“Sahi ne oldu sizin süreç?” | Ruşen Çakır yorumladı

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na bu sabah saatlerinde operasyon düzenlendi. İmamoğlu ve İmamoğlu’na yakın çok sayıda isim gözaltına alındı. Gözaltına alınan İmamoğlu, Vatan Caddesi’nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Ruşen Çakır, “Sahi ne oldu sizin süreç?” başlıklı videoda değerlendirdi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun evine sabah erken saatlerinde 20 kadar polisle baskın yapıldı. Ekrem İmamoğlu gözaltına alındı. İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Şahan’ın da aralarında bulunduğu 7 şüpheli hakkında “PKK/KCK terör örgütüne yardım etmek” ile suçlanıyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, yolsuzluk soruşturmasında “suç örgütü lideri” olarak tanımlandı. Bu soruşturma kapsamında Ekrem İmamoğlu ve 87 kişi gözaltına alındı.

Yolsuzluk soruşturmasının ayağı, “CHP’de para sayma görüntüleri”ne dayanıyor.

İstanbul Üniversitesi, aralarında İmamoğlu’nun da olduğu 28 kişinin diplomasının “yokluk” ve “açık hata” gerekçeleriyle geri alınmak suretiyle iptal edilmesine karar verdi. İstanbul Üniversitesi’nden yapılan açıklamada, İmamoğlu’nun adı geçmedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, yaşananları “bir darbe girişimi” olarak nitelendirdi. “Her gece kendi sesiyle uyanan” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul’u kaybettiği için bu operasyonu düzenlediğini söyledi.

“Kürt seçmen büyük ölçüde İmamoğlu’nu tercih eder”

Çakır, “Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’nu tasfiye niyeti biliniyordu. Bu yeni bir şey değil” dedi. Çakır sözlerine şöyle devam etti, “Siyasi yasak ihtimali her zaman gündemdeydi. İstinafta süren davalar, yeni açılan davalar ve açılması beklenen soruşturmalar vardı. Bu durum zaten biliniyordu. Diploma meselesi daha önce de gündeme gelmiş, ardından yeniden tartışmaya açılmıştı. Gazetecilere yönelik tutuklamalar ve gözaltılar da daha önce yaşanmış olaylardı. Bunların doğrudan bu süreçle bağlantılı olmadığı söylenebilir, ancak dolaylı bir ilişkisi olduğu açık. Özellikle, Ekim ayından itibaren Bahçeli’nin başlattığı ve Erdoğan’ın tereddütle adım adım dahil olduğu süreçte, Cumhuriyet Halk Partisi’nin sistemli bir şekilde kriminalize edildiği görüldü” dedi.

Çakır, İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının Kürt seçmen üzerindeki etkisine de değindi. Çakır, “Bugün bir Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa ve ikinci turda Erdoğan ile İmamoğlu yarışsa, Kürt seçmen büyük ölçüde İmamoğlu’nu tercih eder” dedi.

Videonun tamamını buradan izleyebilirsiniz.

"Sahi ne oldu sizin süreç?" | Ruşen Çakır yorumladı
“Sahi ne oldu sizin süreç?” | Ruşen Çakır yorumladı

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Üst üste çok sert şeyler yaşıyoruz ülke olarak. Salı akşamı, akşama doğru Ekrem İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. Çarşamba sabaha karşı, sabahın köründe, o başta olmak üzere 100’ü aşkın kişi gözaltına alındı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kapsayan bir soruşturma, birden fazla soruşturma gerekçesiyle. Ki iki ilçe belediye başkanı da Ekrem İmamoğlu ile beraber alındı, Genel Sekreteri, kendisine en yakın isimler gözaltına alındı. Ve bu arada gazeteci arkadaşımız İsmail Saymaz da bundan tamamen farklı bir bağlamda Gezi olayları bahanesiyle o da gözaltına alındı. Çok sert şeyler yaşıyoruz, daha da sert şeyler yaşayacağımız aşikar. Burada siyasi iktidarın, Erdoğan’ın karşısında en büyük rakip olarak gördüğü Ekrem İmamoğlu’nu etkisiz kılma gayreti var kabaca. Bu, sadece bundan ibaret değil tabii. Bu olaylar yaşandığı andan itibaren yeni çözüm süreci çıkartıldı karşıma, başkalarına da yapıldı tabii, ortaya da yapıldı; ama benim başından itibaren çok önem atfetmem, pozitif ve iyimser yaklaşmam nedeniyle benim karşıma çok çıkartıldı. Başlığa çıkarttığım gibi, “Sahi, ne oldu senin/sizin süreç?” diye insanlar alaycı bir şekilde bir şeyleri sorgulamaya, bir tür hesap sormaya kalkıyorlar. Bu, birçok nedenden dolayı rahatsız edici bir şey. Bir kere, bu sürecin başladığı Ekim ayından beri zaten Türkiye’de Erdoğan’ın Ekrem İmamoğlu’nu tasfiye niyeti biliniyordu, bu yeni bir şey değildi. Biliyorsunuz, siyasi yasak ihtimali hep var, istinafta süren davalar var, yeni açılan davalar var ve açılması beklenen yeni soruşturmalar var. Bu zaten bilinen bir şeydi. Diploma olayı daha önce denenmiş, sonra tekrar gündeme getirilmiş bir şeydi. Gazetecilere yönelik tutuklamalar, gözaltılar hep yaşanan bir şeydi. Yani bunların doğrudan süreçle alakası yok. Ama tabii ki alakası var, şu var; bir süredir Ekim ayından itibaren Bahçeli’nin başlattığı ve Erdoğan’ın önce tereddütlü bir şekilde adım adım dahil olduğu bu süreci paralel olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin kriminalize edildiğine tanık olduk. Ekrem İmamoğlu’nun öncesinde belediye başkanlarına yönelik zaten başlamış olan soruşturmalara, tutuklamalara yenileri eklendi. Beykoz eklendi mesela en son olarak. İstanbul İl Başkanı’na yönelik soruşturma eklendi. Gençlik Kolları Başkanı’na yönelik soruşturmalar… Bir şekilde sürekli CHP’yi tedirgin edecek, rahatsız edecek, ‘‘hukuki’’ diyeceğim ama hukuku tırnak içine almak lazım, yargı hamleleri yapıldı, CHP’yi zor durumda bırakmaya yönelik. Bir yandan MHP mesela DEM Parti ile görüşürken CHP ile görüşmeyi kestiğini söyledi. AK Partililer en son DEM Parti ile 1 saat 40 dakika görüştüler. Erdoğan, bayramdan sonraya kalmış galiba, İmralı heyetine randevu vereceğini söyledi. Öcalan’ın açıklamaları her yerde canlı olarak yayınlandı, yani kendi ağzından olmasa da. Ve Kandil’den gelen olumlu cevap Türkiye kamuoyunda anında bilindi. Yani bir tarafta eskiden yasak olan neredeyse her şeyin serbest bırakıldığı, önünün açıldığı; eskiden serbest olan şeylerin de yasaklanmaya çalışıldığı bir dönem yaşıyoruz. Hatırlayın, yerel seçim sonrası Özgür Özel ‘‘normalleşme’’ demişti, Erdoğan ‘‘yumuşama’’ demişti. O tarihte CHP ile AK Parti, Özgür Özel ile Erdoğan çok yakındılar. Erdoğan konuşmalarında Özgür Özel’den hep olumlu bahsetti çok şaşırtıcı bir şekilde; ama Erdoğan o sırada DEM Parti’yi de tehdit etmeye devam ediyordu, bunu biliyorsunuz. Şimdi roller değişti. Burada iktidarın, iktidarın bileşenlerinin, Erdoğan’ın ve Devlet Bahçeli’nin birtakım siyasi hesapları olduğu doğru. Bu başından beri biliniyor. Bu sürece birtakım siyasi anlamlar atfettikleri de doğru; yani Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, anayasanın buna göre değiştirilmesi falan, bunların hepsi doğru. Ama öte yandan Kürtler de DEM Parti de Öcalan da ve Kandil de burada bir aktör, bunu da görmek lazım. Bunu ısrarla söylemeye çalışıyorum, insanlar bunu görmek istemiyor birçok kişi. Sanıyorlar ki burada bir kullanma olayı var. Yok. Herkes birbirini kullanmaya çalışıyor, herkes elini yükseltmeye çalışıyor, taraflar az verip çok şey almaya çalışıyor. Bu hiç şaşırtıcı değil. Burada tabii önemli olan husus şuydu: muhalefetin genel olarak, ama özel olarak CHP’nin de bir aktör olarak ortaya çıkması. Bu olmadı. CHP daha çok seyretti, dahil olmak istedi ama kısmen dahil olmak istedi. CHP bu olayı iktidarla DEM Parti arasında ya da İmralı arasında bir olay olarak bıraktı, ‘‘bekle gör’’ü tercih etti. Fakat en son pazar günü Ekrem İmamoğlu’nun Diyarbakır’da yaptığı konuşma bir değişim işaretiydi bence. Kürt sorunu konusunda söylediği, Selahattin Demirtaş hakkında söylediği, Kürtçe Nevruz kutlaması vesaire, CHP’nin de artık bu işe daha aktif bir şekilde gireceğinin işaretiydi ve ardından bütün bu olaylar yaşandı. Bunu şuna bağlamıyorum, yanlış anlaşılmasın, Ekrem İmamoğlu Diyarbakır’da bunu yaptı diye değil; bence bu son dönemde gelen hamlelerin esas nedeni CHP’nin ön seçim kararıyla, uzun zamandan beri ilk defa iktidarın beklemediği bir hamle yapmış olması, siyasetin alanını genişletmesi idi. Nitekim Ekrem İmamoğlu aday oldu ve kolları sıvadı. Her gittiği yerde etkili konuşmalar yaptı, Erdoğan’ı doğrudan hedef aldı, onu mindere çağırdı, bunu defalarca yaptı. Buradan dolayı iktidarın birtakım planlarını hızlandırdığını düşünüyorum. Bir hızlanma hali var, yani CHP’nin attığı adımla, aldığı inisiyatifle ilgili bir şey. Şimdi, muhalif olduğunu söyleyen insanların bazıları bekliyor ki DEM Parti, Kürtler vesaire bu olayı görmezden gelsin, umursamasın Ekrem İmamoğlu’nun başına gelenleri. İlk andan itibaren, gerek diploma gerek gözaltına alınmaların ardından DEM Parti çok açık net duruşlar sergiledi. Dün hatta Ankara’da bir DEM Parti heyeti CHP heyetini ziyaret etti, vesaire. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Ama bir de şu husus var; CHP’liler ya da genel olarak muhalefet, bu olay karşısında ne kadar sesini çıkarttı? Bunu özellikle sorgulamak lazım. Ne zamandan beri beklenen bir şeyi yaşıyoruz biz. Hep o örnek veriliyor; Gabriel García Márquez’in ‘‘Kırmızı Pazartesi’’ romanı. Ekrem İmamoğlu’nun başına bir şeyler geleceği belliydi, kendisi zaten söylüyordu, “Beni içeri atacaklarmış” diyordu mesela. Kimse temenni etmiyordu ama bunu dillendiriyordu. Ve normalde bir hazırlık bekledik. Öyle bir şey ki o beklenen an geldiğinde, gelmemesini temenni ediyordu insanlar, ama gelmesi halinde buna cevapların hızlı bir şekilde verileceğini bekledik. Buna tanık oldunuz mu? Ben açıkçası çok olamadım. Şu haliyle Ekrem İmamoğlu’nun olmadığı bir CHP bir sorun yaşıyor. Ekrem İmamoğlu’nun ve Ekrem İmamoğlu’nun kurmaylarının olmadığı bir CHP, ilk günlerde en azından, ilk gün diyelim, hadi salı ile çarşambayı birleştirelim, bir sorun yaşıyor. Bakalım bunu aşabilecek mi? Dolayısıyla burada İmamoğlu meselesini konuşmada, İmamoğlu olayına karşı tavır almada DEM Parti’ye, Kürtlere vesaire sormadan önce insanların önce kendilerine sorması gerekiyor. Şunu çok iyi biliyorum, defalarca söyledim, tekrar söyleyeyim: Bugün bir Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa ve Ekrem İmamoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan diyelim ki ikinci turda yarışsa — benim bildiğim, ne olursa olsun, isterse Öcalan çağrı yapsın, başkası çağrı yapsın — Kürt seçmen sandığa gidiyorsa eğer büyük bir çoğunluğunun tercihi Ekrem İmamoğlu olacaktır. Ekrem İmamoğlu’nun Kürt seçmende bir karşılığı var. Zaten Erdoğan’ın onu istememesinin önemli nedenlerinden birisi de bu. Dolayısıyla böyle sarkastik çıkışlar yapıp Kürtlerin yıllar sonra birtakım iyileşmeleri olması umuduyla dalga geçmeyi bırakıp, Kürtlerin demokrasi, barışın yanında demokrasi arzularını da ciddiye alıp onlarla birlikte bir şeyler yapmayı düşünmek daha hayırlı olur. Yani burada bir, ‘‘Erdoğan ya da iktidar Kürtleri oyalıyor ve CHP’yi kriminalize ediyor, CHP’yi tasfiye etmeye çalışıyor’’ gibi kestirme yorumlar yapmak yerine, burada rol almak, olayın içinde, Türkiye’deki siyasetin içerisinde bir aktör olmaya çalışmak lazım. Bir şeyler yapıp bir şeyleri engellemek lazım ya da değiştirmek lazım. Ama durduğu yerden ona buna akıl vererek, “Sen niye bunu yapmıyorsun, sen bunu niye yapmıyorsun?” diyerek yapılacak çok fazla bir şey yok. Son bir not: Birileri, birileri derken Kürtlerin içerisinden birileri de şöyle şeyler söylüyorlar; “Siz zamanında Selahattin Demirtaş’a böyle böyle yapmıştınız, onun içeri girmesine siz şey yapmıştınız. Hadi şimdi sizin de başınıza geldi” falan… Böyle şeyleri Türkiye’nin aşması gerekiyor. Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’dan “kurucu önder” diye bahsettiği bir Türkiye’de, hala böyle eskinin birtakım şeyleri üzerinden hesaplar yürütmeye çalışmak bence çok abes. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.