. Bir pazarlık var. Bu pazarlıkların katalog suçlar nedeniyle olmadığı âşikâr. Çünkü dün yaptığım yayında, İfâde Özgürlüğü Derneği’nin yöneticisi Prof. Yaman Akdeniz çok net bir şekilde bunu söyledi. Meta altı ayda bir şeffaflık raporu açıklıyor ve bu rapor, en son açıklanan rapor yasağın gelmesinden iki-üç gün sonra olmuş. Orada da görülüyor ki, katalog suçlar kapsamında Türkiye’nin yaptığı başvuruların büyük bir çoğunluğu Meta tarafından kabul edilmiş. Ya tamâmen kaldırılmış ya da Türkiye’deki erişimi engellenmiş. Buradaki mesele esas olarak Hamas meselesi, Haniye meselesi ve onun da ötesinde Ankara’nın buraya ulaşabilmesi meselesi. Çünkü böyle bir güç var. Evet, çok büyük bir güç ve bu güçle siz birçok şeyi etkileyebiliyorsunuz. Ve bu gücün bir şekilde sizin kontrolünüzde, en azından Türkiye içerisinde belli ölçülerde sizin kontrolünüzde olmasını tercih ediyorsunuz. Bu kavga uzun bir süredir sürüyor. Avrupa Birliği bu konuda, bu küresel, sosyal medya şirketleriyle birtakım anlaşmalar vs. yaptı. Erdoğan da zâten konuşmasında buna değiniyor; ama Türkiye kendisini Avrupa’nın dışına atarak da tek başına kalakaldı.

Peki, şimdi gelelim “yerli ve millî” sosyal medyaya. Nasıl olacak? Olacak mı? Daha önce bir ara, adını bile unuttum, bir arama motoru lanse edildi. Kimsenin oradan bir şey aradığını açıkçası sanmıyorum. Dünyada bunun örnekleri var. Çin’de var, başka yerlerde var. Tek tük ülkelerde var. Kendi Facebook’larını, kendi Instagram’larını vs. yapmaya çalışıyorlar. Ama bu ülkeler biliyoruz ki hiçbir şekilde demokrasiyle yönetilmeyen ülkeler, tam anlamıyla kapalı ülkeler. Türkiye’yi böyle bir yere çekmek mümkün mü? Bence değil. Denenir, ama burada tabiî ne olur? Birileri, yine her şeyde olduğu gibi çok büyük paralar kazanır. Birileri birtakım şişirme… En son hastâne olayında gördük; 45 günde yapılan hastânenin tavanı çöktü biliyorsunuz. Bizde de birtakım “yerli ve millî” sosyal medya şirketleri çıkacaktır, hazırlanıyorlardır. Belki bunların zemini de kurulmuştur. Ama Türkiye gibi bir ülkede, öteden beri İslâm dünyasının Batı’ya en açık ülkesinde, dünyaya en açık ülkesinde, iki kıtayı birleştiren bir ülkede, böyle bir geleneğin içerisinde, dünyada olup biten, küresel anlamda yaşanan bu olayların hele bir de tadına varmışsınız, bu saatten sonra nasıl çıkaracaksınız? Yani nasıl çıkaracaksınız; yasakla çıkaracaksınız. Türkiye’de bir ara YouTube da yasaklandı, bir ara Twitter da yasaklandı, başkaları da yasaklandı. Şimdi Instagram yasak. Tamam, insanlara yasaklayabilirsiniz. Bunun yollarını bulacaklardır ya da siz gerçekten onlara câzip birtakım yerli ve millî araçlar sunacaksınız, uygulamalar sunacaksınız. Açıkçası bu sorunun cevabı çok net. Nasıl yapacak? Yani Türkiye, uluslararası, küresel anlamdaki sosyal medya uygulayıcılarının uygulamalarından daha câzip bir şey üretebilir mi? Nasıl üretir? Nasıl yapacak? Bunu görünce, Fahrettin Altun’un bu çıkışını görünce aklıma yine Fahrettin Altun’un bir ara kültürel iktidar üzerine söyledikleri geldi. Beyoğlu’nda kitapçı dolaşıyordu, hatırlarsınız, yıllar önce oldu. Bakıyor ki kitaplar hep “yerli ve millî” olmayan kitaplar; bununla ilgili sosyal medyada –o zamân Twitter‘daydı– bir paylaşım yapmıştı. Buna isyan eden bir paylaşım yapmıştı. Ben de bunun açıkçası ekmeğini çok yemiştim. AK Parti neden kültürel iktidar sâhibi olamadı? Şimdi düşünün, 22 yıllık bir iktidar söz konusu. Kültürel anlamda ne üretti, kimleri çıkarttı? Bu kadar imkân var. Bir ara büyükşehirlerin hemen hemen hepsinde belediyeler AK Parti’deydi. İstanbul, Ankara –İzmir hâriç– birçok yer. Buralardan da paralar akıtıldı, devlet eliyle paralar akıtıldı. Sürekli ödüller veriliyor, birçok kurum var. Sinemada diyelim ki teşvikler veriliyor vs. oluyor. Ama bir bakıyorsunuz, iktidar yanlılarının “yerli ve millî” diye tanımladıkları işler gerçekten hiçbir etki yaratmıyor. Birtakım filmlere devlet bayağı imkânlar tanıdı ve boş koltuklara oynadılar sinema salonlarında vs. Bir tek istisnâ, belki televizyonlarda bol miktarda var olan bu târihî dizilerdir. Ama onların da bir dönemi var. Bu anlamda en fazla yapabilecekleri, o dizilerdeki sahte târihi yeniden bugünün üzerinden inşâ etme çabaları olur. Ama Türkiye toplumu artık böyle şeyleri kabul etmiyor. Kendi çocukları bile, hattâ torunları da diyelim. Geçen, biliyorsunuz, Erdoğan torununun uyarısıyla Olimpiyatlar’ın açılışına gitmediğini söylemişti. Ama biliyorum ki birçok İslâmî kesimden tanıdıklarımın çocukları ve torunları hakkında gördüklerim, duyduklarım da gösteriyor ki bu kişiler, bu çocuklar, bu kuşaklar buraları çoktan aşmış durumda. Yerli ve millî sosyal medya falan hayal. Şu hâliyle bunu bir şekilde kabul etmek zorunda. Ama tabiî ki kendi kurallarını mümkün olduğu kadar koymaya çalışacak, herkes bunu yapmaya çalışıyor. Ama burada Türkiye anladığım kadarıyla birazcık onları kendisine tâbi kılmaya çalışıyor — ki bu kurumlar tabiî ki Türkiye’yi önemsiyorlar, Türkiye pazarından çıkmak istemiyorlar; ama bir şekilde boyun eğmeleri gibi bir olayı yaşadıkları anda, bunun çok ciddî bir zincirleme etkisi olacaktır. Bu nedenle de bunu yapmamaya çalışıyorlar.

Şu hâliyle bir bilek güreşi olarak devam ediyor. Instagram’da şu anda yaşanan bu bilek güreşi aslında Instagram’ın Türkiye’deki milyonlarca tâkipçisini hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. Onlar Haniye hakkındaki paylaşımlar kaldırıldı mı kaldırılmadı mı vs. bunlardan haberi bile olmayan milyonlarca insan, bunlarla çok da fazla ilgilenmeyen milyonlarca insan günlerdir çok sevdikleri işleri için gerekli olan Instagram’dan mahrum oldular. Ve burada aslında Erdoğan çok ciddî bir şekilde seçmen tabanını riske atan bir hamle yaptı. Buradan çıkan “dijital faşizme karşı mücâdele” söylemiyle yeni bir beka söylemi üretmesi mümkün değil. Buradan hareketle Instagram’a karşı mücâdele ya da X‘e karşı, ki X‘e karşı mücadele edeceğini sanmıyorum, Elon Musk ile kurduğu ilişki nedeniyle; ama diyelim ki Facebook ya da WhatsApp… Maduro, biliyorsunuz Venezuela’da bir başka otoriter, sözüm ona solcu otoriter lider, kendisi WhatsApp’ını iptal etmiş ve vatandaşlara WhatsApp’tan çıkmalarını telkin etmiş. Yasaklamaya gelince, yasaklayamıyor tabiî, nasıl yasaklayacak? Böyle bir durumla karşı karşıyayız. Kazanamayacağı bir savaş yürütmeye çalışıyor Erdoğan ve bu savaştan hareketle de kitle tabanını –o çok söylenen tâbirle– “konsolide etme” imkânı da yok. Tekrar onu söyleyeyim: “Gelin birlikte Instagram’a karşı savaşalım” deniyor. Niçin? Nasıl? Ne yaparak? Zâten insanlar bir şey yapmıyorlar, siz kapatıyorsunuz. Yani Maduro’nun yaptığı gibi şöyle bir çağrı yapsın Erdoğan meselâ diyelim ya da yöneticiler: “Bunlar dijital faşizmdir, vatandaşlarımızı bundan çıkmaya çağırıyoruz” diye yapsınlar. Ondan sonra da çıkanları saysınlar, bunların hepsi ortada. Diyelim ki: “Bugün îtibâriyle Türkiye’de 10 milyon kullanıcı vardı. Erdoğan’ın çağrısıyla kullanıcı sayısı yarı yarıya indi”. Böyle bir şey yapamıyorlar; çünkü yapmaları hâlinde başarısızlığa uğrayacaklarını biliyorlar. Onun için bizim yerimize bizi oralardan muaf tutuyorlar. Ama tekrar söylüyorum, kazanabilecekleri bir şey değil. Bu çağda millî ve yerlilik câzip bir slogan olabilir; ama bunun sınırları var ve bu olay bu sınırların içerisine girmiyor. Tabiî ki millî ve yerli birtakım şeylerle tanışacağız; ama sanmıyorum ki bunu insanlar ciddîye alsınlar, böyle asılları varken taklitleriyle uğraşsınlar. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.