Bir mozaik olarak Türkiye (50): Nogaylar

Bir mozaik olarak Türkiye’nin 50. bölümünde Ruşen Çakır konuğu Sami Nogay ile Nogay Türklerini konuştu. Çakır’ın konuğu bu videoda tarihi, nüfuslarını ve kültürlerini anlattı. 

Nogay Türkleri kimlerdir? Günümüzde Türkiye’nin hangi bölgelerinde yoğun olarak yaşıyorlar? Kültürlerinin temel öğeleri nelerdir? Nüfusu tahmini olarak ne kadar ve hangi ülkelerdeler? Günümüzde karşılaştığı en büyük zorluklar neler?

Kafkasya ve Rusya’nın güneyinde yaşayan, Türk halklarından. Kökleri Altın Orda Devleti’ne dayanıyor ve özellikle Kıpçak Türkçesi’ne yakın bir dil konuşuyorlar. Tarih boyunca göçebe bir yaşam sürmüş, ancak zamanla yerleşik hayata geçmişlerdir.

Neden çok bilinen topluluk değil?

Sami Nogay şöyle anlatıyor:

“1860’larda Rusya zulmünden Türkiye’ye gelen 180 bin civarında Nogay var. Bir o kadar da Kırım var. Kırımlılar buraya gelince dernek kurmuşlar. Onların kurduğu dernekler herkese sahip çıkmış, bu halk sanki Kırım’ın bir parçası gibi lanse edilmiş. Bizde de dernekleşme 1998’e dayanıyor, yani çok yeni. Ben 97’de kitap çıkardım. Ondan sonra üniversiteler bize ‘siz nereden çıktınız’ dediler.”

  • Bir mozaik olarak Türkiye’nin diğer videolarına da buradan ulaşabilirsiniz.
  • Bir mozaik olarak Türkiye’nin diğer yazılarına da buradan ulaşabilirsiniz.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’nin 50. bölümüne geldik ve bugün Sami Nogay bize Nogayları anlatacak. Kimi yerde ‘‘Nohay’’ da deniyor ama Türkçeye Nogay olarak yerleşti. Hoş geldiniz.

Sami Nogay: Hoş bulduk efendim.

Ruşen Çakır: Evet, sizin soyadınız da Nogay. Şimdi ben Nogayları çok bilen birisi değilim, duyuyorum ama genellikle Kafkas halklarından bahsedilirken böyle bir grubun içinde adı geçiyor. Adigeler, Abazalar, Nogaylar vesaire diye geçiyor. Çok fazla bilgi sahibi değilim, kamuoyunun da çok fazla bildiğini açıkçası düşünmüyorum, sanmıyorum. Öncelikle şunu söyleyeyim; ‘‘Niye çok bilinen bir topluluk değil?’’ diye başlayayım.

Sami Nogay: Şimdi efendim, 1860’larda Rusya zulmünden Türkiye’ye gelen 180.000 civarında Nogay var. Bir o kadar da Kırım Türkleri var. Şimdi Kırımlılar Türkiye’ye gelir gelmez bir dernek kurmuşlar. Yani gelir gelmez değil de 1948’lerde falan. Onların kurduğu dernekler o bölgeden gelenlerin hepsine sahip çıkmaya kalkmış, Nogayları sanki Kırım’ın bir parçası gibi telakki etmiş ve Nogaylarda da dernekleşme 1998’dir. 1998 yılından bu yana dernekleşme faaliyeti var. Ben 1997’de şu kitabın birinci baskısını yaptım.

Ruşen Çakır: ‘‘Dünden Bugüne Nogay Türkleri.’’

Sami Nogay: Evet. Bu, son baskısının adıdır. Diğeri, ‘‘Nogay Türkleri’’ydi, biraz değiştirdik. Şimdi, 1997’de bunu çıkardığımızda birçok üniversitede “Siz nereden çıktınız? Siz kimsiniz?” demeye başladılar. Halbuki bizim Cumhurbaşkanlığı forsunda bulunan 16 büyük devletin, Altın Orda Devleti’nin başkomutanı olan, 43 yıl o devlette birinci adam rolünde bulunan Başbuğ Nogay Han’ın o bölgedeki tesiri bizim kitaplarda yok, olmadığı için bilmiyoruz. Şimdi şöyle anlatayım. Hülâgû, Anadolu’ya girip Anadolu’da katliam yapmaya başlayınca Sarı Saltuk ismindeki bir Türkmen şeyhi, 12.000 hanelik ekibiyle beraber Altın Orda Devleti’ne sığınır. Sene 1263. Kösedağ Bozgunu’ndan sonra oraya vardığında Altın Orda Devleti’nin hükümdarı Berke Han’ı, bugünkü tabirle Başbakan diyelim veya Başvezir diyelim, Başkomutan Nogay Han bunları karşılar ve sorarlar: “Niye geldiniz? Ne oldu?” diye. Anlatırlar. Bunlar derler ki: “Sizin adetlerinizle bizim adetlerimiz farklı değil, biz de Müslüman olalım.” Şimdi, 1263’ten sonra, Karadeniz’in karşısında Kafkasya’dan başlıyorsun, Tuna Nehri’ne kadar, Romanya’nın ortasına kadar bir bölümde oradaki grupları yani sadece Türkler değil, içinde Çerkesi de var, başka gruplar da var, oradaki insanların Türk-İslam inancına kavuşmasını sağlıyorsun. 43 yıllık bir dönem var orada. Şimdi bizim Osmanlı tarihini anlatırken derler ki: “Türkler, Osmanlılar Rumeli’ye geçti.” Peki, ben soruyorum: Kosova’ya varıncaya kadar hiç şey gördünüz mü, karşınızda bir tepki gördünüz mü? “Niye geliyorsunuz?” diyen oldu mu? Olmadı. Niye? Çünkü gittiğiniz yer Altın Orda toprağıydı, Türk toprağıydı. Onun için tepki görmedik ama Kosova’ya vardığında Avrupalı dedi ki: “Bir dakika, nereye gidiyorsunuz?” dedi. Yani Altın Orda Devleti’nin orada bir önemi var. Hatta bir de şu önemi var; Hülâgû’nün Anadolu’yu talan ettiği zamanlar, Mısır’daki Memlük Hükümdarı Sultan Baybars, Nogay Han’a mektup yazıyor. Diyor ki: “Hülâgû’nün zulmünden Anadolu’yu kurtaralım.” O mektubun üzerine Altın Orda Devleti, Hülâgû’ye savaş ilan ediyor. Kafkasya’da savaş oluyor, Hülâgû yeniliyor. O savaştan sonra kalp krizi geçirip ölüyor. Şimdi Sultan Baybars’ın teklifi şu: ‘‘Ben Ortadoğu’dan gireyim, sen Kafkasya’dan gir’’ ve Anadolu’yu zulümden bu iki devletin sıkıştırması kurtarıyor. Sonra, bizim kitaplarda yazmaz bu, Altın Orda Devleti, Anadolu Selçuklu, sonra Osmanlı ve Mısır’daki Memlük Devleti üçlü ittifak halindedir. Ne zamana kadar? Altın Orda Devleti 1502’de yıkıldı, ikiye düştü. Mısır’daki Memlük saltanatı, Kıpçak Türklerinden Çerkeslerin eline geçti. Osmanlı’yla kavga başladı.

Ruşen Çakır: Peki, şunu söyleyeceğim: Kitapta da Nogay Türkleri diyorsunuz ama Nogay kimliğini sahiplenen insanların bazıları kendilerini Çerkes olarak tanımlıyorlar.

Sami Nogay: Şimdi, Çerkes olarak tanımlayan var, ‘‘Türkmenim’’ diyen var, ‘‘Tatarım’’ diyen var. Ama şu var, konuştukları dil Kıpçak Türkçesidir. Eğer biz Kıpçak Türkçesini kullanıyorsak, aynı dili kullananlar, ortak isim Nogay Türküdür. ‘‘Ben Çerkesim’’ diyebilir, ona itirazımız yok. Çünkü Nogay Han döneminde Müslüman olmuştur, onu sevdiği için adına Nogay demiştir. Yani Nogaylar, beraber Müslüman olan oradaki halklar alıyor bu ismi. Az da olsa Çerkes var ‘‘Ben Nogayım’’ diyen. Kayseri’de var, Çanakkale’de var, ne bileyim, Antep tarafında ‘‘Türkmenim’’ diyen var. Ama ismi muhafaza etmiş adam. Benim ecdadım 700 yıl evvel gelmiş, 1860 değil. Nasıl geliyor? Nogay Han’la, Altın Orda hükümdarı olan Tokta Han biri Mecûsî, biri Müslüman. Orada bir inanç kavgası var. Bizim tarihçiler bu kadar açık yazmazlar. Nogay Han, önce hükümdarı yeniyor ama kan dökülmesin diye arkasından gitmiyor. Bu sefer Tokta Han Ruslardan yardım alıyor, Ruslar Altın Orda Devleti’ne bağlı, tekrar hücum ediyor. Biri ‘‘Kan dökülmesin’’ diyor, öbürü başka şekilde davranıyor ve yeniliyor Nogay Han, orada şehit oluyor. Bir Rus eri tarafından şehit ediliyor. Sonra Tokta Han, Müslüman olan insanların bir kısmını Hazar Bozkırı’na gönderiyor, şimdi Kazakistan’ın olduğu bölgeye; bir kısmı da “Ben sizin gittiğiniz yere gitmem” diyor, Anadolu’ya geçiyor. Benim atalarım önce Bizans’a, sonra İznik’e gelen, 1300 yılında Nogay Han öldükten sonra gelen bir ekip. Sultan Murat’la beraber, Hamitoğlu Beyliği’ni almış Sultan Murat, demiş ki: “Ben aldığım yerleri görmek istiyorum.” O zaman Osmanlı âdetinde, yanına hayvanları, yiyecek içecekleri temin edecek bir ekip alıyordu, askerleri doyurmak için. Bizim aile de Sultan Murat’ın askerlerine yemek hazırlamak için — koyunları var, kuzuları var — onunla beraber Isparta’nın Senirkent bölgesine geliyorlar. Geri dönerken bizimkiler, üç kardeş, yaşlı bir anneleri var, diyorlar ki; ‘‘Hünkârım, biz burada kalalım mı?’’, ‘‘Kalın’’ diyor o da ve orada kalıyorlar.

Ruşen Çakır: Onlar da mı Nogay?

Sami Nogay: İşte, o bizim atalarımız, gelenler.

Ruşen Çakır: Peki, Cumhuriyet tarihine şu anda baktığımız zaman, değişik tarihlerde gelmiş, kimisi mecburen gelmiş kimisi gönüllü olarak gelmiş ve ülkenin dört bir tarafına dağılmış bir topluluktan bahsediyoruz.

Sami Nogay: Evet.

Ruşen Çakır: Demin bahsettiniz, Antep dediniz, Kayseri dediniz, kendiniz için İznik dediniz. Nerelerde yaşıyor Nogaylar şu anda?

Sami Nogay: Şimdi ben şöyle sayayım: Adana, Ağrı, Ankara, Antalya, Ardahan, Balıkesir, Bolu, Bursa, Çanakkale, Çorum, Düzce, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Isparta, Mersin, İstanbul, İzmir, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Kırklareli, Kocaeli, Konya, Kütahya…

Ruşen Çakır: Neredeyse her yerde…

Sami Nogay: Malatya, Mardin, Manisa, Muğla, Kahramanmaraş, Osmaniye, Sakarya, Samsun, Sinop, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat, Yalova, Yozgat gibi…

Ruşen Çakır: Olmayan yer yok yani.

Sami Nogay: 42 il saydım ben ama bu 45 olması gerekiyor. Bizim irtibat kurabildiğimiz iller bunlar. Şimdi biz, işte bir sene oldu, geçen sene bugünlerde Nogay Kalkınma Vakfı’nı kurduk. Bu vakfın bu illerde temsilcilikleri oluşacak. Şu anda bir 15 civarında temsilcimiz oluştu. Demin dediğim 45 ilin 3 tanesiyle irtibat kuramadık. Onun için saymadım, ne olur ne olmaz diye. Ayrıca Türkiye dışında Dağıstan, Çeçenistan, Karaçay-Çerkesya, Stavropol Bölgesi, Astrahan Bölgesi, Kırım, Kazakistan, Kırgızistan, Litvanya, Romanya, Bulgaristan, Afganistan, İran’da Nogaylar var. Bunların bulunduğu yerde de birer temsilcimiz olacak.

Ruşen Çakır: İrtibatlarınız var mı?

Sami Nogay: İrtibatlarımız var.

Ruşen Çakır: Peki, gidiş gelişler oluyor mu? Yani şöyle söyleyeyim, öncelikle şunu merak ediyorum: Nogaylar denince aklımıza gelen ilk coğrafya tam olarak neresi?

Sami Nogay: Çoğunluk olarak Astrahan bölgesiyle Kazakistan ve Dağıstan’dır.

Ruşen Çakır: Buralarda hala Nogaylar yaşıyor.

Sami Nogay: Var. Şimdi mesela Dağıstan’da bir ilçe büyüklüğünde, onlar ‘‘reyon’’ diyorlar ilçeye, bir ilçe büyüklüğünde bir yerleri var, ‘‘Terekli Mektep Reyonu’’ diye. Karaçay-Çerkesya Cumhuriyeti’nde yine bir ilçesi var, onun içinde bir grup Nogay var. Astrahan bölgesinde Ruslar “Nogay” dedirtmiyor, ‘‘Astrahan Tatarları’’ dedirtiyor. Oradan arkadaşlarımız var. Şimdi buradaki olay, bu insanları kuru kuruya bir etnik milliyetçiliğe sürüklemek falan değil. Bunların çok derin kültürel ürünleri var.

Ruşen Çakır: Onu soracaktım tam, nedir Nogay kültürü? Nogay kültürü deyince ilk neyden bahsediyorsunuz?

Sami Nogay: Destanları var, romanları var, şiirleri var. Bunların her biri kayda değer. Ama bunları Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra ancak sözlü hale getirebildiler, önceleri biraz zordu. Ve bunların çok güzel adetleri var ama biz bunları Türkiye’deki şeylerde görmüyoruz. O da şundan: Biz Osmanlı’nın devamı gibi kabullendiğimiz için, nasıl Osmanlı döneminde bizim Muhteşem Süleyman diye bildiğimiz Kanuni Sultan Süleyman, hanımını kırmamak için, altını çiziyorum, Hürrem Sultan’ı kırmamak için, 2 sene 3 sene önce ‘‘Benim eyaletimdir’’ dediği bölgeleri Ruslara hediye ettiyse, Osmanlı kendi dışındaki Türk gruplarına sahip çıkmamıştır. Burada haritada göstereyim, biraz görünür bakın buradan, şöyle göstereyim.

Ruşen Çakır: Evet, görünüyor.

Sami Nogay: Şimdi bakın, 1548’de Nogay Hanlığı’na ferman gönderiyor, “Nogay eyaleti bana bağlıdır” diyor. Her savaşta bunlardan atlı istiyor, 10.000-20.000 atlı asker gönderiyorlar. Aynı yıllarda Kazan Hanlığı’na ferman gönderiyor, “Benim eyaletimdir” diyor. Aynı yıllarda Astrahan Hanlığı’na ferman gönderiyor aynı Kanuni Sultan Süleyman, “Benim eyaletimdir” diyor. Daha Rusya knezlik, daha şey olmamış. Sene 1552, Kazan Hanlığı’nı işgal ediyor Rusya, Kanuni’den ses yok, Cihan İmparatorluğu’ndan ses yok. Astrahan’ı işgal ediyor bir sene sonra, ses yok. 1560’ta Nogay Hanlığı’nı ikiye böldürüyor, iç savaş çıkartıyor, yine ses yok. Ondan sonra bunlar mecburen Osmanlı’ya gelmek zorunda kalıyor, bir süre sonra. Mesela Nogayların aşağı yukarı 11 sefer zulme uğrayıp da sağa sola gittiği şeyler var. 1555’te 300.000 askeri gücü olan bir devlet, 2024’te Kafkasya’da 100.000 diye telaffuz ediliyor.

Ruşen Çakır: Türkiye’deki rakamı bilmiyorsunuz.

Sami Nogay: Ben Türkiye’deki rakamı bilirim de bunu söylemem iyi olmaz. Şimdi sana bir şey anlatayım Sayın Çakır. 1993’te Adana’da bir Türk dünyası toplantısı olur. Her gruptan birer kişi çağırırlar oraya. 15.42  diye, yaşı 70’in üstünde, 75 yaşlar civarında bir aksaçlıyı çağırırlar. Bakarlar davetlilerin içinde en yaşlısı o, ilk olarak onu çağırırlar kürsüye. Her temsilci konuşacak ya. Diğer Türk devleti olan gruplardan, mesela Kazakistan heyetinden, Özbekistan heyetinden, Kırgızistan heyetinden homurdanma başlar. Derler ki, “Ulan, siz kaç kişisiniz de önce sen konuşuyorsun?” Bunu duyar ihtiyar. Mikrofonda der ki, ‘‘Arkadaşlar, boşuna uğraşmayın, biz dünyada 300 milyonuz — o zaman 70 milyon falan Türkiye de — Türkiye’de 70 milyonuz.’’ Millet birbirinin yüzüne bakıyor. Diyor ki, “Bakın, dünyada 300 milyon Nogay var, 300 milyon Kumuk var, 300 milyon Kazak var, 300 milyon Kırgız var”, sayıyor bütün şeyleri. “Lan, bizi ne bölüyorsunuz” diyor, “Utanmıyor musunuz bölmeye?” diye böyle bir çıkışı var adamın. Herkes susuyor. Şimdi bizim, ‘‘Türkiye’de şu kadar varız’’ lafı Türkiye’nin birliğine zarar verir. 85 milyon Nogay var Türkiye’de.

Ruşen Çakır: Tamam, peki, şunu sorayım. Demin bahsettiniz, geç bir tarihte Nogaylar kendi kurumlarını inşa ediyorlar, en son bir vakıftan bahsettiniz, dernekler var, vakıflar var.

Sami Nogay: Şimdi derneğimizi ben 15 sene ayakta tuttum. Bana dediler ki, ‘‘Hocam bir de gençler yapsın’’ ve biz gençlere o derneği devrettik.

Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım.

Sami Nogay: O gençler şu anda faaliyet yapıyorlar, Ankara’da Nogay Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği diye.

Ruşen Çakır: Genç kuşaklar Nogay kimliğine sahip çıkıyor mu?

Sami Nogay: Çıkıyorlar. Ama benim istediğim daha geniş perspektifte bir şey olsun. Yani birileri gelip falan tarikata, filan cemiyete, filan yere götürmesin, yani kimlik Türkiye’nin milli ve manevi değerlerinin dışına çıkmasın. Yoksa eğer bırakırsan ucunu, A tarikatından biri gelir…

Ruşen Çakır: Öyle bir endişeniz var mı?

Sami Nogay: Endişe değil, Türkiye’de bütün insanlar tarikatların, cemiyetlerin tekeline girmekten zarar görüyor.

Ruşen Çakır: Peki, şunu sorabilir miyim? Sizin de mesela anneniz Yörük’tü, değil mi?

Sami Nogay: Yörük annem.

Ruşen Çakır: Sonuçta Yörük, Nogay, hepsi Türk ama sonuçta ayrı topluluklar. Bu Nogaylar’da kendi içinde evlenmek ya da karma evlilikler meselesi nasıl oluyor?

Sami Nogay: Vallahi, onun üzerinde çok durmamışlar Türkiye’ye gelenler. Bir süre kendi aralarında evlenme olmuş. Mesela bir örnek vereyim, bizim aileden aile içi evliliklerde olanların gözleri çekiktir. Mesela benim ablam, amcamın oğluyla evliydi, onun ikiz oğulları var. Baktığın zaman dersin ki, ‘‘Kafkasya’dan yeni gelmiş.’’ Aynı aileden olunca, şu şeyler beliriyor. Mesela benim bir kaşım çekiktir, bir kaşım normaldir.

Ruşen Çakır: Karma olduğu için mi?

Sami Nogay: Karma olduğu için. Bak şimdi, bir arkadaşla resim çekeceğiz, yine böyle bir gazeteye verecek bir beyanatı. Fotoğraf çekerken bir 15 dakika duraksadık. ‘‘Ne oldu?’’ dedim. “Hocam, senin bir kaşın yukarı çıkıyor, onu aşağı indiremiyorum” dedi. ‘‘Allah öyle yaratmış. Bir tarafı Nogay, bir tarafı Yörük. Ne var yani bunda?” dedim.

Ruşen Çakır: Peki, gençlerin Nogay kimliğine sahip çıkması konusunda, demin sordum ama şimdi bir kez daha vurgulu bir şekilde sorayım, memnun musunuz? Çünkü ben şu ana kadar konuştuğum toplulukların hemen hemen hepsinde böyle bir kimlik meselesinin biraz kırıldığı, gençlerin daha küresel…

Sami Nogay: Şimdi bak şöyle söyleyeyim; siyasette bile eksiklerimiz var, yani öyle söyleyelim. ‘‘Memnun musunuz?’’ derken, memnun değiliz. Biz gençlere gerçeği anlatamadık, yaşlılara bile anlatamadık. Neden? Şimdi bizim Türkiye’de, Türkiye’nin birliğini bozmadan, bu Nogay Türklerinin anlaşılmasını sağlamamız mutlaka gerekir.

Ruşen Çakır: Ama zor, diyorsunuz.

Sami Nogay: Ama gençlerde şu anda bu Internet ağından dolayı bu tarafa doğru dönenlerin sayısı çok fazla değil. Ve bir de şunu söyleyeyim size; siyasi partilere baktığımızda, örneğin Demokrat Parti geneline bakıyorsun, gençlerle fazla diyalog kurmamış, hep yaşlılara gitmiş. MHP geneline bakıyorsun, hep gençlerle. Birinin aksaçlısı yok, öbürünün genci yok. Halbuki aksaçlı dediğimiz tecrübelerle gençler bir araya gelse, Türkiye’nin birçok problemi çözülür. Bu bütün siyasi partilerle de ilgili. Ama biz ‘‘Küçük olsun, bizim olsun’’ deyip dar bir çerçevede tutarsak topluma fazla faydalı olamayız. Bu Nogay Türkleri olayında da bizim, tecrübelilerle gençler arasında diyaloğu geliştirip ve bunun hedefi de Türk kültürünün gelişmesi, birlik ve beraberliğimizin pekişmesi çerçevesinde olmalı.

Ruşen Çakır: Ama orada şöyle bir şey çıkıyor, işte siz Nogaylar için söylediniz, ben daha başka Türk topluluklarıyla da konuştum, Özbekler olsun, Bulgaristan Türkleri vesaire… Hepsinin, hani Türk milliyetçiliği çerçevesi içerisinde oldukları için hep böyle bir, “Ya biz şimdi ayrı baş çekersek, Türklüğe halel gelir mi?” gibi bir endişesi var.

Sami Nogay: Hayır, hayır böyle Türklüğe halel gelmez. Niye gelmez? Şimdi bakın şöyle söyleyeyim size, bunu zaman zaman söylerim. Asya’daki taşlara yazılmış, Bilge Kağan’ın taşa yazdırdığı öğütler var. 33 tane falan var da ben dördünü söyleyeyim: ‘‘Adil olunuz’’ diyor, ‘‘Liyakat esaslarına uyunuz’’ diyor, ‘‘Ahlaklı olunuz’’, ‘‘Çalışkan olunuz’’ diyor. Ben dördünü seçtim sadece. Şimdi bakıyorsun, Kur’an da adaletten, işi bilene vermekten yani liyakattan, ahlaktan ve çalışkanlıktan bahsediyor. Bakıyorsun, Hazreti Peygamberin böyle öğütleri var. Şimdi eğer bir insanda bu dördü yoksa, bu adamdan milliyetçi de olmaz Müslüman da olmaz insan da olmaz. Ana konu bu. Biz kalkıp da ‘‘Vay, biz çıkarsak ‘bölücülük yaptınız’ deriz…’’ Benim ailemde, bak onu söyleyeyim, I. Dünya Savaşı’nda ve İstiklal Savaşı’nda ölenin sayısı, şehit olanın sayısı, Doğu Anadolu’daki herhangi bir vilayetten fazla. Cephede ölmüş adamlar, bu vatan için ölmüş. Ha, Doğu Anadolu’dakiler de ölmüş, hepsini dışlamayalım. Ama bu insanlara, ‘‘Vay efendim, siz ayrı mı…’’ dersek, ihanet ederiz. Bizim çerçevemiz Cumhuriyet ilkelerine uymak olmalı. Cumhuriyetin koyduğu ilkeler var ya, ona uymak olmalı. Eğer biz buna uymuyorsak, ayağımızdaki memleket ağır ağır başka yere gider.

Ruşen Çakır: Peki, son olarak şunu sormak istiyorum: Türkiye’deki Nogaylar için nasıl bir gelecek öngörüyorsunuz? Daha fazla tanınan, bilinen, kendi içerisinde güçlü mü, yoksa unutulmaya yüz tutmuş mu?

Sami Nogay: Hayır, hayır, ben şöyle düşünüyorum: Bu topluluk unutulmasın. Yalnız bu unutulmamak için cahil tabakasının ortadan kalkması ve okuryazarın fazlalaşması, bu insanların üretime katkısı, memleketteki birçok konularda Anadolu’da yaşayanlarla kenetlenmesi mecburdur. Ha, ‘‘İsim unutulmasın’’ diyorsak, mutlaka olması lazım. Çünkü benim rahmetli Albay amcam, nüfus memurunun yanına oturup da Nogay yazdırmasaydı biz unutulurduk. Ben Nogayca bilmiyorum. Neden? O bölgede onu kullanan yok. Nogay Türkçesini bilmiyorum. Ama Türkiye’de ilk defa Nogay Türkleri kitabı yazan benim.

Ruşen Çakır: Peki, hiç bilen var mı bu dili şu anda?

Sami Nogay: Türkiye’de bu dediğim illerin içinde, saydığım illerin içinde çoğu biliyor, çoğu bu şeylerin içinde biliyor. 

Ruşen Çakır: Çok mu farklı?

Sami Nogay: Yok, Kıpçak Türkçesidir. Yani Kazakçayla aynıdır. Bakın, Kazakça, Karaçayca, Balkarca, Kumukça, yani 15’e yakın Türk topluluğunun dili aynıdır. Sadece, hani Ankara’nın şivesiyle Konya’nın şivesi farklı ya, o farklılıktadır. Ben Kafkasya’ya gittim 99’da, Diyanet Vakfı’ndan Kiril alfabesiyle yazılmış dini kitap istedim. Onlar da ilmihal, Kur’an’ın Türkçe meali, Hazreti Peygamberin hayatı gibi kitaplar hazırlamışlar Kazaklar için. Götürdüm, beş kişiydik, yüzer tane götürdük. Aynı dil… Nogaylara verdik, o kadar sevindiler ki, ‘‘Bizim okuyacağımız dille yazılmış’’ diye. O zaman, işte esas şey orada kalıyor. Hani Tatar diyorlar ya, eğer sen o dili kullananlara Tatar diyorsan, Kazaklara demen lazım, Kumuklara da demen lazım, Karaçaylara demen lazım. Çünkü aynı dili kullanıyorlar. Ne bileyim, işte Malkarlara demen lazım, Kırgızlara demen lazım, aynı dili kullandıkları için. Diyor musun, yok. İşte Rusya bölmek için birilerine demiş, biz de kabullenmişiz. O zaman, ana dil olarak şeyde, Kafkasya’ya gittiğimizde, demin dediğim 26.50 Tatar kelimesine karşı çıktı. “Türküm demekten korkuyor musunuz da Tatarız diyorsunuz?” dedi o rahmetli, o zaman gözler kapanmıştı. Yani oradaki, Kafkasya’daki adam, Tatar kullanmıyorsa, ‘‘Ben Nogay Türküyüm’’ diyorsa, bizim kalkıp da Türkiye’de ayrı bir baş çekmemiz olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşıyız ama Türk gruplarına baktığınız zaman, biz Nogay grubuna aidiz.

Ruşen Çakır: Peki, nasıl toparlayalım? Ne demek istersiniz son olarak Sami Bey?

Sami Nogay: Şimdi ben şöyle demek isterim, onu zaman zaman söylüyorum. Türkiye’de bazı büyüklerimiz, “36 çeşit etnik grup var” diyor. Ben de diyorum ki, ‘‘Arkadaşlar, 36 çeşit etnik grup yok.’’ Oğuz Han’dan sonra oluşan Oğuz Boyları 24 tanedir. Bu bir boy ismidir. Kıpçak boylarından da bir 15-16 tane var. Bunları topladığın zaman zaten 36-40 falan ediyor. Bu Kıpçak Bey ile Oğuz Han kardeş veya amca çocukları ikisi o dönemde. Kıpçak Bey’in etrafına toplanan Türklere Kıpçak Türkleri demişler, Oğuz Han’ın etrafına toplananlara da Oğuz Türkleri demişler. Burada bir ayrıcalık yok. O zaman Anadolu’da ‘‘Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım’’ diyen herkes aynı şeye sahiptir. Kalkıp da “falancıydı, filancıydı” demenin anlamı yok. Ben eski liderlerin şu yaklaşımını seviyorum, 80 öncesinden, diyorlardı ki; “Doğulusuyla batılısıyla kuzeylisiyle güneylisiyle Türkiye bir bütündür’’ diyorlardı. 80 sonrası gelenler, ‘‘Lazıyla, Çerkesiyle, Kürdüyle, Türküyle…” diye başlıyor. Bu yanlış. Eski liderlerin koyduğu o şey; doğulusuyla, batılısıyla, güneylisiyle, kuzeylisiyle, Türkiye bir bütündür. Onun için biz Türkiye’de birlikten, beraberlikten yana olacağız. Kültürel yönden tamam, çalışalım; ama ‘‘Biz burada şu kadar varız, biz Türkiye’de şöyle yaparız, böyle yaparız’’ hikayesinde yokum.

Ruşen Çakır: Eyvallah. Evet, Sami Nogay’la Nogayları konuştuk. Bu bizim ‘‘Bir mozaik olarak Türkiye’’ yayın dizimizin 50. bölümüydü. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.