Yorgun argın elinde poşetlerle işten eve gelen emekçi babaya iki modern giyimli kız çocuğu, yaş günü pastası ile sürpriz yapmışlar. Baba duygulanıyor, belki de arası biraz limoni olan kızına sarılırken onu affediyor. Her haliyle insanın içini ısıtan, aile bağlarını, sevgiyi ve babaya yönelik müteşekkir olma halinin yansıması görülüyor. Fakat normal şartlarda içinde bulunduğumuz köpek karanlığında dahi olumlu duyguları uyandırması gereken bu paylaşımın altındaki yorumlara bakınca kimlerle aynı şehirde, aynı ülkede yaşadığımızı bir kez daha hatırlıyorsunuz.
Babalarına sürpriz yapan bu kızları “orospu” yapanından tutun, “Ben erkek halimle babamın karşısına şortla çıkmıyorum bu ne hal?” diyenine, videonun ana temasından çok, bu kız çocuklarının giyimine takıntılı, her mini etek giyeni “yollu-müsait” gören; şehirde yaşayan ama zihnen köyünden-kasabasından çıkamamış on binlerce insanı görüyorsunuz. Bir o kadar bu adice yorumları kınayan insan da var ama tam da burada, içinde bulunduğumuz hal-i pür melalin merkezine parmak basmış oluyoruz.
“Parçalanmış/yarılmış ülkeler”
Bu ülke elma gibi tam ortasından yarılmış.
Halimiz Samuel Huntington’un 1993’te torn country yani “parçalanmış/yarılmış ülke” olarak tarifine ne kadar da uyuyor.
Huntington 1993 yılında Medeniyetler Çatışması isimli çalışmasını yayınladığında uluslararası ilişkiler çevreleri karışmıştı. Huntington artık dünyada çatışmaların temelinde ideolojilerin değil, kimlik ve kültürlerin en üst birimi olan medeniyetlerin önem kazanacağı kehanetinde bulunmuştu. O zaman ben dahil birçok kişi bu kehaneti eleştirmişti. Tabii eleştirmemizin tek nedeni bu önemli tespitin kendisi değildi. Huntington aynı yazısında Türkiye, Meksika ve Rusya’yı bir medeniyetten başkasına geçmeye çalışan “eşikteki ülkeler” olarak zikretmiş, onlara torn countries yani “parçalanmış/yarılmış ülkeler” tanımını getirmişti. Beni genç ve idealist halimle Huntington’a itiraz ettiren asıl şey ülkem için bu yarılmayı/parçalanmayı bir türlü kabul edemememdi.
Ne var ki insan olgunlaştıkça kendi ülkesindeki gerçekleri daha iyi görüyor. Eski idealizmimizin yerini bu ülkenin kafamıza vura vura öğrettiği gerçekler alıyor. Gerçek şu ki, Türkiye her haliyle zihnen parçalanmış ve elma gibi ortadan yarılmış bir ülke. Bu yüzden en temel meselelerde dahi bir uzlaşının ortaya çıkması oldukça zor çünkü taraflar bunu bir kimlik ve medeniyet meselesi olarak ele alıyorlar.
Kitlesel göç…
Bugünkü halin en büyük sorumluları 1950’lerde başlayan ve 70-80-90’larda muazzam hız kazanan kitlesel göçe müsaade eden siyasi idarelerdir. Milyonlarca insanın köyden kente kontrolsüz göçüne göz yuman, onların illegal gecekondularını tapu ile ödüllendiren, oy için her türlü şaklabanlığı yapıp onlardan oy devşiren siyasi iktidarlardır.
Köyden, kasabadan gelip kente uyum sağlayacaklarına köy-kasaba değerlerini kente empoze eden bu kitlesel hareket bir de siyasal ifadesini bulunca bugün içinde bulunduğumuz rezil halin arka planını görmüş oluyoruz. Çarpık kentleşme ile hayatımızı zehir eden, trafikteki araç kullanımından tutun, kadınlarımızın giyim-kuşamına müdahale etmeyi kendisine hak gören, hatta ve hatta onları hunharca öldürebilen bu kasaba kültürü iki genç kız çocuğunun babalarını sürpriz bir yaş günü pastası ile karşılama görüntülerinden onları “orospu” yapmaya kadar yeltenen bir pervasızlığa ve cürete sahip olabiliyor.
Huntington’un 30 yıl önce tespit ettiği gibi ortadan yarılmış, parçalanmış bir ülkeyiz. Farklı kültürel ve siyasal kabilenin bir arada yaşamak zorunda olduğu büyük bir açık hava zindanı.
İçinde bulunduğumuz bu yarılmadan çıkabilmemiz için bu iki medeniyetin değerlerini harmanlayıp toplumsal bir uzlaşıyı sağlayabilecek bilinç ve öngörüye sahip siyasi bir liderliğe ihtiyacımız var. Bu göreve soyunan kişilerin bir değer olarak hürriyete inanmaları elzemdir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Aksi takdirde elâlem Mars’a uzay aracı yollarken biz “yılbaşında kırmızı don giymek günah mıdır” ile uğraşmaya devam ederiz.