Otoriter rejimlerde demokrasi için umut var mı? Ceren Baysan ve Gamze Zeki Ruşen Çakır’a anlattı

Dünya demokrasiden uzaklaşıyor mu? Otoriter rejimlerde demokrasi için umut var mı?

Ceren Baysan ve Gamze Zeki’nin Daron Acemoğlu, Cevat Aksoy, Carlos Molina.ile beraber yazdığı otoriter rejimlerdeki demokrasi üzerine yaptıkları araştırmayı Ruşen Çakır’a anlattı.

Otoriter rejimlerde demokrasi için umut var mı? Ceren Baysan ve Gamze Zeki Ruşen Çakır'a anlattı
Ceren Baysan ve Gamze Zeki Ruşen Çakır’a anlattı

Araştırmada, kalıcı otoriter rejimlerin kısmen, halkın bu rejimlerin sosyal.ve ekonomik maliyetleri hakkındaki yanlış algılarından mı kaynaklandığını,.yoksa genel bir otoriterlik tercihine. mi dayandığını araştırıyor.

Otoriter rejimlere verilen desteğin.bir kısmının, bu rejimlerin kurumları ve politikaları hakkındaki yanlış algılardan kaynaklandığını öne sürüyor. Ayrıca, bu desteğin genellikle düşünüldüğünden daha değişken olabileceğini vurguluyor.



Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Türkiye’nin bu yoğun gündemi arasında önemli bir araştırmayı ele almak istiyoruz. Başlarında Nobel ödüllü Daron Acemoğlu’nun olduğu beş araştırmacıdan, Toronto Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Yrd. Doç. Ceren Baysan ve Stockholm Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden doktora öğrencisi Gamze Zeki ile birlikteyiz ve çok kritik bir soruyu konuşacağız. O soru da şu: Otoriter ülkelerde –ki Türkiye bunlardan birisi– demokrasi için umut var mı? Bu 5 kişilik ekibin yaptığı çok önemli bir çalışma var, bu yayınlandı. Bu araştırma ekibinin içerisinde yer alan Ceren ve Gamze hanımlarla bunu konuşacağız. 2023 genel seçimleri döneminde yapıldı bu araştırma, ancak şimdi yayınlanabildi. Dünyada genel olarak demokrasiden uzaklaşmadan bahsediliyor. Demokrasi hakkındaki yanılgıların otoriterliği desteklemede çok önemli bir etken olduğu tespitinden hareketle yapılmış bir araştırma bu. O anlamda çok önemli. Şöyle basitleştirerek anlatabiliriz: İnsanlara demokrasinin aslında ne olduğu söylense ya da demokrasinin aslında ne olmadığı îzah edilse, otoriterlikten uzaklaşmanın daha mümkün olduğu gibi bir ön tespitten bahsedebiliriz herhalde. Şunu sormak istiyorum, Ceren Hanım, sizinle başlayalım. Şimdi dünyada birçok yerde demokrasiden uzaklaşma trendi var. Birçok yerde, en son Arjantin’de yaşandı. Dönem dönem otoriterlikten çıkan bâzı olumlu örnekler de oluyor; meselâ Brezilya’da bayağı önemli bir seçim oldu. Ama genel eğilim, Trump Amerika’sı, Trump’ın başını çektiği eğilim var; Batı Avrupa’da çok ciddî olaylar var. Nedir bunun sebebi? Yani insanların demokrasi dışı yerlere yönelmesinin? Çünkü bunlar sandıktan çıkıyorlar; yani darbeyle gelen rejimler değil. Halkın tercihi demokrasi dışı otoriter rejimler olabiliyor. Nedir bunun nedenleri?

Ceren Baysan: Evet, yani dediğiniz gibi bütün dünyada birçok ülkede demokrasi gerilemesi var ve bu 2006’dan beri böyle devam ediyor. Her sene demokrasi kötüye gitti. Her ülkede tabiî ki nedenleri değişebiliyor; ama birçok ülkede en büyük sorunlardan biri medya olayı, hele Türkiye gibi ülkelerde. Ama pek çok ülkede böyle. Devlet medyayı tamâmen kontrol edince seçmenler iyi bilgi alamıyorlar. Diyelim ki yolsuzluk oluyor, o bilgiyi alamıyorlar. Ekonominin sorunu nedir, o bilgiyi alamıyorlar. Aynı zamanda propaganda da var. Örnek olarak diyelim ki bu “ulusal güvenlik” noktası çok söyleniyor medyada. Sürekli ülke kriz içerisindeymiş gibi ve bunun için kuvvetli bir lider lâzım propagandası yapılıyor. Ama en önemlisi medya sansürü. Muhâlefetin azalması da bir sorun. Ama evet, medya bu nedenlerin en büyüklerinden biri diyebiliriz. Medya bağımsızlığı çok önemli. İnsanlar iyi bilgi alamıyorlarsa, o zaman oy verirken doğru bilgiye göre oy vermiyorlar ve böyle bir ortamda otoriter rejimler, bilgiyi kontrol ederek dayanabiliyorlar.

Ruşen Çakır: Burada tabiî şöyle bir şey geliyor akla: Medya konusu önemli ve medyanın özellikle egemen güçler tarafından kontrol edilmesi önemli. Ama bir diğer taraftan çok gelişmiş bir sosyal medya ortamı var. Ve insanlar sosyal medyada özgürce iletişim kurabildikleri gibi bir düşünceye sâhipler. Gamze Hanım, ne dersiniz? Sosyal medya demokrasi konusunda –sizin araştırmanızda da herhalde bu konu söz konusu olmuştur– demokrasiyi bilme, bilmeme, yanlış bilme konusunda nasıl bir rol oynuyor, yani geleneksel medyadan farklı olarak?

Gamze Zeki: Yani tabiî şöyle: Geleneksel medyada öncelikle iktidârın çok fazla kontrolü olabiliyor. Ama sosyal medya daha katılımcı ve dileyen kişilerin kendi platformunu oluşturabildiği bir ortam olduğu için, orada gerçekleri halka iletebilmek daha esnek koşullarda oluyor veya size olan müdâhale daha az olabiliyor, üzerindeki kontrol az olduğu için. İleriki sorularda muhtemelen daha detaylarına değiniriz; ama aslında bizim yaptığımız çalışmada da biz bunu kanıtlar nitelikte bulgular sunuyoruz. Deneyimizin bir ayağında örneğin sosyal medya üzerinden biz insanlara Türkiye’deki demokrasi veya medya bağımsızlığının gidişâtını sunuyoruz. Ve bakıyoruz sonuçlara, gördüğümüz şey şu: İnsanlar, bizim sosyal medyada verdiğimiz bilgilerle “Demokrasi Türkiye’de bu haldeymiş, gerilemiş” deyip kendi yanılgılarını düzeltebiliyorlar ve demokrasinin ne kadar önemli olduğuna dâir inançlarını değiştirebiliyorlar. O yüzden sosyal medya gerçekten bu konuda o zincirleri kırabilecek güçte diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Ceren Hanım, bu araştırmayı Türkiye’de niçin yapma ihtiyâcı duydunuz? Tamam, otoriter bir ülke olduğunu biliyoruz; ama tabiî sizlerin Türk olmanızın bunda etkili olduğunu da biliyoruz, tahmin ediyoruz en azından, Daron dâhil olmak üzere; ama Türkiye’de neyi merak ettiniz en çok?

Ceren Baysan: Bir nokta daha eklemek istedim; bu da önemli bir konu, bu sosyal medya olayı. İnsanlar sosyal medyayı kullanınca kendi tercihlerine göre kullanıyorlar. Diyelim ki ben daha çok sağdaki haberleri seviyorum, onu gidip görüyorum. Ve Facebook buna göre ayarlıyor, yani farklı konuları göremiyorsun. Onun için bu konuları düşündüğümüzde, Facebook gibi organizasyonların da değişmesi lâzım. Yani bu algoritma olayı, yapay zekâ olayı çok önemli ilerisi için. Evet, biz farklılıklar görüyoruz, çünkü insanlar farklı bilgileri paylaşabilir, genelde görmedikleri bilgileri; ama Facebook böyle ayarlı değil. Ve bu sâdece sosyal medya değil. Bunu da toplum olarak, hepimizin bütün dünyada değiştirmemiz lâzım. Bu da önemli. Niye Türkiye? Bu çok iyi bir soru. Dediğiniz gibi, yani biz Türk kökenliyiz, ama aynı zamanda da maalesef son 20 sene içerisinde Türkiye’de demokrasinin azalması çok ciddî, yani en büyük azalma Türkiye’de oldu. Aslında Nikaragua birinci, Türkiye de ikinci. Ve bu 20 sene içerisinde demokrasi çok kötüye gitti. Aynı zamanda da kaç senedir ekonomi iyi değil, enflasyon yüksek, deprem oluyor ve buna rağmen 20 yıldır bir kişi ülkeyi yönetiyor. Ve biz de sormak istedik: Niye? Bunun nedeni nedir? Ve bunun sonucunu almak istedik. Çünkü çok önemli. Demokrasinin ilerisi, ekonomi, kalkınma, insanların özgürlüğü, özgürce yaşayabilmesi için demokrasinin kuvvetli olması lâzım. Ve bu mümkün mü, olabilir mi, değişebilecek mi, bunu merak ettik. Tabiî ki bütün sorulara cevap veremiyoruz; ama biraz biraz insanlarla çalışarak bir şeyler öğrenebiliyoruz.

Ruşen Çakır: Peki, bu çalışma nasıl gerçekleşti? Onu da size sorayım Gamze Hanım. Ne yaptınız? Yani çok değişik bir çalışma yaptığınızın farkındayım. Okuyanlar da herhalde fark ediyordur. Bizde genellikle yapılan anketlerin rakamlarına bakılıp değerlendirmeler yapılır. Siz çok daha farklı bir şey yaptınız anladığım kadarıyla.

Gamze Zeki: Evet, yani tabiî biz de yaptığımız uygulamaların etkilerini ölçmek için anketler yaptık. Ama bizde tabiî o anket uygulamalarına kıyasla, uygulama kısmı da vardı. Önceden söylediğim gibi, bizde bir online uygulama kısmı vardı; ama biz bir de farklı bir açıdan bakmak için ayrıca sâha deneyi de kattık buna. Sâhada bunu gözlemleyebilmek için de tabiî ki partilerle işbirliği yapmamız gerekiyordu. Biz de öncelikle Meclis’teki 5 büyük partiye bir mail gönderdik ve dedik ki: “Biz akademik tanıma dayalı demokrasi üzerinden bir araştırma yürütmek istiyoruz”. Tabiî ki partilerin kendi demokrasi tanımları üzerinden bir araştırma yapmaya da açık olduğumuzu belirttik. Bu işbirliği dâvetimiz üzerine bize İYİ Parti ve CHP döndü. AK Parti, MHP ve DEM Parti’den bir dönüş almadık. Sonrasında CHP ve İYİ Parti ile toplantılar yaptık, bunu nasıl kurgulayıp uygulamaya geçebiliriz diye. Sonrasında bize gönüllü ekipleriyle İzmir’de çalışma yürütebileceklerini söylediler. Tabiî bunlar parti gönüllüleri üzerinden, ama biz ayrıca bağımsız bir grup kurup herhangi bir partiyi temsil etmeyen bir grupla da sâhada olmak istedik. Sâha çalışması dediğimiz, gönüllülerin bizim seçtiğimiz demokratik değerler üzerinden bir kampanyayla ev ev dolaşıp, hânelere ulaşıp bilgi vermesiydi. Ayrıca, bir de dediğim gibi online deney yaptık; ama onu tabiî biz kendimiz yürüttük, herhangi bir siyâsî içerik olmadan bir uygulama yaptık orada.

Ruşen Çakır: Peki, burada gördüğüm kadarıyla katılımcılara birtakım datalar, bilgiler sunmuşsunuz. İlginç bu bilgiler. Meselâ: “Demokrasideki zayıflama ile doğal âfetlerle mücadeledeki başarısızlık; medya özgürlüğündeki düşüşle yolsuzluktaki artış”. Onu biraz daha anlıyorum; ama meselâ demokrasideki zayıflamayla doğal âfetlerle mücadeledeki başarısızlık… Neden bunları seçtiniz Ceren Hanım?

Ceren Baysan: Evet, aslında biz seçimlerden aylar öncesinden focus gruplar yaptık, seçmenlerle konuştuk. Aynı zamanda da araştırmada gösterilen bağlantıları kullanmak istedik. Ve araştırmada bulduk ki medya bağımsızlığı ve yolsuzluk arasında sağlam bir ilişki var. Aslında demokrasi, bu doğal âfetlerin etkisini azaltmak için de önemli bir bağlantıya sâhip. Niye böyle seçtik? Çünkü diğer konular, aslında seçmenler tarafından daha az anlaşıldı veyâhut da daha az etkilendiler. Örnek olarak, hukuk üstünlüğü, özgürlük, kadın hakları veyâhut da demokrasi ve kalkınma ekonomisi arasındaki bağlantı üzerine online’da da bir deney yaptık ve bu bağlantıların önemli olduğunu gördük. Tabiî ki ne yazık ki çok kötü bir deprem oldu ve bunu da anlamak istedik. İnsanlar bununla ilgili bilgi alınca fikrini değiştiriyorlar mı? Evet, demokrasi ve doğal âfetlerin etkisiyle bağlantı, ilk bakışta biraz daha sağlam değil; ama aslında demokrasi daha kritik olunca tabiî ki bu da demek oluyor ki medya bağımsızlığı önemli veyâhut da siyâsetçiler sorunlara karşı sorumluluk alıyorlar ve demokraside bunlar kuvvetli. Diyelim ki kötü bir şey oluyor, meselâ deprem olunca bildik ki binâlar sağlam değillerdi ve bunun nedeni nedir? Yolsuzluk. Ve bu çok yazık bir olay, yani hepimiz çok üzüldük. Ve demokrasi daha kuvvetli olsaydı, şartlar farklı olacaktı. Ama bunlar yine demokrasiye bağlı: medya bağımsızlığı, yolsuzluk ve sorumluluk. Bunlar zayıf olunca ben de açıkçası korkuyorum. Deprem sorunu var Türkiye’de ve binâların daha sağlam olması lâzım. Devletin bununla ilgilenmesi ve insanların devletten bunu istemesi lâzım. Nasıl isteyecekler? Bilgili olurlarsa.

Gamze Zeki: Ben belki burada ufak bir ekleme yapabilirim akademik çalışma açısından. Çin’de bu konuyla ilgili bir akademik çalışma gerçekleştirilmiş. O çalışmaya göre, yanılmıyorsam yaklaşık 10 sene önce büyük bir deprem oluyor ve o bölgede belediye başkanıyla o binâların müteahhitlerinin aynı memleketten olması, bunun yıkımla arasında yüksek bir bağlantı olduğunu gösteriyor aslında bize. Yani orada da yine belediye kaynaklı yolsuzluğun yapıldığı yerlerde daha fazla yıkım ve daha fazla can kaybı var. Yani aslında biz burada konuları seçerken, gerçekten de akademik literatürde bir bağlantısı var mı, bunun bir temeli var mı, o temel varsa onun üzerinden konuları seçerek ilerledik. Kezâ literatürde aynı şekilde medya bağımsızlığı ve yolsuzluk arasında da çok önemli ilişkiler kuran makaleler var. Daha akademik ve araştırma temelli ilerledik konuları seçerken diyebiliriz.

Ruşen Çakır: Şimdi burada online deneylerde farklı gruplara farklı sorular sormuşsunuz. Bu, karşılaştırma anlamında çok önemli. Bunun detaylarını biraz izleyicilere anlatır mısınız? Yani birisine birtakım veriler veriyorsunuz, birisine başka veriler veriyorsunuz, birisine hiçbir şey vermiyorsunuz; ama aynı şeyin demokrasi algısını ölçüyorsunuz, değil mi?

Ceren Baysan: Evet, Gamze anlatsana.

Ruşen Çakır: Bunu bir anlatırsanız Gamze Hanım. Ne yaptınız, nasıl yaptınız ve neden böyle bir yola başvurdunuz? Bu bize ne gösteriyor? Yani, bu online olarak konuştuğunuz bireyleri gruplara ayırıp onlara farklı farklı şeyler veriyorsunuz; ama tek, aynı amaca yönelik.

Gamze Zeki: Evet, şöyle bir arka plan bilgisi vereceğim önce kısaca: Şimdi biz deneyi yaparken, öncelikle deney öncesi, deney uygulama kısmı ve sonrası olmak üzere iki farklı anket yapıyoruz orada. Öncesinde yaptığımız şey, bize aslında genel resmi veriyor. Yani, insanlar gerçekten Türkiye’deki mevcut demokrasi ve medya bağımsızlığı hakkında ne düşünüyorlar ve demokratik değerler arasındaki bağlantı hakkında ne düşünüyorlar? Örneğin, demokrasi gerçekten de ülkenin refâhı için gerekli bir şey mi, değil mi? Biz önce bu verileri topladık ki savımızı güçlendirelim. Yani, gerçekten insanlarda belli bir yanılgı var mı, yok mu onu bir veriye dökmek istedik. Bu ilk yaptığımız anketteki elde ettiğimiz verilere göre durum şu ki, iktidârı destekleyen seçmenlere günümüz ve 2000’li yıllar arasındaki demokrasi ve medya bağımsızlığı seviyelerini sorduğumuzda, iktidar seçmenleri uluslararası endekslere göre bu değerlerin çok yüksek olduğuna inanıyorlar. Yani aslında burada bir nevi medyanın algılar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu verilerle görüyoruz. Millet İttifâkı seçmenlerine de aynı soruyu sorduğumuzda, onlarda ise medya bağımsızlığı endekslere göre çok daha düşük algılanmış; ama demokrasi konusunda, uluslararası endekslerle paralel bir şekilde bir algı var. Yani aslında o negatif yönde ilerlemeyi verilerde de bize ifâde etmiş Millet İttifâkı seçmenleri. Bir de tabiî biz şeyi de sorduk, yani medyada otoriterliği destekleyici veya insanlara bunu empoze eden bâzı haberler ve bilgiler de veriliyor. Sanki otoriterlik ülke için faydalıdır; güçlü bir yönetim, kuvvetli bir yönetim, dediğim dedik bir yönetim olması gerektiği yönünde bâzı algılar oluşturulabiliyor medya kanalları vâsıtasıyla. Ve buna baktığımızda, gerçekten de iktidârı destekleyen seçmenlerin daha otoriter rejime sıcak baktıkları veya “Demokrasiyi diğer yönetimlere tercih eder misiniz?” diye sorduğumuzda, Millet İttifâkı seçmenlerine göre daha az tercih ettiklerini görüyoruz. Bir de tabiî şeyi sorduk, yani dedik ki: “Demokrasi kötüye giderse ekonomi kötü gider, medya bağımsızlığı kötüye giderse ya da zayıflarsa yönetimin kötü idâre ettiğinden haberimiz olmaz” gibi ifâdeleri sunduğumuzda, yine iktidârı destekleyen seçmenlerin bu ifâdelere çok daha az katıldığını gözlemledik. Yani aslında bu da insanların demokrasiyle refah arasında o bağı kuramadıklarını bize gösteriyor. Ve burada önemli olan şey şu: Bu inanışlar veya yanılgılar yerleşik mi değil mi? Biz bunu iyileştirebilir miyiz, değiştirebilir miyiz? Burada da insanlara iki farklı bir uygulama yaptık. Birinde bilimsel bir veri verdik, dedik ki: “Bakın, 1990’dan 2023’e kadar medya bağımsızlığının gidişâtı budur ve yolsuzluktaki gidişat da budur. Biri arttığında diğeri azalıyor” diye. Başka bir gruba da az önce konuştuğumuz gibi demokrasi ve doğal âfetler arasındaki ilişkiyi belirtmek için demokrasideki azalışı paylaştık. Bir de tabiî “plasebo” diyebileceğimiz bir grup paylaştık — ki orada da veri vermedik, sadece genel bir kanıyı paylaştık. Buradaki amacımız tabiî ki güvenilir bir bilginin insanlarda nasıl bir etkiye sebep olduğunu anlamak içindi bu farklı grupların olması. Önce şeyden başlayayım; bu 2000 ve 2023 seviyelerinin verilmesi aslında oradaki yanlış algıyı düzeltmek içindi. Şimdi burada genel olarak katılımcılar üzerinde bu algıyı düzeltebileceğimizi fark ettik. Yani aslında bu değişikliği azımsayan taraf, bu bilgiyi aldığında bilgilerini veriye paralel bir şekilde güncelliyor. Yani biz aslında orada yanılgıyı bir nebze düzeltmiş oluyoruz. Bir de tabiî bu grupları ayrı ayrı incelediğimizde, otoriteyi destekleyen veya işte 2018’de muhâlefete oy vermemiş kesimde bu düzelmenin daha fazla olduğunu gözlemliyoruz diğer gruplara göre. Otoriteyi az destekleyen veya 2018’de muhâlefete oy veren gruplara nazaran diğer grupta bu değişim daha fazla. Sonrasında, biraz uzun olacak kusura bakmayın ama, yani sonrasında bu insanlar demokrasi ve refah arasındaki ilişkiyi kurabiliyor mu biz bu verileri verdiğimizde, bir de onu gözlemlemek istedik. Orada da yine katılımcıların genelinde, biz bu verileri görsel olarak paylaştığımızda, katılımcılar bu ilişkiyi pozitif bakacak şekilde güncelliyorlar. Yani katılımcıların en azından bir kısmı görüyorlar ki, gerçekten de doğal âfetlerle başa çıkma becerisinin demokrasiyle ilişkili olduğunu veya medya bağımsızlığıyla yolsuzluk arasında bir ilişki olduğunu bu verileri gördükten sonra daha iyi kavrıyorlar. Yani biz orada en azından o aradaki güçlü ilişkiyi karşı tarafa iletebilmişiz. Kısa bir bilgi sunmayla yaptık bir de biz bunu, hani düşününce bu etkiyi… Bir de tabiî burada yine farklı gruplara ayırıp o farklı gruplar üzerindeki etkisini de gözlemlemek istedik. Burada da fark ettiğimiz şey şu oldu: 2018’de muhâlefete oy vermiş kişilerde bu ilişki daha çok kuvvetlenmiş oldu. Diğer gruptaysa herhangi bir değişim gözlemlemedik. Ama biz bunu şöyle yorumluyoruz: Demek ki, yani muhtemelen bu insanlarda bu düşünceler daha yerleşik ve tek seferde paylaşılan bir bilgiyle biz bu ilişkiyi o insanlarda kuvvetlendiremiyoruz. Belki de düzenli ve daha böyle genel bir şekilde paylaşılabilirse, belki o grupta da gözlemleme ihtimâlimiz olabilir. Bir de üçüncü bir değişken olarak, bu kişilerin muhâlefete daha sıcak bakıp bakmadığını görmek istedik. Yani öyle bir etki oldu mu diye. Bunun için de uygulamadan sonra katılımcılara, gelecek seçimlerde kime oy vereceklerini sorduk. Burada da bilgiyi, bu bilimsel bilgiyi paylaştığımız gruplarda muhâlefete oy verme eğiliminin daha fazla olduğunu gözlemledik. Yani biz bu aradaki ilişkiyi gösteren veriyi paylaştığımızda insanlar iktidardan uzaklaşıp muhâlefete doğru yöneliyorlar. Bir de burada da aynı şekilde yine farklı gruplara odaklandık ve bu odaklandığımız gruplarda da şunları gördük: 2018’de muhâlefete oy veren ve vermeyen gruplarda, yani iki grupta da muhâlefete oy verme eğilimi fazla. Yani burada bir etki görüyoruz. Aynı şekilde 2000 yılına göre, yani 2023 ve 2020 arasındaki değişimi azımsayan grupta da biz yine aynı şekilde muhâlefete oy verme eğiliminin arttığını gözlemliyoruz. Yine aynı şekilde otoriter rejimi desteklediğini ifâde eden kişilerde de biz bu veriyi paylaştığımızda yine muhâlefete oy verme eğiliminde o grupta da bir artış görüyoruz. Yani bu şekilde özetleyebilirim.

Ruşen Çakır: Evet, biraz uzun bir özet oldu, ama çok çarpıcı. Ben burada Ceren Hanım, size şunu sormak istiyorum. Siz 2017 Referandumu sırasında da bir araştırma yapmışsınız tek başınıza, benzer bir çerçevede galiba. Onunla bunun arasında 6 yıllık bir süre var. Benzerlikler ve farklılıklar nelerdi, özet olarak alabilir miyim?

Ceren Baysan: Tabiî ki, evet. 2017’de biliyorsunuz, referandum seçimi vardı, bu çok önemli ve birçok yönden çok benzerdi. Biz bu sâha çalışmasında, yani Gamze çok online deneyden bahsetti ama, sâhadaki çalışmamızda, sâhadaki deneyimizde, bu sene 550 tâne mahalle var ve neredeyse yarısıyla ilgili medya tarafından bağımsızlık ve yolsuzlukla ilgili bilgi paylaşıldı ve İYİ Parti paylaştı, CHP paylaştı ve bağımsız bir grup. 2017’de, o zamanda da iki tâne kampanya vardı ve sâdece CHP vardı. Gene bütün partileri dâvet etmiştim ve bu sefer yüz yüze dâvet etmiştim, yani Meclis’e girerek, milletvekilleri ile konuşarak. Ama CHP ortak çalıştı benimle ve o sene onlar 100 tâne mahalleye gitti, 450 tânesi kontrol grubundaydı ve referandumla ilgili bilgi paylaştılar. Ondan sonra ekonomiyle ilgili bir bilgi paylaştılar ve o sene çok büyük bir kutuplaşma etkisi oldu. Net olarak sıfır oy dağılımı etkisi vardı; çünkü CHP’yi daha çok destekleyen mahallelerde “hayır” oyu arttı, ama CHP’nin daha zayıf olduğu yerlerde “hayır” oyu azaldı. Onun için net olarak sıfır bir etkisi oldu. Tabiî ki bana sorarsanız Türkiye’deki seçmenler arasında ayrışma o kadar büyük ki, aynı bilgiyi alınca, dünyayı da biraz farklı gördükleri için aynı bilgiyi farklı olarak görüyorlar. Örnek olarak diyelim ki ekonominin daha kötüye gittiğini öğreniyorsun, “Ha, o zaman demek ki bu terörizm çok kötü, bu ulusal güvenlikle ilgili. O zaman ben otoriter rejimi daha çok destekliyorum” veya “Ha, ekonomi kötüymüş, bu devletin sorunu, onlar iyi iş yapmadılar, o zaman ben ‘hayır’ oyunu vereceğim” diye düşünürsün. Onun için herhalde ortam farklıydı, ama bilgi de farklıydı. Bence bu sefer demokrasinin değerini anlatmak çok önemliydi. Çünkü o zaman bu sırf kuvvetli liderlikle ilgili bir olay değil. İnsanların otoriter rejimi niye desteklediklerini anlayabiliyoruz; ama bu demokrasinin de önemini anlamaları lâzım ve değer vermeleri lâzım. Ve öyle basit bir bilgi alınca aynı şekilde değişiyorlar. Onun için bu 2017’deki çalışmada açıkçası sonuç görmüyordum, bu nereye gidecek diye; ama bu sefer bence aslında ümit var. Hangi bilgi çalışıyor anladık.

Ruşen Çakır: Tam bunu soracaktım. Evet, yani başlıktaki meseleyi soracaktım: 2017’deki çalışma, şimdi yapılan çalışma ve başlığımızdaki “Otoriter rejimlerde demokrasi için ümit var mı?” Tabiî konumuz esas olarak Türkiye. Siz ümit var diyorsunuz Ceren Hanım. Bunu biraz daha açın, sonra Gamze Zeki ile toparlayalım ve yayını bitirelim.

Ceren Baysan: Yani ben her zaman ümit göreceğim. Evet, bu çalışmadaki araştırmaya dayanarak, basit bir bilginin o kadar etkili ve etkileyici olması bana ümit veriyor. Aynı tarafta da bu bilgiyi paylaşanlar gönüllülerdi ve bâzen AK Partili bir seçmen CHP’li bir seçmenle konuşuyordu. Demek ki insanlar açıklardı birbirleriyle konuşmaya. Buna çok önem veriyorum; çünkü bu, “Sen bu taraftasın, ben bu taraftayım” meselesiyle ilgili değil; hepimizin aynı amacı var, hepimiz ülkenin daha sağlam olmasını istiyoruz. Ve böyle basit bilgi çalışması ve insanlar arasında yapılan çalışmalar, sırf online değil, bu bana ümit veriyor. Ama tabiî ki bu ilişkileri daha güçlendirmemiz lâzım. Ama evet, biz bilmiyorduk ne olacağını. Dediğimiz gibi 2017’de yine aynı sonucu görseydik, düşünecektik ki, tamam, yani bu zor. İnsanlar bu kadar zaman sansürün altında yaşayınca, yeni bilgiye inanmıyorlar. Ama biz onu görmedik, tam tersini gördük.

Ruşen Çakır: Evet, Gamze Hanım, sizinle bitirelim, tekrar aynı soruyla: Ümit var mı?

Gamze Zeki: Ben de Ceren Hoca’yla aynı çizgideyim bu konuda. Yani, örneğin bu sâha deneyinde, kampanyanın dağıtıldığı mahallelerde genel bir artış gördük biz. Ama yine orada da iktidâra yakın, muhâlefete yakın mahalleler olarak ikiye ayırdığımızda, aslında oy artışının daha fazla iktidâra yakın mahallelerden geldiğini gördük. Yani, daha çok oradaki insanlar görüşlerini güncellemişler, algılarını güncellemişler gibi. Bu her iki deneyi düşündüğümüzde aslında çıkarabileceğimiz sonuçlardan biri; muhâlif partiler veya muhâlif seçmen –yani sâdece bunu böyle partilerden de beklememek gerekiyor diye düşünüyorum– eğer halka ulaşıp gerçeği paylaşırlarsa, demek ki bir değişim olabilir, insanlar gerçekleri görebilir. Bu da demokrasiye umut var demek olur.

Ceren Baysan: Bir şey daha söylemem lâzım, bu gönüllülere teşekkür etmemiz lâzım. Yani onlar 400 bin tâne seçmenle konuştular bu proje için ve İzmir’in köylerine gittiler, tamâmen dağıttılar kendilerini ve bu, partinin dışında bir tecrübeydi. Hele Görkem Başaran, Evrim Bal, Oltaç Ünsal’a da teşekkür etmemiz lâzım; çünkü partilerini düşünmüyorlardı sâdece. Türkiye’nin ilerisi, bu uzun dönem için demokrasinin iyileşmesi için ne yapabiliriz, onun için hepimiz aynı konuyla ilgili bir araya geldik ve herkesin ne kadar çalıştığını anlatamam. Biz çok çalıştık; ama sâhadakiler, gönüllüler, bizimle ortak çalışanlar, onlara çok teşekkür ederiz. Ve bunu her zaman yapmamız lâzım, sadece kampanya senelerinde değil. Bir araya gelip daha iyi bir gelecek için çalışıp, daha ümitli olabiliriz her zaman.

Ruşen Çakır: Evet, zâten makale çıktı Ekim başında ve bir süre sonra Daron Acemoğlu Nobel aldı. Demek ki hakîkaten umut varmış, ümit varmış. Çok teşekkürler. 5 kişi: Daron Acemoğlu, Cevat Giray Aksoy, Ceren Baysan, Carlos Molina ve Gamze Zeki’nin berâber hazırladığı araştırmanın makalesini Ceren Baysan ve Gamze Zeki ile konuştuk. Soru çok çarpıcı, önemli: Otoriter rejimlerde umut var mı? Araştırma, pekâlâ olduğunu bize gösteriyor. Bakalım Türkiye bu umûdu hayâta geçirebilecek mi? Ceren Baysan’a ve Gamze Zeki’ye tekrar çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.