AK Parti diye bir parti kaldı mı?

Erdoğan yeniden AK Parti Genel Başkanı seçildi. Delegelerin tamamı Erdoğan’a oy verdi. Peki, AK Parti diye bir parti kaldı mı? Ruşen Çakır değerlendirdi.

AK Parti 8. Olağan Büyük Kongresi 23 Şubat Pazar günü düzenlendi. Kongrede bin 547 delege oy kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeniden genel başkan seçildi. Dokuzuncu kez genel başka seçilen Erdoğan, bin 547 oyun tamamını aldı.

AK Parti diye bir parti kaldı mı?
AK Parti diye bir parti kaldı mı?

MKYK belli oldu

Kongrede Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ve Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) kadroları da belirlendi.

Kongrede yapılan tüzük değişikliğiyle MKYK’da 36 isim yerini korurken, 39 isim yeni parti yönetiminde yer almadı. Kurula 39 yeni isim girdi. Böylece MKYK’nın yüzde 52’si yenilenmiş oldu.

AK Parti’nin yeni MKYK üyeleri arasında İYİ Parti ve Gelecek Partisi’nden istifa eden isimler de yer aldı. İYİ Parti’den istifa edip AK Parti’ye katılan isimler Kürşad Zorlu, Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Seyithan İzsiz, Ünal Karaman MKYK listesinde yer aldı.

Meral Akşener’in İYİ Parti Genel Başkanı olduğu dönemde bir süre danışmanlığını da yapan kamuoyu araştırmacısı Faruk Acar da MKYK üyesi oldu.

AK Parti kongresinden bir gün önce Gelecek Partisi’nden istifa eden Serap Yazıcı Özbudun da MKYK listesine giren isimlerden oldu. Gelecek Partisi’nden daha önce istifa eden bir diğer isim Nedim Yamalı da MKYK listesinde yer aldı.

MKYK’da dikkat çeken isimlerden biri de eski yıldız futbolcu Mesut Özil oldu. Almanya’da kariyerine başlayan İspanya ve İngiltere liglerinde top koşturduktan sonra kariyerini Türkiye’de noktalayan Özil, yeşil sahalardan sonra siyaset sahnesinde ter dökecek.

Hamza Dağ, Ömer Çelik, Efkan Ala, Hayati Yazıcı, Osman Gökçek gibi isimler de listede.

İYİ Parti’den istifa eden İstanbul Milletvekili Mehmet Salim Ensarioğlu da AK Parti’ye katıldı.

Eski Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız ve eski Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen de listede yer aldı.

Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu listede yer almadı.

Bahçeli’den kongre için çiçek aranjmanı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AK Parti 8. Olağan Büyük Kongresi’ne milli birlik ve kardeşliği simgeleyen özel çiçek aranjmanı gönderdi.

MHP’nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, üzerinde Genel Başkan Bahçeli’nin isminin yazdığı aranjmanın fotoğraflarına yer verildi:

“Bu anlamlı armağan, 1071 adet gülle Malazgirt Zaferi’ni, 1453 adet karanfille İstanbul’un Fethi’ni, Türk bayrağı çerçevesiyle birlik ve dayanışmayı, 23 beyaz orkideyle AK Parti’nin 23 yıllık yönetimini temsil etmektedir. Sayın Genel Başkanımızın bu takdiri, güçlü Türkiye inancımızın ve birlik ruhumuzun en anlamlı ifadesidir.”

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün Kadri Gürsel’le ‘‘Hafta Başı’’ yayınında, izlediniz mi bilmiyorum, AK Parti kongresini de konuştuk ve orada AK Parti’nin bugün geldiği noktayı ele aldık. Aslında bu, benim uzun zamandır değişik vesilelerle konuştuğum, yazdığım, tartışmaya çalıştığım bir husus. AK Parti bugün nasıl bir noktada? 2001’de kuruldu, kurulur kurulmaz tek başına girdiği ilk seçimde tek başına iktidara geldi ve Recep Tayyip Erdoğan ülkeyi 22 yıldır yönetiyor, daha da fazla yönetmeye çalışıyor ve son kongre de bunun bir göstergesiydi. Bir yenilenme iddiası vardı, ama yenilenme deyince de daha çok İYİ Parti’den ve Gelecek Partisi’nden devşirilmiş milletvekillerini ve bir eski star futbolcu Mesut Özil’i gördük açıkçası. Bunun ötesi ayrı bir tartışma konusu. Peki, AK Parti nasıl bir parti? Kadri çok önemli bir şey söyledi. AK Parti’nin sistemi ele geçirdikten sonra, sistemi bir parti devletine dönüştürdüğünü ama zamanla devletin partisi haline geldiğini söyledi. Aslında benzer bir şeyi dün Aydın Ünal da söyledi. Kendisi uzun bir süre Erdoğan’ın konuşma metinlerini yazan ekibin başındaydı, bilenler bilir ve bir süredir bir ara vermişti, tekrar iktidar yanlısı medyada yazmaya başladı ve açık açık bunu söyledi. Ortada bir devletin olduğunu ama partinin pek görünmediğini söyledi. Bence de evet, AK Parti özellikle Başkanlık Sistemi’nden sonra devletle çok iç içe geçti ve zamanla tek adam yönetimiyle birlikte AK Parti aslında kendisini yok etti. Tabii ki ortada bir parti var, tabii ki milyonlarca üyesi var; ama bu parti, mesela AK Parti’nin tabanından bayağı oy alan bir Yeniden Refah Partisi’nin dinamizmine sahip değil, bundan sonra da bence olacağa benzemiyor. AK Parti ilk kurulduğu anda aşağıdan yukarı gelişen bir hareketti, özellikle taban çalışmaları çok önemliydi. İnsanların kendilerini kattığı, kendilerinden verdikleri, fedakârlık ettikleri bir partiydi. Bu belli bir süre böyle gitti, iktidarın ilk yıllarına kadar böyle gitti; çünkü sürekli bir endişe vardı. O endişe neydi? Ülkede rejimin gerçek sahipleri, hükümete gelen AKP’yi devletin, yani iktidarın sahibi yapmayacakları endişesiydi ve o arada Fethullahçılarla iş birliği içerisinde Ergenekon, Balyoz gibi süreçler yaşandı ve AK Parti kapatma davasını da atlatarak zamanla sistemin sahibi oldu. Yani o endişe büyük ölçüde ortadan kalktı ve vesayet unsurları, özellikle askeri vesayet unsurları tasfiye edildi. Ama ondan sonra ilginç bir dönem başladı. Erdoğan’la Fethullah Gülen arasında diyelim ya da AK Parti ile Fethullahçı yapılanma arasında bir iktidar savaşı yaşandığını gördük. Birbirlerini çok ciddi bir şekilde hırpaladılar, aşındırdılar ve sonunda 15 Temmuz darbe girişimi bunun zirvesi oldu. O andan itibaren işin rengi iyice değişmeye başladı ve AK Parti, Erdoğan iktidarını korumak için, muhafaza etmek için daha önce savaştığı güçlerin belli kesimleriyle iş birliği yapmak zorunda kaldı. Cumhur İttifakı bunun bir sonucudur. Ve Cumhur İttifakı oluştuğu andan itibaren AK Parti, artık bir şekilde içeriden fethetmeye çalıştığı devlet tarafından fethedilir oldu. Yani bu öteden beri konuşulan bir şeydi, kaleyi içten fethetmek meselesi. Ama gördük ki kale, onları içten fethetti. Şu hâliyle baktığımız zaman, bugünün AK Partisi, ilk kurulduğu AK Parti’den fersah fersah uzakta. AK Parti’nin kuruluş aşamasındaki programı, bugün birçok başsavcıyı terör suçlamasıyla ya da benzer suçlamalarla harekete geçirebilecek ayrıntılarla dolu. Uzun bir süre ‘‘ileri demokrasi’’ dendi, ‘‘reformlar’’ dendi, ‘‘Avrupa Birliği ile tam üyelik’’ dendi ve buna bağlı olarak birtakım seferberlikler oldu. Çok önemli adımlar da atıldı. Daha sonra Kürt sorununu çözme yolunda çok ciddi bir süreç de başlatıldı. Fakat gördük ki belli bir aşamadan sonra çözüm süreci iptal oldu, demokratikleşme iptal oldu, Avrupa hayal oldu ve Türkiye otokratik bir rejime tam anlamıyla teslim oldu. Burada da AK Parti’nin başlangıçtaki iddialarının hemen hemen hepsinden feragat ettiğini, hatta feragat etmek başka bir anlama gelebilir, bunları bıraktığını, artık ihtiyacı kalmadığını görüyoruz. Peki, bu gelinen nokta AK Parti seçmenini, kadrolarını tatmin eden bir nokta mı? Açıkçası böyle düşünmüyorum. Fakat iktidarda kalındığı müddetçe, iktidarın imkânlarından faydalanıldığı müddetçe ve daha önemlisi iktidarın şiddetine muhatap kalınmadığı ölçüde bundan razılar. İktidarı kaybettiği andan itibaren — kaybeder ya da kaybetmez, ayrı bir tartışma konusu — AK Parti’nin, onun milyonlarca üyesinin, kadrolarının, şunların bunların kalacağına açıkçası hiç emin değilim. Şu aşamada AK Parti, hâlâ belli bir gücü olduğu için, iktidarın belli bir gücü olduğu için Yeniden Refah Partisi’nden, Gelecek Partisi’nden, İYİ Parti’den, başka partilerden de milletvekili, belediye başkanları transfer edebiliyor. Ama bu, kendi gücüyle, kendi imkânlarıyla, kendi tabanıyla, o çok dile getirdikleri milyonlarca üyesinin dinamizmiyle yol alan bir parti değil. Bu partide rekabet yok. Bu parti tamamen Erdoğan’a bağlı. Erdoğan tarafından seçilen, atanan kişiler bir yerlere gelebiliyorlar. Tabii ki bir yerlere onun tarafından seçilebilmek için birtakım hamleler yapmaları gerekiyor. Fakat daha sonra geldikleri yerlerde Erdoğan’dan bağımsız hareket etme imkânları yok, zaten böyle bir talepleri de yok. Ve sonuçta Erdoğan’a eklemlenmiş bir yapı söz konusu. Başlangıçta, ilk anda başladığı yerden çok uzakta bir yapı söz konusu ve buna gerçekten bir siyasi parti demek açıkçası çok zor. Bir tür şirket belki, aile şirketi hatta ve tamamen Erdoğan’a endekslenmiş bir şirket. Erdoğan sonrası ne olur? Açıkçası bu soru çok zor bir soru. MHP zamanında Alparslan Türkeş ile çok özdeşti; ama bir hareketti, bir gelenekti. Ve Alparslan Türkeş’in ölümünün ardından kısa bir kriz yaşandı, iç çatışma yaşandı. Fakat Devlet Bahçeli bir şekilde o partiyi Alparslan Türkeş çizgisinde bugünlere kadar getirebildi. Bugün AKP’nin Erdoğan sonrasında varlığını sürdürebilmesi için, her şeyden önce o ideolojik doğrultuya ihtiyacı var. Ama ortada ideolojik bir doğrultu kesinlikle kalmadı. Devletin bekası üzerinden giden, biraz daha maneviyatçılıkla bulanmış, tamamen günü idare etmeye yönelik bir perspektif var. En önemlisi, demokrasi artık bu hareketin bir talebi, sloganı olmaktan çıktı. Devleti ele geçirmek, devleti parti devleti hâline getirmek aşamasından sonra devletin partisi olma aşamasına geçildiği andan itibaren AK Parti aslında kendi kendini bir anlamda lağvetmiş oldu. Şu anda o anları yaşıyoruz. Bunun ne kadar sürdürülebilir olduğu, Erdoğan’ın maharetine ve tabii ki muhalefetin nasıl bir performans sergileyeceğine bağlı. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.