DEM Parti Diyarbakır Milletvekili ve gazeteci Cengiz Çandar, Medyascope’ta Ruşen Çakır’a konuştu. Çandar, Abdullah Öcalan’ın mesajlarını, Devlet Bahçeli’nin açıklamalarını, 19 Mart krizini ve çözüm sürecini Kandil kendini feshetmeye hazır mı? başlıklı videoda değerlendirdi.
Bahçeli: “PKK fesih işlemini tamamlamalı”
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bugün yaptığı açıklamada PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına değindi. Bahçeli, “Yakın vadede silahlar gömülüp kucaklayıcı ve demokratik siyasetin perdesi hiç kapanmamak üzere açılacaktır. Bu aşamada PKK’nın kongresini toplayıp 27 Şubat İmralı çağrısına binaen örgütsel fesih işlemini tamamlaması, silahları da Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmesi akla ve adalete en uygun seçenektir. Kanlı ve kanunsuz silahlara veda insanlık değerlerine vefadır” diye yazdı.
Bahçeli şöyle devam etti:
“Terörsüz Türkiye hedefinin gerçekleşmesi hususunda müjdeli haberleri sırasıyla almak, Cumhuriyet’in yeni yüzyılında milli imkan ve kaynaklarımızı sosyal ve ekonomik kalkınmaya çevirmek, ülkemizi baştan ayağa reformlarla sarmak, yatırım seferberliğiyle donatmak, muasır medeniyetlerin üzerine sıçratacak hamleleri el birliğiyle yapmak temel ve öncelikli görevimizdir. Cumhur İttifakı bu görevi harfiyen yerine getirmeye inançlı, istekli, iradeli, dahası kabiliyetli ve yeterlidir.”
Sırrı Süreyya Önder’in sağlığına kavuşmasını niyaz ettiğini ifade eden Bahçeli, “DEM Parti’nin Türkiye partisi olması istikametinde açık tavrı ve yapıcı tutumu iyi bilinen isimlerden birisi olarak sivrilen Sayın Önder’in mesaisine dönmesi temennimdir. Türkiye prangalarından, kara propaganda aparatlarından kurtulacaktır” dedi.
Çandar, 19 Mart’tan bu yana yaşanan gelişmelerin Erdoğan’ın gücünü ciddi şekilde sarstığını ifade etti: “Erdoğan bugün, 22 Nisan itibariyle, 22 Mart gününden ya da 19 Mart’tan hemen 3 gün sonrasına oranla çok daha zayıf. 18-17 Mart’tan çok daha zayıf. Ve bu durum gittikçe daha da zayıflayacak. Ekonomi toparlanılmaz bir hale geliyor ve en önemlisi bu ülke bu iktidar tarafından yönetilemez bir hale geliyor. Bu işin bu tarafı çok önemli”
Sürecin ilerletilmesinin sadece Kürt hareketinin değil, asıl olarak Erdoğan’ın çıkarına olduğunu vurguladı: “Dolayısıyla bu işi sonuna erdirmek PKK’den ve Abdullah Öcalan’dan çok aslında Erdoğan’ın çıkarına” dedi.
Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal
Merhaba, iyi günler. DEM Parti Diyarbakır milletvekili gazeteci Cengiz Çandar stüdyo konuğumuz. Kendisiyle tabii ki çözüm sürecini konuşacağız, ama bu arada mecburen 19 Mart operasyonundan da bahsedeceğiz. Hoş geldin ağabey.
Cengiz Çandar: Merhaba. Bu arada ‘’DEM Parti Diyarbakır milletvekili’’ dedikten sonra, ille gazeteci yazar eklenmesi refleks olayı. Ömer Öcalan beni bir süre önce, İmralı’ya bayram ziyaretine gittikten sonra aradı, ‘’Amcamın gazetecilere, özellikle Hasan Cemal ve size çok selamı var’’ dedi. “Galiba amcanın benim milletvekili olduğumdan haberi olmamış” dedim.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Bilmez olur mu?
Çandar: Şaka yapıyorum zaten ben de. O da “Sen başbakan da olsan gazetecisin” dedi. Tamam, peki dedik.
Ama Ömer Öcalan, senin ve Hasan Ağabeyin adını vermiş, diğerlerinin adını vermemiş. İnşallah diğerlerinde ben de varımdır. Çünkü Abdullah Öcalan’la İmralı’da röportaj yapmak için akredite oldum, bakalım.
Çandar: Benim duyduğum İrfan Aktan var, Nezahat Doğan var, birkaç isim daha var duyduğum.
Eyvallah. Öncelikle tabii Sırrı Süreyya’ya tekrar geçmiş olsun diyelim. Onun rahatsızlığı nedeniyle Adalet Bakanı’yla görüşme ertelendi, ama birden bir baktık ki Pervin Buldan bir avukatla beraber İmralı’ya gitti. Peş peşe açıklamalar da geldi. Özellikle Ömer Çelik dün parti MKYK’sının ardından yaptığı açıklamada, “Bu ay somut birtakım şeyler bekliyoruz” dedi. O zaman akla, örgütün Kandil’de yapması beklenen kongre geliyor. Oluyor mu gerçekten, ne bekliyorsun?
Çandar: Benim kişisel olarak çok özel bir bilgim yok. Yalnız anladığım kadarıyla, bu devlet denilen mekanizma her kimse, kim olduğunu da tahmin edebiliyoruz, öncelikle MİT başkanı İbrahim Kalın, İmralı’yla aylar öncesinden başlayarak doğrudan temas eden birisi, o kadarını biliyoruz. İmralı heyetinin Öcalan’la görüşmeye gidip gelmesinden gayrı, devlet mekanizmasının, düzenli ve sürekli bir Öcalan teması var zaten. Onlar bazı şeyleri doğal olarak o temas üzerinden biliyorlar anladığım kadarıyla. Ve benim duyduğum, biraz da çıkarsamayla da varabiliyoruz, sadece duyum değil; Efkan Âlâ da çok yakın bir geçmişte, “Nisan sonunda, Mayıs ayı başında önemli gelişmeler bekliyoruz” demişti. Hatta biraz metaforik olarak, Devlet Bahçeli ‘’4 Mayıs’ta Malazgirt’’ diye telaffuz etti. Birisi kalktı, “5 Mayıs’ta Süleymaniye’de olacağını duyduk” dedi. Aşağı yukarı bu zaman dilimi içinde, Nisan sonuyla Mayıs’ın 3’ü, 5’i, 10’u çok fark etmiyor, bir kongre toplanması kuvvetli bir ihtimal. Fakat Celal Talabani’nin büyük oğlu, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin şu andaki başı Bafel Talabani önceki gün bir açıklama yaptı. Amerikalılara atfen, “Yağmur gibi Türk dronları yağıyor. İHA’lar SİHA’lar. Kongre bu şartlar altında toplanmaz” dedi. Buradan iki şeyi anlayabiliriz. Birincisi, bu kongre muhtemelen Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin sorumlu olduğu alanda, Süleymaniye ya da yakınlarında olacak. İkincisi, Türkiye’ye bir mesaj: ‘’Bu kongrenin toplanmasını istiyorsanız, askerî harekâtı durdurun.’’
Örgüt de zaten bunu ısrarla vurguluyor.
Çandar: Söylüyor, evet. Tabii bunu duyunca, okuyunca, ben, “Eğer bilgiyi Amerikalılardan aldıysa, Amerikalılar herhalde o kadar söz geçirtebilir arkadaşlar. Siz, kongre toplansın ve örgüt kendini lağvetsin istemiyor musunuz?” O zaman ‘’saldırmayın, bırakın bu askerî harekâtı’’ diyebilir. Eğer kongrenin toplanmasını istiyorsa Türk devleti de bunu kabul eder. Devlet Bahçeli’nin, dün Mümtaz’er Türköne söyleşisine tepki gibi algılanan bugünkü geniş açıklamasında, bu kongrenin çok yakında toplanacağı ve ‘’terörsüz Türkiye’’ hedefine doğru Türkiye’nin yol alacağı beklentisi kuvvetle vurgulanıyor. Yani biraz temenninin ötesinde. Sanki bir bilgiymiş gibi, bu olacaktır diye.
Son dönemde şunu fark ettim, katılır mısın bilmiyorum? İlk başta, Bahçeli’nin açılımı yaptığı ilk günlerdeki Erdoğan ve iktidar sözcülerinin yaptığı açıklamalarda, “Ya gömerler ya gömeriz” gibi bir üslup vardı. Yani, “Hele bir yapmasınlar silah bırakmayı…” gibi. Son dönemde böyle bir şeyi pek duymuyorum. O yukarıdan teslim alıyormuş gibi ifadenin artık eskisi kadar olduğunu görmüyorum. Mesela Erdoğan’ın son dönemde yaptığı açıklamalarda daha sakin bir üslup var. Sanki, iktidarın AK Parti kanadı o ilk baştaki o aşamayı aşmış gibi. Katılır mısın?
Çandar: Katılırım. Zaten zihnimizi birazcık zorlarsak, çok yakın tarihte ‘’teröristbaşı’’ kavramından ‘’kurucu önder’’ sıfatına geçiş yapıldığını hatırlayabiliriz. Medya çevreleri henüz buna çok da intibak etmiş, kendini güncelleyebilmiş değil. Televizyonları, haberleri izlediğiniz zaman, ‘’Pervin Buldan ve yanında Asrın Hukuk Bürosu’ndan avukat Özgür Erol, bugün terör örgütü elebaşını görmeye İmralı’ya gittiler’’ şeklinde kullanılıyor. ‘’Teröristbaşı, Terör örgütünün kendini feshetmesi, silahları bırakması…’’ Bu dille barış filan olmaz. Siz ha babam ‘’terör örgütü’’ diyerek bir şeyi dayatıyorsunuz ve kabul ettiriyorsunuz gibi bir anlam çıkıyor. Oysa durum bu değil. Eğer Abdullah Öcalan bu çağrıyı yapmasaydı, şu anda konuştuğumuz konuları konuşabilir olamazdık ve bu dille yapamayız bunu. Bu konuya, dil değişikliğine en çok giren ve riayet eden, Devlet Bahçeli. Bugünkü konuşmasında da dikkat ettim, “Yakın vadede silahlar gömülüp, kucaklayıcı ve demokratik siyasetin perdesi hiç kapanmamak üzere açılacaktır” diyor. Arkasından, “Bu aşamada, PKK’nın kongresini toplayıp –‘’terör örgütünün’’ değil, PKK’nın- 27 Şubat İmralı çağrısına binaen örgütsel fesih işlemini tamamlaması, silahları da Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmesi akla ve adalete en uygun seçenektir” diye ekliyor. Başka seçenekler de olabilir bu arada, bunu da anlayabiliriz ve şu cümle bence çok önemli: “Kanlı ve kanunsuz silahlara veda, insanlık değerlerine vefadır.” Çok olumlu bir gönderme yapıyor.
Peki, daha önce de konuştuk da. Tabii Devlet Bahçeli’den bu cümleleri duymak hayâl gibi geliyor. Sen Devlet Bey’i ortalama insandan daha fazla tanıyorsun. Bir şekilde tanışıklığın da vardır herhalde Mecliste falan.
Çandar: El sıkıştık ve karşılıklı görüşme temennilerinde bulunduk, öyle diyelim.
Devlet Bahçeli niçin yapıyor?
Çandar: Ben bu 1 Ekim 2024 el sıkışmasından bu yana, Bahçeli’nin bütün konuşmalarını âdeta pertavsızla izler oldum. Eskiden bu kadar dikkatli bir Devlet Bahçeli okuyucusu ve yorumcusu olmadığımı itiraf ediyorum.
Ben yıllardır yaptığım için biliyorum.
Çandar: Evet sende olabilir. Ama yakın çevresinde, Milliyetçi Hareket Partisi’nin üst kademelerinde, etkili, yetkili bazı isimlerle birebir sohbetlere girişerek, birkaç ay içinde yaptığı konuşmalarla birleştirerek, ‘’niye yapıyor, ne demek istiyor, nasıl birisi?’’ diye konuştum. Keza adı geçtiği ve değer verdiğim için de ilave ederek söyleyeyim, eski bir ülkücü ve entelektüel bir akademik analist olarak Mümtaz’er Türköne’nin okumasına ve tecrübesine önem vererek, onun değerlendirmelerine, yorumlarına bakıyorum. Hepsini toplayınca ‘’neden yaptı?’’ sorusunun cevabı çıkıyor. Bu arada, sevgili arkadaşım, kardeşim Sırrı Süreyya Önder’le de fi tarihinde, Devlet Bahçeli bunu niye yapıyor?’’ diye konuşmuştum. Sırrı gözlemlerini, niye yaptığı konusunu benimle paylaşmıştı. Bir de tabii Edirne’ye gidip gelirken, Selahattin Demirtaş’la da Bahçeli’nin bunu niye yaptığı konusunu konuştum.
Bütün bunlardan mülhem olarak, Bahçeli bunu niye yapıyor? Devlet Bahçeli’nin, son iki yıl içinde Ortadoğu’daki gelişmelerden sonra yeni bir bölge okuması oldu. Aynı zamanda yaşı, ki biz onunla aynı yaştayız zaten, hayatımızın son virajına girmiş vaziyetteyiz. Bu ülkeye bağlılık, arkamızda sağlam bir miras bırakmak için, bugüne kadar günlük siyasetten kendimizi arındırarak, ülkemize, geleceğe biraz daha yukarıdan bakmak ve öyle bir geçmişi arkamıza yerleştirmek gibi dürtüler var. 30, 40, 50 yaşındaki insanlar bunu anlayamayabilir. Yetmiş küsur yaşındakiler bu dediğimi gayet iyi anlayabilir. Birincisi, Bahçeli’yi kuşak ve yaşla ilgili bir dürtüden anlayabiliriz. İkincisi, bölgede öyle gelişmeler oldu ki onun için çok önemli olan beka sorunu… Siz bunun yorumuna katılırsınız, bu sözcükleri kullanırsınız kullanmazsanız, ayrı bir şey, ama onun için çok önemli olan beka sorunu bakımından kalıcı bir şey bırakmak istiyor. Mümtaz’er çok önemli bir şey söyledi dünkü çıkan söyleşisinde: “Onun kafasında, Türkler ve Kürtlerin birleşik ilişkisinden bir ulus-devlet kavramı var’’ dedi. Bence herkes, tabii medya da işin seçim kısmına, ‘’erken seçim olur mu olmaz mı?’’ konusuna atladı. Ama Devlet Bahçeli’yi anlamak ve okumak bakımından, onun da özellikle 22 Ekim’den bu yana olan konuşmalarını dikkatle, az önce söylediğim gibi pertavsızla incelediğinde, onun tarihi anlayışı, geçmişi yorumlayışı ve gelecekten ne murat ettiğini anlamaya çalışırsanız, o zaman Mümtaz’er’in o söylediği çok anlam kazanıyor. Yani ‘’Türkler ve Kürtlerin bileşik olduğu yeni bir Türkiye milleti.’’ O Türk Milleti demeye devam ediyor ama bir Türkiye milleti ve bunun esas ana bileşenleri Türkler ve Kürtler.
Biz Lazlar ne olacağız? Lazlar ne olacak?
Çandar: Lazlar, güzel bir renk ve azınlık olarak, mutlaka nazarı dikkate alınması icap eden, ülkemizin güzel bir rengidir diyelim. Ama Devlet Bahçeli’nin çıkışının tarihi, felsefi bir yönü var. Günlük politikayla anlayamayız bunu.
Şimdi tekrar örgütün kongresi ve fesih meselesine gelecek olursak. Orada dile getirilen iki şey var. Güvenlik meselesini konuştuk. Onun dışında iki tane önemli husus var.
Çandar: Şunu söylemeden öyle tamamlayayım da soruya geçelim. Devlet Bahçeli, Kürtler olmadan Türkiye’nin geleceği ve güvencesi ve güvenliği olamaz kanısında. Bunun bir şekilde aşılması lazım, öyle bakıyor.
Şimdi güvenlik meselesinden, kongre için güvenlik şartından bahsettik. İki hususu daha dile getiriyorlar. Bir, kongrenin bizzat Öcalan tarafından yapılması gibi bir şey söylediler. Tam detaylandırılmadı ama benim aklıma belki Zoom üzerinden katılmak gibi bir şey geliyor. Olmayacak şey değil. İkincisi de tabii ki Öcalan’ın şartları meselesi. Öcalan’ın şartları meselesi önümüzdeki günlerin gündemine bayağı gelecek gibi. Bu iki konuya ne dersin? Murat Karayılan, Cemil Bayık, “İnsanların kafası karışık. Biz ikna edemeyebiliriz. Öcalan seslenirse, insanlar daha kolay ikna olur” gibi bir şeyle onu anlatıyorlar. Diğeri de tabii Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi ki burada ‘’umut hakkı’’na kadar giden bir şey var. Kongre öncesi bunlarda birtakım gelişmeler bekliyor musun?
Çandar: İkincisine ilişkin olarak bunu düşünebiliriz. Dün itibariyle Pervin Buldan ve Özgür Erol’un İmralı’ya gitmesi, ki Sırrı hayat mücadelesi verdiği bir sırada oldu bu. Sırrı bir yandan hayat mücadelesi verirken, aynı zamanda, o hâliyle sürece olağanüstü bir katkıda bulunmaya da devam ediyor.
Evet, aynen.
Çandar: Çünkü oradan gelen mesaj, Öcalan’ın getirdiği mesaj, Sırrı’ya hitaben…
İstersen onu bir izleyelim mi?
Çandar: Tabii, tabii.
Arkadaşlar versinler. Abdullah Öcalan’ın Sırrı Süreyya Önder’le ilgili söyledikleri gerçekten çok çarpıcı. Bazıları hâlâ Sırrı Süreyya’nın Kürt olduğunu sanıyor, ama Adıyamanlı bir Türkmen. Videoyu verebiliyor muyuz arkadaşlar?
Pervin Buldan: Sevgili Sırrı Süreyya Önder’e hitaben bir mesaj verdi bize. Ben de bu mesajı sizlerin aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: ‘’Sırrı Süreyya Önder’e yaşadığı rahatsızlık nedeniyle şifa diliyorum, ailesine, dostlarına, sevenlerine geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum. Sırrı Süreyya Önder ile 12 yıllık mesaimiz var. Onun taşıdığı büyük önem şudur: Adıyamanlı ve Türkmen kökenli ideal biri olarak, Baba İshak geleneğini temsil ediyor. Büyük barış çabasını topluma yansıtan, toplumsal önyargıları şahsında kırabilen biridir. Bunu da yaptı. Önyargıları toplumda kırdı, Mecliste kırdı, sokakta kırdı. Onun şahsında hayata geçen, Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şeydir. Barış dediğimiz şey de Anadolu genlerini, Türkmen geleneğini yaşanır kılmaktır. Önder Bey de böyle biridir ve gerçek Türkmenlik özü budur.”
Evet, çok anlamlı bir mesaj. Öcalan “Mesaimiz var” diyor. Çünkü Sırrı’yla onların tanışması, ilk İmralı heyetinde olmasından dolayı.
Çandar: Doğrudan Devlet Bahçeli’yle değil, ama mesela MHP’nin son derece önemli bir şahsiyeti olan Meclis Başkan Vekili Celal Adan, hapishaneden Sırrı Süreyya’yla koğuş arkadaşı.
Değil mi? Mamak’tan mıydı?
Çandar: Ulucanlar’dan yanılmıyorsam. Bir grup MHP’liyle aynı koğuşta yatmış. Hatta bir espri var, Sırrı’nın önünde tekrarlandı o. Mecliste Celal Adan’ın odasında konuşurken, Sırrı da vardı, orada, Bu ülkücüler sabah jimnastiğine çıkarken, ‘’biz ‘her şey vatan için’ diye tempo tutarak başlardık” diyorlardı. Sırrı da “Her şey yatan için” derdi, o her zamanki muzipliğiyle. Ülkücüler de “Ya biz vatan için diyoruz, sen ne diyorsun?” diye sinirlenirlerdi. O da “Ya vatan mı kaldı? Yatıyoruz işte hep beraber burada” diye cevap verirdi. Yani ta oralardan, o dönemden gelen, yakın sıcak ilişkileri var ülkücülerle, Celal Adan’la Selçuk Özdağ’la halef selefler, aynı ranzada.
Kiminle?
Çandar: Selçuk Özdağ. Bir dönem AKP’liydi Selçuk. O zamanlar ülkücüydü.
Tabii, eski ülkücü. Şimdi Gelecek Partisi’nde.
Çandar: Gelecek Partisi’nde ve üstelik Yeni Yol grubunun Grup Başkanı. Selçuk Özdağ, AK Parti’nin eski Genel Başkan Yardımcısı. Sırrı Süreyya’nın değmediği, dokunmadığı insan yok.
Evet. Şimdi tekrar Öcalan’ın şartları meselesine geçelim. O konuda bir şeyler olabilir diyorsun. Ne olabilir mesela?
Çandar: Ondan önce, Öcalan’ın az önce Pervin Buldan’dan dinlediğimiz mesajı ile ilgili bir cümle söyleyeyim. Dikkat ederseniz burada çok ilginç Türkmen vurgusu var. Sırrı’nın Türkmen kökenli olmasına olan vurgudan hareketle, “Anadolu genleri ve kültürü dediğimiz şey, barış dediğimiz şey de Anadolu genlerinin Türkmen geleneğini yaşanır kılmaktır.” Şimdi Sırrı için mesaj veriyor, ama adeta Devlet Bahçeli’ye mektup yazıyor. Çünkü Devlet Bahçeli’nin az önce üzerinde konuştuğumuz tarih tezi, eğer yeniyse yeni tarih tezi, en azından yeni bir dille ifade edilen ve eylem hattına girmiş olan tarih tezi, tam da bu sözcüklerin karşılığı. Abdullah Öcalan’ın, Sırrı Süreyya üzerinden verdiği bu mesaj, Devlet Bahçeli’yi son derece mutlu edecek bir içerik. Buradan neyi anlayacağız? Sırrı Süreyya hakkında verdiği mesaj bir yanıyla, kongreden önce şartların kendiliğinden düzelmesi demek. Pervin Buldan bunu Florence Nightingale Hastanesi’nin kapısında okumaya başladığı zaman, tüm medya buna kilitlendi. Bu, Abdullah Öcalan’ı kendiliğinden Türkiye’nin önemli bir siyasi aktörü olarak doğallaştırmış oluyor. Sırrı Süreyya orada hayat mücadelesi verirken, Abdullah Öcalan’ı da siyaset podyumunun bir aktörü olarak siyaset sahnesine böyle bir mesajla getiriyor ve barış sürecine muazzam bir katkı sunmaya devam ediyor. Erken seçim kısmını bir yana bırakırsanız, bu sürecin muhatabı olan Devlet Bahçeli de bugün sürecin selameti üzerinde çok odaklaşmış ve istekli bir dille açıklama yapmış oluyor. Buradan hareketle, kongreye kadar Abdullah Öcalan ziyaretlerinin artabileceği, şartlarının normalleşebileceği ve kongre yapıldıktan sonra da çok muhtemeldir ki İmralı’yla toplum ve siyaset sahnesi arasında iletişim kanallarının açılacağına hükmedebiliriz. Yoksa iş yürümez zaten, geri döner. Ama bu kongrede Abdullah Öcalan Zoom’la katılır mı, katılmaz mı, ikna olurlar, olmazlar, bunlar ikincil önemli şeyler.
Çok olacak şeyler değil.
Çandar: Bir de biraz manevra gibi.
Peki. Sen, Ortadoğu’yu bilen, bu meseleyi ve örgütü de bilen birisi olarak…
Çandar: O kadar da değil. Örgütten içeri göndereceksiniz beni. Tehlikeli laflar bunlar. Ben örgütü bilmiyorum.
Neredeyse 50 yıllık bir parantezin kapanmasının eşiğindeyiz. Ama hâlâ ‘’örgüt kendini feshedecek, silahları bırakacak’’ gibi bir cümle var. Bunun gerçekleşmesi fiilen nasıl olacak?
Çandar: Açıkçasıben açıkçası bunu göremiyorum. Gerçi iktidar kanadından olan eski dostlarımla, tanıdıklarımla, milletvekilleriyle, eski bakanlarla Meclis çatısı altında yüz yüze geldiğimizde, “Bu nasıl olacak?” diye sorduğumda, “O kolay” diyorlar. “Nesi kolay?” diyorum. Çeşitli seminerlerde, podyumlarda, özellikle Diyarbakır’da birkaç kez ifade ettim. Bu çok zor bir meseleydi. IRA’nın silah bırakması 7 yıl sürdü ve en sonunda işin içinden çıkılamadı, Kanadalı General Chastalein’e devredildi. O da araştırma yaptı, geldi ve taraflara “Bir Katolik ve bir Protestan rahibim de tanığımdır. Tamam, silahlar bırakılmış vaziyette. Envanteri de gördük” dedi. Peki, kim devraldı, kim ne oldu? İrlanda’da bile üstüne gidilmedi, ama iş tuttu. 1998 Hayırlı Cuma Anlaşması’ndan 7 yıl sonra gerçekleşti bu iş. PKK’nın silahları dediğiniz zaman, IRA’nın silahlarından çok daha fazla Türkiye’de. Çok daha gelişmiş silahlar.
Çok daha farklı yere dağılmış, değil mi?
Ayrıca PKK, IRA’dan çok daha büyük ve güçlü bir örgüt. Kendi kendini feshettiği zaman PKK’lılar ne olacak? Çünkü değişik kademelerde PKK’lılar var. Kimisi yönetim organlarında, kimisi savaşçı, kimisi sivil, eline hiç silah almamış, kimisi Avrupa’da, kimisi Suriye’de, kimisi Irak’ın bir yerinde. Bunların hukuki statüleri ne olacak? Fakat garip bir şekilde, bu iktidar çevreleri ‘’işin o kısmı kolay’’ diyorlar. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, adeta büyük bir inanılmazlıkla, ‘’bir görelim hele’’ diye bekledikleri, örgütün kendini fesih ve silahlara sonsuza kadar veda ilanı. Sen ‘’çözüm süreci’’ sözcüğünü seviyorsun, ben ‘’süreç’’ demeyi tercih ediyorum. Çünkü Kürt meselesinin çözüm süreci olacaksa, bu daha sonra gelecek. Benim şu andaki tanımlamamla, son Kürt isyanının sona erişinin ilanı olacak bu. Yani ‘’biz silahları elimize almamak üzere bırakıyoruz ve örgütü feshediyoruz’’ demeleri, tarihimizin en uzun, en köklü, en dayanıklı, en yaygın Kürt isyanının, o isyanı yürütenler tarafından sona erdirildiğinin ilanı olmuş olacak. Ama onların statüsü ne olacak, o silahlar ne olacak, ne edecek? Gerçi Bahçeli, “Örgütün ,27 Şubat İmralı çağrısına binaen örgütsel fesih işlemini tamamlaması, silahları da Türkiye Cumhuriyeti’ne teslim etmesi akla ve adalete en uygun seçenektir,” diyor. ‘’En uygun’’ seçenek, ama tek seçenek değil. Nasıl edecek, nerede edecek? Kim tespit edecek envanteri? Bütün bunlar çok büyük soru işareti.
Bir de tabii şöyle bir husus var. Özellikle Bahçeli’nin Türkgün gazetesine yazdığı üç yazı.
Çandar: Bayramdakiler mi, öncekiler mi?
Bayramdakiler. İlk yazıda, çok net, çok kapsamlı bir şekilde adalet ve hukuk devleti vurgusu var. Yakın zamana kadar Anayasa Mahkemesinin kapatılmasını söyleyen Bahçeli. Çünkü tam da senin söylediğin gibi, silah bırakanlar ne olacak? Bütün bunlar için hukuki düzenlemeler gerekiyor ve herhalde burada siz milletvekillerinin kolları sıvayıp birtakım yasalar, düzenlemeler geçirmeniz gerekiyor, değil mi? Var olan yasalarla, bu kişilerin hepsinin yıllarca içeride olması lazım.
Çandar: Buradaki sıkıntı bence şu: Sıkıntı diyerek altını özellikle çizerek söylüyorum. Gerek Cumhurbaşkanının son konuşmaları gerek Bahçeli’nin bugünkü konuşması dâhil olmak üzere, çok kuvvetli ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne yüklenme var. Bunun sebeplerini anlamıyor değilim. Fakat bu iki iktidar sahibi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve iktidar ortağı Devlet Bahçeli, aynı zamanda bu sürecin taşıyıcıları, tarafları. Öbür tarafında Abdullah Öcalan varsa, bu tarafında da ister istemez Erdoğan ve Bahçeli var ve bu sürecin yol alabilmesi, ilerlemesi ve anlam kazanması için senin dediğinin olması lazım. Bu işin parlamentoya gelmesi ve birtakım düzenlemelerin parlamentoda yapılması gerekiyor. Abdullah Öcalan da İmralı heyetinin kendisine gittiği her seferinde, bunun altını özenle ve önemle çizdi. Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın ilk gidişinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu konuda rolünden o kadar vurguyla ve süreyle söz etmiş ki, Sırrı Süreyya İmralı’dan gelir gelmez ilk iş Özgür Özel’i aradı. Özgür Özel, “AK Parti Genel Başkanı kabul etmeyecek, ben niye edeyim?” diye İmralı heyetini kabul edip etmemekte tereddüt ederken, aldığı bilgi üzerine derhâl MYK’yı toplayarak, kendisi genel başkan düzeyinde olarak, İmralı heyetini kabul etti. Ahmet Türk de katıldı. Dolayısıyla ana muhalefet partisi olarak ve aritmetik olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Meclise gelecek ve gelmesi gerekli olan bir süreçte olağanüstü önemli bir rolü var.
Bir de şu anda fiilen Türkiye’nin birinci partisi.
Çandar: Bir de o var. Aydın Cumhuriyetin kurucu partisi, bu şaka değil. 19 Mart’la başlayan bu kutuplaşma, bu gerilim, Bahçeli’yi de, Erdoğan’ı da bu dile yönelten, ve en başta Özgür Özel’i ve Ekrem İmamoğlu’nu da biraz parlamento boyutunu sıkıntıya sokma ihtimali taşıyor. ‘’İhtimali taşıyor’’ diyorum. Çünkü sen bu konuları onca yıldır izliyorsun. Bu konuya ilişkin olarak, bundan daha iyi bir Cumhuriyet Halk Partisi bulamazsınız.
Tabii, evet, kesin.
Çandar: Elini taşın altına sokmaya hazır, kabullenmiş ve katkı vermeye hazır. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk Partisi’ni de işin içine çekerek ulusal bir birlik zemini üzerinde ve parlamento çatısı altında yol almak, işin selameti, esenliği bakımından çok gerekli.
19 Mart’tan önceki iktidar ve Recep Tayyip Erdoğan’la 19 Mart’tan hemen sonra, hatta ilk günden itibaren, inisiyatif çok bariz bir şekilde toplumsal muhalefetle buluşan CHP’nin eline geçti ve Büyükşehir’e ya da CHP’ye kayyum atanamadı. Böyle bir durumda zayıflamış bir Erdoğan var, katılıyor musun?
Çandar: Kesinlikle, evet.
Kandil’in ve Öcalan’ın, İmralı’nın, herhalde bu durumu değerlendirdiklerini düşünüyorum. İktidarın, sürecin başındaki gücüyle şimdiki gücü arasında bir oransızlık, yani bir gerileme var. İktidarın acele etmesi de biraz bundan sanki. Çünkü bir an önce gündemi geri kazanmak istiyor ve bununla kazanmak istiyor. Özellikle Kandil’in ayağı frene gider mi? ‘Fırsattan istifade etmek’ istemezler mi?
Çandar: Kandil son tahlilde, Öcalan’a rağmen, ‘’ben kongre toplamıyorum’’ diye ayak diremez, onu tahmin etmiyorum. Tam senin yaptığın tahlili yaparak ‘’Erdoğan’ın bir ayağı çukurda. Ben niye onun dediği, onun işine gelecek ya da gelecek diye yorumlanabilecek adımı atayım?’’ diyebilir. Ama Öcalan ‘’yapın’’ diye bastırırsa, ona direnemezler. Bir de, Kandil’in senin bu söylediğin anlamda kazanabileceği avantajlara rağmen, kazanamayacağı türden birtakım dezavantajları da var. Bölge denklemi üzerinden okuduğumuz zaman, bölge denklemi 2023 yılının Ekim ayındaki, Kasım ayındaki, hatta 2024 yılının başlarındaki denklem değil. Kandil’deki karar vericiler, şu anda o denklemin dışındalar. Başta İran. Rusya’yı düşünelim, Rusya, o Rusya değil. Amerika’ya dayanmak zorundalar. Trump’la ne kadar, nerede anlaşırlar ya da İsrail’le nasıl anlaşırlar? O anlaşma onların o tür adımlar atmasını beraberinde getirir mi, şüpheli. Büyük soru işaretleri bunlar. Dolayısıyla, yanılgı payını saklı tutarak söyleyeyim, benim nazarımda, Abdullah Öcalan’a rağmen, bu okuma nedeniyle Kandil’in kongreden vazgeçeceğini sanmıyorum. Ama dediğine şu bakımdan önemle katılıyorum. Tayyip Erdoğan iktidarı, 19 Mart’ta yapılan, bence akıl dışı olan hamleyle… Ben bunu AK Partili milletvekilleriyle de konuştum. Tayyip Erdoğan gibi bir siyaset ustası nasıl böyle bir siyasi hamle yapabilir? ‘’Siyasi rakibini ekarte etmek isteyebileceğini, bunu faullü yapabileceğini de anlayabiliyorum. Siyasi tarihte iktidar mücadelesinde böyle faullere rastlanıyor. Ama sen 35 yıllık bir diplomayı, son derece tartışmalı bir şekilde iptal ediyorsun, aradan 7, 8 saat geçmeden, sabahın cininde 200 polis gönderiyorsun. Sonra adamı alıp, hapse atıyorsun. Sonra da toplumdan, bunların inandırıcılığını ve tepki gelmeyeceğini bekleyeceksin. O zaman yanlış hesap yaptın demektir. Muazzam bir tepki geldi ve bu, kendi iç itiş kakışları hâlinde enerji tüketen Cumhuriyet Halk Partisi’ni canlandırdı. Muazzam bir enerji verdi partiye ve o parti sokaktan aldığı enerjiyle daha da güçlendi. Senin az önce dediğin gibi, zaten Türkiye’nin birinci partisi durumundaydı. Her anket gösteriyor şimdi, arayı açarak gidiyor ve her kitle gösterisi de başarılı. Yozgat gibi akla gelmeyecek bir yer bile simgesel değer taşıdı, başarılı oldu.
Bunu ne kadar sürdürebilirler bilmiyorum, ama sürdürülebilir hâlde tutulması dahi ekonomiyi zayıflatıyor. Gerek Erdoğan’ı gerek Bahçeli’yi biraz çıldırtan husus da bu. Ülkemizin ekonomisine ne kadar zarar verdiğinin farkında mısın bununla? Niye zarar veriyor? Çünkü yatırımcılar gelmez oldu Türkiye’ye. Çünkü Merkez Bankası’nın rezervleri 50 milyar dolar eridi gitti. Nasıl kapatacaksınız? Mehmet Şimşek ha babam Amerika’da, orada burada. Eylemle değil, sözle tavlamaya çalışıyor muhataplarını, yatırımcıları. Peki, sen bu mitingler nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi’ni suçlamayı akıl ediyorsun da 19 Mart’ta niye yaptın o işi? Son derece antidemokratik bir hamle yaptın. Onun sonuçları bu. Biraz, kendim ettim, kendim buldum diye de bakılabilir. Ama buradan varacağımız siyasi sonuç şu: Tayyip Erdoğan bugün, 22 Nisan itibariyle, 19 Mart’ın hemen 3 gün sonrasına oranla, çok daha zayıf. 18, 17 Mart’tan çok, çok daha zayıf ve bu durum gittikçe daha da zayıflayacak. Ekonomi toparlanamaz bir hâle geliyor ve en önemlisi bu ülke bu iktidar tarafından yönetilemez bir hâle geliyor. İşin bu tarafı çok önemli.
Dolayısıyla bu işi sonuna erdirmek, PKK’dan ve Abdullah Öcalan’dan çok, aslında Erdoğan’ın çıkarına. Bu iş sürüncemeye giderse, fazla sallanırsanız… Çünkü Kürt hareketi bunca yıldır zaten mücadele ediyor. Kürt hareketi zulme alışık. Bu iyi bir şey değil, ama şu kadar adam hapiste, bu kadar adamı toprağa düşmüş. Yıllardır böyle. Üç kişi daha hapse girer, beş kişi daha bilmem ne olur. Kürt hareketi ortadan kalkmaz. 2015’ten, 2016’dan, 15 Temmuz’dan sonraki bütün yasaklamalar, baskılar, Kürt hareketini, Kürt halkını denklem dışı tutmaktı. Denklemde öyle sabit bir yer tuttular ki, şimdi her iktidar hesabı yapan, Kürtleri ve Kürt hareketini hesaba almak zorunda artık. Dolayısıyla asıl sıkıntıda olan sensin Sayın Erdoğan. O yüzden şu işleri ne kadar çabuk bitirirsen senin çıkarına, senin lehine. Bu anlamda Mümtaz’er Türköne’nin dün söylediklerini bir de buradan okumak gerekiyor. Çünkü, “Devlet Bahçeli esas olarak sonuca odaklanmış durumda. Bugünkü konuşması da o sonuca odaklandığının bir kanıtı. Onun için önemli olan bu sonuç. O kadar önemli ki icabında erken seçime bile gidebilir” diyor. Bugün Devlet Bahçeli de ‘’erken seçim yoktur’’ diyor. Ama sonuca odaklı hâli aynen devam ediyor ve dediğim gibi burada sonuca gitmek en fazla Erdoğan’ın çıkarına.
Evet, burada noktayı koyalım. Çok teşekkürler Cengiz Çandar. Yine bayağı keyifli bir söyleşi oldu, eksik olma. Gazeteci ve DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar’la “Örgüt, Kandil fesih kararı alır mı?” sorusunu bütün detaylarıyla konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.