Mubi, bağımsız yerli sinemamızı takip edebildiğimiz en iyi platform.
Son 20 yılda, sinemamızda üretim epey bir arttı. Neredeyse durma noktasına gelen 1980’ler ve 1990’lara göre ülkemizde artık birçok film üretiliyor. Bunda teknolojinin gelişimi ve teknolojiye erişimin kolaylaşmasının büyük bir etkisi olduğu kesin. Peki hem ülkemizde hem de dünyada film üretimi bu denli artarken, filmlere olan erişimimiz benzer şekilde kolaylaşıyor mu? Filmler derken, hemen hemen her gün sinemalarda görebileceğimiz büyük bütçeli, ana akım popüler sinema örneklerinden bahsetmiyorum. Daha küçük sayılabilecek, çok sesliliğe hizmet eden, beklentileri sorgulayan, hayatın içerisinden bağımsız yapımlar, belgeseller, kısa ve uzun metrajlı filmler. Üretilen bu sıra dışı işlerin seyirci ile buluşabileceği, nefes alabileceği kaç mecra var? Sinema salonlarının, televizyon ekranlarının ve platformların tekelleştiği ve artarda benzer yapımların hakimiyet sürdüğü bu iklimde, yerli sinemamıza nasıl ulaşacağız?
Mubi ile ilk buluşmam 2009 yılında (ilk adı The Auteurs idi) Sabancı Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptığım yıllarda oldu. O zamanlar neredeyse her gün, sinema tarihinin önemli sayılabilecek filmlerini izler, bitmek bilmeyen öneri listelerini (Film öneri listeleri sonsuzdur!) kendimce tamamlamaya çalışırdım. Çevrimiçi film izleme günlerinin henüz gerisindeydik ve DVD’ler bu tür bağımsız ve sanatsal filmleri izleyebileceğimiz ana mecramızdı. Ve o yıl, Mubi’de izlediğim ilk film, yerli sinemamızın önemli yapıtaşlarından Metin Erksan imzalı Susuz Yaz oldu. Susuz Yaz, 2007 yılında, Fatih Akın ve Martin Scorsese önderliğinde restore edilmişti; Mubi de filmin restore edilmiş halini kütüphanesine katmıştı. Muhtemelen o yıllarda henüz yeni bir girişim olduğu için, filmi kayıt karşılığında ücretsiz izleyebiliyordunuz.
O günden bugüne Mubi, ülke sinemamızdaki bu büyük mecra boşluğunu doldurmaya ve içini zenginleştirmeye devam etti; yerli bağımsız yapımların seyirci ile buluşabileceği önemli bir buluşma noktasına dönüştü. Festival filmlerinin festivaller dışında da izlenebileceğini herkese göstermiş oldu. Bundan 10, 20 sene önce yerli birçok film, seyirci ile buluşamıyor; ne sinema salonlarında ne de televizyon ekranlarında kendilerine yer edinebiliyorlardı. Bugün Mubi’ye girdiğimde, yüzden fazla yerli yapımın sitede olduğunu görebiliyorum. Ülkemizde yaşanan onca olumsuz koşula rağmen, platform, bağımsız sinema sektörümüzün dinamizmini seyirciye yansıtabiliyor ve yeni bir sinefil kuşağın gelişimine öncülük ediyor.
Geniş kütüphanesini bahane ederek, çağdaş sinemamıza giriş niteliğinde, platformda izleyebileceğimiz üç film önerisi yapmak istiyorum. Seçtiğim bu üç farklı yapımın, günümüz sinema örnekleri olmasına dikkat ettim. Benzer şekilde, üçü de hem ulusal hem de uluslararası birçok film festivallerinde önemli başarılara imza atmış işler. Yazımın sonunda, yerli sinemamızı takip edebileceğimiz alternatif mecra önerileri de yapıyorum.
Ayna Ayna (2022)
Ayna Ayna yönetmen Belmin Söylemez’in ikinci kurmaca uzun metraj filmi. Söylemez kariyerine belgeseller ile başlıyor ve senaryolarını yine kendisi gibi belgesel temelli sinemacı Haşmet Topaloğlu ile yazıyor. İzlediğim filmleri arasında Söylemez bana en çok Fransız Yeni Dalga akımının önde gelen yönetmenlerinden Maurice Pialat’nın işlerini anımsatıyor. Tıpkı Pialat gibi, sakin bir dili var; gözlemci bir kamera, doğal oyunculuklar ve hayatın içerisinden bir anlatı. Söylemez’in çizdiği karakterler hep olmadıkları, olamayacakları bir benlik hayalinin, idealin ve arayışın içerisindeler. Yönetmen, karakterleri üzerinden seyirciye ayna tutuyor.
Ayna Ayna filminde birbiriyle kesişen üç kadın karakterin hikâyesini izliyoruz. Üçü de başka bir hayat takıntısı, obsesifliği içerisindeler ve kendilerinin ne derece farkındalar belli değil. Biri sanatçı Frida olmak ister, kendisini öyle görür. Diğeri kendisini, cariye rollerine bürünmüş bir dizi oyuncusu olarak hayal eder. Üçüncüsü de belki daha olgun olması nedeniyle, kendisini daha çok geçmişte arar; kaybettiği o yılları ve hayalleri, umutlarını düşler. Karakterler aynaya baktıklarında kendilerini değil, başka bir hayatın olasılıklarını hayal ederler.
Ayna Ayna filmini sevenler, yönetmenin birçok işine yine Mubi’de ulaşabilirler. Özellikle ilk kurmaca filmi Şimdiki Zaman’ı (2012) ve belgesel işlerinden 2014 yapımı Bilge ve Öğrencisi: Bir Reji Asistanın Günlüğü filmini şiddetle tavsiye ederim. Söylemez, üslubuyla sinemamızda kendisine çok özel bir yer açıyor.
Tereddüt Çizgisi (2023)
Filmi seyrettikten sonra eşim bana yerli sinemamızda hiç mahkeme filmi var mı diye sordu. Ben de bu soruyu uzun uzun düşündüm ve bir cevap bulamadım. Amerikan ve Batı sinemasında örneğini çokça gördüğümüz ve İngilizce tabiriyle “courtroom drama” olarak adlandırılan bu türün belki de sinemamızdaki ilk denemesi Tereddüt Çizgisi. Yönetmen Selman Nacar, ustalıkla yazılmış senaryosu ile nefes kesici, müthiş bir dramaya imza atıyor. Oyuncular Tülin Özen, Oğulcan Arman Uslu ve Erdem Şenocak canlandırdıkları karakterlere kattıkları performansları ile filmi üst seviyeye taşıyorlar. Romanya sinemasından tanıdığımız görüntü yönetmeni Tudor Vladimir Panduru sinematik bir Uşak tasviri çiziyor. (Batı sinemasından mahkeme filmi önerisi vermeden geçmeyelim. Anatomy of a Murder (1959), 12 Angry Men (1957), The Verdict (1982) ve son olarak Anatomy of a Fall (2023), türü seviyorsanız kaçırmamanız gereken yapımlar arasında.)
Yönetmen hukuk eğitim almış; dolayısıyla mahkeme salonlarına hâkim ve diyalogların sahiciliği de muhtemelen buradan geliyor. Bir avukat kadın, küçük bir yerleşim yeri olarak tasvir edilen Uşak’ta, her zaman güçlüden yana olan hukuk sisteminin vesayetine, müvekkili Musa’nın davası üzerinden meydan okumaya çalışırken, bir yandan da özel hayatında yaşadığı başka bir krizin çıkmazında bulur kendisini. Yönetmen röportajında, sadece kamusal alanlarda geçen bir film yapmak için yola çıktığını söylemiş. Bütün film mahkeme salonu, hastane ve postane gibi mekanlarda geçiyor. Karakterimiz hem özel hem de profesyonel hayatında mücadelesine devam ederken bir de küçük kasabanın ataerkil ve erkek egemen dinamikleri içerisinde kendisine yer açmaya çalışıyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Yönetmenin bu filmini severseniz, İki Şafak Arasında isimli ilk filmini de Mubi’de izleyebileceğinizi not etmek isterim.
Sanki Biraz Her Şey Felaket (2023)
Bana kalırsa, kara komedi yapması en zor tür. Popüler komedi filmlerinden bahsetmiyorum. İçinde biraz ironi, biraz yergi ve sivri bir mizah bulunduran filmlerin yarattığı komedi vardır ya, onlardan bahsediyorum. Yönetmen Umut Subaşı, zeki yazılmış senaryosu ile bize, gençlere, memleketimizin insanlarına, çok hafif ama ilginç bir yerden bakıyor. Büyük bir çoğunluğun çaresiz hissettiği şu yıllarda, bize umutsuzluğu, can sıkıntısını, depresyonu ve de gelecek kaygısını olabildiğince aydınlık, minimal ve hayatı ciddiye almayan bir pencereden betimliyor.
İki kadın, iki erkek, 4 genç karakterin kesişen hayatlarına tanıklık ediyoruz. Biri yurtdışına göç etmek ister. Diğerinin parası yoktur ve çaresizce iş arar. Bir diğerinin para derdi yoktur ama yalnızdır ve mutsuzdur. Sonuncusu ise evliliğinde mutlu değildir ve başka kadınları hayal eder. Ve hikâye örgüsü son derece ince bir şekilde bağlar bu 4 karakteri birbirine.
Subaşı ilk büyük çıkışını 2018 yılında İstanbul Film Festivali’nde en iyi kısa film ödülünü kazandığı Sana İnanmıyorum Ama Yer Çekimi Var filmi ile yapmıştı. Sanki Biraz Her Şey Felaket, keskin diyalogları ve zeki hikâye örgüsü ile beni oldukça etkiledi. Yönetmenin hayata farklı bir yerden bakabildiği kesin. Kendisine nasıl bir kariyer çizecek ve yeni işleri nasıl olacak epey merak ediyorum. Sanırım en çok onu, farklı türleri denerken görmek isterim.
Komedi ve mizahın ilginç bir dengesini tutturan bu filmi kaçırmayın isterim.
Kapatırken:
Peki Mubi dışında yerli sinemamızı başka hangi mecralarda takip edebiliriz?
Aslında güncel yerli filmleri izleyebileceğimiz en iyi yerler, film festivalleri. Eğer şansınız varsa, İstanbul, Adana ve Antalya Film Festivallerine katılmaya çalışın. Bunun dışında tabii Ankara, Ayvalık ve İzmir Film Festivalleri de birçok yapımın gösteriminin yapıldığı önemli festivaller. Platformlar açısından Mubi’ye ek olarak, BluTV’nin de iyi bir yerli film kütüphanesi sunduğunu not etmek gerekir. En son olarak Gain, yine yerli yapımları bulabileceğimiz bir diğer platform.
Yeşilçam sinemasının büyük bir bölümü YouTube üzerinden izlenebilir. Ben de Yeşilçam açığımı bu kanal üzerinden kapatmaya çalışıyorum. Bu filmlerin, özellikle de klasik olanlarının izlenme oranlarının çok yüksek olduğunu göreceksiniz. Bu da seyircimizin yerli yapımlara olan ilgisini gösteriyor.
Hepimize seyri bol, güzel filmler izlediğimiz mutlu bir yıl dilerim!