Geçtiğimiz mayıs ayında Cannes Film Festivali ana seçkisinde yer alan ve yarışmada en iyi senaryo ödülünü kazanan, Fransız yönetmen Coralie Fargeat imzalı “Cevher” filmi, bu hafta Mubi Türkiye ve eş zamanlı olarak sinema salonlarında gösterime giriyor. Korku ve bilimkurgu türündeki filmin başrollerini, Demi Moore ve Margaret Qualley paylaşıyor. 1980’ler ve 1990’lar David Cronenberg ve Paul Verhoeven filmlerinde görmeye alışık olduğumuz “beden korkusu“, “değişimi ya da değiş tokuşu” gibi alt türler, filmin ana temasını oluşturuyor. Eğer korku sinemasında ve görsel sanatlarda bu ilginizi çeken bir tür ise Cevher bu sezon kaçırmamanız gereken yapımlar arasında. Öte yandan eğer hassas bir izleyici olduğunuzu düşünüyorsanız, bu filme başlamadan önce bir kere daha düşünün derim!
Cevher neyi anlatıyor?
Çok izlenen bir televizyon aerobik programının tecrübeli sunucusu Elisabeth (Demi Moore) 50. yaşını kutladığı sıralarda hem bedenen hem de ruhen bazı şeylerin değişmekte olduğunu sezmeye başlar. Yaşlandığını hisseder ve vücudunun onu yarı yolda bıraktığını düşünür. Patronu ile olan ilişkisi de değişir ve patronunun, yıllardır sunuculuğunu yaptığı programa daha genç birisi ile devam etmek istediğini öğrenir.
Geçirdiği bir kazanın ardından, bir hemşire Elisabeth’e cevheri önerir ve vücudunun bu iş için çok uygun olduğunu söyler. Neden bahsedildiğini anlamaz ve ona verilen video dosyasını incelemeye başlar. Cevher, bir kişinin kendisinin en iyi ve en genç yanını ortaya çıkarabileceğini iddia eden bir maddedir. Kullanırken çok basit ama kesinlikle dikkat edilmesi gereken kuralları vardır. Bir çıkmazda olduğunu düşünen Elisabeth, cevheri kendi vücudunda dener ve değişimden memnun kalır. Ancak, kendisinin en iyi versiyonu olarak karşımıza çıkan Sue’nun (Margaret Qualley), kuralları çiğneyip çiğnemeyeceği ve bu konuda ne derece esnek olacağı, Elisabeth’in ve bizim kâbusumuz olur.
Birtakım göndermeler ve bedenin değiş tokuşu
Film kendisini, beyaz perdede kadın tasviri, Hollywood’un kadın bedenine bakışı, erkek gözünden sinema ve medyanın bedenlerimiz üzerindeki baskısı gibi aslında 1970’lerden günümüze hem akademik hem de kamusal alanda uzun süredir tartışılan konulara bir cevap niteliğinde sunuyor. Elisabeth yaşlanır; vücudu eskir ve Hollywood onu dışlar. O da cevher ile kazandığı güç sayesinde, Hollywood’dan öç almak ve tekrar ilgi odağı olmak ister.
Yönetmen bunu yaparken, eski filmlere bariz bir şekilde atıfta bulunuyor. Usta yönetmen Stanley Kubrick’in Jack Torrance ve ailesinin kapalı bir otelde başlarına gelenleri anlattığı efsaneleşmiş korku filmi “The Shining” (1980) ve David Cronenberg’ün bir bilim insanının yavaş yavaş sineğe dönüşmesini konu alan “The Fly” (1986) filmlerinden adeta birebir uyarlanmış birçok planı ve ödünç alınmış hikâye örgüsünü Cevher’de bulabilirsiniz. Yönetmen aynı zamanda, korku ve komedi filmlerinde sıklıkla karşımıza çıkan “body swap” alt türünden de faydalanıyor. Hatta filmin varlık sebebinin bu olduğunu da söyleyebiliriz.
Body swap, Türkçeye beden değiş tokuşu olarak çevrilebilir. Bir karakter bir başkasının bedenine geçiş yapar. Değişim bir insan ya da hayvan bedeni ile olabilir. Aslında formül çok basittir: Eğer değiş tokuşun ayrıntıları seyirciye aktarılmıyorsa, büyük bir ihtimalle bir komedi filmi seyrediyoruzdur. Örneğin, 13 yaşında bir karakter bir gün 30 yaşında olgun bir insan bedeninde uyanıverir. Ve film boyunca, 13 yaşındaki aklıyla, büyüklerin dünyasına ayak uydurmaya çalışır. Buna örnek olarak Jennifer Garner’ın başrolünde olduğu “13 Going on 30” (2004) ya da Zach Efron’un başrolünde yar aldığı “17 Again” (2009) filmleri sayılabilir.
Öte yandan, bu değişim sancılı ve detaylı bir şekilde görselleştiriliyorsa, burada korku türünden bahsetmemiz mümkündür. Cronenberg’ün “The Fly” filmi, ana karakterin sineğe dönüşümünü tüm ayrıntıları ile gözler önüne serer. Korku ve komedi türleri arasında gezinen 1981 yapımı “An American Werewolf in London” filmi de kurt adama dönüşüm sahnesi ile, sinema tarihinde kendisine özel bir yer edinmiştir. Cevher filmini bu kategoride ele alabiliriz.
Filmin düşündürdükleri
Filmin başarılı olduğu noktalar, oyuncu performansları ve tasarımı. Moore müthiş bir oyunculuk sergilemiş ve şimdiden adı, En İyi Kadın Oyuncu Oscar Ödülü için anılmaya başlandı bile. Moore’un kariyeri ile canlandırdığı Elisabeth karakterinin kariyeri arasında benzerlikler olduğunun altını çizmek gerekiyor. 1990’lar Hollywood’unun en popüler kadın oyuncularından biri olan Moore, bugün böyle bir popülariteye sahip değil. Bu benzerlik filme farklı bir gerçekçilik katıyor.
Senaryo açısından, film çok az diyalog ile kendisini ifade edebiliyor; bu da görsel yanının güçlü olduğunu gösteriyor. Cevher’in hem sanat hem de grafik tasarımı, müziği, görüntü yönetimi ve görünümü oldukça modern ve daha önce izlediğimiz hiçbir filme benzemiyor. Fütüristik ama minimal bir Los Angeles şehri tasarımı, parlak ve ışıl ışıl bir sinematografi ve 1980’ler step dans müziklerini anımsatan bir ritim.
Öte yandan, film ile ilgili yaşadığım en büyük sıkıntı, arkasına yaslandığı türe yeni bir argüman sunup sunamadığı sorusunda. Bana kalırsa film, burada kendi tuzağına düşüyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Hollywood sinemasının nasıl bir bakışa sahip olduğu ve hangi pencereden dünyaya baktığı sık sık tartışılan önemli bir konu. Laura Mulvey ve John Berger gibi sanat ve sinema yazarları, sinemanın dünyaya, çoğunlukla erkek gözünden baktığını ve seyirci beklentilerinin erkek bakışı çerçevesinde şekillendiğini söyler. Son yıllarda her ne kadar daha çok kadın yönetmen ve kadınların gözünden anlatılan hikâyeleri seyrediyor olsak da eski, klişe ve erkek egemen bakışın hükümranlığının kırıldığını söylemek zor. Sene 2024 ve filmler hâlâ ağırlıklı olarak erkekler tarafından üretiliyor ve dolayısıyla bu hikâyeler, erkek karakterlerin sıkıntılarını, hedeflerini, arzularını ve hayallerini bu öykülerin temeline taşıyor; kadınları bu yolculukta ancak birer araç ve arka plan olarak tasvir ediyor. Kadın karakterler, erkek bakışının egemen olduğu beyaz perdede hâlâ birer arzu objesi olarak gösteriliyorlar. Aynı zamanda, yakın planlar ile röntgenlenen kadın vücudu, erkeğin bakış açısının arzu nesnesi haline geliyor.
Erkek bakışı teorisi, bakışın üç perspektiften kendisini belli ettiğini söyler: Kameranın arkasındaki erkek bakışı (yönetmen), filmin içerisindeki erkek karakterlerin bakışları ve son olarak seyircinin bakışı.
Güya bu yaklaşımı eleştirmek ve ti’ye almak için yola çıktığını düşündüğümüz Cevher filmimiz tam olarak nerede duruyor? Kamera arkasından bakan yönetmen, kadın vücuduna bakış şekliyle yine kadını bir arzu nesnesi haline getirmiyor mu? Filmdeki erkek karakterler, kadınlara vücutlarının güzelliği derecesinde onlara değer vermiyor mu? Seyirci olarak biz, röntgen derecesinde yakın planlarla kadın vücuduna maruz kalmıyor muyuz? Dolayısıyla film, karşısında durmayı hedeflediği erkek bakışının kurbanı olmuyor mu?
Siz filmi seyrederken ben de bu sorulara cevap ararken, bir belgesel tavsiyesiyle yazımı kapatayım: Eğer Hollywood ve erkek bakışı özellikle ilgilendiğiniz bir konu ise 2022 yapımı ve Sundance Film Festivali’nde gösterilmiş olan belgesel filmi “Brainwashed: Sex-Camera-Power” filmini de Cevher’in ardından listenize alın.