Murat Aksoy ile söyleşi: Siyasi iktidar CHP’yi bölebilir mi?

Siyasi iktidar CHP’yi bölebilir mi? Kılıçdaroğlu’nun siyasi kariyeri ne olacak? Kılıçdaroğlu ne yapacak? CHP’deki normalleşme tartışmalarını ne bekliyor? CHP’de neler olacak? Ruşen Çakır’ın konuğu Murat Aksoy cevapladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında hakaret davası açtı. Davanın ilk duruşması bugün gerçekleşti. Kılıçdaroğlu, sözlerine, “Bu bir savunma değil, sözlerimi kanıtlama fırsatı bulduğum bir konuşmadır” diye başladı.

Duruşmayı izlemek üzere CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, Kılıçdaroğlu’nun eşi, çocukları ve Ayşe Ateş de adliyeye geldi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Gazeteci Murat Aksoy, Yeni Arayış Yayın Yönetmeni, stüdyomuzda. Murat, hoş geldin

Murat Aksoy: Hoş bulduk, teşekkür ediyorum.

Ruşen Çakır: Kılıçdaroğlu… Dedim ki, ‘‘Murat gitmiştir belki’’ dedim ama gitmedin. Bu davayı önemsemiyor musun?

Murat Aksoy: Bu dava aslında çok çok önemli ama dünden beri aldığımız bilgiler, kısa bir kimlik tespitinden sonra davanın düşürüleceği yönünde. Ama tabii burası Türkiye, her şey olabilir. Özellikle dün Adalet Bakanı’nın sanki Sayın Kılıçdaroğlu, tırnak içinde, suçluymuş gibi yaptığı açıklamalar da bir taraftan aslında hükümet tarafında bu konuda kafaların ne kadar karışık olduğunu gösteriyor. Bana şöyle bir şey geliyor hocam; bu davanın aslında bu kadar büyütülmesi ya da iktidar tarafından köpürtülmesi biraz Cumhuriyet Halk Partisi’nin iç dengeleriyle oynama şeklinde.

Ruşen Çakır: Zaten ne zamandır yapılıyor bu.

Murat Aksoy: Evet, bunu yapıyorlar. Dolayısıyla aslında Kılıçdaroğlu şu anda Cumhuriyet Halk Partisi’ne, özellikle bu Cumhurbaşkanlığı adaylığı meselesinde görünen üç tane aktör var aslında. Her ne kadar Özgür Özel pek görünmese de o da aslında potansiyel bir aktör ve aslında uzun zamandır Sayın Kılıçdaroğlu’nu da bir biçimde eklemek istiyorlar o denkleme. Yani böylece aslında CHP içinde sadece üçlü ya da iki görünen güçlü aktör değil de aslında mevcut başkan ve önceki başkanla birlikte büyük hem bir kaos var hem bir kafa karışıklığı var hem de bir gerilim var havası yaratmak istiyorlar ve bence bunu da sürdürmeye devam edecekler. Çünkü özellikle bu son iki haftadır bir anda Mansur Yavaş’ı da denkleme en azından bu bazı soruşturmalarla dahil edilme çabası da belli ki… Yani ben şöyle okuyorum; herhalde bu hukuk üzerinden ya da çeşitli soruşturmalar üzerinden Cumhuriyet Halk Partisi’ni olabildiği kadar kriminalize etmek ve kamuoyunda tartışılır hale getirmek istiyorlar. Bu dava da biraz bunun sonucu. Her ne kadar bugün en azından şikayetçi olan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu davadan çekilmiş olması ve bu davanın bu aşamaya gelmesi de daha önce Kılıçdaroğlu’na tebliğ edilen tebliğnamelere uyulmaması, yani zamanında ifade verilmemesinin bir sonucu olarak gösterilse de esas olarak bugünkü bu fotoğrafa, özellikle mahkemenin dışındaki tabloya baktığımız zaman, Adliye’nin içine girenlerin kalabalıklığına baktığımız zaman orada ciddi bir biçimde aslında bunun siyasi bir amacı olduğu çok açık ve bu açıdan da iktidar davanın sonucundan bağımsız olarak amacına biraz ulaşmış gözüküyor.

Ruşen Çakır: Ama bir taraftan da — Ekrem İmamoğlu yurtdışında olduğu için gelememiş ama — herkes de orada.

Murat Aksoy: Herkes de orada.

Ruşen Çakır: Bir de öyle de bir şey var. Bir birlik ve beraberlik görüntüsü de verdiler.

Murat Aksoy: Kesinlikle. Hem Genel Başkan’ın orada olması hem il başkanlarının orada olması, 80’in üzerinde milletvekilinin orada olması, yine aşağı yukarı 10’un üzerinde büyükşehir belediye başkanının orada olması da… Bu çünkü şöyle bir şey; aslında bu davaların her biri, iktidarın bıçağı biraz daha sokması, yani ‘‘Nereye kadar gidebiliriz?’’ Dolayısıyla aslında böylesine bir birlik ve beraberlik görüntüsü belki karşı tarafı biraz daha düşünmeye itecek, biraz daha adım atarken dikkatli olmasını sağlayabilir diye aslında rasyonel olarak düşünüyoruz ama ne yazık ki ben iktidar tarafında böyle bir rasyonalitenin var olduğunu çok düşünmüyorum.

Ruşen Çakır: Biraz nostaljik olacak ama Kılıçdaroğlu şu an savunma gibi bir şey yapıyor, biliyorsun, savunma yapıyor. Oradan bir bölüm şu anda önümde. Diyor ki: ‘‘Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vasiyet olarak Kılıçdaroğlu’na, ‘Aileme emanet ediyorum’ diyen milliyetçi ve vatansever diye bildiklerimiz iş birlikçi çıktı. Evet, hatalıyım, bu kadar kötü olabileceklerini tahmin edemedim.’’ Bir Meral Akşener göndermesi var. Meral Akşener ortada yok.

Murat Aksoy: Yok.

Ruşen Çakır: En son kendisini Saray’da gördük. Ondan sonra İYİ Parti ile ilgili birtakım şeylere katıldı ama neyse, bunu bir not olarak düşelim.

Murat Aksoy: Ama zaten Sayın Kılıçdaroğlu da bugün yapacağı savunmada, sadece bu suçlamalarla ilgili, yani bu ta 2013’teki ifade ettikleri bağlamında değil, bugünkü siyasi manzarayla da ilgili bir manifesto gibi kendince bir şeyler, uzun bir konuşma hazırladı.

Ruşen Çakır: Onu tam soracaktım. Kılıçdaroğlu bırakmadı ve ofisi var ve sürekli açıklamalar yapıyor, uzun uzun sosyal medya paylaşımları, bazı yerlere röportaj veriyor, yayınlara çıkıyor vesaire ve bunların bazılarında da CHP’deki bazı isimleri doğrudan ya da dolaylı, üstü kapalı ya da bazen alenen, özellikle normalleşme konusunda çok sert eleştiriyor. Kılıçdaroğlu’nun yapmak istediği ne tam olarak? Yani tekrar partinin başına mı geçmek istiyor, yoksa kendi denetiminde birisinin partinin başına geçmesini mi istiyor? Hala kaybettiği kongrenin — nasıl söyleyeyim — hesaplaşmasını mı yapmak istiyor?

Murat Aksoy: Zor bir soru.

Ruşen Çakır: Senden iyi bilen yok.

Murat Aksoy: Estağfurullah. Mutlaka vardır ama şöyle bir şey var ki, hani bunca yıllık gazetecilik deneyimimizle, sizden daha az ama, pek çok lider tanıdık. Yani bu parti başkanı, belediye başkanı… Bir kere ben kişisel olarak bir gözlemi paylaşayım; bütün liderler kindar. İstediği kadar böyle alçak gönüllü olsun vesaire ama siyasi konular olduğu zaman, birincisi çok kindarlar ve unutmuyorlar. Bunu bir kere not edelim. İkincisi, hani ben yazılarımda yazdığım için burada da açıklıkla ifade ediyorum: Bir kere Sayın Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs’tan itibaren peş peşe siyasi hatalar yaptı. Yani hemen ertesi gün ya da iki gün sonra MYK’yı değiştirmesi, o tartışmaların hepsini kendi üzerine çekmesi, sonra kurultay sürecinde orayı iyi yönetememesi, en son kurultay gecesini aynı şekilde iyi yönetememesi… Bütün bunlar aslında siyaseten sorun ama hiçbiri, bütün bunların hiçbiri Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına geldiği 21 Mayıs 2010’dan sonraki, hani 2 yılı bırakalım ama, 2012’den itibaren Cumhuriyet Halk Partisi’nin dönüştürdüğü noktadaki kazanımları Cumhuriyet Halk Partisi açısından ve Türk siyaseti açısından hiçbirini inkar edemeyiz. Yani bu helalleşme diye yaptıklarına ad koydu. Ben öyle okudum en azından. Ama ben daha insani olarak şunu bekledim, yani kongre kaybedilebilir ama ben CHP’de bir bilen olmasını tavsiye ettim, yani yazılarımda. Fakat şu andaki görüntü bir bilenden çok, sanki bir bölen havası var. Ve bu da aslında Sayın Kılıçdaroğlu’nun siyasetine, kişiliğine hiç uygun bir şey değil. Bunu ben kendisi mi istiyor, yoksa kendisi adına siyaset yapan ikinci, üçüncü, dördüncü adamlar mı istiyor, onu da çok kestirmek istemiyorum. Ama ben şunu biliyorum: Kendisi, Ekrem İmamoğlu ile yaptığı bundan 3 ay önceki görüşmede, kendisinin ne cumhurbaşkanlığı adaylığı ne de genel başkanlık için herhangi bir talebinin olmadığını biliyorum. Hatta benim aldığım bilgi, tabii bu yanlışlanabilir; Ekrem İmamoğlu ile yaptığı söyleşide de, ikinci buluşmasında da — bir de off the record bir buluşma oldu yani — orada da cumhurbaşkanlığına Mansur Yavaş’ın sembolik bir cumhurbaşkanlığı, Ekrem İmamoğlu’nun da güçlü bir, hani parlamenter sisteme dönüşte bir başbakanlık önerisi olduğu şeklinde bir bilgi aldım. Ama bu konuda Sayın İmamoğlu herhangi bir cevap vermiş değil, yani o sohbette de dahil olmak üzere, sonrasında da dahil olmak üzere. Ama benim anladığım kadarıyla, siyaseten hala kendisine Meclis grubunda bağlı olan bir milletvekili grubu var, yine il ve ilçelerde kendisiyle hala yakın olanlar var. Çünkü sonuçta, hani ilk turda aşağı yukarı bir 14 oy farkla, yani delegede de belli bir ağırlığı var ve tabii ki bu ağırlığa istinaden de parti içinde bir güç olarak da varlığını sürdürmek istiyor. Ama dediğim gibi burada kritik çizgi, bilen olmak, danışılan olmakla birlikte bölen olmak arasında ince bir çizgi var. Ama ne yazık ki burada sorumluluk tek başına Sayın Kılıçdaroğlu’na düşmüyor. Aynı zamanda şu andaki parti yönetiminin de ona bir bilen gibi ya da bir parti büyüğü gibi davranmasıyla ilgili bir şey. Ne yazık ki burada Genel Merkez’in de — açıkça ifade edelim ki — pek çok hatası oldu.

Ruşen Çakır: Kişisel bir soru, biliyorum ki senin Kemal Kılıçdaroğlu’yla bayağı bir yakın, yani çok eskiye dayanan bir ilişkin var. Bütün bu süreçlerden sonra hiç baş başa görüştünüz mü?

Murat Aksoy: Yok, hayır görüşmedim.

Ruşen Çakır: O istemedi, sen istemedin.

Murat Aksoy: Telefonla özel günlerde mutlaka görüştük, ben mesajlarımı falan paylaştım. Ama o biraz da benim hatamdan dolayı, bir Ankara’ya gidip kendisini ziyaret etmem gerekirdi. Bu benim kişisel şeyim, bir öz eleştiri olarak söyleyeyim. Bir de ben açıkçası, bu noktadan sonra bu tartışmaların içine de çok fazla girmek istemiyorum. Çünkü sonuçta şunu öğrendim ki, hani sizin şeyinizde çok lafı olmaz ama, hayatımızda hani siyasette çok kişisel aldığımız şeyler bizi bir noktadan sonra çok yaralıyor. Kişisel yakınlıklar, kişisel dostluklar hem mesleki olarak şey yapıyor hem de bizi kamuoyunda çok fazla yıpratıyor. O yüzden biraz daha sanki mesafeli olmakta…

Ruşen Çakır: İşte bu gazeteciliğin temel ilkesi; siyasetçiyle olabildiğince yakın ama mesafeli olmak. durmak çok çok… Peki şunu da soracağım, şimdi sen

Murat Aksoy: Evet, bu çok çok önemli.

Ruşen Çakır: Peki, şunu da soracağım. Sen de bahsettin, yazında da yazdın, biliyoruz. Çok aleni bir olay var; bazı televizyon kanalları, ki bunlar sözüm ona ortada yer alan kanallar ve yakın zamanda çıkmış çok sayıda kanal, sürekli CHP tartıştırıyor ve hep benzer isimler çıkıyor, haftada birkaç kere insanlar konuşuyorlar. Şimdi isim zikretmemize gerek yok ama sen biliyorsun kimleri çıktığını. Bunlar gerçekten CHP hakkında bilgi sahibi olarak mı konuşuyorlar, yoksa hani böyle bir ‘‘Bu iş prim yapıyor’’ deyip bir şeyler mi üretiliyor? Yani bir de bitmiyor, bitmiyor. Herhalde şimdi mahkeme nedeniyle de yine bir yığın yayın olacaktır. Ve Türkiye’nin en önemli sorunu, hatta tek sorunu CHP’ymiş gibi yapan bir miktar insan var ve sürekli bunları işleyen birtakım kanallar var.

Murat Aksoy: Evet. Şöyle bir şey var; hani biz bunu özellikle iktidara yakın medyayı eleştirirken hep diyorduk ki, hani böyle bir 25-30 tane tırnak içinde kanaat önderi, akademisyen, yazar var ve bunlar işte 6 tane kanal arasında dolaşıyorlar, aynı şeyi söylüyorlar ve bunun bir amacı var, işte propaganda yapıyorlar. Fakat dediğiniz gibi, hani bu ortada duran, kısmen muhalefete yakın olan şeyde de demek ki böyle popülizm çok bulaşıcı bir şey ve herkes birbirini taklit ediyor. Şimdi mesela bu yılla birlikte biz şunu da öğrendik ki; her kanal artık bu konukları sabit hale getirdi, onlara bir telif ücreti verdi ve orada da iktidar kadar zengin olmasa da 15 tane tırnak içinde akademisyen yazar var falan filan ve ne yazık ki benim aldığım bilgi de, bunlar partilerin ya da CHP içindeki güç odaklarının televizyonları biraz daha, tırnak içinde, angaje ettikleri isimler. Yani uzmanlıkları mutlaka var bazılarının, bazıları araştırmacı, bazıları akademisyen falan filan ama bence Türkiye’nin entelektüel havuzu bu kadar dar değil ve zaten onları izlediğimiz zaman da seviyeyi de görüyoruz. Yani şey diye eleştiriyorduk değil mi biz; iktidara yakın bir kanalda son dakika bir şey oluyor, stüdyoda bambaşka bir adam var, adama fikri soruluyor. Bambaşka bir şey yani. Genel olarak tabii ki her konuda insan bir şey söyleyebilir ama bir de haber kanalının özellikle bir asgari şeyi olması lazım. Sorulan adam da nezaketen, ‘‘Bu benim dışımda, isterseniz bir uzmanı bağlayalım’’ demek yerine o da böyle coşkuyla şey yapıyor. Aynı şekilde şimdi bu muhalefete yakın olduğu ya da ortada olduğu söylenen kanallarda da bu geçerli. Yani son dakika oluyor, alakasız bir patlama oluyor, onunla ilgili atıyorum iç politikadaki adam çıkıyor konuşuyor ve hiç kimse ‘‘Ben bilmiyorum’’ deme şeyinde değil. Mütevazi olmayı herkes unutmuş. Herkes çok bilen, herkes her şeye hakim ve herkes her şey üzerinde konuşuyor. Sanıyorum bu, medyamızın temel sorunu.

Ruşen Çakır: Peki, tekrar CHP’ye gelelim. Bu böyle sürecek mi? Özellikle ‘‘Cumhurbaşkanı adayı kim olacak?’’ meselesi üzerinden giden… Senin en son yazın çok şey bir yazı, yani ‘‘Yeter artık! Kim ne yapacaksa yapsın’’ diye bir alarm veriyorsun. Olay o kadar vahim mi?

Murat Aksoy: Çok vahim. Yani çünkü şöyle bir şey, hani biraz önce sen dedin ki; ‘‘İktidar ya da ortada olan kanallar da bunu tartışmaya başlıyor.’’ Evet, öyle oluyor. Hani biz 31 Mart’tan sonra hemen ayın 7’sinde 8’inde yani Nisan’da özellikle iktidara yakın kanallarda şu tarz şeyleri gördük: CHP’nin adayı kim olacak? Çünkü iki tane güçlü figür vardı vesaire. Fakat sonraki takip eden aylarda baktık ki, yani bizim bu ortada olan kanallar bu tartışmaya çok daha teşne, çok daha köpürtüyorlar. Burada en büyük sorumluluk — ben sadece bugünkü yazımda değil, daha önce de yazdım — en büyük sorumluluk Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e düşüyor. Yani Özgür Özel şu anda en çok tartışılan iki isim, yani Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş’ı alacak, üçlü bir toplantı yapacaklar, ya bu meseleyi belli bir tarihe kadar kapatacaklar ya da bu tartışma böyle devam edecek. Çünkü bu tartışma sürdükçe, işte en başında konuştuğumuz gibi, CHP parçalı bir yapı. Ama daha önemlisi şu, ben o yazının ilk bölümünde şunu da yazdım, yani mesele sadece adaylık meselesi değil. Şu anda temel sorun, Türkiye o kadar ağır sorunlarla karşı karşıya ki, Cumhuriyet Halk Partisi ne söylüyor? Ne söylüyor yani bu sorunlara karşı? Hani gölge bakanlar falan var ama onların söyledikleri değil, bizim daha derli toplu bir programa ihtiyacımız var, bir çerçeveye ihtiyacımız var. Bu sadece iç politika değil, dış politika da… Şimdi Kürt açılımı yapıyor, değil mi? Bunun nedeninin biz Suriye’nin kuzeyindeki bir yapı olduğunu biliyoruz. Şimdi Trump geldi. Yani CHP’nin genel merkezinin cevap vermesi gereken o kadar soru var ki. Kaldı ki en önemli şey de, bir kere daha şunu söyleyeyim; bence Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı da bu tartışmalara zamanında dur diyebilseydi, fakat o da hani şehvetle, hani böyle futbol terminolojisiyle, iki tane santraforun var, hakem var, işte ben, yani kim karar verir? Hani bunlara hiç gerek yok ki. Çünkü bunlar zaten iktidar blokunun istediği şeyler ve biz isteyerek onların ağzına bir anlamda şey veriyoruz. Bence bu mesele ya kapanır ya da tartışılarak partide isimler de yıpranır. Çünkü şöyle bir şey; zaman güçlü olduğu için iktidarın lehine işliyor, böyle bir gerçek var. Dolayısıyla da hani burada yapılması gereken çok belli.

Ruşen Çakır: Kılıçdaroğlu’nun savunma metni yayınlandı, biz de yayınladık. Belli ki danışmanları basına vermişler. Çok daha uzun bekliyordum, çok uzun çıkmadı. Yani yine belli bir şey var ama. Ona hızlıca bakalım, ne diyor? ‘‘Yurtdışına çıkmış ama geri döneceklerine inandığım 300.000 gencimize, cumhuriyete bağlılık emniyeti için ihraç edilen genç teğmenlere vesaire selam olsun’’ diye bitmiş. Neyse. Peki şimdi başka bir konuya, başka bir partiye geçelim, MHP’ye geçelim.

Murat Aksoy: En az bildiğim konu.

Ruşen Çakır: En az bildiğin konu ama olur mu canım, herkes her şeyi biliyor hani.

Murat Aksoy: Ben hariç.

Ruşen Çakır: Yani burada MHP olur, başka parti olur, şimdi 3 tane milletvekili parti içi bir inceleme sonucunda istifaya çağrılıyor. Ve onlar da istifa…

Murat Aksoy: Bunun 3’le sınırlı olmadığı da söyleniyor.

Ruşen Çakır: Efendim.

Murat Aksoy: 3’le sınırlı kalmayacağı da söyleniyor.

Ruşen Çakır: Olabilir. Şu anda 3 kişiyle konuşuyoruz. Hani bilmiyordun.

Murat Aksoy: Yani gazeteci olarak biliyoruz tabii ki.

Ruşen Çakır: 3 tanesi, 3 milletvekili istifa etti. MHP’den istifa etti, milletvekilliğinden değil ve yapar yapmaz da aynı kelimelerle MHP’ye ve Bahçeli’ye bağlılıklarını dile getirdiler. Adalet Bakanı dedi ki, “Bunların dediği hiçbir şey yok, haklarında bir soruşturma yok” dedi. Niye ettiler? Rivayetler daha çok altın kaçakçılığı üzerine söyleniyor. O da bir ilginç bir olay. Havaalanı VIP Salonu vesaire falan diye iddialar var. Ve onlara dava açılmadı ama Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz’a soruşturma başlatıldı. İsmail hatta diyor ki, “Ben böyle bir şey söylemedim” diyor.

Murat Aksoy: Altta KJ yanlış yazıldı.

Ruşen Çakır: Fatih Altaylı söylemiş galiba. Neyse. Ne oluyor burada?

Murat Aksoy: Burada aslında yargı Cumhuriyet Halk Partisi konu olduğunda ya da İsmail Saymaz ya da gazeteciler ya da Nasuh Mahruki olduğunda bu kadar hızlı davranırken ya da kendine görev çıkarırken, hani böylesine bir, o iki gün önceki televizyon programında, çok başarılı bir gazeteci olan Timur Soykan – ki bugünkü köşe yazısında da yazdı – yani bazı iddialar var. Şimdi normalde bizim yargımıza düşen görev, bunlarla ilgili re’sen bir soruşturma başlatması gerekiyor. Şimdi MHP’nin yaptığı açıklamaya baktığımız zaman ifadeler şu: ‘‘Biz bir inceleme yaptık, bu incelemenin sonucunda…’’ Yani bu inceleme şu; demek ki bu insanlarla ilgili olası suçlamalar konusunda, bunların doğruluğu, yanlışlığı konusunda bir şey yapılmış ve tırnak içinde sorunlu gördükleri için de istifa ettirilmişler. Şimdi bir partinin yönetiminin yaptığı incelemeyi yargının yapma gereği duymaması bir kere başlı başına büyük sorun. Bence burada temel sorun bu. Yani burada bir Cumhuriyet savcısının çıkıp re’sen bir soruşturma başlatıp, en azından MHP’li bazı görevlileri çağırıp, “Ne incelemesi yaptınız, ne oluyor?” demesi gerekir. Kaldı ki hani köşe yazılarında yazılıyor, altın kaçakçılığı, bunun için VIP salonunun kullanıldığı falan. Yani bunların hiçbir araştırma gereği duyulmaması da işte yargının nasıl işlediği ile ilgili…

Ruşen Çakır: Evet. Peki, niye mesela MHP bunları ihraç etmedi sence?

Murat Aksoy: İstifalarını istedi. Çünkü artık biliyorsunuz şey… Gerçi Türkiye’de istifa değil, hani affını isteme var.

Ruşen Çakır: Tamam da burada ince bir nokta var. Onlar da mesela bağlılıklarını bildirdiler. Yani aslında şey gibi oldu, ‘‘Biz bunları yolladık ama bunlar hala bizim.’’

Murat Aksoy: Bir de sonuçta şu var; MHP — hani siz daha iyi biliyorsunuz — daha ideolojik bir parti, daha böyle şeyler, hani Türk gelenekleriyle falan, o bağlılık yeminini etmek bir anlamda siyaseten ya da insani olarak da var olmanın da bir şeyi. Ya tamamen siyasetin dışına çıkacaklar bu insanlar ya da en azından bu sistem içinde bir anlamda… Çünkü hala bir soruşturma yok, bir anlamda kendilerini bir tür koruma da var.

Ruşen Çakır: Mesela bağlılık beyan etmezlerse, belki haklarında soruşturma başlatılabilir.

Murat Aksoy: Tabii ki.

Ruşen Çakır: Bir diğer husus, tabii şöyle bir olay da var; şimdi yeni anayasa vesaire tartışmaları olduğu için her milletvekilinin bir değeri var.

Murat Aksoy: Evet.

Ruşen Çakır: Yani böyle aritmetik girecek devreye, kaç milletvekili ne dedi vesaire ve sonuçta 3 milletvekilinin oyu…

Murat Aksoy: Çok önemli.

Ruşen Çakır: Onları muhalefet safında…

Murat Aksoy: Tutmak da çok önemli. Çok çok önemli, evet.

Ruşen Çakır: Evet, böyle ince bir işçilik de var. 

Murat Aksoy: Var var.

Ruşen Çakır: Peki, son olarak şunu sorayım; Bahçeli’nin son konuşması… Her hafta artık Bahçeli izliyoruz biliyorsun.

Murat Aksoy: Evet evet.

Ruşen Çakır: Satır satır okuyoruz. En son konuşması için ben ‘‘Frene bastı’’ dedim. Sen ne dersin?

Murat Aksoy: Valla bence ikisi arasında, yani Sayın Cumhurbaşkanı’yla Sayın Bahçeli arasında bir gaz-fren ilişkisi var. Yani özellikle geçtiğimiz haftalarda, bu son konuşma hariç, geçtiğimiz haftalarda Sayın Bahçeli olabildiği ölçüde gaza basıyordu ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bir aslında fren şeyi vardı. Benim oradaki bakışım, farklı demeyeyim ama biraz daha şey. Bence bu proje ya da bu açı bir tür aslında devletin güvenlik endişelerinden kaynaklanan bir girişim ve bu devlet dediğimiz de hani şu anda görünür yüzünün Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu, bir kısmının Saray’da, bir kısmının MHP’de, bir kısmının bürokraside olduğu, daha derin, hani bu derin devlet ya da devlet aklı diyoruz ya, biraz onların bir şeyi. Onun için de bir anlamda Öcalan’ı bir tür sigorta görüp – ki benim eski yazılarımın birinin başlığıydı bu – onu sigorta görerek aslında Türkiye’nin dışında, özellikle Suriye’nin kuzeyinde kurulmuş olan Rojava’daki özerk yapıyı bir anlamda tasfiye etmek istiyorlar. Ama bunun sonuç verme ihtimali yok. Çünkü burada sorun Türkiye’nin hem yönetim sisteminde hem de özellikle ekonomisinde. Çünkü uluslararası ilişkilerde güç olmanızın koşulu bir kere ekonominizin de iyi olması, ikincisi de siyaseten risk alabilmeniz. Ne yazık ki ben böyle bir şey Türkiye’de şu anda görmüyorum. Kaldı ki Trump’ın seçilmesinden sonra bu iş böyle zannedildiği kadar kolay olmayacak, çok daha zor. Ayrıca, çok fazla konuşmuyoruz ama, Rusya da bu denklemin içinde. Dolayısıyla da Türkiye’nin bir taraftan Amerika’ya, bir taraftan Rusya’ya karşı böyle el yükseltmesi çok kolay gözükmüyor. Burada en yapılacak şey Türkiye’nin içerideki Kürtlerle, tırnak içinde, hem barışması hem de onları daha fazla Türkiyeli yapmaktan geçiyor. O yüzden ben anlıyorum ki, yani en son Ufuk Uras, yani orada çıkan başlık “Sen artık Sorosçu değilsin.” Yani ben şimdi bu lafı okuduğum zaman 2007’ye gittim, 2005’e gittim, 2010’a gittim. Hani Ufuk Uras’ın da bizim de gittiğimiz Hrant Dink davaları olsun, hani o Şişli Adliyesi vardı, o Şişli Adliyesi’nin önünde birileri bağırıyordu çağırıyordu. Yani demek ki insanlar için, hani biraz önce söylediniz ya, bir milletvekiline olan ihtiyaçla bir entelektüel ya da kanaat önderine olan ihtiyaç bence aynı düzeyde şu anda değerli onlar için. Dolayısıyla bir biçimde herkesi kazanmak ya da herkes üzerinden bir tür bu işin promosyonunu ya da önemini anlatmak istiyorlar, benim anladığım bu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.