Türkiye’de siyasetin gündeminde çözüm süreci tartışmaları var. Türkiye Büyük Millet Meclisi‘nin (TBMM) açılış töreninde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerle el sıkışmasının ardından yapılan açıklamalar, “Yeni çözüm süreci mi?” tartışmasını başlattı.
Devlet Bahçeli bugün partisinin grup toplantısında Abdullah Öcalan’a seslendi. Bahçeli, Öcalan’a, “Buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin” diye çağrı yaptı.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin grup toplantısında, “Çağrının muhataplarına ulaşması için Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerekiyor” dedi.
Bu gelişmeler sürerken, DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları, 16 Ekim Çarşamba günü (yarın) sekiz yıldır Edirne Cezaevinde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edecek.
Ruşen Çakır, izleyicilerden gelen sorularla çözüm süreci tartışmalarını, Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın açıklamalarını değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler. Devlet Bahçeli’nin DEM Partililere uzattığı elle beraber Türkiye’de yeni bir tartışma başladı ve uzun bir süre süreceğe benziyor. O tartışma da ‘‘Yoksa yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?’’ tartışması. Tabii burada ilk adımın Devlet Bahçeli’den gelmiş olması işi başlı başına ilginç kılıyor. Ve özellikle DEM Partililer bir şaşkınlık yaşadılar, ama kısa süre içerisinde kendilerini toparlayıp bu konuda genellikle olumlu açıklamalar yapıyorlar. Şunu da özellikle vurgulamak istiyorum: DEM Parti bu konuda parti içerisinde bir disipline başvurmuş ve yetkili isimler dışında kimselerin konuşmasını pek istemiyorlar. Belediye başkanları, milletvekilleri vesaire; çünkü yanlış söylenecek bir şeyin, farklı birtakım görüşlerin tartışmaları olumsuz etkileyebileceğinden endişeleniyorlar. Bugün baktık, Devlet Bahçeli geçen grup konuşmasında el sıkmanın rastlantı olmadığını söylemişti. Bu hafta ‘‘Acaba geri adım atar mı?’’ dedik, bence atmadı. Tabii ki birtakım noktalarda tavrını belirtti ama en önemlisi Abdullah Öcalan’dan tek taraflı olarak örgütü dağıtmasını istedi, bir çağrı yaptı Abdullah Öcalan’a. Bu başlı başına çok önemli bir husus bence. Nitekim İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu hemen bunu, Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrıyı gaflet ve delalet olarak tanımladı ve karşı çıktı. Çok ilginç şeyler yaşanıyor. Devlet Bahçeli’nin şu ya da bu şekilde Öcalan’ı bir şey yapmaya çağırmasını not etmek lazım.
Şimdi “Yeni bir süreç mi başlıyor?” sorusunu sorduk, soruyoruz, soracağız. Şimdi de sizinle beraber bunu bir tartışalım. Nasıl olacak? Benim ve Medyascope‘un YouTube sayfalarında chat bölümlerine sorularınızı, yorumlarınızı, görüşlerinizi ve eleştirilerinizi yazabilirsiniz ve buradan bir tartışma yapmaya çalışalım. Bakalım insanlar bu konuyu ne kadar önemsiyor, ne kadar bu konuda bir şeyler söylüyor.
Bu arada bir son dakika haberi var. Van’da kayıp olan genç kadın Rojin Kabaiş, Diyarbakırlı biliyorsunuz, öğrenciydi. Maalesef onun cansız bedeni Van Gölü Mollakasım Köyü sahilinde bulunmuş. Kendisine rahmet diliyoruz. Ve muhakkak bir cinayet söz konusu olsa gerek. Aydınlanır mı, nasıl aydınlanır? Narin olayında yaşadıklarımızdan sonra çok da fazla umutlanamıyoruz, ancak umuyorum ki bunun sorumluları hızlı bir şekilde bulunur ve hak ettikleri cezaya çarptırılırlar. Evet, tekrar söyleyeyim: Rojin Kabaiş’in cansız bedeni Van Gölü Mollakasım Köyü sahilinde bulundu. Maalesef kötü bir haber.
Evet, şimdi sizlerden gelecek olan soru ve yorumlarla bu işi yapalım istiyoruz. Gelen sorular var.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
‘‘Sırrı Süreyya az önce Devlet Bahçeli ve Erdoğan’a teşekkür etti. ‘Barışa gönül indiren köklü tarihi meselemizi ilk defa bir konuşma eksenine çekmeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanı’na, Sayın Devlet Bahçeli’ye ve barış meselesinde gönül indiren herkese, bu konuda bedel ödemiş bir kardeşiniz olarak şahsım adına teşekkür ediyorum’ demiş.’’ Herhalde Meclis’in oturumunu o yönetiyor olsa gerek, orada söylemiş. Sırrı Süreyya Önder zaten daha önceki süreçlerde de bu konuda çok aktif olarak rol oynamış birisi. Bazılarının sandığı gibi Kürt de değildir Sırrı Süreyya Önder, Adıyamanlı bir Türkmen’dir. Ama hayatını bu olaya adamış birisidir ve onun Bahçeli ve Erdoğan’a teşekkür etmesini önemli bir not olarak kayda geçmekte yarar var.
Kemal İslim diyor ki: ‘‘Bir süreç varsa o da Cumhur İttifakı’nın DEM Parti’yi HÜDA PAR gibi yanına çekme sürecidir. 2024 Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası DEM’in muhalefet bloğunda olmasıyla ilgili öz eleştirisi — 2023 olması lazım bu — yerel seçimdeki tutumu bu kapıyı açtı.’’ Evet, 2023’teki yenilgi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yenilmesi aynı zamanda Yeşiller ve Sol Parti’nin yenilmesi anlamına geliyordu ve DEM Parti çok ciddi bir öz eleştiri süreci yaşadı. Tabanda toplantılar yapıldı, tartışıldı ve sonrasında ‘‘üçüncü yol’’ diye bir yaklaşım benimsendi. Yani iktidar ve muhalefet bloğundan farklı olarak üçüncü bir yol oluşturmak. Bu aynı zamanda iktidara kapı aralamak anlamına geliyordu. Ve bu kapıdan aslında AKP temsilcileri girdiler içeriye. Ne zaman girdiler? 2024 yerel seçimleri öncesi birtakım pazarlıklar olduğunu biliyoruz. Özellikle büyükşehirlerde DEM Parti seçmeninin CHP’yi değil de AK Parti adaylarını desteklemesi yolunda birtakım şeyler oldu ama anlaşılamadı ve bunun üzerine DEM Parti birçok yerde aday gösterdi. Ve bazı yerlerde de ‘‘kent uzlaşısı’’ başlığı altında CHP ile iş birliği yaptı. Ama şunu biliyoruz, DEM Parti 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi kayıtsız şartsız CHP’yi destekleme pozisyonunda değil ve dolayısıyla iktidara da kapı aralamış durumda. Ve iktidar şimdi o kapıdan en azından elini uzattı ve burada el uzatanın Bahçeli olması başlı başına çok önemli bir hareket. Bu, sadece Cumhurbaşkanlığı seçimi için DEM Parti’yi yanına çekmek mi? Tabii ki aritmetik olarak DEM Parti’ye Erdoğan’ın ihtiyacı var, DEM Parti milletvekillerine. Ama olayın bir bölgesel yönü olduğunu da hiç yabana atmamak lazım. Bölgede çok şey değişiyor. Şu birkaç gündür biraz sessiz sanki. Hizbullah’ın İsrail’e yolladığı o insansız hava araçlarıyla İsrail ordusunu uğrattığı ciddi kayıpları bir kenara koyarsak, Türkiye, Ankara bu konuda çok ciddi endişeler taşıyor ve bu dönemde, böylesi bir dönemde özellikle PKK’nın Türkiye’ye yakın olmayan çevreler tarafından kullanılma ihtimalinden endişe duyuyor diyelim. Tabii bugün Cumhuriyet Halk Partisi de Özgür Özel de bir çıkış yaptı ve Bahçeli’nin attığı adımı olumlu bulduğunu söyledi. Normalde beklenen karalama, “Dün böyle diyordunuz, bugün böyle yapıyorsunuz” deyip karalama. Tabii bunları dedi ama yine de takdir ettiğini söyledi. CHP de eğer Meclis’te bir şeyler yapılacaksa bunun içerisinde yer alabilir bir görüntüde.
Semiha Kartal: ‘‘İktidar uzattığı bu elin karşılığında Kürtlerden ne istiyor ve kendileri ne verecek?’’ Şunu istiyor: Her zaman olduğu gibi az şey verip çok şey almak istiyor. Şimdi Kürtlerin talepleri ne olabilir? Bir kere başlı başına Kürt sorununun çözümü; ama şu aşamada onun çok çok uzağındayız. Fakat dört tane husus öne çıkıyor: Bir, belediyelerde kayyum uygulamasına son verilmesi. Şu anda Hakkâri dışında pek bir şey olmadığı için bu yürürlükte gibi. Öcalan’ın tecridinin kaldırılması. Bu iktidarın yapabileceği bir şey. Zaten tecrit şu anda uluslararası sözleşmelere göre de hukuka aykırı bir uygulama, bunu yapabilir, bu konuda çok zorlanmaz. Bir diğeri, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere cezaevindeki siyasi tutukluların serbest bırakılması. Bunu iktidar çok istemiyor, ama kademeli de olsa yapabilir.Çünkü geçen sefer Kobani davasının sonuçlanmasının ardından bazı tahliyeler olmuştu, biliyorsunuz. Devamı gelebilir. Bir diğer husus, Suriye. Suriye’de Kürtlerin Rojava olarak tanımladığı ülkenin kuzeyindeki bölgede Kürtlerin oluşturmuş olduğu kantonvari yapıya Türkiye’nin dokunmamasını istiyorlar, ki burada çok ciddi bir şekilde bir sorun var. Tabii ki operasyonların sonlandırılması falan gibi talepleri de var ama esas olarak bunlar. Bunlar üzerinden bir pazarlık olabilir. İktidarın da istediği tabii ki yeni anayasa sürecinde iktidara DEM Parti’nin destek vermesi. Ve tabii ki en önemli mesele, DEM Parti’den istenebilecek bir şey değil ama bugün Devlet Bahçeli’nin yaptığı gibi PKK’nın silah bırakması. Yani bunu da Öcalan’dan talep ediyorlar. Böyle bir çekişme var. Yani herkes çok şey isteyip karşı tarafa az şey vermeye çalışacak. Eğer bir süreç varsa…
Oya Hanım diyor ki: “Ben bu hareketin tamamen tekrar seçilebilmek için anayasayı değiştirmek amaçlı olduğunu düşünüyorum. DEM Parti’nin oylarına ihtiyacı var. Onlara istedikleri bazı şeyler verecekler; Öcalan’a ev hapsi vesaire.” Evet, deminden beri bunu söylüyoruz zaten, bir şeyler verebilirler. Ne kadar olur? Karşılığında ne alırlar? Bunların hepsi önümüzdeki günlerde belli olacak.
Serkan sormuş: ‘‘Demirtaş’ın tahliyesini de bekleyebilir miyiz, yoksa onu tamamen saf dışı mı bırakmak istiyor hükümet?’’ Bu konuda farklı görüşler var. Benim anladığım kadarıyla Erdoğan, Demirtaş’ın çıkmasını pek istemiyor ama tam tersini ileri sürenler de var. Ben dün yaptığım bir yayında Türkiye’nin Demirtaş’a ihtiyacı olduğunu söyledim; bütün Türkiye’nin ve bu anlamda bir an önce çıkmasının Türkiye için hayırlı olacağını söyledim. Çok ilginçtir, sosyal medyada birtakım insanlar, çoğu MHP’li ve AKP’li, bana ve Demirtaş’a hakaret, küfür vesaire ediyor ama bir baktık Devlet Bahçeli, Demirtaş ne kelime, Öcalan’ı muhatap alıyor. Böyle bir yerdeyiz. Çok ilginç şeyler oluyor, olmaya devam edeceğe de benziyor. Umarım Demirtaş bir an önce tahliye olur.
Cem Nacar: ‘‘Devlet Bahçeli’nin içerisinde olduğu bir süreç daha sonuç alıcı mı olur?’’ Evet, bu önemli bir husus. Geçen çözüm sürecinde Devlet Bahçeli en net bir şekilde karşı çıkan kişiydi. Bu tür olaylarda genellikle, dünya örneklerinde, Cuma Çiçek de cumartesi onunla yaptığımız yayında bunu anlatmıştı; en sert karşı çıkanların iktidarda olduğu dönemlerde çözümler daha kolay olabiliyor. Mesela Öcalan’ın idam cezasının kaldırıldığı, idamın kaldırıldığı dönemde kim vardı ortada? MHP iktidar ortağıydı. Sonra Bahçeli ipler attı vesaire ama şimdi tekrar Bahçeli, Öcalan’a çağrıda bulunabiliyor. Devlet Bahçeli’nin simgelediği olay hem MHP hem de adı üstünde devlet; bir devlet geleneği de var ve oradan bu konuda bir şeyler yapılıyor olmasının çok büyük anlamı var; hem sembolik anlamı hem de efektif anlamı var. Ama bunlar öyle kolay işler değil.
Fatma İspir diyor ki: “Ben bu barış çağrısına inanmıyorum, gene Kürt halkını kandırmak istiyorlar.” Evet, böyle düşünen çok kişi var, Kürtlerin içerisinde de düşünen var. Ama özellikle muhalefetteki insanlarda, CHP’lilerde daha çok, bu çok daha yüksek.
Boran Met: ‘‘Bir kanaatte bulunacağım; çok değil 2020’li yıllarda, — 2000’li yıllar olması lazım — HADEP Meclis görüntüleri yayınladığı için kanala nerede kayyum atayacak aynı iktidar değil miydi? Bugünkü…’’ Evet, böyle, ‘‘Dün şunu yaptılar, bugün bunu diyorlar’’ meselesi çok var. Özellikle Bahçeli için çok var zaten. Ama birtakım şeylerin değişme ihtimali de var. Düne bakarsak, dün söylediği şeylerin birçoğunu değiştirmiş bir iktidar var. Erdoğan’ın bölgedeki ülkelerin hemen hemen hepsiyle kurduğu ilişki, İsrail dahil, Mısır dahil, Suriye ile kurmak istediği ilişki vesaire… Sonuçta 180 derece dönüşler çok oldu, daha da olabilir.
Cem Nacar diyor ki: ‘‘İmamoğlu ile teke tek yarışmaktansa Demirtaş’ı tahliye edip Erdoğan+İmamoğlu+Demirtaş seçeneği yaratılmak isteniyor olabilir mi?’’ Olabilir tabii. Yani sonuçta mesela İstanbul seçimlerinde, yerel seçimlerde Başak Demirtaş’ın İstanbul adaylığı söz konusu oldu DEM Parti’den, bayağı bir bunu konuşmuştuk, biliyorsunuz. Bu, iktidarın isteyebileceği bir şeydi; DEM Parti oylarının İmamoğlu yerine Başak Demirtaş’a gelme ihtimalinin Meral Danış Beştaş’tan daha fazla olduğunu düşünüyorlardı. Ama son anda bu olay iptal oldu.Demirtaş’ın aday olacağı bir seçim tabii ki muhalefetin adayının oylarını azaltır. Daha önceki seçimde, Muharrem İnce’nin aday olduğu seçimde mesela böyle olmuştu. Fakat ikinci tura kalma durumunda ne olur, onu bilmek mümkün değil. Erdoğan’ın, DEM Parti’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Demirtaş’ın ya da onun kadar güçlü birisinin — onun kadar güçlü kimse yok açıkçası — aday olmasını istemesi teorik olarak mümkün ama sırf bu nedenle Demirtaş’ın tahliyesine izin vereceğini düşünmüyorum.
Bir izleyicimiz diyor ki, adı MTC: “Çözüm sürecinin en büyük yanlışı TBMM’nin dışında tamamen liderler arasında kapalı bir pazarlık olmasıydı. Bu sefer de aynısı olmuyor mu? Erdoğan, DEM’e bu sefer sadece MHP eklenince sağlıklı olacak mı?” İşte burada olayın Meclis içerisinde tutulma ihtimali var. Yani şu ana kadar yapılanlar, Bahçeli’nin yaptığı, kamusal alanda açık şeyler söyledi. Eğer bu böyle, bu açıklıkla devam ederse sizin söylediğiniz durum olmaz; ama bu çağrıları yapıp ondan sonra yine gizli kapaklı birtakım görüşmeler olursa dediğiniz olay tekrar yaşanmış olur. Ama şu haliyle bakıldığında sanki Meclis’in daha merkezi olacağı bir durum söz konusu. Fakat burada da şöyle bir sorun var: Meclis’i ne kadar merkeze alırsanız alın, Türkiye’de bir Başkanlık Sistemi var. Meclis’in aldığı kararların bir yerden sonra çok büyük bir anlamı olmayabilir. Fakat böylesine hayati bir konuyu Meclis üzerinden yürütmek gerçekten, geçen seferki kötü sonuçlanan örneğe bakarak, bugün Meclis üzerinden yürütmek çok daha gerçekçi olur. Bir diğer husus da şu: Cumhuriyet Halk Partisi yıllardır Meclis üzerinden, Meclis merkezli bir Kürt sorununun çözümü önermesinde bulunuyor. Eğer Meclis temel alınırsa o zaman Cumhuriyet Halk Partisi’nin de bu sürece dahil olması kolaylaşır.
Yuşa Dönmez: ‘‘Somut adımlar ve politikalar değil de salt kavramların ısıtılması ve isimler bağlamında konunun gündeme getirilmesi gerçek çözümün önündeki en büyük engellerden birisi değil mi?’’ Evet, doğru, haklısınız. Ama bir yerden de başlamak lazım. Kavramlar, isimler; ondan sonra, bu kavramlar ve isimler dile getirildikten sonra bakalım somut olarak ne yapılıyor, yapılıyor mu, yapılmıyor mu buna bakmak lazım. Ama şu ana kadar verilen mesajlar, tarafların verdiği mesajlar genellikle olumlu. Demin Sırrı Süreyya Önder’in Meclis’teki söylediklerini aktardım; o bile başlı başına çok önemli sözler.
Serap Ustaoğlu: ‘‘Kürtler sadece etnik sorunları için mi bir şey isterler? Türkiye’nin sorunlarıyla ilgili adalet, eğitim ve benzeri sorunlar için çözüm isterler mi?’’ İstiyorlar tabii ki. Partilerinin, DEM Parti’nin bu konuda bayağı bir çalışması var. En son DEM Parti bu konuda özellikle hayat pahalılığı üzerine bir kampanya yaptı ama medyada çok fazla yer bulmadığı muhakkak. Burada ama esas olarak Kürt sorununun çözümünü temel aldıkları da ayrı bir gerçek.
Canetti: ‘‘Devlet Bahçeli seçimler öncesinde İbrahim Tatlıses ve Şivan Perwer ile ‘Megri Megri’ türküsünü sahnede seslendirir mi?’’ Tabii ki böyle bir şey olmaz ama olayı böyle baştan bu tür esprilerle, diyeceğim ama neyse, sakatlamaya çalışmanın da çok fazla bir anlamı yok. Devlet Bahçeli’nin bu konuda çözüm için çok gönüllü olduğunu söylemek kesinlikle mümkün değil. Ama anlaşılan çözmek ya da çözer gibi yapmak gibi bir zorunluluğu var. Çözer gibi yapmak zorunluluğu bile bir şeydir. Bahçeli’nin bugün Abdullah Öcalan’ın adını anarak ondan bir şey talep etmesi bile başlı başına önemli bir gelişmedir, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Pınar Ekitir: ‘‘Erdoğan’ın tek istediği şey bir kez daha seçilmek.’’ Evet, doğru, bir kez daha seçilmek istiyor. Bu konuda bunu sağlayacak olan kişilere, kurumlara, topluluklara birtakım tavizler verecek, vermeye hazır ve başta da söylediğim gibi çok da fazla vermemek istiyor. İşte burada bunu dediğimiz andan itibaren bir sürecin başladığını kabul etmiş oluyoruz ve ondan sonra bakacağız; kim ne istiyor, kim ne veriyor, nasıl tartışılıyor, neler oluyor, neler bitiyor, iki aktör dışında başka aktörler işin içerisine dahil oluyor mu vesaire.
‘‘Cumhur İttifakı’nın bir uçtan diğer uca kolayca geçebilen pragmatik tavrı ve partnerlerini kolayca harcama tutumunu defalarca deneyimlemiş bir toplum Erdoğan’a güven duyar mı? Güven sizce gerekli mi?’’ Burada güven bir yere kadar önemli tabii ama bu bir pazarlık sonuçta. Sonuçta birbirlerini sevmeyen, birbirlerinin çıkarını gözetmeyen insanların bir yerlerde buluşma ihtimalinden bahsediyoruz. Her iki tarafın da bir nedenle, özellikle iktidarın bir telaşı var, bir ihtiyacı var. Bir an önce bir şeyler yapmak istiyor. Ve bu aslında DEM Parti’nin elini güçlendiren bir husus; hamle iktidardan geldi. DEM Parti yıllardır zaten buna benzer şeyler söylüyordu ve hiçbir şekilde muhatap alınmıyordu. Yani 15 gün öncesine kadar Devlet Bahçeli, ‘‘DEM Parti kapatılmalı, bunlara maaş verilmemeli’’ vesaire diyordu. Şimdi bambaşka bir şey diyor. Demek ki iktidar burada acil olarak bir şeylere ihtiyaç duyuyor. Erdoğan, daha önce Kürtlerle beraber hareket etti. Sonra da çözüm süreci dağıldı. Kimin dağıttığı konusunda çok tartışma var ama her iki tarafın da karşılıklı hamleleriyle dağılan bir süreç. Şimdi Erdoğan, Kürtlerle tekrar bir şeyi pekala yapabilir. Daha önce yaptı, denedi, olmadı vesaire ya da denermiş gibi yaptı, şu oldu bu oldu. Ama şunu unutmayın; özellikle çözüm süreci Türkiye’de Kürt hareketinin daha da güçlenmesinin zemini oldu. Onun ardından girilen seçimde, 2015 seçiminde, HDP çok büyük, en büyük oylarını aldı. Zaten Erdoğan ondan sonra bütün her şeyi yıktı ve ülke kaotik bir döneme girdi. Sonraki yapılan Kasım seçimlerinde de HDP’nin oyu düştü. O barış anları, müzakere anları Kürt hareketini güçlendiren anlar; bunu özellikle vurgulamak lazım. Sonuçta Erdoğan’a güvenmeseler bile barış ortamında, belediyelerine dokunulmayan bir ortamda, mümkünse birtakım kadrolarının cezaevinden tahliye edildiği, Abdullah Öcalan’ın konuşabildiği bir ortamda Kürt hareketi daha fazla kendi ayakları üzerinde daha güçlü bir şekilde durabilir. Bunun için Erdoğan’a da bir şeyler verebilirler. Ben öyle görüyorum.
‘‘İlk çözüm sürecinde 7 Haziran’da AKP’den MHP’ye ciddi oy kayması olmuştu. Bu sefer buna karşı çıkanlar hangi partiye gidebilir? Bence öyle bir parti yok. Zafer Partisi falan kurumsal değil.’’ Yakışıklı Borsacı Nominal Reis, en sevdiğim izleyicilerimizden, adını tabii. Demin bahsettim, Bahçeli’nin Öcalan’a çağrısına karşı en sert çıkışı ilk anda Müsavat Dervişoğlu verdi. ‘‘Gaflet ve delalet’’ dedi. Mesela İYİ Parti buradan bir şeyler kendine çıkartmak isteyecek. Zafer Partisi de çıkartmak isteyecek. Onun dışında başkaları da pekala olabilir, birtakım küçük partiler, ama onlar çok etkili olmayacaktır. Bunu ne kadar sürdüreceklerine bağlı ve ne vereceklerine bağlı. Sadece laflarla değil. Yani şöyle de bir şey var, açık söyleyelim MHP seçmeni, MHP tabanı da şöyle diyordur büyük bir ihtimal: “Ya Devlet Bey böyle diyor ama işte aslında pek bir şey yapmaz. Bizim bildiğimiz Devlet Bey şunu yapmaz, bunu yapmaz, kandırıyorlar” diyecektir. Yani böyle bir yaklaşım var. Bu konuda çok alakasız gibi gelebilir ama yıllar önce Refah Partisi birinci parti çıktıktan sonra Refahyol hükümetinin kurulmasının ardından bir Refah Partisi kongresi vardı. Erbakan çok tarihi bir konuşma yapmıştı ve bildiğimiz Erbakan’ın tamamen dışında, Batı’yla uyumlu vesaire mesajlar veriyordu. Acayipti ve ben de orada izlerken harıl harıl not alıyordum. Çünkü her söylediği çok yeni şeylerdi. Orada beni tanıyan bir Refah Partisi delegesi dedi ki, “Ya Ruşen Bey, hiç şey yapmayın, Hoca takiye yapıyor” dedi. Yani o da diyordu ki, Erbakan böyle söylüyor ama buna inanmıyor. Şimdi birçok insan da ‘‘Tamam, böyle söylüyor olabilir, Devlet Bey bunu diyor olabilir ama yapmaz, endişelenecek bir şey yok’’ diye düşünüyordur.
Cihan Orhan: ‘‘Geçen aylarda Irak ile yapılan anlaşmalar, Bahçeli’nin el sıkışması ve arkasından Öcalan’a yapılan çağrı, bir sürecin başında değil de ortasında olduğumuzu göstermez mi? Arka planda ilerleme var gibi.’’ Şimdi Irak’la yapılan anlaşma bambaşka bir şey. Oradaki Irak topraklarındaki PKK’ya yönelik operasyonları kolaylaştırma anlaşmasıydı. Bir şeylerin bir süredir sürüyor olma ihtimali var. Nisan ayında Murat Karayılan, “Bize ahlaksız bir teklifle geldiler” demişti, hatırlanacaktır. O zamandan beri bir şeyler oluyor sanki ama bir diğer taraftan da çok ciddi bir şekilde Irak’ta ve Suriye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve MİT’in PKK’ya yönelik ve YPG’ye yönelik operasyonları da oluyor. Dolayısıyla hem savaş hem müzakere aynı anda sürüyor olabilir.
Hasan Deniz: “Lenin der ki, ‘Yoldaşlar, çok küçük bir meseleyi içinden çıkılmaz hale getirmek istiyorsanız onu reddedin; çok büyük bir meseleyi seri bir şekilde çözmek istiyorsak onu kabul edelim.’ Özet bu.’’ Yani şimdi Lenin’i nereden kattınız? Eyvallah. Yani seri bir şekilde çözmek istiyorlar ve kabul ettiler, öyle düşünüyorsunuz. Bir şeyleri kabul ettikleri muhakkak ama birçok şeyi de hala reddettikleri muhakkak diyelim.
Bilhan Uluçay: ‘‘CHP ve MSP ortaklığında MSP’nin nasıl istediği yasa değişikliğini yaptırdıktan sonra sözünden döndüğünü kimse unutmasın. Siyasal İslamcılar asla sözünde durmaz. Ben sözümden yanayım ama Erdoğan’la olamaz’’ demiş Bilhan Uluçay. Eyvallah, böyle düşünen çok kişi var. Ama şunu da biliyoruz ki en son mesela Selahattin Demirtaş çözümün Erdoğan’la olabileceğini söyledi. Daha önce Erdoğan’a çok kategorik olarak karşı çıkmış birisiydi.
Bu arada Yakışıklı Borsacı Nominal Reis’in katkılarına teşekkür ediyorum.
‘‘Devlet Bey siyaseten söylemiştir, diyecekler’’ demiş. Evet, bir gün pekala bu olabilir. Bugün de böyle bir şey olabilirdi ama olmadı. Biraz bekleyelim, bakalım. Şu anda başlamış bir şey var mı, buna da emin değilim, emin değiliz. Ama Cengiz Çandar’ın dediği gibi, bir şeyler de pişiyor sanki. Ve bakalım, bekleyelim. Ama bugün mesela Devlet Bahçeli geri adım atmadı, onu özellikle vurgulayalım.
Özgür Heval Koçaş: ‘‘İlk adım devletten geldi. Kürtlerin somut adım görmeden bir diyaloğa girmesi Kürtlere kaybettirecek.’’ Somut adım nedir? Tabii ki birtakım taleplerin hayata geçmesi. Mesela Öcalan’ın tecritinin kaldırılması, Öcalan’a birilerinin gitmesi ve Öcalan’ın mesajlarını getirmesi olabilir. Birtakım tahliyeler olabilir. Bir de tabii ki çok daha önemlisi, daha bu aşamada değiliz ama, DEM Parti yetkilileriyle AK Parti yetkililerinin alenen buluşması olabilir. Şu anda o noktada değiliz.
Cem Nacar: ‘‘Gençleşen, kentleşen ve teknolojiyle iç içe geçmiş DEM Parti tabanı Öcalan’dan ziyade Demirtaş’ın tahliyesini tercih eder’’ demiş. Evet, ortada bir Demirtaş-Öcalan ikilemi olduğunu biliyoruz. Uzun zamandır bu sürüyor. Ama en son Demirtaş yaptığı açıklamada net bir şekilde esas muhatabın Öcalan olması gerektiğini vurguladı. Şimdi yarın DEM Parti Eş Genel Başkanları Edirne’de Demirtaş’ı ziyarete gidiyorlar. Onunla bu gelişmeleri konuşacaklar ve muhtemelen onun görüşlerini de kamuoyuyla paylaşacaklar. Büyük bir ihtimalle bir birlik ve beraberlik havası çıkacak, öyle tahmin ediyorum. Ama şunu da biliyoruz ki Demirtaş’ın DEM Parti ile sorunları var, birtakım rahatsızlıkları var. DEM Parti de Demirtaş’ın çok fazla öne çıkmasından belli ölçülerde rahatsız. Fakat bunları kamuoyuna çok fazla yansıtmak istemiyorlar.
Muharrem Palaz: ‘‘‘Terörle mücadele kanununu Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu hale getirelim. Anayasada belirtilen protesto ve ifade özgürlüğüne, demokrasi, hukuk ve adalete uyalım’ derse ne olur? Kabul edecekler mi?’’ Bunların çok gerisindeyiz. Tabii ki bunların her biri çok önemli. Mesela en son Diyarbakır’da pazar günü Demirtaş’la ilgili bir miting düzenleyeceklerdi. Miting yasaklandı. Buna karşılık bir şeyler yapmaya çalıştılar, onu da polis engellemeye çalıştı ve bugün de Devlet Bahçeli bu konudan bahsetti.
Doğan Özkan demiş ki: ‘‘Demirtaş-Öcalan ikilemi olduğunu düşünmüyorum. Farklı alandalar.’’ Evet, farklı alandalar ama bir şeyler de değişti. Demin Cem Bey’in söylediği gibi Kürt hareketinin tabanı da çok değişti. Öcalan’ın hala bir anlamı tabii ki var ama bunun her geçen gün daha fazla sembolik bir hale geldiğini söylemek abartılı olmaz.
Evet, yavaş yavaş toparlayalım. Geçen cumartesi günü Cuma Çiçek’le yaptığım yayında — Diyarbakır’da Cuma Çiçek — ‘‘Kürtler ne düşünüyor bu olaylar hakkında?’’ dedim. ‘‘Temkinli bir ilgi ve merak var’’ dedi. Bu yayında da bunu gördüm. Herkes, izleyiciler temkinli ama merak ediyor. Ve tabii ki büyük bir çoğunluk temenni ediyor ki bir şeyler inşallah düzelir. Ama bunun hiç de kolay olmayacağını biliyoruz. Bir el sıkmayla bu işin çözülmeyeceğini biliyoruz. Atılacak çok adım var ama atılacak adımları atması gerekenlerin bu konuda bir irade göstermeleri gerekiyor. Şu aşamada henüz ısınma turları gibi gözüküyor. Bakalım neler yaşayacağız, neler göreceğiz. Evet, ‘‘Yeni bir çözüm süreci mi?’’ diye sorduk, sizlerle beraber tartıştık. Hepinize çok teşekkürler. Söyleyeceklerimiz bu kadar, iyi günler.