Ruşen Çakır ile Hafta Başı‘nda gündem DEM Partili belediyelere kayyum.
- Mesut Yeğen ve Seda Demiralp yorumladı.
- Ferit Aslan kayyum atanan bölgelerde son yaşananları anlattı.
- Berfin Bayır DEM Parti’deki açıklamaları aktardıç
- Özgecan Özgenç CHP’den gelen açıklamaları, Özel’in programını bildirdi.
- ABD seçimlerine saatler kaldı. Murat Türsan ve Ali Deniz Çakır seçimleri yorumladı.
CHP’den sonra DEM Partili belediyelere kayyum
31 Ekim’de Esenyurt Belediye’sine kayyum atandı. Ardından bugün sabaha karşı Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Şanlıurfa-Halfeti Belediyesi’ne kayyum atandı.
Ahmet Türk’ün yerine Mardin Valisi Tuncay Akkoyun, Gülistan Sönük’ün yerine.Batman Valisi Ekrem Canalp ve Mehmet Karayılan’ın yerine de Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu getirildi.
Polisler, sabah saatlerinde belediye binası önünü ablukaya aldı.
DEM Parti MYK, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum. atanmasına yönelik açıklama yayımladı. “Biz çözüm ve barış için el uzatılmasını beklerken, halkın iradesine el uzatılmıştır” denildi.
Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, sosyal medya hesabından, “Asla pes etmek yok” diye yazdı:
“Asla pes etmek yok. Demokrasi, Barış ve Özgürlük mücadelesinden geri adım atmayacağız. Halk iradesinin gaspına geçit vermeyeceğiz. Bu böyle bilinsin!” dedi.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. ‘‘Hafta Başı’’ çok sert başladı. Biz de bütün bunları bu yayında ele almaya çalışacağız. Bayağı uzun bir canlı yayın bizi bekliyor. Normal şartlarda, CHP’nin Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atanması üzerine bayağı bir şeyler konuşmamız gerekiyordu. Üstüne şimdi DEM Partili üç belediyeye, Mardin Büyükşehir, Batman İl ve Şanlıurfa Halfeti İlçe belediyelerine kayyum atanmasıyla beraber gündem iyice kayyum ekseninde dönüyor. Aslında dönüp dolaşıp baktığımızda Kürt meselesi şu anda görevden alınan belediye başkanları, Esenyurt dahil olmak üzere hepsi Kürt belediye başkanları. Birçok konuğumuz olacak. Bir kere arkadaşlarımız anlatacak. Birazdan Diyarbakır temsilcimiz Ferit Demir Mardin’de belediyenin önünden bağlanacak. Daha sonra Berfin Bayır, DEM Parti’nin neler söylediğini, neler yapmayı düşündüğünü Ankara’dan anlatacak. İki konuğumuz olacak bu konu üzerine; Prof. Mesut Yeğen ve bir de Prof. Seda Demiralp. Bunlarla ayrı ayrı bu konuları, hem CHP’yi hem DEM Parti’yi ama esas olarak devletin, iktidarın ne yapmak istediğini konuşacağız. Malum, biliyorsunuz Bahçeli’nin başlattığı ilginç bir süreç vardı. Bu nereye gidiyor ya da bitti mi, başlamadan bitti mi, bütün bunları konuşacağız. Arkadaşımız Özgecan Özgenç hafta sonu CHP’nin faaliyetlerini, tabii ki Esenyurt eksenli faaliyetlerini izledi. O, CHP’yi anlatacak. En sonunda da Amerikan seçimleri… Yarın oy verme tamamlanıyor, biliyorsunuz. Murat Türsan ve Ali Deniz Çakır’la da Amerikan seçimlerini konuşacağız. Çok çok yoğun bir gündem, çok konuğumuz var. Ne kadar süreceğini ben de bilmiyorum. Hadi Bismillah diyelim. Bu sabah erken saatlerde ne oldu, nerelere kayyum atandı, niye atandı, bunlara bakacağız ve Ferit Aslan bize Mardin’den olayın detaylarını anlatacak. Evet, Ferit Aslan Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin önünde. Ferit, seninle birkaç ay önce belediyeye gitmiştik, Ahmet Türk’le çok kapsamlı bir söyleşi yapmıştık ve Ahmet Türk bize net bir şekilde “Kayyum devri bitti, iflas etti kayyum politikası” demişti. Ama yine de devletin ne yapacağının belli olmayacağını söylemişti. Evet, devlet yapacağını yaptı. Ne oldu, neden bu üç belediyeye atandı kayyumlar? Çünkü DEM Parti’nin çok sayıda belediyesi var. Bir büyükşehir, bir il ve bir de ilçeye atandı. Nedir olayın aslı?
Ferit Aslan: Ruşen Çakır, az önce sen de ifade ettin. Yaklaşık üç ay önce seninle buraya gelmiştik. Kızıltepe yolu üzerinde Mardin Büyükşehir Belediye binasına gelmiş, Eşbaşkan Ahmet Türk’le uzun bir söyleşi yapmıştık. İşte aynı Ahmet Türk’e bugün sabah saatlerinde, saat 5.30’da önce Emniyet Müdürlüğü’nden telefon açıldı, bir tebligat yapılacağı söylendi. Tabii bu saatte gelen bir tebligat telefonunun aslında ne olduğunu Sayın Ahmet Türk de anladı. Daha sonra evine polisler gitti ve kendisinin yerine kayyum atandığına dair tebligatı yaptılar. Bu sırada aynı saatlerde tebligat yapılmadı ancak DEM Partili Batman Belediyesi’nin önüne de polisler gitti, orayı abluka altına aldı. Sivil kuvvetler hiç kimseyi belediyeye yaklaştırmadı ve peşinden de Halfeti ilçesine de kayyum atandığını öğrendik. Sabah saatlerinde kayyum atanmasıyla ilgili ilk haber aslında Türkiye kamuoyuna DEM Parti Mardin Milletvekili Saliha Aydeniz’in sosyal medya paylaşımıyla duyuruldu. İlk etapta ben o paylaşımı gördüğümde, “Yanlış mı acaba, daha önce, 4 yıl önce atılan bir paylaşım mı?” diye düşündüm. Ancak daha sonra Ahmet Türk’ü aradım ve evet, yerine kayyum atandığını öğrendik. Şu anda dediğim gibi Mardin Büyükşehir Belediyesi’nin önündeyiz. Burada çok sayıda siyasetçi var, milletvekili var, belediye eş başkanları var, meclis üyeleri var. Çünkü bildiğim kadarıyla, İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre tedbiren açığa alınan Büyükşehir Belediyesi’nin meclis üyelerine şu ana kadar herhangi bir tebligat yapılmış değil. Ancak sabahın erken saatlerinde çok sayıda polis Büyükşehir Belediyesi’ne gelerek belediyeye girişi yasakladılar. Burada DEM Partililerin bekleyişi sürüyor. Ahmet Türk burada, Sebahat Tuncel burada, Çiğdem Kılıçgün Uçar burada, yine Saliha Aydeniz burada, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak burada, ilçe belediye başkanları, meclis üyeleri burada. Büyükşehir Belediyesi’nin girişi biliyorsunuz tam Mardin-Kızıltepe yolunun üzerinde ve şu anda burada bekleyiş sürüyor. Bundan sonra ne olacak, bunu da önümüzdeki saatlerde göreceğiz Ruşen Çakır.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ruşen Çakır: Ferit, şimdi şunu sormak istiyorum. Ahmet Türk hakkında zaten bir soruşturma vardı ama kendisinin belediye başkan adayı olmasında da yasal olarak bir sorun çıkmamıştı. Hukuki olarak bu konuda neler söyleniyor? Daha önceki olaylarda da benzer şeyler olmuştu. Van’da da biliyorsun karışık bir şey olmuştu, Abdullah Zeydan olayında. Burada bakıyoruz ki üç tane belediye başkanı hakkında da soruşturmalar gerekçe gösteriliyor. Şimdi, aday olmalarına engel olmayıp başkan olduktan sonra nereden çıkıyor bunlar?
Ferit Aslan: İçişleri Bakanı’nın açıklamasına, kayyum atanmasına gerekçe gösterilen gerekçelere baktığımız zaman Ahmet Türk’ün Kobani davasından aldığı ceza gösteriliyor, ki benim bildiğim kadarıyla Kobani davası kararları açıklandığında daha yerel seçim yapılmamıştı, Ahmet Türk adaydı. Onun dışında Ahmet Türk’le ilgili Ankara’da yürütülen bir propaganda soruşturması gerekçe gösteriliyor ve hakkında açılan ve devam eden bir dava gerekçe gösteriliyor. Aynı şey Batman Belediye Başkanı için de, Halfeti Belediye Başkanı için de gösteriliyor. Şimdi hukukçularla konuştuğumuzda şunu söylüyorlar: ‘‘Bu gerekçeler ve haklarında devam eden soruşturma ve davalar, bunların Yüksek Seçim Kurulu tarafından bu kişinin seçme ve seçilme hakkını engellemediği, onaylandıktan sonra, seçime girdikten sonra bugün bu gerekçeler gösterilerek halkın iradesi gasp edilemez’’ deniliyor. Şimdi burada mikrofon uzattığımız bütün siyasetçiler de aynı şeyi söylüyor. Aslında burada tezat bir durum var. Çünkü 1 Ekim’den beri Türkiye’de şu konuşuluyor: Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM Parti’nin Eş Genel Başkanlarına el uzatması, tokalaşması, ardından yapılan açıklamalar ve peş peşe işte 4,5 yıl sonra Öcalan’la yeniden yapılan görüşmeden sonra herkes Türkiye’de bir sürecin başlaması gibi bir durumu beklerken, sabahın erken saatlerinde bu durumla karşılaştık. Daha önce aslında İstanbul Esenyurt’tan başladı. O da biliyorsunuz kent uzlaşısının adayıydı, DEM Parti orada aday göstermemiş, Ahmet Özer’i desteklemişti. Önce oraya kayyum atandı, peşinden de işte Mardin, Batman ve Halfeti’ye kayyum atandı. Burada kiminle konuşuyorsanız, halk iradesinin gasp edildiğini ve bunun bu şekilde devam etmeyeceğini, atanan kayyumları kabul etmeyeceklerini, demokratik mücadelelerini sürdürmeye devam edeceklerini ifade etti. Peki, bunun devamı gelir mi?
Ruşen Çakır: Ona gelmeden bir şey soracağım. Ahmet Türk demişken, biliyorsun, seninle de bunu konuştuk, ilk haberini de biz yaptık. Aileleri barıştırdılar, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk en son Şanlıurfa’da. En son Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da geldi, aynı karede fotoğrafları vardı. Hatta ne demiştik seninle yaptığımız yayında, çok iyi hatırlıyorum; bu yeni bir sürecin provası gibi görülebilir. Çünkü AK Partili ve DEM Partili iki ailenin kan davasını barıştıran, çok önemli bir ara bulucu rolü oynamıştı Ahmet Türk. Daha önceki şeyleri de biliyoruz. Üçüncü kez kayyum atanıyor. Bu ne acayip bir durum! Ne diyorsun, onu konuşma imkânı, sorma imkânı oldu mu?
Ferit Aslan: Evet, aslında Mardin 2014 yılında büyükşehir olduktan sonra ilk belediye başkanı, seçilmiş belediye başkanı Ahmet Türk’tü, yerine kayyum atandı. 2019’da tekrar Ahmet Türk seçildi, yerine bir kez daha kayyum atandı. 31 Mart 2024’te Ahmet Türk yine seçildi, bugün sabah itibariyle yerine yine kayyum atandı. Şuna baktığımız zaman, Mardin halkının 15 yıllığına seçtiği Ahmet Türk, bugüne kadar yaklaşık 31 ay görevde kalmış oldu. Bunun dışındakiler hep kayyumla yönetilmiş oldu. Evet, sen de az önce ifade ettin. Tam bundan 15 gün önce Medyascope aracılığıyla kamuoyuna yansımıştı; DEM Parti ile AK Parti arasında, belki de bölgedeki en büyük husumet olarak görülen Şenyaşar ailesiyle Yıldız ailesinin barışma olayı vardı, ki bu barışma olayı da aniden gelişen bir durum değildi. Yaklaşık bir yıldır Ahmet Türk’ün başını çektiği ve Sırrı Süreyya Önder ile Pervin Buldan’ın da dahil olduğu, ailelerin talebiyle gerçekleşen bir barış görüşmeleri vardı. Sırf bu görüşmeler için Ankara’dan Ahmet Türk, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Bekir Bozdağ, eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder aynı uçakla Ankara’dan Urfa’ya indiler. Yine aynı minibüsle giderek aileleri ziyaret ettiler. Bir hafta sonrasında da biliyorsunuz, Ankara TUSAŞ’ta gerçekleşen saldırıdan dolayı ‘‘Acaba bu, barış yemeğini erteleyebilir mi?’’ tartışması yapılıyordu. Ancak bu barış yemeği ertelenmedi ve bir hafta sonra, yani bundan tam bir hafta önce, Şanlıurfa’da Şenyaşar ailesiyle Yıldız ailesinin barış yemeği vardı. Ki bu barış yemeğini de iktidar çok önemsediği için Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da katıldı. AK Parti’nin ve DEM Parti’nin Şanlıurfa bölgesindeki bütün milletvekilleri katıldı. Ahmet Türk de orada, dediğim gibi, barışı sağlayan kişi olarak en önde, ön sıralardaydı. Böyle bir barış sağlandıktan bir hafta sonra Ahmet Türk’e, dediğim gibi, bugün sabah saatlerinde, saat 5.30 sıralarında evine giden polisler tarafından bir tebligat yapılıyor ve yerine kayyum atandığı söyleniyor. Aslında hatırlarsan, seninle röportajdan önce de biz seçimden önce Ahmet Türk’le görüşmüştük. “Yerinize bir daha kayyum atama kaygısı taşıyor musunuz?” diye sorduğumuzda, “Benim için önemli değil, benim için burada halkın iradesinin açığa çıkması önemlidir” demişti. Bugün de hem Ahmet Türk’le hem Sebahat Tuncel’le hem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak’la hem yine DEM Parti’den Çiğdem Kılıçgün Uçar’la Medyascope için yaptığımız röportajı da önümüzdeki saatlerde izleyicilerimize aktaracağız Ruşen Çakır.
Ruşen Çakır: Şimdi son olarak şunu sorayım. Sen demin anlatıyordun, bundan sonra… Şimdi önümde Hürriyet gazetesinde çıkmış 6 Mayıs tarihli bir Nedim Şener köşe yazısı var. Köşe yazısı demek biraz şey olur, ödüllendirmek olur ama neyse. Diyor ki, “27 belediye başkanına kayyum yolda” ve üçünü bilmiş, yani Ahmet Türk’ü, Gülistan Sönük’ü ve Mehmet Karayılan’ı bilmiş. Ona göre, Mayıs ayında yazdığına göre 24 tane daha varmış. Şimdi bunlar tabii ki yazdırılan haberler. Yani öyle bir araştırılarak bulunacak şeyler değil. Orada neler konuşuluyor, başka kayyum ihtimalleri söz konusu mu, ne diyorlar?
Ferit Aslan: Şimdi burada siyasetçilerle konuştuğumuz zaman, milletvekilleriyle konuştuğumuz zaman, “Burası Türkiye, bu iktidar Türkiye’yi yönettiği sürece hiçbir şeye şaşırmamak lazım” diyorlar. Yani bir tarafta işte, “Bir süreç mi başlayacak?” gibi olumlu konuşmalar yapılıyor. Toplum daha doğrusu siyasetçileri barış ortamına çekmek için olağanüstü istekli görünürken, iktidar maalesef bu işten ders almadı. Geçmişte kayyum atadıkları bütün yerlerde, “Burada fazlasıyla halkın iradesini açığa çıkarttık ve biz yeniden kazandık” diyorlar. Sizin sorunuzu az önce Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak’a sorduk. Dedi ki; “Şaşırmamak lazım. Olabilir mi olmaz mı bilmiyorum ama olsa da şaşırmamak lazım. Ama biz bu mücadeleyi asla bırakmayacağız. Bizim demokratik siyaseti ve halkın iradesine yapılan bu gaspı açığa çıkarmak için birlikte mücadele etmemiz lazım” dedi. Ruşen Çakır, isterseniz son olarak şunu söyleyeyim; bugün Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel bazı milletvekilleriyle kayyum olayından sonra buraya geliyor. Anladığım kadarıyla Mardin uçağında yer bulamadı, Batman’a gidecek. Herhalde Batman’da büyük ihtimalle yerine kayyum atanan Belediye Eş Başkanı Gülistan Sönük’le görüştükten sonra da Mardin’e gelecek ve burada Ahmet Türk’le de bir görüşme yapması bekleniyor. Hatırlatmakta fayda var: Normalde Özgür Özel’in bir hafta önceki ziyaretinde Mardin de vardı, Ahmet Türk’ü ziyaret de vardı. Ancak Ankara’daki saldırı nedeniyle o ziyaret iptal olmuştu. Ancak bu ziyaretin, bugün sabah atanan kayyumdan sonra gerçekleşeceğini söyleyebilirim Ruşen Çakır.
Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Ferit. Orada seni bayağı bir yoracağız. Maalesef Türkiye’de kayyum olayını tekrar yaşamaya başladık acı bir şekilde. Sana kolay gelsin, oradaki tanıdıklara da selamlarımı ilet lütfen.
Evet, Türkiye’de kayyumlar, üç seçimdir giden bir olay. Şimdi Ankara’da arkadaşımız Berfin Bayır’la DEM Parti’nin önümüzdeki günler için neler planladığını konuşacağız. Evet Ankara’da arkadaşımız Berfin Bayır var ve DEM Parti’nin yaptığı ilk açıklamaları yerinde izledi, bakalım neler konuşuluyor. Berfin, merhaba.
Berfin Bayır: Merhaba.
Ruşen Çakır: Bugün Meclis’te Grup Başkanvekili bir açıklama yaptı, ilk yazılı açıklamanın ardından. Ne diyor DEM Partililer?
Berfin Bayır: Aslında DEM Partililer birazcık ihanete uğradıklarını da düşünüyorlar. Çünkü uzatılan eli iyi karşıladıklarını ama bu iyi karşılamanın sonucunun kayyum olduğunu gördüklerini söylüyorlar, bu yüzden biraz hayal kırıklığı mevcut. Batman, Mardin Büyükşehir Belediyesi ve Şanlıurfa Halfeti Belediyesi’ne atanan kayyumlarla ilgili yaptıkları eylem planı da aslında çok basit: Bu hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, hiçbir komisyona ve grup konuşmalarına vesaire katılmayacaklar. Bütün milletvekillerini alanlara davet ettiler. Ayrıca bugün iki Eş Genel Başkan da İstanbul’dan Batman’a, daha sonrasında ise Mardin’e geçeceklerini söyledi Gülistan Kılıç Koçyiğit. Ayrıca grup toplantısını da Mardin’de yapacaklar, yarın saat 13.00’te. Bunlar eylem planına dair açıklamalarıydı. Diğer açıklamasında ise en çok vurgu yaptığı konu şu oldu: Ahmet Türk’le geçen hafta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Yıldız ve Şenyaşar ailelerini bir araya getirip bir barış süreci halini yaratmaya çalışmışlardı. Sırrı Süreyya Önder de katılan isimlerden bir tanesiydi, Ahmet Türk de aynı şekilde. Ancak bugün İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasına atıfta bulundu Gülistan Kılıç Koçyiğit ve şunu söyledi: “Daha bir hafta önce Cevdet Yılmaz’la yan yana duran ve barışı sağlamaya çalışan Ahmet Türk, bir hafta sonra terörist mi oldu?” diye sordu. Daha sonrasında bir diğer konu da şuydu: Esenyurt Belediyesi’ne aslında rant için kayyum atandığını, 31 Mart seçimlerindeki bütün muslukların kesildiğini, bu yüzden de rant için artık belediyelere kayyum atadıklarını söylediler. En başta da en büyük rant kaynağı olarak Esenyurt Belediyesi’ne örnek gösterdi. Biliyorsunuz, İstanbul’un hem en büyük ilçesi hem de Türkiye’nin en büyük ilçesi, birçok da rant alanı var burada. İktidarın bu yüzden bunu yaptığını söyledi Gülistan Kılıç Koçyiğit.
Ruşen Çakır: Peki, Berfin, şeyi sormak istiyorum son soru olarak. Bahçeli’nin başlattığı bir şey vardı, el uzatmayla başlayan. DEM Partililer de şaşırmıştı ama bir taraftan da temkinli bir şekilde heyecanlanmışlardı. Ona değindiler mi peki? Yani bununla ilgili ne düşünüyorlar, ‘‘Bu iş bitti’’ mi diyorlar, yoksa yine biraz tereddütlüler mi?
Berfin Bayır: Henüz bittiğine dair bir açıklamada aslında bulunmadılar. Hâlâ temkinliler sürecin en başından bu yana. Ama şunu söyledi: “Niyeti barış olanın eylemi de barış olur” ifadesinde bulundu Gülistan Kılıç Koçyiğit. “Elini barış için uzatan, karşı tarafın da barış için tuttuğu elini kırmaya çalışmaz” dedi. “Bugün barış için uzattığımız el kırılmaya çalışılıyor” diye ekledi. Aslında burada birazcık da uzatılan elin samimiyetini sorguladılar bugün yaptığı bu açıklamasında Gülistan Kılıç Koçyiğit.
Ruşen Çakır: Evet, Berfin, çok teşekkürler. Oralar bayağı bir hareketlenecek ama anladığım kadarıyla Ankara’da kalmayacak DEM Partililer, daha çok bölgede olacaklar. Bakalım bundan sonra ne tür haberlerle karşılaşacağız. Çok teşekkürler. Evet, Ahmet Türk’ün üç kere başına aynı şey geldi. Yıllardır tanırım, tüm Türkiye tanıyor zaten. En kritik zamanlarda öne çıktı, risk aldı ve hep devlet tarafından, değişik iktidarlar tarafından kendisine sürekli birtakım bedeller ödetildi. Ama o yine yoluna devam ediyor. Gerçekten Türk siyasi hayatına son dönemde damga vuran, burada bir Kürt kimliğiyle, soyadı Türk olup Kürt kimliğiyle siyaset yapan birisi olarak Türkiye’de gerçekten çok öne çıkmış ve saygıyı hak eden bir isimdir Ahmet Türk.
Birazdan Mesut Yeğen’le bütün bu kayyum atamalarını yorumlayacağız, değerlendireceğiz. Evet, yıllar önce hatırlıyorum. 90’lı yıllar, o meşhur 90’lı yıllarda Kasrı Kanco diye bir yeri vardır, çok zengin bir ailenin çocuğudur Ahmet Türk. Orada ilk kez kendisiyle tanışma imkânım olmuştu, galiba 91 seçimiydi. O zaman Sosyal Demokrat Halkçı Parti aday göstermeyeceğini açıklamıştı, ortalık karışmıştı. Son anda tekrar mecbur kaldılar, aday gösterdiler. O zaman Şırnak daha ayrılmamıştı. O zamandan beri tanıdığım birisidir ve gerçekten böyle karışık dönemlerde insanın gözlerinin ilk aradığı kişilerdendir. Hatta zamanında cezaevinden çıkmasına doğrudan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de katkısı olduğunu biliyoruz. Onun özel olarak barış için çok önemli bir kişi olduğunu zamanında Devlet Bahçeli de söylemişti, bunu açıkça da beyan etmiş birisiydi. Ne oldu? Ahmet Türk hâlâ aynı Ahmet Türk, Devlet Bahçeli de aynı Devlet Bahçeli ama Ahmet Türk’e üçüncü kez kayyum atandı. Evet, şimdi Mesut Yeğen’le bütün bunları konuşalım. Mesut, merhaba.
Mesut Yeğen: Merhaba Ruşen, merhaba.
Ruşen Çakır: Şimdi Ahmet abiyi anlatıyordum. Yıllardır bu Kürt sorununun bütün yükünü yüklenen ve ağır bedeller ödeyen bir isim. Üçüncü kez kayyum atadılar. Hatta hatırlıyorsun, seçimden önce davası var, Kobani davası ve vesaire olabilir mi, olamaz mı dendi ve kanunen bir sorun olmadığı ortaya çıktı. Aday olarak gösterildi, kazandı tabii ki. Bir de geçen hafta biliyorsun, Şanlıurfa’da o büyük barış organizasyonunu yaptı Cevdet Yılmaz’la beraber. Değil mi? İki aileyi barıştıran isimlerden birisi. Ne istiyor bu devlet Ahmet Türk’ten?
Mesut Yeğen: Şimdi Ruşen, ortada bu son bir aydır konuştuğumuz girişim olmasaydı, Bahçeli’nin eliyle başlatılan, bir başka tarzda yorumlamak gerekirdi bugün olan biteni. Ve sadece Ahmet Türk’e sınırlayarak değil, aslında işte Batman, Halfeti, Esenyurt’u da belki bunlarla birlikte düşünmek gerekirdi. Ama bu dediğim gibi son bir ayda olanlar olmasaydı, şunu derdik: ‘‘Devlet Kürtlerin seçme ve seçilme hakkını tanımaya niyetli görünmüyor, devlet kendi seçilmişleri eliyle Kürtlerin yönetilmesine itiraz ediyor. Dolayısıyla süreklileşmiş bir aslında demokrasi ihlali var’’ diyebilirdik. Dolayısıyla ‘‘İki defa yaptığını üçüncü kez yaptı’’ diyebilirdik. ‘‘Batı yakasında değişen bir şey yok’’ diyebilirdik. Ama galiba önemli olan, bu son bir aydır konuştuklarımıza rağmen bunun olmuş olması. Kendi adıma mesela Esenyurt’ta kayyum atandığında bunun hâlen bir başka türde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordum. Yani bu son bir ayda olan bitenle o kadar yakın ilgisi olmayabilir diye düşünüyordum. Ama bugün gelen adım açıkça bir sürpriz. Bu bana şunu anlatıyor: Galiba işte bu yeni çözüm süreci mi diyeceğiz, ne artık, onu da insan kullanırken tabii ki böyle herhalde biraz rahatsız oluyor ama her ne diyeceksek diyeceğiz bu sürece ve onun yürümediğini gösteriyor. Orada birtakım zikzakların oluştuğunu gösteriyor. Dün ya da önceki gün bir haber çıkmıştı; Öcalan’a birkaç aylık yine bir görüşme yasağı kondu, ardından bu işte kayyum ataması geldi. Dolayısıyla benim tahminim, bu Bahçeli tarafından başlatılan işin bir şekilde tıkandığına yönelik bir işaret, ona yönelik bir tasarruf. Oradan tümüyle geri çevrilen bir tasarruf değil, ama orada işlerin yürümediğini gösteren bir şey.
Ruşen Çakır: Zaten fark ettin mi bilmiyorum, Ahmet Türk de — şimdi tam kelimeyi hatırlamıyorum ama — dedi ki: “Bir yerlerle görüştüler, belli ki sonuç alamadılar. Onun için bunu yapıyorlar” diye bahsetti.
Mesut Yeğen: Evet Ruşen, yani dediğin gibi Ahmet Türk hakikaten barış süreçlerine katkısıyla bilinen, bu işlere hep böyle gönül koymuş biri. Dolayısıyla Ahmet Türk’e yönelik kısmının böyle bir anlamı var ama işte bir paket bu, Batman Belediye Başkanı ve Halfeti Belediye Başkanı’nı da dahil eden ve muhtemelen genişleyebilecek bir paket. Dolayısıyla ben esas olarak Ahmet Türk gibi düşünüyorum. Yani büyük bir ihtimalle Öcalan’ın, Ömer Öcalan üzerinden gönderdikleri yerlerine ulaştı ve oradan beklenen herhalde tepki gelmedi ya da gelen tepkiler devletin pek hoşuna gitmedi. Bunun üzerinden sürece bir damga koyuyor devlet. Şimdi bu bir pazarlık mı, yoksa ‘‘Süreci bitiriyorum’’ adımı mı, bunları söylemek için henüz erken. Ama benim tahminim, dediğim üzere bu yeni çözüm süreci denebilecek işe dair bir şey anlatıyor bize.
Ruşen Çakır: Burada şöyle bir şey var; zaten Kürt hareketi kayyumlara alışık. Her ne kadar bu seçim öncesi ve sonrası, ben başkanlarla çok sayıda röportaj yaptım, öncesinde ve sonrasında, hepsi ‘‘Kayyum politikası iflas etti’’ dedi ama yine de bu defterin kapanmadığını biliyorlardı. Yani temenni etmiyorlardı ama politikanın iflas ettiğini söylediler. Şunu biliyoruz ki bu hareket kayyum meselesine zaten alışkın, bildiği bir şey. Ama bu sefer CHP de işin içine katıldı. Esenyurt gibi çok büyük, yani neredeyse bazı büyükşehirlerden de büyük bir ilçeye atandı kayyum ve burada da bir kent uzlaşısı vardı. Şimdi iktidarın bu uygulaması, CHP ile DEM Parti’yi yan yana koyuyor. Nitekim Özgür Özel şu anda yolda, Batman’a gidecek, Mardin’e gidecek. Doğrudan CHP — daha önce Van’da da yapmışlardı biliyorsun, Hakkari’de de — kayyuma karşı DEM Parti ile yan yana duruyorlar. DEM Parti de Esenyurt’ta yan yana… Böyle bir ilginç bir fotoğraf çıkıyor sanki; CHP ile DEM Parti yan yana gibi.
Mesut Yeğen: Evet, yani geçen iki defaki kayyum müdahalesinden farklı bir durum var, yani siyaseten farklı bir durum var. Geçen iki kayyum atanmasında o zamanki HDP yalnız bırakılmıştı, Kürtler yalnız bırakılmıştı. Bu kez CHP şu ana kadar yalnız bırakmama tutumunu aldı. Bu, Türkiye siyasetinde yeni bir durumun gerçekten yavaş yavaş yerleşmeye başladığını gösteriyor olabilir. Gönül ister ki CHP’nin bu iktidarın tasarrufuna itirazına başkaları da katılsın, yani diğer muhalefet partileri de katılsın. Hatta mümkünse AK Parti içerisinden de ya da yine mümkünse MHP’den, İYİ Parti’den de birileri katılsın ve bu artık başka bir şeye dönüşsün. Yani böyle düşmanlaştırılmış bir partiye karşı yapılan olağan bir müdahalenin dışına çıksın ve Türkiye demokrasisinin daha fazla geriletilmesine karşı bir itiraza dönsün. Gönül ister ki bu gerçekleşsin. Olup olmayacağını bilmiyorum ama CHP’nin şu ana kadarki tutumu bu açıdan ümit verici. Yarın da galiba İmamoğlu ve diğer muhalefet partileri de galiba bu konuyu gündeme getirir. Dolayısıyla bu kez sanki DEM’liler yalnız bırakılmayacak ya da Kürt meselesine böyle Türkiye demokrasisinin orada izole bir meselesi olarak muamele edilmeyecek gibi görünüyor. O açıdan ümit verici bir durum var.
Ruşen Çakır: Burada diğer muhalefet partileri dedin, Türkiye İşçi Partisi’nin destek verdiğini biliyoruz. Yeniden Refah Partisi adına yapılan açıklamalarda kayyum uygulamaları eleştirildi ama diğerlerinden bir ses çıkmadı, çıkacağını da açıkçası pek sanmıyorum, yani ne Zafer Partisi’nden ne de İYİ Parti’den. Bu arada tabii şöyle ilginç bir şey var: CHP’nin içerisinde bir çatlak var. Gerek Mansur Yavaş’ın temkinli açıklamaları, Afyon Belediye Başkanı, Bolu Belediye Başkanı, en son seçilemeyen Lütfü Savaş, biliyorsun Hatay’da, açık açık doğrudan “CHP DEM’leniyor” diye sosyal medyada garip bir paylaşım yaptı. Bu CHP ile DEM Parti’nin yan yana duruyor olmasının aynı zamanda CHP içerisinde birtakım kopuşları tetikleme ihtimali de var sanki.
Mesut Yeğen: Var. Belki de hayırlısı olur bu. Yani bu meselede artık daha fazla ikircikli gitmenin CHP’ye de bir hayrı yok. Seçilmiş belediye başkanlarını da savunamazsa Türkiye demokrasisinin yanında olduğunu söyleyen bir parti, neyi savunacak? Hele de son iki seçimdir CHP’nin kazandığı seçim başarılarının arkasında Kürt seçmenin de verdiği destek varken… Şimdi böyle karşılıksız bir şekilde sürekli Kürt seçmenden CHP’ye destek vermesini beklemek herhalde biraz mantıklı olmaz. Dolayısıyla bugün CHP yönetiminin aldığı tutum, geride kalan 6-7 senelik vaziyetle, bir tür ittifakla, iş birliğiyle daha uyumlu. Dediğim üzere bu ayrışma eğer derinleşirse ve bir kopuşa doğru giderse CHP açısından hayırlı olabilir esas olarak. Yani CHP içerisinde daha fazla, bu kadar demokrasinin hırpalanmasına gerçekten itiraz etmeme hali sürdürülebilir bir hal değil. Ama şu önemli; bu ayrışma olursa Türkiye’de böyle Mansur Yavaş’ın merkezinde olduğu, biraz sol mu sağ mı olduğu belirsiz bir milliyetçi, tabii ki blok, böyle %20’lik falan bir blok oluşabilir. Dolayısıyla Türkiye siyasetine şu anda ortada pek görünmeyen yeni bir aktör katılabilir. Yani 2028 denklemine CHP ya da İmamoğlu’nun haricinde yeni bir aktör katılmış olabilir, bu ayrışma derinleşirse.
Ruşen Çakır: Şunu da sormak istiyorum: Mühdan’ın, Mühdan Sağlam’ın Gazete Duvar‘da, Doktor Güneş Daşlı ile daha yeni bu kayyumlardan önce yapılmış ama tam da bu konuları konuştuğu bir söyleşisi yayınladı, gördün mü bilmiyorum. Çok önemli bir söyleşi. Güneş Daşlı diyor ki; ‘‘Bu olayda Türkiye çatışma çözüm süreçlerinde Sri Lanka ve Myanmar çizgisine yönelebilir.’’ Yani eskiden beri bildiğimiz, birçok yerde uygulanan, mesela Latin Amerika’da ve başka yerlerde uygulanan liberal çözüm süreçlerinin dışında, yepyeni bir şeyin dünyada artık çok fazla öne çıktığını söylüyor. Ne diyor: ‘‘Dünyanın otoriter çatışma yönetimi…’’ Ne dersin, Türkiye böyle bir yola doğru yöneliyor olur mu? Çünkü bir önceki çözüm süreci daha liberal, daha demokratik gibiydi. Burada bir şeyler yapma iddiası var ama devlet sertliğini asla bırakmıyor, bırakacak gibi de gözükmüyor.
Mesut Yeğen: Evet, şimdi yazıyı okumadığım için onun üzerinden gidemeyeceğim ama senin aktardıkların üzerinden şunları söyleyebilirim: Türkiye daha önce de bu türden çözüm modellerini denedi. Yani biz Sri Lanka modelini falan daha önce de konuştuk; kıyısına yaklaştık, tam belki ilerlemedik ama oralarda filan. Olabilir. Olmayacak işler değil. Yani Türkiye sonuçta 2016’dan beri sert bir otoriter rejimle yönetiliyor. Bu sert otoriter rejimin yürüteceği çözüm süreci de, açılım süreci de belki onun doğasına uygun gerçekleşebilir. O açıdan denilen doğru. Ama 1 Ekim’den beri söylenenler, Bahçeli ağzından söylenenler, bölgede Türkiye’yi böyle büyük bir tehlikenin beklemekte olduğu yolundaydı. Şimdi bu otoriter çözüm sürecine meyledilirse o risk daha da büyütülebilir. Herhalde devleti idare edenler de bu riski daha fazla büyütmek istemeyebilirler. Ama şu benim de aklımı meşgul eden bir şey gerçekten: bu yeni süreci başlatanların zaman zaman söylediği, ‘‘Kandil’i muhatap almayacağız, hatta DEM’i bile neredeyse muhatap almayacağız. Dolayısıyla silah bıraksınlar ve teslim olsunlar’’ bu prensiplere neredeyse yerleştirilmek isteniyor çözüm süreci, zaman zaman yapılan açıklamalar bunu gösteriyor. Şimdi bu yürüyecek bir işe benzemiyor ama Türkiye’nin gerçekten niyeti, eğilimi bu yönde olabilir. Dolayısıyla o röportajda söylenen şey, esas olarak makul görünüyor.
Ruşen Çakır: Burada tabii bir de şöyle bir husus var, şimdi bir şeyleri çözme iddiası var. Ben bunu PKK sorununu çözme arayışı olarak daha çok görüyorum. Çünkü aynı zamanda “Öcalan gelsin, konuşsun” diyen Devlet Bahçeli, ‘‘Türkiye’de Kürt sorunu yoktur’’ diyor, çok net bir şekilde. Erdoğan da aslında defalarca söylemişti, “Biz bu sorunu çözdük” falan demişti. Yani burada devletin, Kürt sorununu çözmeden bir güvenlik sorununu çözme gibi bir arayışı gözüküyor. Bunun bir karşılığı olabilir mi? Mesela PKK’nın silahsızlanması, sadece ve sadece Öcalan ve PKK kadrolarının geleceği üzerine yapılacak birtakım pazarlıklarla çözülebilir mi? Kürt sorunu konusunda adımlar atmadan; mesela Kürtlerin seçtiği belediye başkanlarına kayyum atayıp, ama aynı zamanda da PKK sorununu çözmeye çalışmak, böyle çok imkansız gibi geliyor bana.
Mesut Yeğen: Bir açıdan evet. Şöyle söyleyeyim; şimdi devlet dediğin tarzda şeyler bize söylüyor ama biz şunu da biliyoruz, yani PKK Türkiye içerisinde uzun zamandır etkili bir örgüt değil. Dolayısıyla bir çatışma problemi şu anda Türkiye’nin en azından kendi sınırları içerisinde yok. Dolayısıyla PKK’yı bugün silahsızlandırmak çok böyle durumu radikal bir biçimde değiştirmeyecek. Eğer Kürt sorununun diğer taraflarına yönelik bir şey düşünülmüyorsa, tek başına bugün PKK silah bırakmış ya da bırakmamış dediğim gibi güncel vaziyeti değiştirecek bir netice üretmeyeceğe benziyor. O itibarla da tek başına PKK’nin silahsızlanması ya da işte DEM’in PKK vesayetinden iddia edildiği gibi kurtulması ne işe yarayacak, çok anlamak mümkün değil. Orada ben minimumun biraz Öcalan’ın söylediği biçimde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Yani onun söylediği; ‘‘Ben silahsızlanmayı gerçekleştirir ve Kürt meselesini hak hukuk zeminine çekebilirim, öyle bir kudretim var.’’ Dolayısıyla bu olabilir. Yani PKK’nin silahsızlanması karşılığında Kürt meselesinin de bir demokratik müzakere konusu haline gelmesi… Bunun üzerinden bir çözüm çerçevesi oluşabilir. Ama bu olsa bile halen büyükçe bir mesele var, yani turpun büyüğü heybede. O da Suriye meselesi, Rojava meselesi. Şimdi Rojava konusunda bir uzlaşma olmadan taraflar arasında, yani devlet ve örgüt ve Öcalan arasında PKK silahsızlanır mı, silahsızlanma kararı alır mı çok emin değilim, çok şüpheyle bakıyorum bu önermeye.
Ruşen Çakır: Evet dönüp dolaşıp Suriye’ye büyük ölçüde düğümleniyor. Geçen Cengiz Çandar’la çok kapsamlı bir yayın yaptık. Cengiz Çandar orada da uzun uzun bu konuyu anlattı. Olayın bir diğer boyutu da tabii İran-İsrail gerginliği vesaire gibi boyutları var ama en önemli ayak Suriye. Şimdi sen CHP’nin kayyum konusundaki duruşunun pozitif olduğunu söyledin. Biz bir anket yapıyoruz şu anda yayın sırasında. İzleyicilere ‘‘CHP kayyuma yeterli tepki gösterdi mi?’’ diye soruyoruz. ‘‘Evet’’, ‘‘Hayır’’ ya da ‘‘Konuşmak için erken’’ diyorlar. İzleyicilerimize bu ankete cevap vermelerini rica edelim. Ama anladığım kadarıyla sen ‘‘Konuşma için erken’’ demiyorsun ve şu anki duruşuyla öyle bir noktalayalım bu şeyi.
Mesut Yeğen: Yok yani, Van’da, Hakkari’de, Esenyurt’ta. Gerçi Esenyurt’taki CHP belediyesi sonuçta ama şimdi de olay gerçekleşir gerçekleşmez Özgür Özel Mardin’e gideceğini duyurdu. Bunlar bence CHP adına ümit verici, orayı yalnız bırakmayacağını gösteriyor. Bu ileride CHP ile Kürt tabanı arasındaki ilişkilerin biraz böyle sıhhatli bir zemine oturması için de gerekli şeyler, önemli şeyler.
Ruşen Çakır: Mesut, çok teşekkür ediyorum. Daha bunları çok konuşacağız, seni daha çok konuk edeceğiz. Çok teşekkürler, Mesut.
Mesut Yeğen: Ben teşekkür ederim Ruşen. Hoşça kal.
Ruşen Çakır: Evet, Profesör Mesut Yeğen’le konuştuk. O, CHP’nin duruşunu pozitif olarak görüyor. Anketimize cevap vermenizi istiyoruz, rica ediyoruz ve aynı zamanda bir etkileşim içerisinde olmanızı yayınımızda rica ediyoruz. Tabii bu arada hala YouTube‘ta abone değilseniz, Medyascope‘a abone olmanızı da çok rica ediyoruz, önümüzdeki günlerde bu yayınları daha güçlü bir şekilde sürdürebilmemiz için.
Birazdan Profesör Seda Demiralp ile ağırlıklı olarak CHP’yi ama aynı zamanda da DEM Parti’yi konuşacağız. Evet, stüdyomuzda Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Seda Demiralp var. Seda, hoş geldin.
Seda Demiralp: Hoş bulduk, iyi yayınlar.
Ruşen Çakır: Sağ ol. Seninle Esenyurt ağırlıklı bir yayın yapacaktık, hafta sonu anlaştık. Ama onun devamı olarak sabah üç tane DEM Partili belediyeye kayyum atandı. Demin Mesut Yeğen’le yayın yaptık, o değerlendirdi. Ona şunu sordum: ‘‘CHP’nin tavrını nasıl buluyorsun kayyum meselesinde?’’ O da dedi ki: ‘‘Van’da, Hakkari’de çok net bir duruş sergilediler.’’ Şimdi de Esenyurt’ta zaten keza öyle. Şu anda da Özgür Özel Batman ve Mardin’e gidiyor ve bu anlamda CHP daha önceki dönemlerdeki farklı olarak aktif bir şekilde Kürt siyasi hareketinin partisinin yanında yer alıyor. Birincisi, buna net bir şekilde bu pozisyonun olduğunu görüyor musun? Bir de bu pozisyonun, gerçekten böyleyse – ki ben de öyle olduğunu düşünüyorum – CHP’ye getirecekleri ve CHP’den götürecekleri var sanki.
Seda Demiralp: Yani şöyle, evet herhalde bir kanadının CHP’nin net bir şekilde bu konuda DEM Parti ile aynı tarafta yer alma konusunda bir tavır koyduğunu söyleyebiliriz ama bir başka kanat da pek öyle değil gibi. Değil mi? Yani Mansur Yavaş çevresinde tanımlanan bir kanattan söz ediyorsak eğer, Mansur Yavaş tek başına değil tabii ama parti içerisinde bir grubun da herhalde çok da rahat olmadığını söyleyebiliriz bütün bu olup bitenlerden, CHP’nin bir tercih yapmaya zorlanmasının aslında. Çünkü çok uzun zamandır CHP aslında çok dar bir yoldan yürümeye çalışıyordu. Bir taraftan Kürt hareketiyle bir iş birliği ya da bazı konularda değerler, fikirler birliği, özgürlüklerin, kişisel hakların genişletilmesi konusunda bir ortak yerde veya bir seçim sürecinde iş birliği yapmak, ama bir taraftan da Kürt hareketiyle olan bağlantısının terörle iltisaklandırılmak olarak sürekli tanımlandığı ve bu şekilde CHP’nin yıpratıldığı bir süreç hep yaşadığı için, burada da o dar yoldan aşağıya düşmek riskli olacağı için çok zor bir süreçti. İyi kötü bunu götürdü, ama bu tür hamleler, iktidar tarafından gelen hamleler her seferinde CHP’yi daha net tercihler yapmaya zorluyor. Şimdi burada da en büyük sorun parti içerisinde mevcut zaten olan, olduğunu bildiğimiz birtakım fay hatlarının tam üzerine bir darbe gelmiş oluyor ve parti fikren bölünme riskiyle karşılaşmış oluyor. Yani bir parti içinde farklı kanatlar olabilir. Bunu sağlıklı bir şekilde çerçeveleyip anlatabilirsiniz seçmene ama zaten ‘‘Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?’’ şeklinde başlamış olan, bir süredir çok köpürtülen, iç rekabet gibi çerçevelenen farklılıklar, üzerine şimdi bir daha bu gelmiş olduğu için parti içinde bir belirsizlik yaratmış oldu. Daha doğrusu zaten biraz bir süredir bahsettiğimiz, konuştuğumuz belirsizliklere bir yenisi eklenmiş oldu. O açıdan bir zorlanma bu. Bu zorlanmayı aşabilirler mi, aşamazlar mı bunu göreceğiz. Ama bana göre çok uzun zamandır, yani çok uzun zamandır dediğim 2023 seçimlerinin sonrasından itibaren ve 2024’ten sonra karşı karşıya olduğu en büyük sorun CHP’nin. İçeride bir birlik görüntüsü, yani önce 2023’te muhalefette bir birlikti, bu muhalefet birliği dağıldı. Daha doğrusu partiler arasında dağıldı ama seçmen seviyesinde 2024’e taşındı. Yani o birliği korumak. İktidarın elindeki tek şey de bu aslında, manipülasyon yapılabilecek tek nokta. Pek çok açıdan işte ekonomik sorunlar devam ediyor vesaire, birçok dezavantajla karşı karşıyayken iktidar ve muhalefet bu derece bir avantaj yakalamışken, 2024 seçiminden sonra da bir süre bunun sürdüğünü gördük ama sonra yavaş yavaş tekrar muhalefetin biraz zayıflar, iktidarın güç kazanır gibi bir tablo oluştuğunu araştırmalar bize gösterdi. Değil mi? Burada en büyük sebep bana göre, yeniden içeride bir belirsizlik gözükmesi.
Ruşen Çakır: Şimdi bu noktada şöyle bir şey sormak, araya girmek istiyorum tam bu söylediğinde. Bir kamuoyu araştırması yapan şirketten birisiyle konuştuğumda, aylık olarak; CHP kıl payı önde, AK Parti kıl payı önde vesaire… Şimdi tekrar CHP öne geçmiş. ‘‘Ya ne oluyor böyle?’’ dedim. Bana şöyle dedi: ‘‘Geçen sefer daha çok CHP’nin iç meseleleri çok öndeydi ve seçmende CHP’ye karşı bir ilgisizlik ya da bıkkınlık vardı.’’ Yani CHP’nin iç meselelerinin konuşulması, CHP’ye olan seçmen ilgisini azaltıyor sanki.
Seda Demiralp: Güvensizlik yaratıyor çünkü. Yani siz bir iktidar olarak ‘‘Muhalefetten seçmeni nasıl caydırırım?’’ diye düşünecek olsanız, bir kaygı yaratmanız lazım. Çünkü ancak kaygı, karşı tarafın size kulak vermesini sağlar. O kaygıyı da en kolay yapabileceğiniz şey, muhalefetin lideri çerçevesinde bir belirsizlik yaratmak; ‘‘Kim olacak?’’ ‘‘Zaten kendileri karar veremiyorlar’’ vesaire. 2023’te mesela nasıl ki, ‘‘Ekonomik kriz varsa bile oradan iktidar çıkartır’’ mesajını nasıl yaymışlardı? ‘‘Çünkü böyle bir kritik yoldan geçiyor ülke, altı kişi bir konuya daha karar verene kadar akşam olur’’ şeklinde, ‘‘bir davula altı tokmak vuracak’’ şeklinde bir belirsizlik, bir istikrarsızlık, itidalsizlik olarak sunmuşlardı muhalefetin çok parçalılığını. Şimdi de aynı şeyi bu defa — artık muhalefet değil, CHP diye bahsedelim — CHP içerisinde bir çok parçalı tablo, o bir belirsizlik yaratıyor. Belirsizlik, seçmende güvensizlik duygusu yaratıyor. ‘‘Bu tarafın daha ne olacağı belli değil, belki kendi içinde bölünecek’’ gibi soru işaretleri başladığı zaman, daha en partizan seçmenler değil belki ama daha ılımlı seçmenler geri çekilmeye başlıyorlar. Ya tamamen apatiye savruluyorlar ya da bir başka seçeneğe, iktidardan bu tarafa daha belki de yeni mesela kaymış olan seçmen, tekrar geri dönmeyi düşünmeye başlıyor. Çünkü orada bir belirsizlik, burada bir kararlılık gördüğü zaman, çok da partizan bir duygusu yoksa, ideolojik olarak bir netliği yoksa, siyasi netliği tercih ediyor o zaman, o liderin verdiği netliği tercih ediyor.
Ruşen Çakır: Burada netlik deyince tabii gözler ilk önce Ekrem İmamoğlu’na çevriliyor. Şimdi tanıyorsundur diye tahmin ediyorum, iki genç akademisyen var, komplo teorileri üzerine kitap yapmışlardı; Sinan Alper ve Onurcan Yılmaz.
Seda Demiralp: Evet, çok beğeniyorum.
Ruşen Çakır: Onlar peş peşe iki yazı yazdılar ve oyun teorisine göre var, yani sizin sosyal bilimlerde, daha çok ekonomide olan. Doğru olanın bir an önce Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını açıklaması olduğunu söylemişlerdi, Esenyurt’tan önce. Esenyurt’tan sonra yeni bir yazıyla artık bir an önce bunun olması gerektiğini, çünkü aksi takdirde inisiyatifin iktidarda olduğunu söylüyorlar. Katılır mısın?
Seda Demiralp: Adayı açıklamak bir seçenek olabilir ama adayı açıkladığınız zaman bu netlik sağlayacaksa eğer. Adayı açıkladınız ama başka birisi, diyelim Mansur Yavaş’tı ve o zaman “Ben de ayrılıyorum” dedi, o zaman tekrar yeni bir belirsizlik olmuş olacak. Yani adayın açıklanması veya açıklanmamasından öte, bana göre içeride bir centilmenlik anlaşmasının belki olduğu ya da olabileceğinin sinyalini vermesi lazım. İki ayrı aday olacaksa da, tek bir aday olacaksa da, her iki seçenekte de içeride bir anlaşmazlığın olmadığı bir tablo çizilmeli. Çünkü iki ayrı adayla girip, ondan sonra ikinci turda birleşmeyi umut ediyorsanız, sizin öyle bir duygusal atmosfer yaratmanız ve öyle bir mesaj vermeniz lazım. Yok, birisi küserek ayrıldıysa mesela, o zaman onu sevenler ikinci turda kızgınlıkla oy vermeyebilirler. O yüzden bana göre önemli olan, dışarıya “Biz bir aradayız, bir veya çok adayla ama ortak yanlarımız farklılıklarımızdan daha kuvvetli” mesajını verebilmek. Bu adayı şimdi açıklayarak da olur, başka bir noktada açıklayarak da olur bana göre.
Ruşen Çakır: Peki, Ekrem İmamoğlu’nun 29 Ekim’de yaptığı bir konuşma var, bayağı perdeyi yükseltti ve sonra da Esenyurt’tan sonra yaptığı konuşma var. Esenyurt olayı olduğu zaman birçok kişi bunun bir Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasağın provası olduğu yorumunu yaptı, ki hiç de abartılı gelmiyor bana açıkçası. İkinci konuşmayı, Esenyurt konuşmasını bir anlamda böyle de, yani kendisine yönelik dolaylı bir saldırıya cevap olarak görmek de mümkün. Ne diyorsun? Ekrem İmamoğlu’nun bu… Çünkü dikkat edersen, Bahçeli’nin başlattığı o süreçte pek konuşmamıştı. Ama sonra, 29 Ekim ve Ahmet Özer olayından sonra çok net, sert ve doğrudan Erdoğan’ı muhatap alan bir Ekrem İmamoğlu var.
Seda Demiralp: Evet, birkaç şey var orada. Sadece Esenyurt olayı olmuş olsaydı, biraz daha belki başka türlü konuşurduk. O zaman derdim ki daha çok, tam da biraz önce bahsettiğim türden parti içi ayrışmaları belki tetikleyecek bir hamle. Çünkü ne oldu? Esenyurt olayından hemen sonra bir grup CHP içerisinde, ‘‘Hemen aday açıklanmalı ve bu Ekrem İmamoğlu olmalı’’ dedi. Bir grup ‘‘Hayır, Ekrem İmamoğlu olmalı ama şimdi açıklanmamalı’’ dedi. Bir grup da zaten ‘‘Ekrem İmamoğlu olmamalı’’ dedi. Anında üçe bölündü. Tam da buna yönelik bir hamle olduğunu düşünürdüm eğer bu son olaylar olmamış olsaydı. Hafta sonu seninle konuştuğumuzda hala bu görüşüm ağır basıyordu. Ama bunun yanı sıra, şimdi, yani bu diğer DEM belediyeleriyle birlikte bu olayı ele alacak olursak, ikinci bir amaç daha var gibi geliyor bana. O da şimdi Öcalan çağrısı, Öcalan açılımı mı demek lazım artık, ona ne demek lazım?
Ruşen Çakır: Daha adını koyamadık.
Seda Demiralp: Evet. Her ne sebepten kaynaklandıysa bu açılım veya hamle, AK Parti ya da iktidar seçmeninde de bir sarsıntı yarattı. Şimdi biz bir süredir iktidar medyasını yakından izliyoruz ve oradaki algı yönetimi veya duygusal mesajları inceliyoruz diyeyim. Şimdi orada şöyle bir sarsıntı oldu, yani ilk başta bunu bir devlet aklı olarak sunmak, fakat gelen tepkiler üzerine nasıl çerçeveleyecekleri ile ilgili bir bocalama ve hemen arkasından bu olaylar gelince, bugün itibariyle mesela bakacak olursak şunu görüyoruz: Öcalan açılımıyla ilgili oluşan kaygılar, yani o iktidar seçmeninin ayağının altından her zaman bastığı alışık olduğu zeminin bir çekilmesi, bugüne kadar Kürt hareketiyle her türlü temasın bir suç olduğu şeklinde bir söylem; bunu altından çekiyorsunuz ve bu, ister istemez bir kaygı ve bir belirsizlik yaratıyor. Bu belirsizlik, iktidara ters tepebilir, yani dezavantaj yaşayabilir buradan. Bunu dengelemek için de bir “Yok, hala biz terör konusunda çok sıkıyız” mesajının verilmeye çalışıldığını ben çok net olarak görüyorum aslında. O belirsizliğin o şekilde, yani “Business as usual.” İşte İkinci Dünya Savaşı’nda “Avusturya Almanya’yla iş birliği yapıyor ama Avusturya ne olacak?” deyince “Avusturya hala eski Avusturya” şeyi vardır ya, ona benzer bir şekilde, hani “Bir şeyler değişmiyor aslında” demeye çalışıyorlar. Orada bir tarafı net tutmaya çalışıyorlar. Ama ikinci bir amaç da, evet, orada CHP içerisinde, bunu CHP kendi üzerine mi alınmalı? Bunun üzerine bir savunmaya geçip adayını mı açıklamalı? Yoksa tam tersi, aday kararının… İşte 2023’te de “Adayını açıkla, adayını açıkla” baskısından bahsediyorduk. Bunun da bir manipülasyon olduğundan bahsetmiştik. ‘‘Yine bunu bir manipülasyon olarak görüp tam tersi kendi ajandasını ve takvimini yürütmeye mi çalışmalı’’ diye sorular başladığı anda zaten bizim bahsettiğimiz kaygı olmaya başlıyor. Yani bizim, ‘‘Ne oluyor şimdi, çok garip bir şey oldu. Hiç bugüne kadar olmayan bir şeyler görüyoruz’’ dediğimiz her sefer, onun adı kaygı, belirsizlikten kaynaklanan kaygı ve o bir iktidar tercihiyle olduysa, bir işte Öcalan açılımı da öyleydi, işte bunları da siyasi davalar olarak görecek olursak, o zaman ‘‘Nasıl bir kaygı yönetimi güdülüyor acaba?’’ diye sormamamız lazım bana göre. O yüzden bana göre işin iki yolu var, iki yönü var: bir, kendi seçmeninde, bu 3 haftadır, 4 haftadır oluşan kaygıyı dengelemek için ‘‘Hâlâ terör konusunda aynı kararlılıktayız’’ demek; ikincisi de bunu muhalefet içerisinde bir belirsizlik, içeride mevcut fay hatlarını kırmak ve bölünme olarak görüyorum ben.
Ruşen Çakır: Şimdi, bu söylediğin hususta Bahçeli, biliyorsun, önce el uzattı, ardından Öcalan’ın PKK’yı silahsızlandırılmasını söyledi, en son da ‘‘Gelsin, Meclis’te DEM Parti grubunda konuşsun’’ dedi. Şimdi, ilk iki olayın ardından yapılan kamuoyu araştırmalarında yani ‘‘Meclis’e gelsin’’ demeden önceki yaptığı araştırmalarda bir şirketin yöneticisiyle konuştum, MHP’nin oylarında azalma olmuş net bir şekilde. Dedim ki, “Peki, bu Öcalan gelsin konusu…’’, ‘‘Biz anketi yaptığımızda, daha henüz o yoktu’’ dedi. O çünkü çok daha büyük bir çıkış. Şimdi, belli ki bir şey yapıyor devlet, iktidar bir şey deniyor, risk alıyor. Bahçeli’den bu açıklamanın çıkması böyle. Ama bu, kendi tabanında bir tepki oluşturuyor. Ama şimdi kayyum atandığı zaman da ne diyorlar?
Seda Demiralp: “Değişen bir şey yok” diyor. Yani ‘‘Orada bir devlet aklı yürüyor. Onun dışında, bizim terör konusunda aynı tavrımız belli’’ bir bu var, bir de yani bu çok belirsiz kanıtlarla birilerini siyasi suçlu ilan etmenin de literatürde çok tam oturduğu bir yer var. O genel olarak insanlara, ‘‘Neyin ne zaman suç olacağına ben karar veririm, ne zaman istersem o zaman karar veririm. Yani sen sıradan vatandaş olarak kimin suçlu, kimin suçlu olmadığını, kimin normal insan, kimin kriminal olduğunu bilemezsin. Güvendiğin ajan çıkar, normal siyasetçi sandığın terörist çıkar, bundan taraf sandığın öbüründen taraf çıkar’’ türünden bir gerçeği bilinemezliği ile ilgili bir duygu yarattığınız zaman, yani ‘‘Ben bilemem, göremem.’’ Daha önce seninle konuşmuştuk, yani, ‘‘Görebildiğim benim siyasetin buzdağının ucudur ancak. Sıradan vatandaşın aklı ermez’’ türü duygular hemen her zaman dönüp dolaşıp sağ siyasete yarıyor zaten. Çünkü belirsizliğe olan toleranssızlığımız, yani bir netlik arzumuzla otoriterliği tolere etmemiz arasında çok ilişki var. Oradan yıldığı zaman kendini zayıf, işte kendi failliğini zayıf gördükçe en güçlü bir tek kişiyi kimi görüyorsa o tarafa yöneliyor. Yani çok kuvvetli ideolojik duyguları, tercihleri olmayanlar için bu duygu seviyesinde bu şekilde işliyor. O yüzden genel bir kargaşa, bilinemezlik hali… Yani mesela bu dizilerde bile böyle. İşte son zamanlarda senin de bahsettiğin diziler, mesela işte ‘‘Kızıl Goncalar’’ vesaire. Bunların bütün bu içerideki hikâye dışında bir de şöyle bir mesajı oluyor: bugün böyle olan, yarın öbür türlü oluyor. İşte bugün senin asi zannettiğin, meğer işte devletin ajanı çıkıyor falan. Hani hep böyle bir, ‘‘Sıradan vatandaş bilemez, işler dışarıdan göründüğü gibi değildir.’’ Bunların toplu olarak bir otoriter sağ siyasetin lehine işleyen etkisi var. Ya insanı siyasetten uzaklaştırıyor ya da bu sağ popülist otoriter liderlerle ancak yeniden angaje olmasını sağlıyor.
Ruşen Çakır: Peki, burada ana muhalefet… Ana muhalefet diyoruz da, sonuçta Türkiye’nin birinci partisi en sonunda. CHP ne yapabilir ya da yaptıklarına baktığın zaman, bu otoriter yönetimin strateji ve taktiklerine gereken cevabı verebiliyor mu?
Seda Demiralp: Bence yapabileceği en iyi, en önemli şey netlik, kendi içinde bir netlik sağlamak ve bunu sunmak, mümkün olduğunca transparan olmak. Çünkü en ufak opaklık, diğer taraftan manipüle edilebiliyor. Ve gerçekten hani objektif olarak görüp de benim söyleyebileceğim, gerçekten bu adaylık meselesiyle ilgili bir belirsizlik. Yoksa onun dışında Kürt siyasetiyle ilgili, işte sağda, ne kadar sağda, ne kadar solda, bununla ilgili artık merkeze oturmuş bir partinin sağ kanadı da olur, sol kanadı da olur, daha milliyetçi kanadı da olur, işte daha liberal kanadı da olur. Bu yürütülemeyecek bir şey değil ama yine de tabii ki üzerine çalışılması gerekiyor ve netlik vermesi gerekiyor. Biz adı geçen 3 ismin de, aday olarak demeyeyim, Özgür Özel kendisinin aday olmayacağını söylüyor ama işte Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın bizim vizyonlarını bilmemiz gerekiyor, aralarında nasıl bir bütünlük olmasını bekleriz, o bütünlüğün nasıl sağlandığını, önümüzdeki 3 seneyi nasıl planladıklarını, nihayet adaylık meselesinde de nasıl bir tavır içine girebilecekleri ile ilgili en azından, o belki en son gelecek ama, bir sinyal görüyor olmamız lazım. Hani orada bir belirsizlik var ve bence şu an muhalefetin en büyük yumuşak karnı bu. Bunun dışında hemen hemen her şey, işte makroekonomik faktörler, işte şunlar bunlar hepsi iktidarın aleyhine; ama muhalefetin belirsizliği, yani birden çok güçlü adayın olması, bir lüks, bir kuvvet olabilecekken, bir rekabet algılıyor olmamız bizim dışarıdan ya da bir belirsizlik algılıyor olmamız, bana göre en büyük zayıflığı. Bir kere burada bir netliği olması lazım. Ondan sonra da işte Kürt siyasetine yönelik tutumuyla ilgili bir netliği ortaya koyması lazım. Yani mesela iktidarın da muhalefeti yıpratma, yani Kürt meselesiyle ilgili yıpratma ve o bağı kesmekle ilgili çok büyük bir çaba içerisinde olduğunu görüyoruz. Yani çok uzun bir süredir, bu işte Öcalan’ın açılımına kadar özellikle neredeyse CHP ile ilgili dezenformatif haberlerin %80’inden fazlası diyeyim, onu DEM ve Kürt hareketiyle, PKK’yla iltisaklandırmak üzerine. Yani ‘‘CHP’nin Kürt siyaseti şudur ve biz onu o yüzden beğenmiyoruz, eleştiriyoruz’’ gibi değil, sadece bir bağlantı, bazen sadece bir fotoğraf karesi içine sunmak, bazen işte ‘‘İkisi de Mahir Çayan’ı andı’’, işte farklı farklı yerlerde anmışlar, ama bir haber içerisinde mesela bunu görüyoruz. Yani aynı cümle içinde geçirmek, bir duygu aktarımı sağlamak, DEM ile ilgili veya işte Kürt hareketiyle ilgili, iktidar seçmenindeki birtakım olumsuz duyguları CHP’ye transfer etmek şeklinde bir stratejinin izlendiğini görüyoruz. Şimdi buna karşı biz çok net bir şey görmüyoruz CHP’den. Yani ‘‘Benim ilişkim şudur, Kürt meselesinde tam olarak tavrım budur, DEM’le ilişkilerde tavrım budur’’ gibi. Bu konuda da bir netlik, transparanlık, cesaret belki yapabileceği en iyi şey. Diğer taraftan, görebildiği tüm iktidar stratejilerini deşifre etmek tabii ki.
Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum. Şimdi Bahçeli yaptığı ilk çıkışta bir tarafa İmralı ve DEM Parti’yi, diğer tarafa Edirne, yani Selahattin Demirtaş’la Kandil’i koydu. Ama DEM Parti ile bayağı kavgaya şu anda girişmiş durumdalar. Neyse. Selahattin Demirtaş’ı sanki çözüm istemeyenmiş gibi sundu, ama biliyoruz ki Selahattin Demirtaş çok baştan itibaren özellikle Öcalan’a açık destek de veriyor. Demirtaş var olsa, sadece Kürt hareketi için değil, yani yasal alanda siyaset yapabiliyor olsa, tabii ki önce özgür olması gerekiyor, neler değişebilir? Yani gerçekten çok önemli bir etken ve o yüzden mi içeride tutuyorlar?
Seda Demiralp: Yani Rawest’in araştırmasını biliyorsun, hani orada çok ciddi bir kredibilitesi var Demirtaş’ın. Ayrıca Demirtaş’ın sadece Kürt hareketi üzerinde, yani biz de kendi yaptığımız araştırmalarda, diğer partilerde de ve hiçbir zaman DEM’e oy vermemiş seçmenlerde de mesela, en beğendiği liderler içerisine bakıyorsunuz ilk üç lider içinde Demirtaş’ı sayıyorlar. Yani kişisel liderlik özellikleri, karakter özelliklerinin Türkiye seçmeninde bir karşılığı var. Özellikle de genç, yani Kürt hareketi içerisinde özellikle genç seçmenler üzerinde bir yeni jenerasyon, yani Kürt siyasetinde yeni jenerasyonu yansıtan bir özelliği var. O yüzden hareket üzerinde ılımlaştırıcı, Türkiyelileştirici bir etkisi olacağını, kendi kişisel liderlik özellikleriyle bunu başarabileceğini tahmin edebiliyoruz herhalde şu anda uzun zamandır ondan daha az haber aldığımız halde. İşte Rawest araştırması, onca uzun süren Demirtaş’ın sessizliğinin ortasına geldi o araştırma aslında ve hala ne kadar yüksek bir destek oranı vardı hareket içerisinde.
Ruşen Çakır: Özgür Özel de onu ziyaret etti ve doğrudan onun olması gerektiğini söyledi. Orada da CHP’nin ona verdiği bir açık çek de var yani ortada ve orada bir, yani CHP istiyorsa iktidar istemeyecektir diyelim.
Seda Demiralp: Öyle düşünebiliriz tabii.
Ruşen Çakır: Çok sağ ol Seda. Çok teşekkürler. Evet, Işık Üniversitesi’nden Profesör Seda Demiralp’le esas olarak CHP’yi daha çok konuştuk. CHP’nin bu kayyum süreçlerinde nasıl bir sınav verdiğini ve iktidarın CHP’yi bölme çalışmalarına karşı neler yapabileceğini konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Birazdan arkadaşımız Özgecan Özgenç stüdyoda olacak. Hafta sonu CHP İstanbul’da neler yaptı, neler konuştu, neler tartıştı, onları anlatacak. Evet, arkadaşımız Özgecan Özgenç stüdyoda. Merhaba Özgecan. Senin çok kötü bir kaderin var. Güneydoğu gezisini izleyecektin, terör saldırısı oldu, yarım kaldı. Başlamadan bitti ya da başlar başlamaz bitti. Hafta sonu Antalya’ya mı gidiyordunuz, CHP kampına?
Özgecan Özgenç: Antalya’ya evet.
Ruşen Çakır: Sonra Esenyurt oldu, kamp Avcılar’a, İstanbul’a taşındı. Geldin, gördün. Önce bir genel havayı sorayım. CHP’liler şaşkın mı, ne durumdalar?
Özgecan Özgenç: Aslında ‘‘şaşkın’’ doğru kelime olabilir Ruşen abi. Çünkü daha önce deneyimlemedikleri, yani Urla Belediyesi’nde 2019’da benzer bir süreç oldu, daha önce Bilecik Belediye Başkanı görevden alındı; ama işte belli ihale süreçleriyle ilgili veya başka suçlamalar, daha çok adli soruşturmalarla görevden alınan isimler olmuştu. CHP’li bir belediye başkanının terör suçlamasıyla görevden alınması, CHP’de bir olağanüstü durum ilan etmelerine yol açtı. Sen de bahsettin, Güneydoğu’ya gidemedik, Antalya’ya gidemedik. Bizim son günlerimiz uçak biletlerimizi iptal etmekle geçti gerçekten, yeniden programları sürekli oluşturmakla. Burada milletvekili kampının öncesinde yapılan MYK toplantısının, sonrasında yapılan parti meclisi toplantısının ana gündemini hep Esenyurt oluşturdu. ‘‘Esenyurt’tan elimizi gözümüzü çekmeyeceğiz’’ dediler sürekli ama dün, Parti Sözcüsü Deniz Yücel geç saatte MYK bittikten sonra bir açıklama yaptığında, aslında çok yoğun, kuvvetli bir eylem planı ortaya konmuş mu diye de biraz bence ucu açık bir açıklama yaptı. Bence şaşkınlar, ‘‘Süreci takip ediyoruz, Esenyurt’un iradesine sahip çıkıyoruz ve Esenyurt’tan elimizi çekmiyoruz, oranın ranta teslim olmasına izin vermeyeceğiz’’ diyorlar. Buranın kent uzlaşısı ile alınan bir bölge olmasının da öneminin sürekli altını çiziyorlar ama biraz daha bu süreçte anlayabileceğiz, onlar da anlayabilecek gibi görüyorum, hissediyorum.
Ruşen Çakır: Şimdi burada şöyle sorunlar oldu tabii, bazı belediye başkanları gelmedi ve laf oldu. Mansur Yavaş başta ve başkaları da var herhalde. Ne diyorsun, gerçekten gelmek mi istemediler ya da senin görüşünden ziyade orada insanlarla konuştuğunuzda insanların hissiyatı ne? Bu DEM Parti ile yan yana gözükmek istemeyen birtakım CHP’li belediye başkanları ya da kurmaylar mı var?
Özgecan Özgenç: Özgür Özel’in kendisinin buna yanıtı, mazeret bildirdikleri yönündeydi. Hatta belediye başkanlarının büyük bir çoğunluğunun oraya gelemediği, kendilerinin onlara ‘‘Zorundasınız’’ demediklerini söyledi. Bazı kötü niyetli yaklaşımlar olduğunu, işte yarısı gelemediğinde, ‘‘Özgür Özel belediye başkanlarının yarısının kampı boykot ettiğini ilan ettiğini itiraf etti’’ gibi manşetler atıldığını söyleyerek aslında eleştirdi. Mansur Yavaş, burada en çok öne çıkan isim. Afyon Karahisar Belediye Başkanı Burcu Köksal gelmeyen ve daha sonra açıklamalarıyla gündem olan isimlerden birisiydi. Mansur Yavaş bir avukat, hukukçu. Ahmet Özer’in gözaltına alınmasının tam 24 saat sonrasında bir açıklama ilk defa Twitter hesabından paylaştı. O gün, Ankara’da yine burada Esenyurt mitingi ile eş zamanlı olarak 31 Ekim’de Ankara İl Başkanlığı’nın düzenlediği eyleme katıldı Mansur Yavaş. Herhangi bir açıklama yapmadı orada ama oradaydı. Bir cenaze dolayısıyla bu mitinge katılamadığı bilgisini paylaştılar. Ancak hafta sonu Özgür Özel’e sorulduğunda yanıtı buydu, ‘‘Konuştuk, bir kırgınlık yok’’ dedi. Bugün yine Volkan Gültekin’in açıkladığı bir şey var. Volkan Gültekin, Mansur Yavaş’ın eski basın danışmanı, şu an yorumcu olarak programlarda görüyoruz onu. ‘‘Cumhuriyeti kutlamayanlarla yan yana gelmenin doğru olmadığı’’ gibi bir yorumu Mansur Yavaş’ın kendisine yaptığını paylaştı Volkan Gültekin. Henüz bu, Özgür Özel’e bildiğim kadarıyla sorulmadı. En azından ben yayına girene kadar Özel’in buna cevabının ne olduğunu bilmiyoruz. Belediye başkanlarının programları dolayısıyla kamu görevlerini aksatmamak kaydıyla oraya geldikleri veya gelmedikleri açıklaması yapmışlardı ama Volkan’ın açıklaması, bence biraz daha üstünde duracağımız bir şey olacak.
Ruşen Çakır: Bu bilgiyi nerede yaptı Volkan Gültekin?
Özgecan Özgenç: TV100‘de katıldığı bir programda kendisine bu bilginin verildiğini söyledi.
Ruşen Çakır: Yani bir anlamda eski patronunu satışa getirmiş.
Özgecan Özgenç: Muhtemelen açıklayacağını bildiği şekilde o demeci vermiştir.
Ruşen Çakır: Neyse, neyse. Bu acar gazetecilik böyle bir şey diyelim. Peki, onun dışında ama mesela bir de Lütfü Savaş olayı patlak verdi. Siz kamptayken, Lütfü Savaş sanki 40 yıllık CHP’liymiş gibi, değil mi? Halbuki MHP’den transfer.
Özgecan Özgenç: AKP’li, eski AKP belediye başkanı.
Ruşen Çakır: Oraya da MHP’den geçme, AKP vesaire… CHP’nin DEM’lendiğini söyleyen bir açıklama yaptı ve ne oldu? Disipline verildi. O seçim öncesi bayağı bir sorun olmuştu, onun adaylığı zaten.
Özgecan Özgenç: Çokça tartışılmıştı. Hatta parti meclisi MYK toplantıları saatler sürüyordu CHP’nin o aday belirleme sürecinde ve Lütfü Savaş için her toplantı sonrası bir karar bekliyordu CHP muhabirleri o zaman. Bir dönem adaylıktan geri çekileceği konuşuldu. Parti sürekli anket sonuçlarını dikkate aldığını açıkladı ve o süreçte gerçekten Hatay özelinde çokça anket yaptıklarını ve sadece Lütfü Savaş’la kazanabildiklerini söylüyorlardı. Pek çok kişinin içine sinen bir aday değilmiş havası da vardı o süreçte. Ama yine de anket sonuçlarını dikkate alıp Lütfü Savaş’la gitmişlerdi. Seçimi kaybettiklerinde Lütfü Savaş’ın tartışılmasının da kaybedilmesinde etkili olduğunu düşündüler aslında. Yani, ‘‘Parti bütün eleştirilere rağmen arkasında dursaydı, adaylığının geri çekilmesi ihtimalleri konuşulmasaydı yine alırdı ama parti tartıştırdı, araya TİP vesaire başka adayların dinamikleri girdi ve böyle oldu’’ gibi yorumlar yapıldı. Bu ‘‘DEM’leniyor’’ yorumundan sonra dünkü pazar günkü MYK toplantısında kesin ihraç talebiyle disipline sevk edilmesi oy birliğiyle karar altına alındı. Lütfü Savaş’ın CHP ile hikayesi galiba bitiyor önümüzdeki günlerde.
Ruşen Çakır: O ‘‘DEM’lenme’’ şeyinden bir gün önce Kılıçdaroğlu ile buluşmuş.
Özgecan Özgenç: Öyle miymiş? Onu ben kaçırmışım.
Ruşen Çakır: Var, var. Bizim Ali Deniz bana hemen yolladı, o kaçırmıyor. Bir gün önce Kılıçdaroğlu’yla resmi var. Neyse, tesadüf diyelim. Bu CHP’nin kayyum meselesiyle beraber bir tarafta kenetlenme arayışı var, bir tarafta da kopma ihtimalleri. Şimdi Lütfü Savaş şey bir örnek ama iktidar da bunu zaten sürekli uzun zamandır işliyor, daha Kılıçdaroğlu’nun adaylığından beri olan bir şey. Bunun altından kalkabilecek mi? Şu anda mesela Özgür Özel Güneydoğu’da ya da yolda, yani Batman’a Mardin’e gidecek, orada konuşacak, edecek ve açıkça destek verecek. Sen şimdi CHP’yi takip eden birisi olarak, bu CHP’de ne tür sonuçlara yol açabilir? Yani tabii ki ‘‘Doğru yapıyoruz, doğru yerdeyiz’’ diyenler olacak ama ‘‘Ya bu kadar da yan yana gözükmesek’’ diyenler olmayacak mı?
Özgecan Özgenç: İllaki olacak ve şu anda da oluyor aslında senin verdiğin örnekler üzerinden de. Bugün bir saat sonra uçağı kalkacak, önce Batman’a sonra Mardin’e gidecek Özgür Özel. Belki bu 31 Ekim’de Esenyurt’taki mitingde en önemli şeylerden biri de kürsüden bizzat Tülay Hatimoğulları’nın hitap etmesiydi. Yan yana gelmekten çekinmediklerini, özellikle kayyuma karşı sözde bir tepkiyi, işte sözlü olarak o tepkiyi sürekli gösteriyorlardı ama pratikte şu an bunu yan yana gösteriyor olmaları, bence kıymetli olmakla beraber tepki ile kesinlikle karşılaşacak. Bunun huzursuzluklarını yarın belki grup toplantısında izleyeceğiz. Yarın Ankara’da olmasını bekliyoruz Özgür Özel’in, Meclis’te grup toplantısını yapmasını bekliyoruz. Senin dikkat çektiğin Kılıçdaroğlucu denebilecek bir kanadın bu meseleyi kaşıyıp kaşımayacağını bilmiyoruz. Muhtemelen kullanmak isteyecekler ama etkisinin parti içinde ne kadar olacağı da biraz tartışmalı. Ahmet Özer meselesi üzerinden, yani CHP’li bir belediye başkanına kayyum atanması üzerinden bir yarılma olmasa da, bu süreçte DEM’le yan yana gelme, işte Mardin’i, Batman’ı, Halfeti’yi, belki önümüzde başka konuşacağımız illeri, belediyeleri yalnız bırakmama noktasında Özgür Özel’in %100 destek göremeyeceğini bence öngörmek zor değil. Ama bunu tabana anlatma gayretleri var, yani bunu neden yaptıklarını, tutarlı bir siyaset izlediklerini, işte Bahçeli Öcalan’ı Meclis’e çağırmışken belediye başkanlarının bu suçlamalarla görevden alınıyor olmasını bir şekilde kamuoyuna doğru ulaştırmak niyetindeler. Bunda da en büyük referans noktaları yine anket çalışmaları, CHP Genel Merkezi haftalık anket çalışmaları sonuçlarını değerlendiriyor. Onların ortalamalarına göre sadece CHP’nin, işte AKP’nin oyunu, hangi partinin kaçıncı sırada olduğunu değil; o süreçte gündemde ne varsa, Türkiye’nin gündeminde olan ne varsa onların yansımalarını, hangi seçmenin bu meselelere nasıl refleksler gösterdiğini değerlendiriyor. Biraz onun üzerinden politika yürüteceklerdir. Şunu ekleyeyim, 1 Ekim çok tartışılmıştı CHP grubunda, yine TBMM grubunu bölecek bir şey olarak Erdoğan karşısında Meclis açılışında ayağa kalkmaları tartışılmıştı. Bunu sorduk biz Özgür Özel’le sohbetimizde iki gün önce, ‘‘Nasıl karşılık buldu, eleştiriler nerede yoğunlaştı?’’ diye. Anket verileriyle buna cevap verdiklerini anlattı. Daha önce de bu verileri paylaşmıştı. CHP seçmeninin, AKP seçmeninin nasıl bu ayağa kalkma meselesine desteğinin zaman içinde arttığını, bunun AKP’li MHP’li seçmende karşılığı olduğunu anlattıklarını söylemişti. Yine bu anket verilerinin sonuçlarına dayanarak hem politikalarını şekillendirecekleri hem de o siyaseti nereden kuracaklarını yönlendirecekleri bir süreç olacaktır.
Ruşen Çakır: Şimdi bu Bahçeli’nin başlattığı, adını bilmediğimiz sürece CHP’nin tavrı çok ilginç oldu ve Erdoğan da teşekkür etti. Orada yaptığı bir konuşma var, hani diyor ya, “Bahçeli’nin söylediğine el arttırıyorum, Kürtlere bir devlet vadediyorum” diye bir çıkışı oldu. Bu çıkışın ilginç yansımaları oldu, muhalefetten bazıları da hatta, muhalefet partilerinden de bunu eleştirenler oldu ama çok önemli bir eşit yurttaşlık üzerinden bir çıkışı olmuştu. CHP’de bu tür tartışmalar yapılıyor mu?
Özgecan Özgenç: Bu el artırma meselesi üzerinden değil; çünkü bu gerçekten cımbızlandığını söylediği, Özgür Özel’in sonraki bir hafta boyunca bütün açıklamalarında vurguladığı bir konuşmaydı. Diyarbakır’a gitmeden hemen bir gün önce bunu söylemişti grup toplantısında yine. Ertesi gün Diyarbakır’da bu hem eşit yurttaşlık vurgusu hem de Türkiye vatandaşının eşit yurttaşları olma üzerinden bir devlet vadetme vurgusunu iyi anlatabilmeye çalıştılar benim gördüğüm kadarıyla ve buradan bir ‘‘Sen niye el artırıyorsun?’’ tartışması biz duymadık veya bu şekilde gözlemlemedik. Orada sadece problem, laflarının cımbızlandığını düşünmesi ve sürekli bunu açıklaması üzerine gelişti. Bahçeli’nin, o senin adını koyamadığımız dediğin sürece tepkisinde aslında bütün aktörlere Özgür Özel ve konuştuğumuz başka CHP’liler işaret ediyorlar. Daha iki hafta önce Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti Özgür Özel. Bu süreçte Demirtaş gibi önemli bir aktörün veya DEM Parti’nin herhangi bir şekilde ekarte edilmesini, sürecin dışarısında bırakılmasını kabul etmediklerini sürekli söylüyorlar ve esas çözüm merci olarak Meclis’i gösteriyorlar. Bahçeli’nin Meclis’e Öcalan’ı getirme çağrısını elbette eleştiriyorlar. Ama biraz şuradan da aslında bunu kuruyorlar: ‘‘Devlet onu konuşturmak istese bin türlü yolunu bulur’’, bizzat Özgür Özel’in ifadesi. Yani, ‘‘Onun sözü etkili ise, örgütün silah bırakmasında etkili ise, devlet bin türlü yolunu bulur, bunun yolu Meclis kürsüsüne çıkması değil’’ diyorlar. Yani Meclis’e işaret etmesi, o irade için tek bir nokta değil, bütün aktörlerle birlikte TBMM çatısı altında bu sürecin yürütülmesi noktasında keskin bir itiraz şimdilik yok gibi görünüyor.
Ruşen Çakır: Özgür Özel, Ahmet Özer’le görüşemedi.
Özgecan Özgenç: Görüşemedi. Bununla ilgili de çok güzel bir cümlesi var yine bizimle yaptığı söyleşiden, hatta ben onu da söylemek istiyorum. ‘‘Öcalan’ın tecridini kaldırmaktan bahsederken Ahmet Özer’e tecrit uyguluyorlar’’ dedi. Adalet Bakanlığı’ndan bugün için bir talepte bulunmuşlardı. Aslında perşembe günü bulundular, cuma olmadı. Cuma günü tekrar bugün için talepte bulunarak bir yazı yazdı Özel Kalem. Yanıt gelmedi. Hani ret gelmedi ama yanıt da gelmedi. Olumlu dönüş olacağını düşünüyorlardı dün akşama kadar. Biz kamp boyunca hem Özel’e hem kurmaylarına hem basın danışmanlarına sürekli bunu sorduk: Yanıt geldi mi, yanıt geldi mi? Bir şekilde yanıt verilmeyerek görüşmesi engellendi. Bugün de gündem bir anda Mardin ve Batman’a çevrildi zaten. Önümüzdeki günler için yine talepte bulunabilir. Ama işte grup olacak, kısa bir yine Güneydoğu ziyareti olmuş olacak acilen, görüşmeye çalışacak. Ama şöyle, partinin hem ilk olarak Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi ziyaret etti cumartesi günü Ahmet Özer’i, daha sonra hukukçu milletvekilleri, yine parti avukatları her gün ziyaret ediyorlar. Dün de birkaç avukat ziyaret etti, bugün de gideceklerini duyurmuşlardı. Özgür Özel gidemese de hukukçu vekiller aracılığıyla mesajlarını iletmeye çalışıyorlar. Şunu da ben atlamadan söyleyeyim, yoksa unutacağım. Özgür Özel’in Güneydoğu programı iptal olmuştu. Bizzat Özgür Özel’e sorma fırsatım oldu hani sohbet esnasında; ‘‘Devam edecek misiniz?’’ diye. ‘‘Bu 6 gün kesintisiz bir program şeklinde daha önce kurgulanmıştı ama önümüzdeki günlerde iki il, iki il şeklinde farklı tarihlerde gidebiliriz’’ demişti. ‘‘Van, Hakkari ve sonra Batman, Mardin şeklinde yapabiliriz’’ demişti. Bu kayyum gündemiyle bugün erken bir ziyaret gerçekleştirmek zorunda kaldı.
Ruşen Çakır: Son olarak şeyi sormak istiyorum; Ekrem İmamoğlu. Ekrem İmamoğlu çok sert konuşuyor artık, 29 Ekim’de böyleydi, Ahmet Özer olayından sonra da böyle. Bir tarafta da Ekrem İmamoğlu çok net, Mansur Yavaş çok ürkek. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Ne oluyor, ne diyor CHP’liler? Ekrem İmamoğlu’nun adaylığının açıklanmasını bekleyebilir miyiz, yoksa hala çok mu erken?
Özgecan Özgenç: Bence hala çok erken. Herhangi bir seçim tarihi duymadan, ‘‘İmamoğlu bizim adayımız’’ demelerini kendi adıma ben beklemiyorum. Aday konuşmanın sürekli partiyi yıprattığı söylüyorlar. Bu milletvekili kampı sürecinde de aday tartışmaları, özellikle İmamoğlu’nun, senin dikkat çektiğin, artık hem partiye hem de Türkiye siyasetine hat çizen, zaman zaman kimisine had bildiren konuşmalarıyla adaylık için öne çıktığı yorumları sorulduğunda, ‘‘Biz aday konuşmadık, Ekrem Bey de bundan rahatsız zaten’’ diyorlar. Ama hem yan yana gelişleri hem olaylar karşısındaki refleksleri, İmamoğlu-Yavaş’ı karşılaştırdığımızda, Özel’in hangisiyle sık sık yan yana geldiğini karşılaştırdığımızda bize net bir çerçeve çiziyor. Ancak yakın zamanda, en azından bir erken seçim tarihi duymadan ‘‘İmamoğlu bizim adayımızdır’’ çıkışı beklemek için erken bence.
Ruşen Çakır: Evet, Özgecan, çok sağ ol. Yarın herhalde CHP grup toplantısı — DEM Parti Mardin’de yapacakmış grubu — CHP grup toplantısı herhalde çok ilginç olacak. Hem Ahmet Özer’i hem DEM Partililere atanan kayyumları konuşacak. Herhalde onun üzerine harıl harıl çalışıyordur danışmanları. Onları da izleyeceğiz. Şimdilik çok teşekkürler. Evet, CHP’yi de konuştuk.
Birazdan Amerika Birleşik Devletleri seçimlerini Murat Türsan ve Ali Deniz Çakır’la konuşacağız. Öncesinde, Medyascope’a hala abone olmadıysanız YouTube‘da abone olmanızı ve bize YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da Patreon‘dan destek olmanızı rica ediyorum. Evet, Murat Türsan ve Ali Deniz Çakır stüdyomuzda. Ne bu, döndürüp döndürüp aynı şeyleri tekrar gösteriyorsunuz.
Murat Türsan: Abi, paket o kadar iyi değil ki iki kere göstermemiz gerekiyordu.
Ruşen Çakır: Hadi ya! Şimdi Murat, seninle başlayalım.
Murat Türsan: Başlayalım.
Ruşen Çakır: Seçim yarın yapılıyor ama saat farkı nedeniyle biz biraz geç dahil olacağız. Oy kullanma Türkiye saatiyle ve günüyle ne zaman bitiyor?
Murat Türsan: Sandıklar her eyalette aynı zamanda kapanmıyor. Türkiye saatiyle 3.00’te kapanmaya başlayacaklar ama bazı sandıklar sabah 9.00’a kadar kapanmayacak. Mesela Kaliforniya, hatta Kaliforniya batıda olduğu için, batıyla doğu arasında 3 saat var biliyorsunuz; dolayısıyla sabah 9.00’a kadar bazı eyaletlerde sandıklar açık kalacak.
Ruşen Çakır: Ali Deniz, şimdi Ömer’le Gönül ‘‘Transatlantik’’te hep bu seçim sonuçlarının çok geç alınabileceğini söylüyordu. Sizin beklentiniz nedir, ne zaman netleşir kimin kazandığı?
Ali Deniz Çakır: Şimdi bu, biraz iki aday arasındaki oy farkına bağlı olarak değişecek. Özellikle salıncak eyaletlerdeki oy farkına göre değişeceğini düşünüyorum. Zaten bazı yerlerde geç açılıyor sandıklar, biliyorsun. Nevada’da mesela geç açılıyor. Nevada’da geç açılmasının üstüne bir de çok yakın bir fark olursa belki bir gün bile sürebilir Nevada’yı öğrenmemiz. Pensilvanya daha erken açılsa bile Pensilvanya’da geçenki gibi 0.2-0.3 ile biten bir seçim olursa biz çarşamba akşamına kadar yayındayız, tabii aralıklarla diye umuyorum.
Murat Türsan: İnşallah bir mola alabiliriz potansiyel olarak. Ama şu da olabilir; mesela geçen sefer, örnek veriyorum, Biden Pensilvanya’yı 0.23 puanla kazandı. 2 puan değil, 0.23 ile. Dolayısıyla bunlar tekrar recount, yani tekrar oy sayımını tetikleyebilir, tetiklerse o gece öğrenmeyebiliriz.
Ali Deniz Çakır: Geçen seçimde bir de şöyle bir şey vardı; 2020’de olduğu için pandemi dönemiydi ve çok fazla mail’le oylar kullanıldı ve onlar genelde en son sayıldı. Hatta hatırlarsın belki, sabah böyle Pensilvanya’da 10 puan öndeydi Trump, Michigan’da öndeydi Trump, Wisconsin’de öndeydi Trump. Sonra hatta dedi ki; “Oylamayı durdurun, biz burayı kazandık artık.” Ama sonra o oylar geldikten sonra ucu ucuna kaybetti mesela çoğu yeri.
Ruşen Çakır: Şimdi izleyicilere söyleyelim, anketimiz var: “Kim kazanacak, Trump mı, Kamala mı?” diye soruyoruz. Bunları cevaplayabilirsiniz chat bölümünde. Şimdi ‘‘Kim kazanacak?’’ diye sormayacağım. Sana göre Kamala, sana göre Trump kazanacak, onu biliyoruz. Ama şunu bir sorayım, yani hep anlatıyorsunuz ama; salıncak eyalet. Şimdi Türkiye’de insanlar anlamıyor. Normalde en son mesela Trump’ın kazandığı seçimde Hillary Clinton çok daha fazla oy aldı ama seçimi kaybetti. Genellikle de öyle oluyor galiba; Demokratlar’ın daha çok oy almaları… Bu salıncak eyaletler olayını hep size soranlar oluyordur. En kısa nasıl anlatıyorsunuz?
Murat Türsan: Şöyle diyebiliriz: Salıncak eyaletler; İstanbul AKP’ye gidebilir, CHP’ye gidebilir, bakarız görürüz yani. Mesela “Blue Wall” dediğimiz Batı eyaletleri daima Demokratlar’a gidecektir, o çok belli. Orada herhangi bir tahmin üretmeye ve anketlere bakmaya çok gerek olduğunu düşünmüyorum. Mesela Kaliforniya hiçbir zaman bir Cumhuriyetçi’ye gitmeyecek.
Ali Deniz Çakır: İzmir gibi.
Murat Türsan: Ama mesela Michigan değişebilir. Hatta bu seçimde Ohio bile değişebilir veya önümüzdeki seçimlerde, belki bu seçim olmasa da değişebilir.
Ruşen Çakır: Ohio kimindi değişmeden önce?
Murat Türsan: Ohio Cumhuriyetçiler’in…
Ali Deniz Çakır: Hatta bir detay vereyim; şu ana kadar herhangi bir Cumhuriyetçi koltuğa gelirken Ohio’yu kazanamadığı olmamış. Yani bir Cumhuriyetçi’nin kazanması için mutlaka Ohio’yu kazanması gerekmiş, ABD tarihinde. Bu da enteresan bir istatistik.
Ruşen Çakır: Bu arada şöyle bir şey gördüm, olacak bir şey mi: ‘‘Iowa’da Cumhuriyetçiler’in kaybetme ihtimali’’ diye bir şey.
Ali Deniz Çakır: Murat Türsan’la da konuştuk bunu. Bir tane, artık herhalde buna yerel anketçi diyebiliriz; çünkü mesela anketler gördüğümüz zaman biz hep ülke geneli anket, şehir şehir anket görüyoruz, ama sanırım bu kadın bir yerel anketçi.
Murat Türsan: Evet, Ann Selzer’den bahsediyoruz. Şimdi Iowa eyaletinde en güvenilir anketçi olarak bilinen Ann Selzer, o da Harris’in Trump’ı 47’ye 44 geçtiğini söylüyor. Ve geçmiş seçimlerde bir puan farkla hepsini tutturmuş bir anketçi. Dolayısıyla Iowa, yani kırmızı bir eyalet olarak bilinir.
Ali Deniz Çakır: 9 puanla almış Trump, 2020’de 9 puan farkla kazanmış.
Murat Türsan: Evet. Ve Ann Selzer’in böyle bir anket yayınlaması gerçekten çok şaşırtıcı.
Ruşen Çakır: Bu o zaman ABD geneline yansıyabilecek bir eğilim mi, yoksa yerel bir şey mi?
Ali Deniz Çakır: Tam olarak bunu aslında tartıştı Demokratlar. Çünkü Iowa’nın katsayısı sadece 6. Mesela 270’i sordun ya, nasıl tanımlıyoruz diye. Biraz nüfusa göre bir katsayı veriliyor eyaletlere. Örnek veriyorum, 300.000 seçmeni olan bir eyalete, tabii ki şu anda tam bilmiyorum ama, 5 delege veriliyorsa, 900.000 seçmeni olan eyalete örnek veriyorum 15 veriliyor. Katsayısına göre artan delegeler oluyor ve toplamdaki 538 delegenin 270’ini alan başkan adayı yeni ABD başkanı oluyor. Bu saydığımız 7 salıncak eyaletin de toplam delege sayısı ise 93. Bu yüzden de çok kritik. 93 tane delegeyi temsil eden 7 tane eyalet var ve bunları bir farkla bile kazansan o 93’ün bir kısmının tamamını alıyorsun. North Carolina’yı bir puanla alsan 16’sının 16’sı sana geliyor. 270’e ulaşan da seçimi kazanıyor, kısaca.
Ruşen Çakır: Peki, şeyi sorayım; Medyascope yayına girdiği, yani başladığımızdan itibaren iki tane seçim yaşadık: birisini Trump kazandı, birisini Biden kazandı. Buralarda delege sayılarını biliyor muyuz? Trump neyle almıştı, Biden neyle aldı?
Ali Deniz Çakır: Çok yakın. O şöyle; şimdi her seçimde bazen katsayıları değişebiliyor. Mesela Pensilvanya’nın 2020’deki katsayısı 20’ydi, şu an 19’a düştü.
Murat Türsan: Evet.
Ali Deniz Çakır: Mesela bir yer daha değişti galiba. Ama katsayılar değiştiği için değişkenlik olabiliyor. Şunu söyleyeyim, Trump 306’ya 232 aldı diye hatırlıyorum. Biden da 305’e 233 mü ne aldı.
Ruşen Çakır: Bayağı bir fark atmış aslında.
Ali Deniz Çakır: Tamamen benzer şekilde bitti.
Murat Türsan: Ama şunu da söylemek lazım: mesela Pensilvanya’dan 20 oy geldi ya, Pensilvanya’yı Biden 20.000 oydan daha az bir oy oranıyla kazandı. Georgia mesela, 11.000 oy Georgia’yı belirledi ve Georgia’dan 16 oy gelmişti.
Ali Deniz Çakır: Trump’a göre hala Georgia Trump’ın ama.
Murat Türsan: Trump’a sorarsan tabii. Ama bir de şöyle bir şey var; şimdi, 2020’den 2024’e bu eyaletlerde nüfus değişimi oldu. Nüfus değişimi olunca delege sayısı da değişiyor. Mesela Kaliforniya bir delege kaybetti, Colorado bir delege kazandı, Teksas iki delege kazandı, Florida bir delege kazandı. Yani burada Kamala Harris 4 delege kaybetti, 2 delege kazandı mavi eyaletlerden. Trump 5 delege kazandı, 3 kaybetti.
Ruşen Çakır: Peki, şöyle bir şey soracağım. Biden’la Trump yarıştığı zaman, bir de münazara yaptılar, net bir şekilde ‘‘Trump aldı başını gidiyor’’ oldu. Sonra Biden çekildi ve birden Kamala Harris rüzgarı esti. Şimdi benim gördüğüm yorumlar, siz çok daha detaylı takip ediyorsunuz, Kamala Harris rüzgarının dindiği ve başa baş geçtiği şeklinde. Olay o kadar özetlenebilir mi?
Murat Türsan: Evet gibi, yani burada çok değişken var. Biraz kahve falı bakmak gibi oldu aslında bu seçim. Çünkü gerçekten şu anda anketlerin doğruluğu ve geçerliliği konusunda çok bir fikrimiz yok. Mesela geçen yayında söyledik, 4 tane anket şirketi şu anda Harris ve Trump’ı 49’a 49 berabere veriyor, ki bu istatistiksel olarak mümkün değil. Daha önce ben böyle bir anket görmedim. Ali Deniz, bilmiyorum sen gördün mü? O yüzden şu anda bir şey diyemiyoruz.
Ali Deniz Çakır: Evet, tamamen yazı tura. Şu var ama, anketlere yansıyan en azından şu istatistik var: Uzun bir süre Kamala Harris bir ivme yakalayıp yükseldikten sonra yavaş yavaş alçalıp başa başa gelen bir yarış oldu. Kamala Harris’in ilk geldiği ivmede devam etmediğini gösteriyor anketler. Ama şimdi günün sonunda Iowa’yı eğer kazanırsa Kamala Harris, tüm anket firmaları yanılmış oluyor. Iowa’da dediğim gibi, o anket firması, ara seçimler de dahil son 8 seçimin 7’sini birebir tutturmuş bir anket firması, yerel bir anket firması. Ama Iowa dönerse neler olur tabii ki kestirmek güç.
Murat Türsan: Evet ve sadece Iowa değil, buna diğer salıncak eyaletler olarak da bakalım. Şimdi, eğer Iowa’da Harris +4 ise veya +2 ise, başka anketler de gördüm, o zaman diğer salıncak eyaletlerde ne olabilir? Mesela bu seçimde en belirleyici veya en kilit konulardan bir tanesi tabii ki kürtaj hakları olacak, geçen 2020 seçimlerindeki gibi. Çoğu vatandaş birinci kıstasın ekonomi, ikincisinin de kürtaj olduğunu söylüyor. Ama şunu da söylemek lazım; kürtaj tabii ki kadınlar için daha önemli bir konu. Arkadaşlar, eğer grafiği ekrana verebilirseniz, Amerika’da genellikle kadın seçmenler daha sıklıkla oy veriyor, daha sıklıkla sandığa gidebiliyor. Burada görüyorsunuz; burada mor, kadın seçmenler oluyor. 1980’den bu yana hem seçmen katılımı yükseldikçe aynı zamanda kadın seçmenlerin katılımı %10-15 arasında erkeklerden daha çok oluyor. Amerika, Batı’da en az seçmen katılımını gören ülke; genellikle %60 ve %65 arasında gidiyor. Ama eğer bu trendler önümüzdeki seçimlerde devam ederse ve kadınlar daha sıklıkla sandığa giderse ve onlar için kürtaj daha önemliyse, bu Trump için iyi bir haber değil.
Ali Deniz Çakır: Çünkü kadınlarda aldığı oy da Kamala Harris’in daha fazla Donald Trump’a göre, istatistikler öyle gösteriyor.
Ruşen Çakır: Peki, şeyi sorayım. Kıl payı olacağı kesin, yani kim kazanır bilmiyoruz ama geçen seçimde Trump’ın kaybı kabullenmekte zorlandığını biliyoruz. Şimdi ne dersiniz? Diyelim ki çok az bir farkla Kamala Harris kazanırsa, zaten kutuplaşmış olan Amerika Birleşik Devletleri’nde arıza çıkar mı?
Ali Deniz Çakır: Murat, sen istersen… Ben Murat’ın cevabına göre cevap vereceğim.
Murat Türsan: Yine kahve falı bakmak gibi olur. Yani Trump seçimi kazansa veya kaybetse şu değişmeyecek bence; seçimde hile yapıldığını iddia edecek. Çünkü 2016’da kazandı ve yine hile yapıldığını iddia etti.
Ali Deniz Çakır: Daha fazla oyla kazanmıştı.
Murat Türsan: Evet, daha fazlayla kazandı. 3 milyon Meksikalı’nın Kaliforniya’da oy verdiğini iddia etti. Dolayısıyla ne olursa olsun Trump yine hile yapıldığını iddia edecek. Hatta şu anda iddia etmeye başlıyor bile Twitter’da.
Ali Deniz Çakır: Şunu net olarak söyleyebilir miyiz? Trump hiçbir koşulda arayıp rakibine “Tebrikler, kazandın” demeyecek.
Murat Türsan: Onu diyebiliriz bence.
Ali Deniz Çakır: Buna %100 diyorsun.
Murat Türsan: Evet. Ve Trump’a göre Trump hiçbir zaman hiçbir şeyde kaybetmez. Dolayısıyla, bilmiyorum. Şunu söylememiz lazım, yani geçen seferki 6 Ocak olayları gibi bir şey olabilir mi? Tabii ki olabilir. Bence ihtimal daha düşük. Çünkü 6 Ocak’tan sonra FBI bir sürü tutuklama yaptı, bir sürü soruşturma ve dava açıldı ve bence Trump destekçileri bundan biraz korktu. 6 Ocak olayları gibi bir şey olabilir mi? Olabilir, olmayabilir. Ben ihtimalinin bu sefer daha düşük olduğunu düşünüyorum.
Ruşen Çakır: Peki, Ali Deniz, ne yapıyorsunuz Medyascope’ta, seçimi nasıl yapıyorsunuz?
Ali Deniz Çakır: Evet, geldik en önemli kısma. Bilmiyorum, şu anda yayını izleyen de neredeyse 600 izleyicimiz var. Yarın akşam 9.00’dan gece yarısına kadar seçim öncesi bir yayın yapacağız Murat Türsan’la beraber. Bu yayında ne konuşacağız? Birkaç tane son gündem de oldu. Bir sincap meselesi var. Belki duymuştur aranızda izleyicilerden. Ona değiniriz. Bu Epstein’in olayları var, onlara değiniriz. Obama’nın, Kamala Harris’in son konuşmaları var, onlara değiniriz. Sonuçta seçim öncesi bir yayın. Tabii ki seçim formatını anlatacağız. Özel konuklarımız olacak. Sadece Murat Türsan’la ben olmayacağız yani, özel konuklarımız da olacak. Güzel röportajlar yaptık, Murat Türsan da sağ olsun. Buradan Amerika’dan seçmenlerle bizzat konuştuk. Neler söylediklerini de yarın yayında göreceksiniz bizzat. Gece 9.00’dan 12.00’ye bir yayınımız var, stüdyoda olacağız. Bu kadar mı? Hayır.
Ruşen Çakır: Başka ne var?
Murat Türsan: Bir şey mi eklemem gerekiyor?
Ali Deniz Çakır: Sabah 5.00’i eklemen gerekiyor.
Murat Türsan: Sabah 5.00’i eklemem gerekiyor. Pardon.
Ali Deniz Çakır: Direkt zor kısmı sana bıraktım.
Murat Türsan: Bunu biliyordum. Evet, sabah 5.00’te tekrar yayına giriyoruz arkadaşlar, 5 saat aralıktan sonra ve seçim bitene kadar buradayız. Bittikten sonra da belki buradayız, belki bitmezse de yine buradayız. Ve seçimi canlı olarak takip edeceğiz, anında verileri size aktaracağız ve yorumlarımızı yapacağız.
Ali Deniz Çakır: Şimdiden alarmlarınızı kurmanızı tavsiye ederim, akşam 9.00’a ama en önemlisi sabah 5.00’e. Çünkü insanlar hep merak eder; ‘‘Ya, Türkiye’de ben bu Amerika seçimlerini nasıl takip edeceğim?’’ diye. Artık Medyascope’tan takip edebilirsiniz sabah 5.00’te.
Ruşen Çakır: NBA maçı gibi yani.
Ali Deniz Çakır: Evet, NBA de çok izler vatandaşlar, seçimleri de takip etmek isteyenler olacaktır eminim.
Ruşen Çakır: Evet, Murat ve Ali Deniz, çok sağ olun. Ben yaklaşık… Kaç saattir artık, unuttum. Saat kaç oluyor? 3 oluyor. 2 saattir buradayım. Burada ‘‘Hafta Başı’’na noktayı koyalım.
Ali Deniz Çakır: Son bir duyuru yapabilir miyim?
Ruşen Çakır: Tabii.
Ali Deniz Çakır: Son bir duyuru yapayım. Son açtığımız ankette %54 Kamala Harris çıkmış. Bir de izleyicilerimize son bir duyurum olacak. Yayından çıkmadan birer beğeni bırakırsanız yayına daha da geniş bir kitleye ulaşabiliriz. Yayına katılan herkese ben de teşekkür edeyim.
Ruşen Çakır: Evet, noktayı koyuyoruz. Murat Türsan ve Ali Deniz Çakır’a teşekkürler. Ama sadece onlara değil, çok sayıda konuğumuz vardı; Ferit Aslan, Berfin Bayır ve Özgecan Özgenç zaten Medyascope’un çalışanları olarak yayınımıza katıldılar. Ayrıca Profesör Mesut Yeğen ve Profesör Seda Demiralp de yayınımıza katkıda bulundu. Hepsine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.