İstanbul Barosu Başkan adayı İbrahim Kaboğlu mevcut yönetimi eleştirdi: “İstanbul Barosu son 10 ayda kaç kez sokağa indi?”

İstanbul Barosu Başkan adayı İbrahim Kaboğlu, Medyascope Haber Müdürü Göksel Göksu’nun konuğu oldu. Kaboğlu, Anayasa’nın 4. maddesine ilişkin tartışmalar hakkında konuşurken, baro başkanlığı adaylığına dair süreç hakkında da bilgi verdi.

Avukat Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, geçtiğimiz ağustosta İstanbul Barosu Başkanlığı’na aday olduğunu açıkladı. Kaboğlu, Medyascope Haber Müdürü Göksel Göksu’nun sorularını cevapladı. Kaboğlu, İstanbul Barosu’na yönelik eleştirilerde bulunarak, son 10 ay içinde baronun anayasa ihlalleri konusunda yeterince aktif olmadığını savundu. “İstanbul Barosu ne yaptı? Son 10 ayda kaç kez sokağa indi? Kaç kere anayasanın askıya alınmasına karşı eyleme geçti?” şeklindeki sorularıyla baronun sessiz kalmasını eleştiren Kaboğlu, bu süreçte anayasaya aykırı uygulamalara karşı daha güçlü bir ses çıkarılması gerektiğini dile getirdi.

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, avukatların örgütlenmesi gerektiğini söyledi. Avukatların, tıpkı hakimler ve savcılar için düşünüldüğü gibi, kendi güçlerini gösterebilmek için örgütlenmeleri gerektiğini vurgulayan Kaboğlu, sendikalar ya da dernekler kurarak bu süreçte daha aktif rol almaları gerektiğini belirtti. “Avukatlar diledikleri gibi örgütlensinler, sendika kursunlar, dernek kursunlar. Güçlerini ortaya koysunlar,” diyen Kaboğlu, avukatların yalnızca bireysel değil, toplumsal olarak da mesleklerine sahip çıkmalarının önemini dile getirdi.

Kaboğlu, anayasal yıkımın karşısında olduklarını belirtirken, “İstanbul Barosu’nu güçlendirmek için geliyoruz” dedi. Kaboğlu, anayasa hukuku profesörü olarak tanındığını ancak her zaman sahada yer aldığını ve insan hakları savunuculuğu konusunda aktif çalıştığını belirtti.

Kaboğlu, geçmişte çeşitli insan hakları programlarına, başbakanlık ve Birleşmiş Milletler düzeyinde katıldığını vurgulayarak, hukukçular ve kamu görevlilerine insan hakları formasyonu kazandıran projelerde yer aldığını ifade etti. İstanbul Barosu’nun İnsan Hakları Merkezi Başkanlığı ve Türkiye Barolar Birliği’nde kurucu başkanlık yaptığı dönemlerde de bu çalışmaların devam ettiğini söyledi.

Türkiye’nin özellikle 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleriyle büyük bir anayasal yıkıma sürüklendiğini söyleyen Kaboğlu, hükümetin ilgasının cumhuriyet kazanımlarını yok ettiğini ve anayasal denge ve denetim mekanizmalarının tasfiye edildiğini belirtti. “Siyasal sorumluluk kavramı tamamen ortadan kalktı” diyen Kaboğlu, Türkiye’nin şu anda anayasa dışı bir alana sürüklendiğini savundu.

“Bu kadar büyük bir yıkım karşısında İstanbul Barosu’nun sessiz kalması kabul edilemez”

İstanbul Barosu’nun son yıllarda sessiz kaldığını ve edilgen bir tutum sergilediğini ifade eden Kaboğlu, “Bu kadar büyük bir yıkım karşısında İstanbul Barosu’nun sessiz kalması kabul edilemez” dedi. Kendisini baro başkanlığına aday göstermeye çağıran 1200 avukata yanıt olarak, “Ben değil, biz çıkıyoruz” diyerek kolektif bir yönetim anlayışıyla hareket edeceklerini duyurdu.

Kaboğlu, genç avukatların karşı karşıya olduğu sorunlara dikkat çekerek, İstanbul Barosu’nun demokratik, katılımcı ve paylaşımcı bir yönetim modeliyle bu sorunları çözmek için güçlü bir irade sergileyeceklerini vurguladı.

Can Atalay açıklaması

Kaboğlu, Can Atalay kararı üzerinden de güncel bir değerlendirme yaparak, kararın Gezi Parkı eylemlerinin bir uzantısı olduğunu vurguladı. Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye’deki postmodern demokrasi anlayışını yansıttığını belirten Kaboğlu, bu eylemin iktidar tarafından bir “beka aracı” haline dönüştürüldüğünü söyledi. Kaboğlu, Can Atalay’ın tutukluluğunun da bu süreçte, siyasal iktidarın kendisini koruma stratejisinin bir parçası olduğunu öne sürdü. “Bu olayların görünen yüzü, bir yıldır devam eden Can Atalay sorunu olmuştur” diyen Kaboğlu, bu durumun anayasa ve hukuk devleti ilkelerine ciddi bir darbe olduğunu dile getirdi.

Kaboğlu, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 27 Ekim 2023 tarihinde verdiği Can Atalay kararı ile 16 Ağustos 2024’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yaşanan olaylara dikkat çekti. AYM’nin Atalay lehine verdiği kararın, TBMM’deki AKP ve MHP çoğunluğu tarafından uygulanmadığını hatırlatarak, bu sürecin sadece siyasi değil, fiziki bir çatışmaya da dönüştüğünü belirtti. Kaboğlu, “Meclis’te, kararın uygulanmaması için sayısal üstünlüğe yetinmeyen AKP-MHP çoğunluğu, fiziki güç kullanarak kan döktü. Üstelik yalnızca erkek vekillerin kanı akmadı; bu durum, siyasi iktidarın hukuk devleti ilkesine karşı yürüttüğü mücadelede doymak bilmez bir şiddetle karşılandı” diye konuştu.

Kaboğlu, bu olayların, sadece bir bireyin hak arayışı olmadığını, aynı zamanda Türkiye’nin hukuk devleti ilkesine yönelik ciddi tehditlerin de bir göstergesi olduğunu belirterek, toplumun bu konudaki duyarlılığını artırmak gerektiğini söyledi.

Bu açıklamaları, Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve anayasa ihlallerine karşı mücadelede önemli bir adım olarak nitelendiren Kaboğlu, hukukçulara ve avukatlara bu süreçte büyük sorumluluk düştüğünü söyledi.

Anayasa’nın 4. maddesi açıklaması

Kaboğlu, HÜDA PAR’ın anayasa değişikliği önerisinin, AKP ve MHP tarafından yeterince eleştirilmemesine de tepki gösterdi. İktidar ortaklarının, HÜDA PAR’ın anayasa değişikliği önerisini ciddiye almadığını belirten Kaboğlu, “HÜDA PAR’ın anayasa değişikliği önerisi, AKP ve MHP için bir yükümlülük oluşturuyor. Eğer bu öneriye tepki vermiyor ve kendi anayasa projelerini açıklamıyorsalar, bu durum onların anayasal gelecekle ilgili net bir projeye sahip olmadığını gösteriyor,” dedi.

Kaboğlu, anayasanın sadece belirli maddeler değil, bütün olarak toplumsal bir uzlaşı metni olduğunu ve bu nedenle herhangi bir anayasa değişikliğinin, toplumsal uzlaşıyı dikkate alarak yapılması gerektiğini vurguladı. Kaboğlu, “Anayasa, dinler ve inançlar arasında bir denge sağlar. Bu tür köklü değişiklikler, toplumun geniş kesimlerinin onayını gerektirir. Sadece belirli maddelerin değiştirilmesiyle anayasa değişikliklerinin geçerli olacağını düşünmek yanıltıcıdır,” şeklinde konuştu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.