Ruşen Çakır konukları ile İmamoğlu’nun adaylığı ve Türkiye’nin gündemini yorumladı.
- Ruşen Çakır konuklarıyla CHP ile DEM Parti yakınlaşmasının artıları ve eksilerini yorumladı.
- Onurcan Yılmaz, CHP’nin neden Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını bir an önce açıklaması gerektiğini anlattı.
- Ferit Aslan, Esenyurt, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atanmasının yankılarını aktardı.
- Özgecan Özgenç, Özgür Özel’in grup toplantısındaki açıklamalarını bildirdi.
- İmamoğlu, Bahçeli’nin “Erdoğan tek seçenektir” ifadesine ilişkin konuştu. Berfin Bayır aktardı. ,Esenyurt İlçe Başkanlığı’na yürüyen CHP heyeti ile polis arasında Cumhuriyet Meydanı’nda arbede yaşandı. Ayşegül Karagöz aktardı.
- Mahir Bağış, Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını anlattı.
- İZLEYİN – Esas hedef İmamoğlu mu? | Ruşen Çakır & uzman konuklar yorumluyor
Mardin Büyükşehir Belediyesi, Batman Belediyesi ve Şanlıurfa-Halfeti Belediyesi’ne kayyum atandı. Ahmet Türk’ün yerine Mardin Valisi Tuncay Akkoyun, Gülistan Sönük’ün yerine Batman Valisi Ekrem Canalp ve Mehmet Karayılan’ın yerine de Halfeti Kaymakamı Hakan Başoğlu getirildi.
Oyun teorisi ve 2023 seçimlerine yönelik stratejik analiz
Onurcan Yılmaz, CHP’nin Ekrem İmamoğlu’nun adaylığını neden bir an önce açıklaması gerektiğini anlattı.
Yılmaz, “Biz siyaset psikolojisi alanında çalışanlar olarak bu meselelere biraz daha farklı bir açıdan yaklaşıyoruz. Çünkü analizler, aktörlerin psikolojik durumlarını göz ardı ederek yapılamaz. Örneğin Esenyurt olayından önce bu konuyla ilgili bir yazı kaleme aldık. Çünkü bu tür gelişmeleri öngörebiliyorduk. Siyasetçiler iktidarda kalabilmek için öncelikle muhalefeti analiz eder ve ‘muhalefeti nasıl bölebilirim?’ diye düşünürler.
2023 seçimlerinde de benzer bir durum yaşandı. Altılı Masa’yı oluşturan, ahlaki açıdan farklı, ancak aynı masada bir araya gelen kişiler arasında, ‘LGBT’li bunlar’ gibi söylemlerle ayrıştırma hamlesi yapıldı ve bu strateji başarıya ulaştı. Ortaklık kısa sürede bozuldu. Sonrasında Kandil olayı gündeme geldi. Bugün bakıldığında, amaç aslında CHP’yi, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun temsil ettiği iki temel yapı üzerinden ayrıştırmak ve gelecekteki hamleleri, özellikle Büyükşehir Belediyesi veya doğrudan İmamoğlu’na yönelik adımları normalleştirmeye çalışmak. Herkes bu sürecin nereye doğru gittiğini görüyor, ancak bu durumla nasıl başa çıkılacağı konusunda yaklaşımlar farklılaşıyor” dedi.
“CHP’nin ekonomi sorumlusu kim?”
Yılmaz, ekonomiden uzun süredir bahsedilmediğini hatırlatarak bunu nedenlerini şöyle sıraladı:
“Bunun bir nedeni Erdoğan’ın gündem yaratma hamleleri olabilir. Ancak diğer nedeni de CHP’nin vizyon ya da kadro eksikliği diyebileceğimiz bir sorunu. CHP, ekonominin liderliğini üstlenecek güçlü bir isim çıkaramıyor. Türkiye’de yapılan her anketin en büyük sorun olarak işaret ettiği ekonomi olmasına rağmen, CHP hâlâ Kemal Derviş, Mehmet Şimşek veya Ali Babacan gibi tanınan bir ekonomi figürü sunamıyor. Peki, CHP’nin ekonomi sorumlusu kim?
Üstelik bu kişi halk tarafından ne kadar biliniyor? CHP, Mehmet Şimşek’e karşı halkın yanında olacak hangi ekonomik politikaları sunuyor? Enflasyonla nasıl başa çıkacak? Bu konuda da net bir şey söylemiyorlar. Örneğin bir gazeteci olarak Mehmet Şimşek’e ekonomiyle ilgili soru sorabileceğiniz gibi, CHP’den karşısına koyabileceğiniz bir isim var mı? Yok. Dolayısıyla CHP’nin belirgin bir ekonomi figürü oluşturması ve onun etrafında bir politika geliştirmesi gerekiyor. İmamoğlu’nun da yanında böyle bir ekonomi figürüne ihtiyaç var.”
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Onurcan Yılmaz’la, “İmamoğlu neden bir an önce adaylığını açıklamalı?” konusunu konuşacağız. Çünkü Onurcan ve arkadaşı Sinan, birlikte kaleme aldıkları yazılarda bunu ısrarla vurguluyorlar. Onurcan Yılmaz, hoş geldin.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Onurcan Yılmaz: Hoş bulduk.
Ruşen Çakır: Sen sosyal psikologsun, doçentsin; Sinan Alper de öyle. Berâber ikiniz iki yazı kaleme aldınız. Önce dediniz ki: ‘‘Oyun teorisine göre Ekrem İmamoğlu adaylığını açıklamalı”. Ondan sonra da Ahmet Özer olayı olunca, tekrar bir yazıyla aynı şeyi vurguladınız. Şimdi “oyun teorisi” deyince insanlar bilmezler. Ben de yıllar önce öğrenmiştim, ama hâlâ tam bildiğimi de sanmıyorum. Nedir oyun teorisi? Ve tabiî ondan sonra, niye o teoriden hareketle, “İmamoğlu adaylığını bir an önce açıklamalı” diyorsunuz?
Onurcan Yılmaz: Oyun teorisi aslında biyolojiden ekonomiye, siyâsete birçok alanda kullanılan metateorik bir yaklaşım. Farklı aktörler olduğunda, bunların stratejileri aslında birbirine göre belirlenir. Bunun da en güzel örneği politikadır aslında, seçim rekabetidir. Seçim rekabetinde taraflar karşılıklı stratejiler yaparlar ve bu stratejileri belirlerken de karşısındakinin ne yapacağını önceden planlamakla mükelleftirler. Biz, siyâset psikolojisi alanında çalışan insanlar olarak bu meseleye biraz daha farklı bir açıdan bakıyoruz. Çünkü bu analizler, aslında o aktörlerin kendi psikolojik durumlarını bağımsız tutarak yapılamaz. Şimdi buraya baktığımızda, biz Erdoğan’ın daha önceden yaptığı bu tür stratejilere baktığımızda, Esenyurt olayı olmadan önce biz bu yazıyı yazdık, bunların olabileceğini öngörerek. Çünkü bunun temel sebebi, aslında bütün siyâsetçiler zaman zaman iktidarda kalabilmek için öncelikle muhâlefeti analiz ederler ve “Muhâlefeti ben nasıl bölebilirim?” diye düşünürler. Meselâ 2023 seçimlerine bakalım. Altılı Masa’da birbirleriyle ahlâkî açıdan farklı olan ama aynı masada oturan insanları, “LGBT’li bunlar” deyip ayrıştırma hamlesi yapmıştı ve bu başarılı da olmuştu. Çünkü bir anda o ortaklık bozulmuştu. Sonra Kandil olayı oldu. Şimdi bugün görüyoruz ki aslında buradaki amaç, hem CHP’yi Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun temsil ettiği iki temel yapı üzerinden ayrıştırmak, hem de ileride Büyükşehir Belediyesi’ne gelebilecek hamleler ya da İmamoğlu’na doğrudan gelebilecek hamleleri de normalleştirmeye çalışmak. Aslında, muhtemelen herkes bunun buraya doğru gittiğini görüyor. Fakat sâdece, bununla nasıl baş edebileceğine dâir olan yanıtlar farklılaşıyor herkes tarafından. Bizim buna dâir çok net bir yanıtımız var aslında: İmamoğlu’nun aday olması. Aslında bunun İmamoğlu tarafından yapılması gerekmiyor; hattâ böyle olmamalı. Yani aslında buradaki mesele, net bir şekilde CHP’nin bu iç tartışmalara izin vermemesi gerektiği meselesi. Çünkü buna izin verdiği sürece iktidar daha da ilerleyecek ve buradan kaşımaya devam edecek.
Ruşen Çakır: Bugünkü Selvi’nin yazısını görmüşsündür: Yine dörde bölmüş. Dörde bölüyor, ikiye çarpıyor vs. ve sürekli bir kaos ortamı yaratıyorlar. Ya da en son olayda olduğu gibi, bâzı belediye başkanları çıkıp, “Ben DEM Parti’yle yan yana durmam” diyor. Ama Genel Başkan’ı daha yeni Mardin’de Ahmet Türk’le aynı otobüsün tepesine çıkmış. Yani böyle bir CHP’yi bölme, parçalama girişimleri var ve bunun önüne geçmek için CHP’nin bir hamle yapması gerektiğini söylüyorsun.
Onurcan Yılmaz: İşte biz tek hamlenin bu olduğunu düşünüyoruz; çünkü bunun dışında hiçbir alternatif strateji yok. Oyun kuramı, kuramsal bakış açısıyla yazıda da çok net bir şekilde böyle bütün olasılıkları sıralayıp, neden o hamlenin mecbûrî bir hamle olduğunu anlatmaya çalışıyoruz aslında.
Ruşen Çakır: İstersen oraya dönelim. Şimdi ilk yazınızda diyorsunuz ki: “Birinci strateji: Yargı karârına kadar durumu ertelemek”. Sanki CHP’ye böyle bir şey yapacak gibi bir hava var. Bu neden yanlış?
Onurcan Yılmaz: Çünkü iktidar zâten İmamoğlu’na bir yasak karârı vermek istemiyor. Neden? Gene oyun kuramsal bir bakış açısıyla bunu şöyle analiz edebiliriz: İktidârın şu an sıcak paraya ihtiyâcı var. Şu an ekonomik bir krizle baş başayız. Öncelikle yani oyun kuramını sâdece muhâlefet açısından değil bir de iktidar açısından düşünelim. Biz iktidârız meselâ, iktidarda kalmak istiyoruz; yani aktörlerin temel hedefi budur. “Ne yapabiliriz?”, “Ekonomik krizdeyiz. Bunu konuşturmamamız lâzım”, “Bunu konuşturmamak için ne yapmamız lâzım?”, “Başka gündemler yaratmamız lâzım”. Yani: “Masaya bir ölü kedi atmamız lâzım ve bir süre onun konuşulması lâzım. Sonra o bitecek, başka konu konuşulması lâzım. Ama asıl ekonomik meselelerin konuşulmayacağı bir ortam yaratmalıyız dolayısıyla”. “Ne yapmalıyız?”, “İmamoğlu’na yasak vermemeliyiz”. Neden? “Çünkü biz Erdoğan’ın kendi siyâsî târihinden biliyoruz ki bir şiir okudu diye 4 ay hapis yattı ve 22 yıl iktidâra geldi. 22 yıldır iktidarda. 3 yıl sonra iktidâra geldi. 1999’da hapse girdi, 2001’de parti kurdu, 2002’de iktidar oldu.” Şimdi, dolayısıyla İmamoğlu’na bir cezâ gelmesinin İmamoğlu’nu daha da yücelteceğinin onlar da farkındalar. Dolayısıyla böyle bir yasak karârı gelmeyecektir. Ama ne olacaktır? Bu öyle bir sürüncemede bırakılacaktır ki, CHP’yi bunlarla, bu tartışmalarla meşgul edip gerçek olayların konuşulmasını engelleyeceklerdir.
Ruşen Çakır: Şimdi, “İkinci strateji: Mahkûmiyet karârı çıkarsa, İmamoğlu’nun aday olacağını açıklamak ya da îmâ etmek”. Bunun da aynı olduğunu söylüyorsunuz. Neden aynı?
Onurcan Yılmaz: Çünkü siz iktidar olsanız gene bu stratejiyi uygularsınız. Bekletirsiniz yani. Hani seçimin 2028 yılında olacağını düşünürsek, önümüzde az buz bir zaman yok ve Erdoğan’ın yaptığı hamlelerden de bir erken seçim düşünmediğini anlıyoruz. Çünkü işte o Öcalan hamlesi vs… Yani erken bir seçim, bir referandum bile şu an Türkiye’nin kaldırabileceği bir şey değil ekonomik olarak. Böyle olduğu için Meclis’te bir anayasa değişikliğiyle, meselâ DEM Parti’nin desteği alınarak yapılabilecek bir değişiklikle, Erdoğan’ın tekrar aday olması aslında muhtemelen en rasyonel strateji olarak ortaya çıkıyor ve o uygulanmaya çalışılıyor şu an. Dolayısıyla o tür durumda, yani o karârı beklediğiniz durumda da gene aradan 2-3 yıl geçecek ve CHP zâten o süreçte yıpranacak.
Ruşen Çakır: Şimdi bir başka seçenek, “Özgür Özel’in aday olarak îlân edilmesi” diyorsun. Bu çok telaffuz edilmiyor ve kendisi de “Ben aday değilim” diyor. Ama yine de bir seçenek olarak bu da…
Onurcan Yılmaz: Kılıçdaroğlu travmasından sonra bunun zâten başarısız olacağı çok bâriz. Yani Kılıçdaroğlu’na çok fazla muhâlefet vardı ve ona rağmen aday oldu. Şimdi, Özgür Özel de ilk başta olmayacağım deyip, sonra o hani tırnak içinde “iktidarın câzibesi”ne kapılıp tekrar kendini aday yapmaya çalışırsa, bu tabiî ki muhâlefeti gene bölecek bir hâdise olacak. Dolayısıyla o da bir çözüm değil.
Ruşen Çakır: Peki, Mansur Yavaş’ın aday îlân edilmesi niye yanlış?
Onurcan Yılmaz: Çok farklı sebepleri var tabiî ki. Mansur Yavaş’ı şu an aday gösterseler, yapacakları tek şey İmamoğlu’nu siyâsetten silmek. İmamoğlu’na doğrudan bir yasak getirecek. Yani unutmayalım ki meselâ Erdoğan 1999’da hapse girip çıktığında bir kahraman olmadı. Evet, kahraman gibi karşılandı, ama Erbakan onu siyâsetin arkasında tuttu. Yani onu ön plana çıkarmadı. Siyâset böyle olduğu için, o, İmamoğlu’nu silmek için aslında bir bahâne olacaktır. O durumda bir toplumsal muhâlefet olmayacak, siyâsî yasak gelecek, konuşamayacak. O durumda Mansur Yavaş, Erdoğan’ın karşısında istediği adaylardan bir tânesi. Çünkü biz gene siyâset psikolojisinde bu tür analizler yaparken SWOT analizi vardır meselâ. Yani bir adayın aday olduğunda güçlü yanları, zayıf yanları, fırsatlar, tehditler analiz edilir. Biz şuna bakarız: Meselâ aktör sinirlendiğinde nasıl davranıyor? Onun o kırmızı damarlarına baktığında titriyor mu meselâ? Şimdi Erdoğan’ın başarısının sırrı bu. Erdoğan bir profesyonel siyâsetçi. İşte onun karşısında aynı profesyonellikle davranabilen, yani sinirlendiğinde bile kendine hâkim olup, böyle farklı kitlelere hitap eden İmamoğlu var. Mansur Yavaş bu türden bir figür değil. Yani dolayısıyla Erdoğan, o yüzden karşısında Mansur Yavaş’ı tercih eder; çünkü onunla baş edebileceğine inanıyor. Çünkü Mansur Yavaş kamu görevinden gelen, o şekilde kendini yetiştirmiş; ama o profesyonel siyâset dediğimiz alana çok hâkim olmayan, sinirlendiğinde meselâ sezgisel davranabilen bir figür olduğu için… Dolayısıyla bu zâten iktidârın istediği stratejilerden bir tânesi ve oraya doğru yönlendirmeye çalışıyor zâten.
Ruşen Çakır: Şimdi en son strateji, sizin savunduğunuz; İmamoğlu’nun hemen aday olarak îlân edilmesi diyorsunuz ve burada çok ilginç bir tespit var. Karşı tarafa birden fazla seçenek veriyorsunuz İmamoğlu aday olursa, adaylığı açıklanırsa; ama bu seçeneklerin hepsi karşı tarafa kaybettiriyor. Yani bu çok ilginç ve seçenekleri sıralıyorsunuz. Bunları da yine sırayla gidelim mi?
Onurcan Yılmaz: Tabiî.
Ruşen Çakır: Meselâ birinci seçenek, İmamoğlu’nun beraat etmesi. Ne oluyor, nasıl kazanıyor?
Onurcan Yılmaz: En istenilen şey bu zâten. O durumda, işte, “İmamoğlu’yla uğraştılar, baş edemediler” — arkasına o gücü alıp propagandaya başlıyor. Zâten aslında mecbûren beraat karârı vermek zorunda kalacaklardır böyle bir hamle sonrasında. Çünkü düşünsenize siz yani, müthiş bir sıcak paraya ihtiyâcınız var, dışarıdan para bekliyorsunuz ve gidip muhâlefetin cumhurbaşkanı adayına yasak getiriyorsunuz bir “ahmak dâvâsı”yla. Yani bu olabilecek bir şey değil.
Ruşen Çakır: Ama Türkiye’de olmaz dediğimiz çok şey oldu biliyorsun.
Onurcan Yılmaz: Ama geçmişte şimdiki ekonomik koşullar yoktu, onu da unutmamak gerekiyor. Yani şu an gerçekten 2001 krizinden de daha sert bir krizle karşı karşıyayız ve bu krizin aşılması dışarıdan bir para gelmeden mümkün değil — ki enflasyon değerlerine de baktığımızda düşmüyor zâten enflasyon. Ve şunu da görüyoruz ki aslında o yüksek fâiz politikası daha çok uzun sürecek, böyle hemen bitmeyecek. Fâiz düşürülmeye başlansa bile, bu küçük küçük düşürülecek. Çünkü neden? Çünkü enflasyon düşmüyor. Çünkü bir kere o “Nas politikası”yla bozulan bağlantılar, Merkez Bankası Yardımcısı Cevdet Bey’in de söylediği gibi, onlar tekrar yeniden kurulmaya çalışılıyor. Şimdi böyle bir ortamda bunu iktidar yaparsa, yani bu çok yanlış bir strateji olur. Bu kaybet-kaybet stratejisi olur, yani kendisine de kaybettirir. Çünkü geçmişten biliyoruz ki böyle olduğunda iktidarlar, yani yüksek fâiz politikasıyla bir süre iktidarda kalanlar, bir sonraki seçimi kaybediyorlar zâten. Bu bütün dünyada böyle. Bunun olmaması için zâten Erdoğan şu an stratejilerini geliştiriyor. Ve şu âna kadar başarılı olmuş gözüküyor.
Ruşen Çakır: Şimdi ilk seçenek mahkûmiyet karârının bozulmasıydı. İkinci seçenek, mahkûm edilmesi. Burada nasıl iktidar kaybediyor?
Onurcan Yılmaz: Burada, İmamoğlu tabiî ki adayken böyle mağdur duruma düştüğünde, Mansur Yavaş cumhurbaşkanı yardımcısı olarak îlân edileceği için… Yani bizim tabiî ki o talebimizde şöyle bir şey var, baştan belki onu söylemek gerekiyor; yani İmamoğlu’nu aday göstermek demek, Özgür Özel’in Mansur Yavaş’ı ve İmamoğlu’nu getirip konuşmasından başlaması gerekiyor. Burada bir pazarlık olması gerekiyor, oyun kuramı budur aslında. Siyâset pazarlıktır. Siyâsette böyle “devlet aklı, şu bu” falan… bunlar değildir. Koalisyonlar vardır ve insanlar iktidarda kalmaya çalışır ve bunun için her şeyi yapar, bütün dünyada böyledir bu. Dolayısıyla Mansur Yavaş’ı dışarıda bırakmak değil aslında bizim söylediğimiz teklif. İmamoğlu’nun adaylığı olacak ve Mansur Yavaş da içişlerinden, güvenlikten, yani kendisinin en yetkin hissedildiği alanda sorumlu bir cumhurbaşkanı yardımcısı olarak îlân edilecek ve İmamoğlu’na yasak geldiği durumda da bizim adayımızın Mansur Yavaş olduğu ona söylenecek. Ve dolayısıyla Mansur Yavaş zâten aday olduğunda, İmamoğlu’nun da mağdur durumuyla iktidârın tekrar bir seçim kazanması mümkün değil o şartlarda. Meselâ “Mansur Yavaş’ı nasıl iknâ edebiliriz?” sorusu var. Meselâ parlamenter sisteme geçildiğinde cumhurbaşkanlığı verilebilir — orada daha pasif ve daha böyle onun karakterine de uygun yapısı îtibâriyle. Yine cumhurbaşkanı yardımcılığı teklif edilebilir. Ve İmamoğlu’na bir şekilde yasak gelirse –sonuçta karşımızdakilerin de hep rasyonel davranacağını varsayamayız, gerçekten de yasak getirebilirler– “O durumda da bizim adayımız sensin” denebilir. Yani bu tür kazan-kazan stratejilerinde insanlar iknâ olurlar. Önemli olan bunu masaya getirip açıkça konuşabilmek.
Ruşen Çakır: Peki bir diğer seçenek: Seçim dönemine kadar karârın kesinleşmemesi. Son âna bırakacak, Ekrem İmamoğlu aday, propaganda yapıyor vs ve seçime bir hafta kala yasaklanıyor.
Onurcan Yılmaz: Bu, ülke açısından en kötü senaryo. Ama bu senaryoda da muhtemelen iktidar kaybedecek. Çünkü şöyle bir durum var; meselâ diyelim ki İmamoğlu aday oldu ve son anda adaylığı iptal oldu ve seçime giremedi. Tabiî ki o durumda belli bir zamandan sonra adayı değiştiremiyorsunuz. Ama o durumda da diyelim ki birinci turla ikinci tur arasında geldi bu karar. O en olabilecek radikal hamle. O durumda bile seçmenler gidip Erdoğan’ı tek başına oyluyor; “Erdoğan’ı istiyor musun istemiyor musun?” gibi ve orada %50’yi geçmesi gerekiyor Erdoğan’ın. Ve öyle bir durumda, yani İmamoğlu’na… Ne bileyim? Yani Putin muhâlefete neler yapıyor? Şimdi öyle bir durumda Erdoğan’ın muhâlefetin adayına yasak getirmesi, hem de böyle komik bir dâvâdan dolayı yasak getirmesi halk nezdinde %50’ye ulaşmasını imkânsızlaştıracak bir durum. Ve ne olacaktır? Seçim yenilenecektir ve orada da Mansur Yavaş yeniden aday olacağından %60’la seçilecektir muhtemelen. Dolayısıyla bütün bu stratejilerde aslında iktidar kaybediyor.
Ruşen Çakır: Seçim dönemi sonrasında karârın kesinleşmesi… Bu ne oluyor? Şimdi İmamoğlu kazanıyor ve mahkûm oluyor. Nasıl kazanıyor?
Onurcan Yılmaz: Yani cumhurbaşkanlığını resmî olarak almadan olursa seçimler yenilenir yine, aynı senaryo tekrarlanır. Mansur Yavaş aday olur yani öyle bir durumda.
Ruşen Çakır: Bu yazıyı siz kaleme aldığınızda Ahmet Özer olayı yoktu. Ahmet Özer olayı patlak verdiğinde yeni bir yazı kaleme aldınız. O da çok önemli, “Muhâlefetin Stratejik Çıkış Yolu” diye. Yine İmamoğlu’nun adaylığının bir an önce açıklanması gerektiğini söylüyorsunuz ve bunu birtakım başlıklarla gerekçelendiriyorsunuz. Bir: “CHP’de bir vizyon eksikliği var” diyorsunuz. İki: “İktidârın ayrıştırma stratejisi, CHP’yi parçalamaya çalışıyor” diyorsunuz. Üç: “Halkın enerjisini kanalize edecek bir lider gerekliliği” diyorsunuz ve “Erdoğan’ın ilk hamle üstünlüğünü kırmak”. Şu hamle meselesini biraz açar mısın?
Onurcan Yılmaz: Yani aslında en baştan da söylemeye çalıştığımız şey, Erdoğan bugüne kadarki başarısını ilk hamlelerine borçlu. Çünkü bir sebebi, tabiî ki çok fazla bilgi var. Bizim söylediğimiz çoğu şey spekülasyon kalıyor, çünkü gerçekten hani ne döndüğüne dâir fikir yürütüyoruz; ama o gerçekten o bilgilere yer yer sâhip olabiliyor ve ona göre bir strateji geliştirebiliyor. Ve dolayısıyla karşı tarafı nelerin ayrıştıracağını baştan belirleyip, bunları anketlerle de sürekli ölçüp, etki-tepki mekanizmasına bakıp hamleler yapıyor ve bu hamleler tutmadığında da hemen geri adım atabiliyor. O yüzden biz bâzen böyle şaşırıyoruz, “Ne oluyor ya?” falan gibi. İşte, 750 liralık o vergi olayı meselâ. Yani nedir? Bütün dünya liderlerinin yaptığı bir şeydir bu; ekonomik krize girildiğinde terör olayları olmaya başlar. Çünkü soruna vâkıflık modeli diye bir şey vardır. Bu şudur: Liderler bir soruna vâkıf algılanırsa, yetkin algılanırsa onun oyları artar. Dolayısıyla eğer ekonomik kriz varsa, yani siz yetkin olamıyorsanız, bu çok âşikârsa, sizin yetkin olduğunuz başka bir konu getirmeniz gerekir gündeme. İşte terör… Terör dediğimiz olay aslında muhâfazakâr partilerin, otoriter liderlerin kalıp yargısal olarak yetkin algılandıkları meselelerdir. Dolayısıyla burada bir ilk hamleyle konuyu değiştiriyoruz aslında biz, yani gündemimizi değiştiriyoruz. Biz meselâ ekonomi konuşmuyoruz ne zamandır, ekonomi dışında bir sürü şey konuşuyoruz. Ama ekonomi konuşmamamızın bir sebebi, evet, Erdoğan’ın hamleleri; ama bir diğer sebebi de CHP’nin –buna vizyon eksikliği diyebiliriz ya da kadro eksikliği diyebiliriz– ekonomik bir lider çıkaramamış olması hâlâ. Yani Türkiye’nin en önemli sorunu, bütün anketlerde çıkan sorun ekonomi olmasına rağmen, beğenelim beğenmeyelim: Kemal Derviş, Mehmet Şimşek, Ali Babacan böyle isimler değil mi? CHP’nin ekonomi sorumlusu kim? Ya da CHP’nin ekonomi sorumlusu halk tarafından ne kadar biliniyor? CHP Mehmet Şimşek’e ek olarak halktan yana ne tür politikalar uygulayacak? Bu enflasyondan ne tür hamlelerle çıkacak? Buna dâir hiçbir şey söylemiyorlar. Yani bir gazetecisiniz siz meselâ; ekonomik bir olay olduğunda Mehmet Şimşek’in karşısında sorabileceğiniz bir CHP’li var mı? Yok. Dolayısıyla bir figür oluşturulması gerekiyor, o figür etrâfında bir politika oluşturulması gerekiyor.
Ruşen Çakır: İmamoğlu’nun yanında böyle birisi olması gerekiyor, diyorsun.
Onurcan Yılmaz: Evet, yani İmamoğlu bir lider olarak ortaya çıktığında nasıl Mansur Yavaş bir cumhurbaşkanı yardımcılığı, güvenlikten sorumlu, adâletten sorumlu bir cumhurbaşkanı yardımcısı olacaksa, aynı şekilde hem ulusal hem uluslararası câmiada saygı görecek bir figür olmalı ve bu illâ CHP’nin içinden olmak zorunda değil. Zâten liyâkat gereği belki de dışarıdan birilerinin bulunması gerekiyor. Meselâ Millî Eğitim Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı gibi bakanlıkların partidaşlıktan uzak olması gerekiyor. Meselâ CHP’liler bunu kabul ediyor; ama bunun nasıl olacağına dâir bir şey önermiyorlar. Yani bu gayet dışarıdan alınarak yapılabilecek bir şey.
Ruşen Çakır: Peki son olarak şunu sormak istiyorum: Ne görüyorsun? Galiba CHP uzun bir süre açıklamayacak gibi gözüküyor, öyle değil mi?
Onurcan Yılmaz: Muhtemelen öyle. Ve o olduğu durumda da bu olan olaylar daha da radikalleşerek ilerleyecek. İşte, meselâ Suriye’ye bir operasyon düzenlenecek ve biz yine ekonomi konuşmuyor olacağız. Ve ekonomi konuşamamamızın sebebi, CHP’nin iç karışıklıklarla uğraşması, aday tartışmalarıyla uğraşması. Önce CHP’nin bunu bitirmesi gerekiyor ki bir ekonomi vizyonunu halka anlatabilsin. İktidar da kendi stratejisi gereği bu vizyonu anlatmaması adına gündemi değiştirecek, başka şeylerle uğraşacak, kırmızı noktalara basacak. Ve buna karşı gelebilecek tek bir strateji görüyoruz biz; işte bu strateji. Ve bunu yaparken de meselâ Özgür Özel elini açık etti. İşte, “Biz baharda bunları konuşacağız, bir politika önereceğiz, ondan sonra halkımızın karşısına çıkacağız”. İşte, o zamâna kadar bunu yapmanıza izin vermeyecekler. Dolayısıyla elinizi açık etmemeniz gerekiyordu bunu ne zaman yapacağınıza dâir. Bunu hemen bugün yapmanız gerekiyordu. Yani bunun için beklememelisiniz.
Ruşen Çakır: Evet Onurcan, çok teşekkürler. Sinan Alper’le beraber iki yazı kaleme aldınız, iki sosyal psikolog olarak. İmamoğlu’nun adaylığının bir an önce açıklanması gerektiğini savunuyorsunuz ve argümanlarınız da çok kuvvetli. Çok teşekkürler yayına katıldığın için.
Onurcan Yılmaz: Ben teşekkür ederim.