Öcalan’ın açıklamasında altını çizdiğim üç cümle

Öcalan'ın açıklamasında altını çizdiğim üç cümle

Ruşen Çakır, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın açıklamalarında öne çıkan üç temel mesajı ele aldı. Çakır, bu açıklamanın “ikinci çözüm süreci” olarak değerlendirilebileceğini belirtirken, sürecin önünde ciddi engellerin de bulunduğunu vurguladı.

PKK lideri Abdullah Öcalan tarihi çağrısını yaptı ve örgütün silah bırakması gerektiğini vurguladı. Öcalan, “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” dedi.

Öcalan’ın açıklamasındaki en önemli noktalardan biri, bağımsız devlet, federasyon ya da idari özerklik istenmemesi oldu. Çakır’a göre bu, hem Türkiye hem de Suriye bağlamında önemli bir mesaj içeriyor. Daha önce “demokratik özerklik” talebi etrafında şekillenen söylemlerden geri adım atıldığı görülüyor. Özellikle Suriye’deki PYD-YPG yapılanmasının Şam yönetimiyle entegrasyonunun gündeme gelmesi dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendirildi.

İkinci olarak, Öcalan’ın demokrasi vurgusu öne çıkıyor. Çakır, açıklamada “Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur, olamaz” ifadesinin kullanıldığını ve bunun tamamen şiddetten arınma çağrısı içerdiğini belirtti. Çakır’a göre Öcalan’ın demokrasiye dair herhangi bir özel şart ya da dayatma getirmemesi, sürecin mevcut iktidar açısından rahatsız edici bir boyut içermediğini gösteriyor.

Çakır, son olarak, en çarpıcı mesajın PKK’nin kendisini feshetmesi ve silah bırakması çağrısı olduğunu ifade etti. Öcalan, “Varlığı sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin yapacağı gibi, devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın” diyerek, PKK’ye kendini feshetme ve silahsızlanma çağrısı yaptı. Çakır’a göre bu mesaj, Kürt hareketi içinde önemli tartışmalara yol açabilir ve sürecin nasıl ilerleyeceği belirsizliğini koruyor.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün gerçekten bir tarihe tanıklık ettik. Bizzat oradaydım, orada olmak çok iyi geldi. Yıllar önce çözüm sürecinde, ilk çözüm sürecinde Kandil’deki örgütün silahlı güçlerini Türkiye dışına çekme kararının açıklandığı basın toplantısını da yerinde izlemiştim. O da çok tarihi bir olaydı ama bambaşka bir atmosferdeydi. Kandil’de silahlılar vardı, üniformalar vardı, öyle bir ortamda canlı yayın yapmıştık. Yıllar sonra bu sefer Taksim’de bir otelin alt katındaki salonda böyle bir şey yapıldı, bambaşka bir şey oldu ama; burada sivil siyasetçiler, arkalarında Abdullah Öcalan’la birlikte çektirdikleri fotoğrafla beraber Öcalan’ın mesajını okudular ve bundan sonrasını artık tarihe bıraktılar. Ama çok önemli bir noktada bir süreç başlamış oldu. Evet, ben buna ‘‘ikinci çözüm süreci’’ diyorum. Çok kişi itiraz ediyor, ‘‘Neresi çözüm?’’ diyor. Bence birçok şey çözülecek, öyle görüyorum ve bu açıklamanın da kimilerinin dalga geçti iyi niyetimi doğruladığını düşünüyorum. Tabii çok tartışılacak husus var, önümüzdeki süreçte yapılması gereken çok şey var, çok engel çıkacak, engel çıkartmak isteyenler olacak içeride ve dışarıda ama Öcalan’ın bu yaptığı açıklama gerçekten bir zemin sunuyor. Bu zeminde ilerlenirse birçok şey olumlu anlamda değişebilir. Dün değişik medya organlarında, sosyal medyada Öcalan’ın açıklamasını ve üzerine yorumları görmüşsünüzdür, biz de yaptık, ben de yaptım, konuklarımla da yaptım. Önemli bir metin, daha önceki metinler de önemliydi ama burada çok daha fazla önemli husus var. Ve bugün size burada bu metinde en çok dikkatimi çeken, altını en çok çizdiğim, dinlerken en çok ‘‘Hadi ya!’’ dediğim şeylere değinmek istiyorum. Tabii ilk olarak, ‘‘Aşırı milliyetçi savruluşun zorunlu sonucu olan ayrı ulus devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.’’ Çok net bir şekilde bu aslında Türkiye’de genel kamuoyuna verilen bir mesaj: ‘‘Ne ayrı devlet istiyoruz, ne federasyon istiyoruz, ne idari özerklik istiyoruz, ne de kültüralist çözümler istiyoruz.’’ Bu çok önemli bir çıkış. Çünkü bir önceki dönemde ‘‘demokratik özerklik’’ diye bir talep vardı ve 2015’te birçok şey, o talep etrafında bir krize dönüşmüştü, çok olumsuz şeyler yaşanmıştı. Şimdi ondan da geri adım atmış olan bir Abdullah Öcalan var. Ama burada bir başka husus var, o da şu: Bu cümleleri, aslında en kritik konu olan Suriye için de okumanızı, düşünmenizi öneriyorum. Buradaki, ‘‘Ayrı ulus devlet, federasyon, idari özerklik vesaireye gerek yok’’ önermesi sadece Türkiye için değil, Suriye için de. Ve malum, Suriye’de YPG/PYD doğrudan Öcalan çizgisindeki, doğrudan Kandil’e bağlı yapılar. Ve nitekim dün buradan gelen açıklamalarda, farklı farklı açıklamalarda, hepsi Öcalan’ın bu söylediklerine olumlu yaklaştıklarını söylediler; ama koşulların oluşması gerektiğini söylediler. Yani şu net bir şekilde görülüyor: Oradaki PYD/YPG yapılanması, Şam’a entegre edilmesi halinde Kürtlerin silahsızlanma ya da var olan orduya katılma çözümlerini ciddi bir şekilde gündemlerine alacaklar, ki daha önce de niyet olarak bunu belirtmişlerdi. Bu arada, Mazlum Abdi, Öcalan’ın zaten kendilerine ayrı bir mesaj yollamış olduğunu da dün söyledi. İkinci not, ‘‘Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur, olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.’’ Tamamen şiddetten arınma ve demokratik uzlaşma. Dünkü toplantının ‘‘barış’’ ve ‘‘demokrasi’’ olarak tanımlanması önemli. Silah bırakma, barışı doğrudan kapsıyor. Ama burada demokrasi vurgusu çok önemli. Fakat şu da var: Demokrasi konusunda herhangi bir talep, şart dayatması yok. İlginç. İktidarı rahatsız etmeyecek bir metin, herhangi bir dayatma yok. Diyelim ki, ‘‘Ana dilde eğitim olmazsa olmaz’’ vesaire gibi şeyler yok ama demokrasi, genel bir demokrasi talebi var. Bu demokrasi talebini ama öncelikle kendi tabanına, kendi hareketine yapıyor ve diyor ki, ‘‘Demokrasi üzerinden yürüyelim, başka şeylere yönelmeyelim’’, yani özellikle de şiddete. Son cümle, tabii ki en kritik cümle. Bu cümleyi baştan sona okuyayım: ‘‘Varlığı sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi, devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın. Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.’’ Çok net. Burada tabii ki en önemli husus, ‘‘Kongre toplayın, silah bırakın, kendinizi feshedin’’ cümlesi, en vurucu cümle bu. Ama bence cümlenin başı çok çok önemli. Genellikle tabii ki fesih, silah bırakma meseleleri öne çıktığı için haklı bir şekilde bu arada kaynıyor. O da şu: ‘‘Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve parti…’’ Örgütü nasıl tanımlıyor: ‘‘Varlığı zorla sona erdirilmemiş…’’ Yani diyor ki örgüte, örgüt içindekilere, yöneticilerine, ona destek olanlara diyor ki: ‘‘Sizi devlet yenmedi, siz zorla sona erdirilmediniz. Siz kendi iradenizle kendinizi feshediyorsunuz, edeceksiniz.’’ Bunun ne kadar önemli olduğunu birkaç gündür bu metin olmadan da çevreme anlatmaya çalıştım. Mesela önceki gün Erbil’deydim, orada görüştüğüm birtakım insanlara da anlatmaya çalıştım. Meramımı tam anlatamamıştım ama bu cümle tam ona denk geliyor. Diyor ki, ‘‘Biz yenilmedik ama artık silahın bir anlamı kalmadı.’’ Başta da anlatıyor zaten, ‘‘Silah şundan, şundan, şundan dolayı gündeme geldi, artık o koşullar yok.’’ Fakat bana göre söylediği en önemli şey… Biz zaten silah bırakmayı bekliyorduk. Hatta fesih meselesi de bekleniyordu. Federasyondan, şundan, bundan vazgeçmek çok dillendirilmiyordu ama bu mesajın çok önemli bir tarihe not düşme olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de ilk defa bir Kürt isyanı devlet tarafından bastırılmadı; bizzat isyanı başlatanlar kendileri artık böyle devam etmemek gerektiği sonucuna vardılar. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.