Barbaros Gökdemir yazdı | Megalopolis: Dağ fare mi doğuracak?

Amerika’nın günümüz film kültürüne ve iklimine baktığımız zaman, özellikle sosyal medyadaki tartışmaların ve polemiklerin, neredeyse filmin esas amacını gölgede bırakacak şekilde öne çıktığını görüyoruz. Filmlerin tartışmak istediği temalar, fikirler ve argümanlar bazen hiç konuşulmazken; projenin çeperindeki ve ilk bakışta akla gelmeyecek kimlik, cinsiyet ve ideolojik eksenli konular alıp başını gidiyor. Örneğin Latin bir oyuncu filmden bahsederken, Latin olduğu için kariyerinin başında hiç iş bulamadığını ve dışlandığını; başka bir grup ise oyuncunun İspanyolca bilmediğini ve bu yüzden fırsatçılık yaptığını söylüyor. 

Sosyal medyaya yayılmış bu sisli perdenin aralığında, ünlü yönetmen Francis Ford Coppola tam 13 yıl aradan sonra ilk defa yönetmen koltuğuna oturarak, Megalopolis filmi ile sahalara geri dönmeye hazırlanıyor. Film henüz vizyona girmemiş olsa da çekimler sürecinde yaşanan polemikler, sancılı yapım süreci, uzun süre distribütör ve finansör bulunamaması, tanıtım fragmanındaki yanlış bilgilerin tepki çekmesi ve fragmanın yayından kaldırılması, ayrıca Coppola’nın sette bir figüranı öptüğünü kabul etmesi, birçok haber ve sosyal medya tartışmasının ana malzemesi haline geldi.

Bu hafta, filmin etrafında oluşan hâkim iklimi ve bu gürültü içerisinde filmin kendisini gerçekten ele alıp alamayacağımızı sorgulamak istediğim bir yazı yazmaya karar verdim.

Coppola, Apocalyse Now ve Hearts of Darkness sendromu

Coppola, Amerikan sinemasının 1970’ler altın çağı olarak kabul edilen “New Hollywood” kuşağının en önemli yönetmenlerinden biri. George Lucas, Martin Scorsese, Brian De Palma ve Steven Spielberg ile aynı dönemde anılan yönetmen, aslında onlardan yarım kuşak kadar daha büyük ve onlara kariyerlerinde ağabeylik yapmıştır. Yönetmenliğini yaptığı The Godfather (1972) ve The Godfather Part II (1974) filmleri hem mafya türünün hem de İtalyan – Amerikan kökenli sinemanın başyapıtlarını oluşturmuşlardır. Nixon- Watergate skandalı sonrası Amerika’da oluşan güvenlik ve gözetleme paranoyası üzerine, Gene Hackman’ın müthiş bir performans sergilediği psikolojik gerilim olarak tarif edilebilecek The Conversation (1974) filmini hem kaleme almış hem de yönetmiştir. Kariyerini aktif bir şekilde 1980’ler, 1990’lar ve 2000’lere kadar taşıyan yönetmen aslında bugün daha çok 1970’lerde yaptığı sinema ile anılır. 

Megalopolis hakkında çıkan ve bitmek bilmeyen tartışmalar aslında bugün Coppola’yı tutkulu ama takıntılı ve de sorunlu yönetmen sınıfına sokan 1979 yapımı Apocalypse Now filmini akıllara getiriyor. Bu filmiyle sinema tarihine adını altın harflerle yazdıran ünlü yönetmenin obsesifliği, çalışma biçimi ve mükemmeliyetçiliği, karısının yönetmenliğini yaptığı belgesel filmi Heart of Darkness’da (1991) gerçekçi bir şekilde belgelenmiştir. Belgesel kısaca Apocalypse Now filminin kamera arkasıdır ve Eleanor Coppola yapım süresince hem ekiple hem de eşi ile uzun röportajlar yapmış, filmin bir tür yapım günlüğünü oluşturmuştur. (Belgesele YouTube üzerinden ulaşabilirsiniz; film meraklılarına şiddetle öneririm.)

Belgeselde, filmin yapım macerası, Amerika’nın Vietnam’a girip çıkamamasının bir metaforu gibidir. Zor bir coğrafyada yapılan çekimler devamlı uzar; bütçe şişer ve stüdyo ile Coppola sık sık karşı karşıya gelir. Coppola senaryodaki sondan hiç memnun değildir. Doğru sonu bulmak için delicesine çalışır; bir yandan da 1970’lerde Amerika’da aşırı yaygın olan uyuşturucu kullanımının etkisindeki oyuncularına dert anlatmaya ve onlardan performans almaya çalışır. Başrol oyuncusu değiştirilir. Seçilen yeni başrol oyuncusu çekimlerin ortasında kalp krizi geçirir. Marlon Brando daha fazla para ister ve bitmek bilmeyen kaprisleriyle hem yönetmeni hem de yapımcıları küplere bindirir. Filmdeki hayvan şiddeti sahnelerinden dolayı yapımcılar, hayvan hakları savunucularının hedefi haline gelirler. Filipin ordusundan çekimlerde kullanılmak üzere helikopterler alınmıştır ancak ülkede yaşanan isyancı saldırıları sebebiyle araçların filmin ortasında geri gönderilmesi gerekir. Coppola’nın Cannes Film Festivali’nde verdiği röportajda filme atfettiği önem daha net anlaşılır: “Benim filmim Vietnam üzerine bir film değil, Vietnam’ın ta kendisi!”

Peki Megalopolis çevresinde neler yaşanıyor? 

Epik bir bilimkurgu olarak lanse edilen ve Coppola’nın uzun yıllardır üzerinde çalıştığı tutku projesi Megalopolis, ilk kaleme alındığı 1983 yılından bugüne ara ara kendisinden bahsettiriyord  ancak 2019 yılında itibaren somutlaşmaya ve gerçek anlamda hayata geçmeye başladı. Uzun süren finans arayışlarından sonuç alınamayınca, Coppola Los Angeles’taki şarapçılık işinin bir kısmını elinden çıkartarak projeye 120 milyon dolar aktardı ve sonunda yeşil ışık yakıldı. Hollywood’un, büyük bir isim olan Coppola’nın projesini iyi bir yatırım olarak değerlendirmemesi ve bütçeye kaynak bulunamaması aslında filmle ilgili bitmek bilmeyen tartışmaların başlangıcı oldu ve yönetmen için, acaba Apocalypse Now deneyimini tekrar hatırlatacak bir sürece mi girdi diye düşündürmeye başladı.

Sette yaşanan anlaşmazlıklar filmin yapım süresi boyunca haberlerde yer almaya devam etti. Mesela Coppola, bazı starlar ile anlaşamıyordu. Benzer şekilde ekip de Coppola’ın eski kafalı olduğunu dile getiriyor; hiçbir zaman bir plana sadık kalmadığını, ekibe güvenmediğini, karavanında oturup uzun süre marihuana içtiğini ve kafasına göre hareket ettiğini belirtiyorlardı. Kalabalık figüran sahnelerinde çıplak kadın oyuncuları öptüğüne dair çıkan haberlere başta sessiz kalan Coppola, daha sonra yaptığı açıklamada, oyuncuları havaya sokmak amacıyla böyle bir etkileşimde bulunduğunu belirtti.

Filmin oyuncu kadrosunda yer alan aşırı sağcı ve Donald Trump yanlısı Jon Voight ile 2021 yılında cinsel saldırı iddiaları nedeniyle kariyeri askıya alınan Shia LaBeouf’un varlığı da filmle ilgili tartışmaların odağında yer aldı. Coppola, Cannes Film Festivali’ndeki basın gösteriminde ve sonrasında verdiği röportajlarda, filmin gücünün farklı görüşlerden ve zıt kutuplardan insanların aynı ekipte bir araya gelebilmesinde yattığını vurguladı. Ayrıca, filmin, “woke” ikliminin yarattığı söylemlerin ötesine geçmeyi amaçladığını belirtti. Yine de tüm bunlar, Coppola’nın eleştirilerden kaçınmasına engel olamadı.

Son yıllarda Hollywood’da artan nepotizm tartışmalarını bilerek ya da bilmeyerek göz ardı eden yönetmen, bazılarını rahatsız edecek şekilde torunlarını öne çıkarmaktan da çekinmedi. Ancak, Cannes’daki gösterim sırasında torununun yanağından makas alması gibi uygunsuz hareketleri yine bize yönetmenin farklı bir jenerasyona ait olduğunu hatırlattı. 

Tüm bunların ardından, filmin geçtiğimiz hafta yayınlanan sahte alıntılarla dolu fragmanını Megalopolis macerasının vizyon öncesindeki — şimdilik — son fiyaskosu olarak görebiliriz.

Sahte fragman ve hakikat sonrası

Coppola ve onun jenerasyonundaki birçok sinemacı, genel olarak film eleştirmenlerinden pek hazzetmezler. Bunun sebebi, Amerika’da, özellikle 1970’lerde, film eleştirilerinin filmin gişesi üzerinde büyük etkisinin olmasıydı. Stüdyolar da kötü eleştiri alan filmlerin vizyon yolculuklarına karşı oldukça temkinli davranırlardı. Bu yüzden Coppola ve Scorsese gibi birçok yönetmen, yer yer çıkan film eleştirileri yüzünden filmlerinin iş yapmadığını, hatta bazı filmlerinin battığını birçok defa ifade etmişlerdir. Bugün film eleştirmenlerinin gişede böyle bir etkileri yok. Öte yandan, geçmişe baktığımızda, zamanında ağır bir şekilde eleştirilen birçok filmin, daha sonra, sinema tarihinin önemli yapıtaşları haline geldiğini de görebiliyoruz.

Megalopolis filmi için hazırlanan fragman, tam da Coppola’nın film eleştirmenlerine karşı olan alerjisi üzerine kurulu. Fragmanda ilk önce yönetmenin efsaneleşmiş filmlerini görüyoruz, ardından eleştirmenlerin o filmler için yazdıkları olumsuz eleştirileri. Anlatılmak istenen bu olumsuz yorumları yapan eleştirmenlerin büyük bir yanılgı içerisinde oldukları, çünkü bahsi geçen filmlerin bugün artık birer başyapıt olarak kabul ediliyor olması. Fragmanın ana mesajı adeta bir uyarı niteliğinde: Coppola tüm engellemelere rağmen tıpkı o filmlerde olduğu gibi Megalopolis filmi ile de adını sinema tarihine yazdıracaktır çünkü o büyük bir sinemacıdır!

Ancak fragmandaki tuhaflıkların gizemi hızlıca çözülür ve absürt gerçek ortaya çıkar! Anlaşılır ki, fragmanda alıntılanan eleştiriler gerçek değil; yapay zekâ ile oluşturulmuş sahte metinler. Adı geçen eleştirmenler gerçek ama ne öyle bir eleştiri kaleme almışlar, ne de bahsi geçen mecralarda çalışmışlar. Dalga dalga ortaya çıkan bu olay, fragmanın apar topar kaldırılmasına neden olur ve biz yine filmi değil ama bir kez daha başka şeyleri konuşurken buluruz kendimizi.

Nereye gidiyoruz?

Fragmanı ilk izlediğimde, sahte alıntılarla hazırlanmış olmasının kasıtlı bir strateji olduğunu düşünmüştüm. Sanki bu, yaşadığımız post-truth döneme uyum sağlama çabasıydı. Gerçek olmadığını biliyoruz, herkes biliyor, ama yaratılmak istenen başka bir gerçeklik ve onun üzerinden verilmek istenen bir mesaj var. Bu fragman bana, 2023 Türkiye genel seçimlerinde iktidarın hazırladığı videoları hatırlattı. O videolarda da muhalefet partisi ve lideriyle ilgili birbirine montajlanmak suretiyle gerçekmiş gibi gösterilmeye çalışılan bir anlatı sunulmuş, tepki geldiğinde de ‘zaten gerçek de buna yakın değil mi, ne var bunda?’ tarzında bir açıklama yapılmıştı. İktidarın videolarının aksine, Megalopolis fragmanı gelen tepkiler nedeniyle hızla yayından kaldırıldı. İnce düşünülmüş bir pazarlama stratejisine değil, bir yol kazasına bakıyorduk.

Peki tüm bunlar, bize aslında film endüstrisinin içinde bulunduğu iklim ile ilgili ne söylüyor? Henüz vizyona girmemiş bir filmin, bu kadar konuşulması ama kendisinden hiç bahsedilmemesi, filmin ana ürün olduğu günleri epey bir geride mi bıraktığımızı gösteriyor? Yoksa hakikat sonrası bu dönemin, film endüstrisi üzerindeki etkilerini mi yaşıyoruz?
Oldukça zahmetli bir sürecin sonucunda filmini hayata geçiren eski toprak Coppola, daha filmi vizyona girmeden kendisini yeni dünyanın ve ona adeta hükmeden sosyal medyanın toksik polemikleri içinde buldu. Daha yalın ama önemli bir soru, Megalopolis’in vizyona girdiğinde yönetmenin efsanevi filmografisindeki diğer yapımlarla boy ölçüşüp ölçüşemeyeceği ve gişede nasıl bir performans sergileyeceği. O zamana kadar ünlü yönetmen kültür savaşlarının hedef tahtasında olmaya devam edecek.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.