Ruşen Çakır bu videoda Cumhur İttifakı’nın geleceğini yorumluyor. Cumhur İttifakı’nın halk desteğini kaybettiğini ve ittifakın geleceğinin tehlikede olduğunu öne sürdü. Çakır, son yerel seçimlerdeki sonuçları ve kamuoyu araştırmalarını değerlendirirken ittifakın oylarının ciddi oranda düştüğünü vurguladı.
Ruşen Çakır, Cumhur İttifakı’nın 2015 Haziran seçimlerinden sonraki süreçte şekillenmeye başladığını belirtti, AK Parti’nin o dönemde tek başına iktidar olma şansını kaybettiğini hatırlattı. Çakır, Erdoğan’ın kendi iktidarını koruma amacı güderken, MHP’nin ise “devletin bekası” için bu ittifaka yöneldiğini anlattı.
Cumhur İttifakı’nı “Bahçeli-Erdoğan İttifakı” olarak tanımlayan Çakır, MHP’nin birincil kaygısının devlet olduğunu ifade etti, “Devletin bekası tek başına MHP’nin kaldırabileceği bir yük değildi” dedi.
Çakır, Cumhur İttifakı’nın oy oranlarındaki düşüşe dikkat çekti, 2015 Kasım’ında iki partinin toplam oyunun yüzde 60’ı aştığını hatırlattı. İttifakın resmi olarak kurulduğu 2018’de yüzde 53,66 oy aldıklarını belirtti. 2020 seçimlerinde bu oranın yüzde 49,47’ye düştüğünü vurguladı.
2024 Yerel Seçimleri’nde ise CHP’nin yüzde 37,77 ile birinci parti olduğunu anlattı. AK Parti’nin yüzde 35,49, MHP’nin ise yüzde 4,99 oy alabildiğine işaret etti. “Kısa sürede 20 puanlık bir düşüş var” dedi.
MHP tedirgin: Bahçeli hamle yapabilir
Çakır, Bahçeli’nin son dönemdeki açıklamalarını analiz ederken, MHP liderinin yaşananlardan memnun olmadığını söyledi, “Erdoğan’ın sadece kendi iktidarını değil devletin bekasını da tehdit ettiğini düşünüyor” değerlendirmesinde bulundu.
19 Mart seçimleri sonrasındaki protestolar, boykotlar ve CHP’nin artan etkinliğinin Bahçeli’yi tedirgin ettiğini söyleyen Çakır, “Bahçeli kaybın faturasını Erdoğan’a yüklemek için her an hamle yapabilir” dedi.
Bahçeli’nin sağlık sorunlarına da değinen Çakır, MHP liderinin olmadığı bir senaryoda partinin tutumunun ne olacağını sorguladı, “MHP’de başına kim geçerse geçsin, o kişi Erdoğan’la ittifakı sürdürürse birlikte kaybederler” diye konuştu.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Cumhur İttifakı’nı konuşmak istiyorum. Aslında Bahçeli-Erdoğan ittifakı ama içinde başka küçük partiler ya da particikler de var. ‘‘Ne kadar ömrü kaldı?’’, sizlerden korktuğum için daha cesur başlıklar atamıyorum ama bence zaten çok da fazla ömrü kalmadı. Ya da ‘‘beyin ölümü gerçekleşti’’ diye bir laf var ya, onu buraya uyarlayabiliriz. Neden böyle söylüyorum? Cumhur İttifakı’nın, sanıldığının aksine Erdoğan’ın MHP’yi kurtarması operasyonu değil, MHP’nin bir anlamda Erdoğan’a ama esas olarak devleti kurtarma operasyonunun öyküsü. 2015 Haziran’ında başlamış bir öykü aslında bu. 2015 Haziran’ında ne oldu? Orada AK Parti ilk kez tek başına iktidar olma şansını kaybetti, %41 oy aldı. CHP %25, MHP %16 ve HDP %13. HDP’nin çok büyük bir yükselişine tanık olduk. Ve orada eğer ülke koalisyona gidecek olsaydı, birçok şey değişmek durumunda kalacaktı. Erdoğan bunu istemiyordu. Erdoğan, esas olarak kendi iktidarını korumak için bu sonuçları kabul etmedi ama MHP başka bir hesapla Erdoğan’a destek verdi. Oradaki kaygının Erdoğan’ı kurtarmak olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan’ın kendisini kurtarma arayışında yeni birtakım yönelişlere gideceğini düşünen MHP orada pozisyon aldı. O tarih, tam da Erdoğan’la Fethullahçıların arasının bariz bir şekilde açılmaya başladığı bir tarihti. Ve ardından ne oldu? Kasım seçimleri oldu ve Erdoğan çok büyük bir patlamayla, yani %41’den %49.5’e çıktı. AK Parti’nin 2011 Haziran seçimlerinden sonra, orada %49.83 almıştı, en yüksek oranı tutturduğu seçim, yani kısa bir süre içerisinde. Tabii ülke tam bir kaos ortamına sürüklendi ve güvenlik kaygısıyla insanlar tekrar Erdoğan’ı seçtiler. Ardından darbe girişimi ve hep Bahçeli’nin Erdoğan’la birlikte hareket ettiğini görüyoruz. Buradaki temel kaygı devletin bekasıydı Bahçeli için. Ama devletin bekası tek başına MHP’nin kaldırabileceği bir yük değildi. Zira bunu yapabilmek için bir de milletin en azından bir kısmının desteği gerekiyordu ve bu destek de Erdoğan’da vardı. Yani en kötü durumunda %41 almış ama daha sonra tekrar %49, her iki seçmenden birinin oyunu alabilmiş birisiyle yapılan bir ittifak. Ama 2015 Haziran seçimi, Erdoğan’ın ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. 2016 darbe girişimi bunu çok daha net bir şekilde gösterdi. Ve ondan sonra bir taraf devleti, bir taraf milleti temsil ederek diyelim; ama Erdoğan’ın kaygısı milletin çıkarlarını gözetmekten ziyade kendi iktidarını korumaktı ve bu zamanla çok ciddi sorunlara yol açtı Cumhur İttifakı içerisinde. Daha sonra bakıyoruz, 2018’de %53.66 oy alabilmiş. İlk kez Cumhur İttifakı olarak girildiğinde bunu almışlardı. Halbuki Kasım’da iki partinin toplamı %60’ı aşıyordu. %53.66 bayağı bir düşüşü bize gösteriyor. 2023 seçimlerinde bu daha da düştü. %49.47’ye düştü. Yani bir zamanlar %60 olan iki partinin toplamı, en son 2023 seçimlerinde – ki burada başka küçük de olsa partiler de vardı: Büyük Birlik Partisi, Demokratik Sol Parti, HÜDA PAR gibi – %50’yi bile tutturamadı, bir kayıp. Cumhurbaşkanlığını ikinci turda kazanmış olmasına rağmen, Meclis çoğunluğunu da kazanmış olmasına rağmen, Cumhur İttifakı’nın arkasındaki desteğin, millet desteğinin, halk desteğinin erimekte olduğunu görüyoruz. Ve nitekim 2024 yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi İl Genel Meclisi’nde %37.77 ile birinci parti oldu. AK Parti %35.49, MHP %4.99. Yani ikisinin toplamı %40’ı birazcık aşıyor. Nereden nereye geldi Cumhur İttifakı ya da AK Parti-MHP oyları. Kısa bir süre içerisinde, 2015 Kasım’ından, hatta Haziran’ından 2024 Mayıs’ına 20 puanlık bir düşüş var. Bu normalde bir yere kadar kaldırılabilir olabilir Erdoğan için, çünkü karşısında muhalefet genellikle parça parçaydı. Ama son yerel seçimde gördük ki CHP birinci parti oluyor ve oylarını arttırıyor. İşin en ilginç tarafı, 19 Mart seçimlerinden sonra yapılan kamuoyu araştırmaları da bize neredeyse son yerel seçimdeki tabloya yakın bir tablo gösteriyor. Birinci parti CHP, ardından AK Parti geliyor. Daha sonra DEM Parti ve MHP diye devam ediyor ve bu MHP ve AK Parti’nin oyları %40’ı ya buluyor ya da altında kalıyor. Sonuçta millet desteğini kaybetmiş bir iktidardan bahsediyoruz. Diyeceksiniz ki, ‘‘Yeni ortaklar bulur, yapar.’’ Böyle bir ortak potansiyel olarak kalmadı. Açılım nedeniyle Kürtleri katma hesabı çok zorlama bir hesap. Belki Meclis’teki birtakım oylamalarda, anayasa değişikliğinde falan belki olur, ki ona da çok emin değilim. Ama bir seçime girildiğinde, girilecek olan bir seçimde, milletvekili seçiminde ve cumhurbaşkanlığı seçiminde Kürt partilerinin, Kürtlerin daha doğrusu, DEM Parti’nin desteğini alması bana çok fazlasıyla zorlama geliyor. Onun dışındaki partilere baktığımız zaman, Yeniden Refah Partisi, ki son dönemde oyları ciddi bir şekilde düşmüş gözüküyor kamuoyu araştırmalarında. Bir ara çok ciddi bir çıkıştaydı. Yeniden Refah Partisi son seçimde, cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a destek verdi; ama kendi adaylarıyla girdi seçime, Cumhur İttifakı içerisinde. Ve yerel seçimde bayağı da bir başarı elde etti ama Erdoğan’ın yarasına merhem olabilecek bir parti konumunda değil. HÜDA PAR keza öyle. DSP, Büyük Birlik Partisi zaten yok hükmünde partiler. Bunun dışında Zafer Partisi ve İYİ Parti kalıyor. Belki biraz daha yeni yeni bir şeyler yapmaya çalışan Anahtar Parti. Ama bütün bunların hepsini bir yamalı bohça gibi toplasa bile, Erdoğan’ın tekrar Türkiye’de Meclis çoğunluğunu elde etmesi, MHP ile birlikte tabii, ve cumhurbaşkanlığını kazanması çok çok zor. Ama bunu yapmak için elinden geleni yapıyor. Bunu yaparken de 19 Mart’ta olduğu gibi birçok dengeyi altüst ediyor. Ekonomiyi zaten biliyoruz ama Türkiye’deki siyaset dengesini kendi aleyhine bozmuş bir Erdoğan var ve bütün bunları tedirginlikle izleyen bir Bahçeli var. Bahçeli’nin son dönemde konuyla ilgili yaptığı açıklamaların hepsinde CHP’ye yönelik çok sert sözler var; ama özünde baktığımız zaman bu yaşananlardan hiç de memnun olmadığını, Erdoğan’ın sadece kendi iktidarını değil, devletin bekasını da iyice tehdit ettiğini düşünüyor. Ben öyle okuyorum. Neden devletin bekasını tehdit ediyor Erdoğan’ın bu çıkışları? Gördük 19 Mart’tan sonraki protestoları. Toplumun büyük bir kesimi mitinglere aktı. Sonra boykotlar yaşandı, bayağı da etkili oldu. CHP’nin yaptığı ön seçim, dayanışma sandığı, şimdi süren imza kampanyası, cumartesi günü yapılan Yozgat mitingi… O kadar çok şey var ki. Erdoğan’ın ayağı gazda devam etmesi durumunda, toplumdaki bu protestoların çok daha tırmanması ve Türkiye’yi kötü yerlere sürüklemesinden korkuyor bence Bahçeli. Ki ben de bundan korkuyorum açıkçası. Normalde sorumluluk hisseden tüm vatandaşlar bundan korkuyordur. Ama burada böyle bir şeye sürüklenmesi halinde bunun sorumlusu tepki gösteren vatandaşlar değil; siyaseti yargı eliyle ve baskı kurumları eliyle dizayn etmeye, şekillendirmeye çalışan Erdoğan olacaktır. Ve Erdoğan burada bütün şanslarını büyük ölçüde kullanmışa benziyor. Şimdi hep söylenen, yeni operasyon, yeni turplar vesaire… Bunun cevabını aslında Yozgat’taki çiftçi verdi. Ama Erdoğan’ın bunda ısrar etmesi pekâlâ mümkün. Ve o zaman yeni bir hamle durumunda artık bunun başarılı olma ihtimali bence yok. Türkiye’de sandığı kaldırma imkânı, ihtimali de yok. Böyle bir şeye tevessül bile edeceğini düşünmüyorum. Etmeye çalıştığı anda zaten anında kaybedecektir, özellikle Bahçeli’yi. Bahçeli’nin olmadığı ya da MHP’nin olmadığı bir Erdoğan’ın çok fazla iktidarda kalma imkânı da kalmayacaktır her açıdan ve ülke hızlı bir şekilde erken seçime gidecektir. Muhtemelen şu anda bunu formüle etmenin yollarını arıyor Erdoğan ve sürekli olarak Bahçeli’ye ve Cumhur İttifakı’na yönelik sürekli çiçekler yolluyor. Bu yolladığı çiçekler de durumun ne kadar vahim olduğunu bize gösteriyor. Bu iş, Erdoğan eğer frene basmaz, birtakım formüller aramaz, tekrar bir normalleşme için, örneğin Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere bu son operasyonda tutuklananlar serbest bırakılmaz, üstüne yeni tutuklamalar eklenirse, o zaman bence Bahçeli tarafından – ki daha önce 2002’de koalisyonu da Bahçeli erken seçim çağrısıyla bitirmişti – bu sefer de benzer bir olayın Bahçeli tarafından yapılacağını düşünüyorum. Tabii Bahçeli’nin sağlık sorunu var. O zaman ne olur, o apayrı bir konu. Ama şunu özellikle kabul etmek lazım: Bahçeli sonrası MHP de, başına kim geçerse geçsin, isimlerin önemi yok, o kişi desteğini açık ve kayıtsız şartsız bir şekilde yine Erdoğan’la birlikte Cumhur İttifakı’nı sürdürmek için yapsın, hep birlikte bu sefer — nasıl diyeyim — siyasetin dışına itilmek demeyeceğim, tabii ki varlıklarını sürdürürler ama birlikte kaybederler. Şu hâliyle Bahçeli kaybın faturasını daha fazla kendi şahsına ödemek istemiyor ve kaybı Erdoğan’a yüklemek, faturayı Erdoğan’a yüklemek için her an bir hamle yapabilir. Benim düşüncem bu yönde. Artık Erdoğan’ın kendine yeni ortak bulması ya da kaybettiği halk desteğini yeniden kazanması gibi çok zor şeyler var. Ama bu hâliyle, bu medyasıyla, bu kadrolarıyla ve kendisinin artık — son 19 Mart’ta gördüğümüz gibi — işe yaramayan stratejileriyle, ataklarıyla bunları yapabilmesi hiç gerçekçi gelmiyor. Öte yandan karşısında çok dişli bir CHP var. Düşünün, Cumhur İttifakı, Erdoğan ve Bahçeli yan yana fiziki olarak baktığınızda ve yaşlı, yıllarca siyasetin içinde olan, yorgun. “Metal yorgunluğu” diyorlar ya, onun da ötesinde bir yorgunluk. Ama diğer tarafta mesela Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel. Özgür Özel’in son Yozgat’taki traktör kullanırkenki hâline bakın. Yani birisi eski, birisi yeni. Eski gitmemek için direniyor; yeni de gelmek için, bir an önce gelmek için çabalıyor. Genellikle bu tür filmlerin sonunun ne olduğunu biliriz. En fazla süreyi belki uzatabilirler bu filmde ama artık daha fazla da vaktin kaldığını, bu filmin daha uzun süre oynayabileceğini düşünmüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.