Yenidoğan Çetesi davasında mağdur aileler, hastanelerde yaşanan ihmal ve vicdansızlığı anlattı. Bebeklerini kaybeden ailelerin ifadeleri, sağlık sistemindeki çarpıklıkları gözler önüne serdi.

Yenidoğan Çetesi davasında ifade veren aileler, hastanelerde yaşanan ihmali anlattı. Hayatını kaybeden Kaya bebeğin babası, “Bebeğimi bana bisküvi kutusunda verdiler” dedi. Opara bebeğin annesi ise “Oksijen aleti çalışmıyordu, ‘para yoksa tedavi de yok’ dediler” diye konuştu.
18 Kasım’da başlayan ve Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Yenidoğan Çetesi davasında, 22’si tutuklu 47 sanığın savunması 2 Aralık 2024 itibarıyla tamamlandı. Duruşmanın 12. oturumu olan bugün (3 Aralık), mağdur ailelerin ifadeleriyle devam etti. İfadelerin ardından savcı mütalaasını açıkladı. Mütalaada, 22 sanığın tutukluluk halinin devamını isteyen savcı, tutuksuz yargılanan 10 kişinin de tutuklanmasını talep etti.
Eski Sağlık Bakanı’nın hastanesinde bebek öldü
Duruşma kapsamında ilk sözü eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun sahibi olduğu Özel Avcılar Hospital Hastanesi’nde ölen bebeklerden Kerem Muhammed Tokluoğlu’nun ailesi aldı. Baba Mustafa Mevlüt Tokluoğlu, gebelik sürecini takip eden doktor Ali Gedikbaşı’nın fiyatı ucuz olduğu için Özel Avcılar Hospital’ı kendilerine önerdiği anlattı.
İki bebek beklediklerini anlatan Tokluoğlu, bir bebeğinin öldüğünü dile getirdi. Baba Tokluoğlu, yaşayan diğer bebeğin ise 15 gün yoğun bakımda kaldığını ve şu an durumunun iyi olduğunu söyledi. Baba Tokluoğlu, “İkiz bebek bekliyorduk. Biri öldü. Biz hiçbir şey görmedik. Ne olduysa içeride oldu. Ali Gedikbaşı hastaneyi önerdi” diye konuştu. Baba, sorumlulardan şikâyetçi olduğunu dile getirdi.
“Eşim bebeğin nasıl olduğunu sormaya gittiğinde öldüğünü öğrendi”
Anne Esra Tokluoğlu ise bebeğin daha önce böbrek rahatsızlığı şikâyeti olduğunu anlatarak, “Bebeğimin önceden şikâyeti vardı. Doktorla konuşuyorduk, öleceğini söylemedi. Doğumu yaptığımda bayıltılmıştım. Sonrasında ne oldu bilmiyorum” dedi. Evine yakın olduğu için bu hastaneyi tavsiye üzerine tercih ettiklerini dile getiren anne Tokluoğlu, “Bize kimse bebeklerin öldüğü ile ilgili bilgi vermedi. Eşim bebeğin nasıl olduğunu sormaya gittiğinde yenidoğanda olan beyaz önlüklü biri, bebeğin öldüğünü söylemiş” diye konuştu.
Anne Tokluoğlu, bebeğin tedavisi ile ilgili bilgi verilmediğini sadece ölüm bilgisinin paylaşıldığını vurguladı. Aile avukatı ise şöyle konuştu:
“Doğum sonrası doğru bir müdahalede bulunulsaydı bebeğin yaşama şansı vardı. Bebeğe uygun ve doğru müdahalede bulunulmadı. Baba, bebeğin fotoğrafını çekmek istediğinde bebeğin ‘öldüğü’ söylendi. Sanıkların cezalandırılmasını talep ediyorum.”
“Çocuğumun cenazesini bisküvi kutusunda verdiler”
Dosyada müştekiler arasında yer alan Kaya bebeğin babası Mehmet Hanife Kaya, eşinin aniden gelişen tansiyon şikâyeti ile Esencan Hastanesi’ne gittiğini dile getirdi. Bir süre bekletildiklerini anlatan Kaya, buradaki yoğun bakım servisinde yer olmadığını belirtti. Ayrıca Kaya, kendisine Esenler Güney Hastanesi’nde yer olduğu bilgisinin verildiğini ve ambulansla sevkin yapıldığını söyledi.
Hastaneye kendi aracıyla gittiğinde doğumun gerçekleştiğini dile getiren baba Kaya, “Hastaneden 8 bin TL istediler. Güney Hastanesi’nde danışmada görevli kişiler para istedi. 4 bin TL’yi kartla, 4 bin TL’yi nakit verdim, fatura vermediler. Eşim ve çocuğum üç gün yoğun bakımda yattı. Herhangi bir çocuk doktoru yenidoğanda görmedim” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Baba Kaya, Songül adlı kadın doğum doktorunun, bebeğin durumunun iyi olduğu yönünde bilgi vermesine rağmen, gece saat 02:00’de Batuhan Çetin tarafından arandığını anlattı.
Kaya, “Batuhan Çetin 02:00 gibi aradı, bebeğin durumunun iyi olmadığını, fenalaştığını söyledi. Çocuğumun öldüğünü söylediler. Çocuğumu gece saat 04:00’te görebildim. Morga indim. Çocuğumu bisküvi kutusunda bana verdiler. Cenazeyi alıp aracımla Çatalca’ya doğru yola çıktım. Yoldayken aradılar, ölüm belgesinde imzamın eksik olduğunu söylediler, geri döndüm, belgedeki eksikliği tamamlayıp tekrar yola çıktım” diye konuştu.
“Teşekkür mektubu bırakmadım. Eğer varsa, yazılar karşılaştırılsın”
Mahkeme heyetinin sorularını yanıtlayan baba Kaya, bebeğin tedavisi konusunda geceleri Batuhan Çetin ve gündüzleri Damla Atak’ın kendisine bilgi verdiğini dile getirdi.
Baba Kaya, ölüm belgesinde bebeğin vefat ettiği saatin 04:00 olarak yazıldığını dile getirdi. Baba Kaya, hastaneye teşekkür mektubu yazdığı iddiasının doğru olmadığını belirterek, “Teşekkür mektubu bırakmadım, yazmadım. Eğer varsa mektup, yazılar karşılaştırabilir” diye konuştu.
Ailenin avukatı ise Kaya bebeğin davada simge haline geldiğini söyledi. Avukat, sorumluların tutuklanmasını istedi. Avukat, babanın çocuğunun cenazesini bisküvi kutusunda almasını ve o şekilde geri döndürülerek yolculuk yapmasına vurgu yaptı. Hastanede kamera kayıtlarının yok edildiğini iddia eden avukat başhekimin de ihmali olduğunu savundu.
“Doğum sonrası bebekte sorun olmadığı söylendi”
Dosyada adı geçen Ayaz bebeğin babası Erhan Karaduman da yaşadıklarını anlattı. Eşinin hamilelik sürecinde bir sorunu olmadığını dile getiren Karaduman, gece Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ne gittiklerini ve doğumun saat 06:00 gibi gerçekleştiğini söyledi. Bebeğin normal odaya alındığını belirten baba Karaduman, şöyle konuştu:
“Doğum sonrası bebeğin sıkıntısı olmadığını söylediler. Odada olmamam gereğini söyledikleri için eve gittim. Gece 2-3 gibi kardeşim aradı. Çocuğun fenalaştığını, küveze alındığını söyledi. Hastaneye gittiğimde bebek yoğun bakımdaydı, burada yer olmadığı için Bağcılar Medilife Hastanesi’ne sevk edeceklerini söylediler. Kabul ettim, bebek sevk edildi.”
“Yaşasa engelli olur”
Bağcılar Medilife Hastanesi’nde doktor Dursun Eryılmaz iki defa gördüğünü anlatan baba Erhan Karaduman, sözlerine şöyle devam etti:
“Önce ‘Çocuğun kalbi delik’ dediler, sonra ‘Kalp yetmezliği var, ameliyat olması gerekiyor’ dediler. ‘Ne gerekiyorsa yapılsın’ dedim. Gün içinde benden anne sütü istediler, ‘Hastaneye git’ dediler, ben de Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ne giderken aradılar, tekrar döndüm. ‘Çocuğun durumu iyi değil’ dediler. ‘Çocukta başka bir hastalık var gibi ama başka bir doktor gelsin baksın, ondan sonra tanı koyacağız’ dediler. Dışardan gelecek doktor için üzerinde önlük olan biri 3 bin TL istedi. Gece doktor geldi. Çocuğun ‘metabolik hastalığı olduğunu, yüzde 10 yaşama şansı bulunduğunu, yüzde 90 hayatını kaybedeceğini’ söylediler. ‘Yaşasa da engelli olur’ dediler. Sabah gittiğimde çocuğun öldüğünü söylediler.”
“Bir sürü devlet hastanesi var, neden oraya sevk ettiler?”
Mahkeme heyetinin ve avukatların sorularını yanıtlayan baba Karaduman, kendisinin sabit telefondan arandığını, kim tarafından vefat haberinin verildiğini hatırlamadığını söyledi. Bebeğin vefatının ardından 3 bin TL alınmadığını dile getiren baba, hamilelik sürecinde birçok hastaneye gittiklerini söyledi. Baba Karaduman, “Bakırköy Devlet Hastanesi, Çam ve Sakura ve Muş’a gittik. Bir sürü devlet hastanesi var, niye oraya sevkettiler anlamadım” dedi.
“Hastanelerden şikâyetçiyiz”
Karaduman ailesinin avukatı da tek büyük hakikatın bebeklerin ölümü olduğunu vurguladı. Avukat, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde tanı konulmadan sevk yapıldığını dile getirdi. Avukat şöyle konuştu:
“Yakında bir sürü devlet hastanesi olmasına rağmen neden Bağcılar Medilife’a sevk edildi? Buna ilişkin bir bilgimiz yok. Başhekim ifadesinde, ‘Sembolik olarak görevlendirildim’ dedi. Çarkı döndürenler var ve ölümler oluyor. ‘Delil yok’ deniyor. İlaç var, ölüm var… Çocukların ölümünün bile somut delil olarak görülmemesine çok şaşkınım. Hastanelerden şikâyetçiyiz.”
“Çocuğu entübe edeceğiz dediler, etmediler”
Dava kapsamında son olarak Birinci Hastanesi’nde ölen Michelle Nwando Opara bebeğin ailesi konuştu. Duruşmada Nijeryalı olan aile İngilizce tercüman desteğiyle yaşadıklarını anlattı. Baba Benedict Nnayereugo, bebekleri altı aylıkken 14 Ocak 2024 günü sabah erken saatlerde soğuk algınlığı şikâyeti ile Beylikdüzü Medilife Hastanesi’ne gittiklerini söyledi. Baba Opara şunları anlattı:
“Hastaneye gittik, doktor çocuğun üşüttüğünü söyledi. Muayene sonrası çocuğun oksijene ihtiyacı olduğunu söylediler. Anne kucağındayken oksijen müdahalesi yapıldı, sonra bir odaya aldılar. Doktor, ‘Burada müşahade altında olması gerekiyor, eve gönderemeyiz’ dedi. O gece çocuk müşahade altında kaldı. ‘Çocuğu entübe edeceğiz’ dediler, ama entübe etmediler. Çocuğu daha sonra yoğun bakıma aldıklarında, ‘Çok hasta var, yer yok’ dediler. ‘Senin çocuğunu başka hastaneye yoğun bakıma göndereceğiz’ dediler. 500 dolar istediler. Çocuk üç gün yoğun bakımda olmak üzere dört gün Medilife’ta kaldıktan sonra Birinci Hastanesi’ne gönderdiler. Bebek ayın 17’sinde sevk oldu, 18’inde vefat etti.”
“112’nin arandığını söylediler”
Doktorun Özel Birinci Hastanesi’ne yönlendirme yaptığını anlatan baba, 112 Acil Servisi’nin arandığı bilgisinin de verildiğini, ancak kendisinin görmediğini söyledi. Baba Benedict Nnayereugo, Birinci Hastanesi’ne 14 bin TL ödediğini söyledi. Baba Benedict Nnayereugo, sözlerine şöyle devam etti:
“O süreçte eve gitmemi istediler, hemşireler ‘Yarın 12:00’da gel çocuğunu gör” dedi. Saat 06:00 gibi aradılar, ‘Çocuk kötü durumda’ dediler. Sabah saatlerinde çocuğun vefat ettiğini söylediler. Hastaneye gittiğimde çocuğumu görmeme izin verdiler, öldüğünü söylediler ama bebeğim az nefes alıyordu. ‘Hayata döndürmeye çalıştık, döndüremedik’ dediler. Saat 08:00-10:00 arasında bu durumu gördüm. Saat 08:00 gibi gittiğimde Hakan Doğukan Taşçı ile muhatap oldum. Kendisinin doktor olduğunu söyledi.”
“Oksijen aleti çalışmıyordu, bebeğin rengi değişti”
Tercüman eşliğinde konuşan Opara bebeğin annesi ise yaşadıklarını şöyle özetledi:
“Ocağın 14’ünde çocuğum rahatsızlandı. Nefes almakta zorlanıyordu. Hastaneye götürdüm. Oksijen almasını gerektiğini söylediler, daha sonra odaya aldılar çocuğu. Sonra ‘Üst kata çıkmamız gerekiyor, oradaki cihazlar daha iyi’ dediler. Odaya gittiğimizde oradaki oksijen aleti çalışmıyordu. Sonra tekrar aşağı indirdiler. Çocuğun dudakları ve parmak uçları renk değiştiriyordu. Oksijen vermeye çalışırken, çocuk kucağımda titriyordu. Bebek nefes almakta zorlamıyordu. O gece hastanede kaldık. Daha sonra hemşire, doktorlar geldi. ‘Bu çocuğun yaşaması mucize’ dediler. Sonra doktor, ‘Çocuğun durumu çok kötü, beş aylık çocuk başka hastaneye götürmeniz gerekiyor. Sizin bir hastane bulmanız gerekiyor’ dedi. Birkaç hastaneye gittik, oradakiler de ‘Siz değil, doktorunuz hastene bulması gerekiyor’ dedi.”
Medilife Hastanesi’nden eşinin arandığını anlatan Opara bebeğin annesi, “Çocuğu başka hastaneye götürmek için 500 dolar para vermeniz gerekiyor, dediler. Medilife’ta doktorlar yoktu, hemşire kontrol ediyordu, bebeğim nefes almakta daha zorlandı” dedi. Anne Opara sözlerine şöyle devam etti:
“Resepsiyondan aradılar ekstra para istediler, kartla ödemeyi kabul etmediler, nakit istediler. Eşim çalışmadığı için süre verin, borç bulalım dedik ama ‘Para yoksa tedavi de yok’ dediler. Eşim arkadaşını arayıp parayı aldı ve ödemeyi yaptı.
Daha sonra sabah 06:00 gibi çocuğu yoğun bakıma aldılar. O sürede bebeği hiç görmedik. Sonra doktor aradı, “Bir hastane var, sizden 60 bin dolar talep ediyor tedavi için” dedi. Biz de şimdi veremeyiz, önce 20 bin dolar öderiz dedik. Doktor ‘Tamam’ dedi ve Birinci Hastanesi’ni tavsiye etti ve oraya gittik, ödememizi yaptık. ‘Eczaneden malzeme alıp getirin ve ertesi gün bebeği görmeye gelin’ dediler. Çocuğum sonra ölmüş. Benim sağlık durumun da kötüydü, eşim nereye gittiğini söylemedi. O gün bebeğin öldüğünü eşim bana söylemedi. Şikâyetçiyim.”
Aile şüphelileri tespit etti
Ailenin ifadesi ardından ailenin avukatı, anne ve babanın salondaki sanıklara bakmasını, bu süreçte onlarla iletişim kuranları teşhis etmesini istedi, başkan buna izin verdi. Mahkeme Başkanı, adı geçen iki hastanede çalışan doktor ve hemşirelerin ayağa kalkmasını istedi. Duruşmada şüpheliler, sanık kürsüsünün bulunduğu alanda mağdur ailenin karşısına geçti. Baba, Birinci Hastanesi’nde hemşire olan Hakan Doğukan Taşçı’yı işaret etti. Medilife Hastanesi’nde gördüğü 2 doktorun sanıklar arasında olmadığını dile getirdi. Anne Opara da emin olmadığını belirterek 3 kadının hemşirelere benzediğini söyledi. Aile avukatı, “şikâyetçiyiz” dedi.
Bin 399 sayfalık iddianamede, ölen 10 bebek maktul, 5 kişi müşteki, Sosyal Güvenlik Kurumu ve İstanbul İl Müdürlüğü suçtan zarar gören, 19 özel hastane ve sağlık şirketi ‘malen sorumlu’ olarak yer aldı. Çete elebaşı olduğu iddia edilen Fırat Sarı ve İlker Gönen’in 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edilen iddianamede, ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası isteniyor.