Kenan Çamurcu bu yazısında, anarko-kapitalizm ekseninde Robert Nozick’in Anarşi, Devlet ve Ütopya adlı eseri üzerinden minimal devlet anlayışını tartışıyor.
“Şoför mahallinde felsefe” yazılarının ikincisi bu. Sol anarşizmden mülhem anarko-kapitalizmin devlet aygıtını toplumsal hayattan çıkarmanın imkanını ünlü liberteryen Robert Nozick üzerinden inceleyeceğiz.
Kapitalist evrende devlet fikrine en mesafeli ve kuşkucu felsefî geleneğin liberteryanizm olduğu söylenir. Sağ anarşizm yani. Bir tür radikal liberallik. Yahut ultra liberalizm. Anarko-kapitalizmdeki soyut ve ütopik yalınlığın ayaklarını dünyaya bastırmasıyla ünlü liberter Robert Nozick (1938-2002) bu akımın en önde bayrak sallayanı.
Robert Nozick’in liberalizmi, dağıtımcı sosyal adalet liberalizmi ile kapitalist anarşizm arasında evrimin geçiş formu.
Kapitalizmin başkenti Amerika’da liberalizm solcu özgürlükçülüğü ifade etmeye başladığında serbest piyasacı kapitalizmin liberterlik fraksiyonu doğdu. Liberteryanizm, “devlet ahlâken meşru mudur” sorusuna verdiği cevapla anarko-kapitalizm veya minarkizm sayılıyor. Minarkizm ya da minarşizm, sadece minimal devletin meşru olduğunu savunuyor. O da gece bekçisi gibi bir şey. Klasik liberalizmin tasavvurundan birkaç adım uzakta.
Nozick’in devleti; sözleşme ihlalleri, hırsızlık, hile ve şiddete karşı vatandaşı korumakla sınırlı. (Macit, s. 94) Anarko-kapitalizm ise bu seviyeye bile tahammülsüz. O nedenle “serbest piyasa anarşizmi” tanımıyla anılıyor. Minarkistler için devlet, “katlanılması gereken kötülük”. Anarko-kapitalistler için ise “kaçınılması gereken kötülük”. Fazlasıyla Bakuninci bir bakış. Bakunin’in farkı, hizmetleri sermaye sahiplerine değil seçilmiş komitelere devretmesiydi.
Anarko-kapitalizm kamu hizmetlerini özelleştirmeyi prensip yaptığı için ahaliyi mali olarak, dolayısıyla da siyasi olarak darlayamaz.
Dağıtımcı adaletten kapitalist anarşizme
60’lı yıllar, “refah devleti” ve “dağıtımcı adalet”in tartışmasız hükümranlık yıllarıydı. Bu yüzden Robert Nozick’inbu akıma yüksek performanslı cevap niteliğindeki Anarşi, Devlet ve Ütopya kitabı liberteryenlerce mesiyanik coşkuyla karşılandı. Anarko-kapitalizmin das Capital‘i muamelesi yaptılar kitaba. Refah devleti savunucusu Rawls’un Bir Adalet Teorisi‘ni tahtından indirmişti Nozick, onlara göre. Fakat buna rağmen, Nozick’in, minimal kalmak şartıyla devlete ahlakî meşruiyet atfetmesine kızmaktan da geri durmadılar. Çünkü meşruiyet, aslında doğal haklar ve kendinin sahibi olma ilkesine dayanan hak etiğindeydi sadece. Devletin bu meşruiyet çemberinde hiçbir şekilde yeri olamazdı.
Nozick’in eleştirilere verdiği cevap mealen şuydu: Kimsenin haklarını ihlal etmeyen minimal devlet gayri meşru değildir. Devleti amaç edinmiyorsak mesele yoktur. Ahlâken meşru süreç ve yollar kullanılıyorsa ve görünmez el marifetiyle işler görülüyorsa liberalizme halel gelmez.
Sözün burasında bir parantez açıp mukayeseli düşünmeye yardımcı olacak bir not aktaralım.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Avrupa’da mukaddes devlet tasavvuruyla Hegel rüzgârı eserken, onun Müslüman dünyadaki çağdaşı, Şiî filozof-din adamı Şeyh Murtaza Ensarî, devleti gayri meşru ilan etmişti. Ensarî’ye göre velayet hakkı Allah’a aitti ve bu hak devlette tecelli edemezdi. Devletin ahali üzerindeki velayet hakkını, ailenin çocuk üzerindeki velayet hakkına benzetmek bâtıldı. Ensarî’nin devlet derken kastettiği, sultan elbette. Yani monark. Ensarî’ye göre devlet, kamusal işlerin ortada kalmamasını sağlayan araçtan ibaretti. (Hasani – Mirahmedi, 2019: 113-132).
Liberter Nozick, liberal John Rawls’un (1921-2002) dağıtım teorisine itirazlarla kurdu teorisini. Liberal gelenek içinde eşitlikçilik ile özgürlükçülüğün karşı karşıya gelmesi deniyor bu çatışmaya. Harvard’da ofisleri bir katla ayrılıyordu. Biri Brooklyn, diğeri Baltimor Yahudisi, fikirleri Beyaz Ev’de ve Yüksek Mahkeme’nin odalarında tartışılan iki WASP. (Rothenberg).
Nozick, âhir zaman liberteryanizminin entelektüel temel taşı. Sağın sevgilisi “bırakınız geçsinler” fikrinin militanı. Rawls ise demokratik eşitlikçiliğin temsilcisi. Diğer sınıflar pahasına da olsa devlete güçsüzleri tutup kaldırma yetkisi tanımlayan liberal. Arz-yönlü iktisat teorisyeni, muhafazakâr Jude Waninski dermiş ki, “Önünüzde hep bir ferahlık ve daralma vardır. Hep bir tansiyon hali. Yin ve Yang gibi. Daima bir Rawls vardır. Daima bir Nozick de vardır.” (Rothenberg).
Rawls, kaynakların yeniden dağıtımını adil bulurken, Nozick’e göre adalet, toplumun faydası için bireyin haklarından feragat etmemesidir. (Aydın, 2020: 249). Burada sözleşmecilere esaslı eleştiri var. Rawls’a göre doğa durumu, eşit ve özgür bireylerin adil işbirliği temelinde birleşmeleri ve bunun koşullarını belirlemeleri demek. (Rawls, s. 6). Nozick’e göre ise doğa durumu bireyin özgürlüğü ve bireysel haklardır. (Nozick, s. 23).
Klasik liberalizmin kurucu babalarından Mill’in faydacılığına Rawls da, Nozick de karşı çıktı. Ama Rawls işbirliği sistemiyle eşitlik ve adaletin dağıtımını savunarak; Nozick ise toplumsal fayda için bireysel hakkın feda edilemeyeceği gerekçesiyle.
Nozick, liberalizmi devlete emanet eden klasik liberalizmin karşısına anarşist kapitalizmi çıkardı. Liberalizmi topluma emanet eden dağıtımcı adaletin karşısına da atomize bireyciliği dikti.
İslamcıların 90’larda yaptığı modernizm ve birey eleştirileri devleti kutsayıp yüceltmelerindedi. Özgürlük, şeffaflık, serbest piyasa vs. desenleriyle dolu maskeleri yanılttı herkesi. Aslında otoriter ve totaliter işlere teşneydiler. Liberaller de Nozickçi değil Hayekçiydi. Neoliberal programı uygulamaya koydu diye Şili diktatörü Pinochet’nin ayağına gidip kutlayan liberal. Yerli ve milli liberallerin mevcut otoriter rejime bayılmalarında şaşılacak bir şey yok yani.
Nozick’in yirminci yüzyılda liberal düşünceye sıçrama yaşattığına kuşku yok. Devletin sınırlandırılması fikrinin en parlak teorisyeni olduğu iddiası da abartılı sayılmaz. Meşruiyetin temel kriterini insanların doğal hakları gören teoriye yaptığı güncelleme emsalsiz. Ayrıca devletin ve faaliyetlerinin meşruiyetinin kanıtlanmaya muhtaç olduğunu başarılı biçimde gösterdiği de aşikar.
Ama unutmadan not edelim ki, Nozick, daha sonra kendi düşüncelerine sahip çıkmadı ve artık liberteryen olmadığını söyledi. (Beriş, 205; Borovalı’dan nakil). 1977 Ağustos’unda verdiği röportajda, liberterliğe isteksizce sürüklendiğini söyleyecekti. (Zlabinger). Yine, The Examined Life kitabında, vergilendirmeler konusundaki birkaç fikrini değiştirdiğini açıkladı. (Hendricks)
Nozick’le tanışalım
Nozick, Eşkenaz Yahudisi bir ailenin çocuğu olarak 1938’de Brooklyn’de doğdu. 2002’de 64 yaşında mide kanserinden vefat etti. Gençlik yıllarında Amerika Sosyalist Partisi’nin gençlik kollarına katıldı. 1960’da Endüstriyel Demokrasi Öğrenci Birliği’nin Columbia şubesini kurdu. Sonraları siyasi düşünceleri değişti. Radikal liberalizme yöneldi.
17 yıl sonra bir röportajda “Marks’a filozof olarak saygı duyuyor musunuz?” sorusuna “Pek değil. Hayır” cevabını verecekti. (Zlabinger). Vefatına kadar Harvard Üniversitesi’nde çalıştı.
Rawls’un Bir Adalet Teorisi (1971) kitabına cevap olarak yazdığı Anarşi, Devlet ve Teori (1974) kitabıyla ün kazandı. Kitap, Amerika’da felsefe ve din alanında Ulusal Kitap Ödülü aldı. Çalışması liberaller arasında da, karşıt cenahta da tartışmalara yol açtı.
Nozick’in sebep olduğu tartışmaları, kitabın mütercimi akademisyen Murat Borovalı, “akademi dünyasına liberteryen bombasını atıp kaçma” olarak niteliyor.
Kitabında çok güçlü bireysel haklar savunması yapmasına rağmen bu hakların felsefî temellendirmesine girmemekle eleştirildi. Bu, bir teorisyen için önemli kusurdu. Nitekim kendisi de kitabın önsözünde bu eksikliği şöyle itiraf ediyor: “Kitap, bireysel hakların ahlâkî temeli ile ilgili tam bir teori sunmamaktadır.” Nozick’i, bilerek bu kusuru işlemeye mecbur bırakan, işin zorluğu tabii ki. O zorluğu anlatarak mazur görülmeyi umdu.
Şöyle dedi: “Ahlâk teorisinin, onun temelini oluşturan şeylerin tam bir ifadesi de dahil olmak üzere, ahlâkî arka planın tamamıyla doğru bir şekilde ifade edilebilmesi için kapsamlı bir takdim gerekmektedir ve bu başka bir zaman yerine getirilecek bir vazifedir. Bu vazife öylesine hayati öneme sahiptir ki (gerçekleşmemesi büyük bir boşluk doğurmaktadır), bizim burada, Second Treatise’inde tabiat kanununun statüsü ve temeli konusunda tatmin edici bir açıklama getirmekten çok uzak olan Locke’un saygı gören geleneğini takip ettiğimizi söylemek pek fazla bir rahatlama getirmiyor.” (Nozick, 2006: 37).
Nozick’in sadece Anarşi, Devlet ve Teori kitabı Türkçe’ye tercüme edildi. Kitabın birinci baskısı 2000 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından yayınlandı. 2006’da ikinci baskı yapıldı.
Tercüme edilmeyen kitapları da var: Philosophical Explanations (1981 Harvard University Press), The Examined Life (1989 Simon & Schuster), The Nature of Rationality (1993 Princeton University Press), Socratic Puzzles (1997 Harvard University Press), Invariances (2001 Harvard University Press).
Bir: Özetle Nozick ne söylüyor?
Nozick, Locke’u izleyerek doğal durumu ve doğal hakları savundu. Ona göre haklar sonradan yapay olarak yaratılmaz. İnsanlar sosyal organizasyonlara doğal haklarıyla katılırlar. Bu da insanın kendinin sahibi olma ilkesine dayanır. Kendinin sahibi olma hakkı, tüm hakların kaynağı ve temelidir. Kişi, bedeninin sahibi olduğu gibi, onun ürettiği emeğin ve zamanın da ve hepsini içine alan hayatın da sahibidir. Sınırlamasız, tam kontrol hakkı ve yetkisidir bu.
Nozick’in Locke’tan ayrıldığı yer, vardığı bu sonuç. Locke, kişinin kendisi üzerindeki egemenliğine sınırlama getirmişti. Mesela insan kendini köleleştiremez, hayatına son veremez vs. Nozick içinse tek ahlakî kural, kişinin rızası. Bu nedenle Locke’un, kendinin sahibi olma ilkesine sınırlama getirmesini paternalist davranmasına bağlıyor. Oysa iki insan, sözleşmeyle köle-efendi ilişkisi de kurabilir. Bu ilişki biçiminde gayri ahlaki bir durum yoktur. (Uslu, s. 146).
Klasik liberalizm de “başkasının hakkını ihlal etmeme” şartını tek sınırlama ilan ediyor. Ama iş özgürlükleri örneklemeye geldiğinde -mesela köle olma özgürlüğü- Nozick kadar cesur değil.
Burada bir parantez açalım: Kendi kendinin sahibi olma tezi, politik pozisyonu sol olan Feminizm ile Marksizmi ultra sağcı liberterlikle buluşturan birey tasavvuru. Feministlerin “Benim bedenim benim kararım” sloganı ve Marksistlerin “emek sahibine aittir” şiarı, kaynağını liberalizmin, “kendinin sahibi olma” ilkesinden alıyor. İki taraf arasında geçirgenlik var. Sanıldığı gibi iki ayrı dünya değiller.
Nozick, sol anarşistlerin, devletin hem gerekli hem de ahlâkî olmadığı tezine karşı çıktı. Ona göre minimal devlet ahlâken savunulabilir ve meşrudur. Fakat minimal devletten daha kapsamlı bir devlet gayri meşrudur. Bu düşüncesini 17. ve 18. yüzyılın “doğal durum” ve “sözleşme” teorilerinden aldı. Ama siyasî toplum aşamasına geçişi tasarlarken onlardan ayrıldı. Sözleşmeci teorisyenlerin savunduğu, “devletin toplumsal sözleşmeyle aniden ortaya çıkması” modelini kabul etmedi. Ona göre devlet, Adam Smith’in “görünmez eli” gibi sürece yayılarak aşamalı biçimde varlık bulacaktı. (Nozick, 2006: 49-55).
Yani şöyle: “Kendiliğinden olan gruplaşmaların, müşterek koruma birimlerinin, iş bölümünün, piyasa baskılarının, ölçek ekonomisinin ve rasyonel çıkarların etkisiyle anarşinin yerini minimal bir devlet ya da coğrafî olarak farklı minimal devletler grubu alır.” (Nozick, s. 48).
Bu diyarda “toplumsal sözleşme” lafına abartılı paha biçenler var. Oysa topluma dayatılmış kaba mühendislikten başka bir şey değil sözleşme fikri. Fazlasıyla otoriter ve oradan asla özgürlük çıkmaz. Her “yeni anayasa” tartışması başladığında meseleyi “yeni bir toplumsal sözleşme” kavramıyla takdim ettiklerinde aslında yeni ulus inşasından bahsettiklerinin farkında değiller. Halbuki yenisi, eskisi gibi sorunlar, hastalıklar, araz ve marazlarla malül olacak. Yine bu sebeple Sparta ve Atina örneklerinin mirasçısı olan Peygamber’in Medinesindeki çoklu kamusallık modelinin belgesine ve yarattığı fenomene “Medine sözleşmesi” demek de yanlış. Peygamber yazılı belgeyle yeni bir ulus yaratmadı çünkü.
Nozick, minimal devletin ortaya çıkışını, bireylerin haklarını korumayla ilgili bir zaman çizelgesiyle açıkladı: İnsanlar doğal haklarını nasıl koruyacaktır? Dostları veya akrabalarıyla oluşturdukları birlikler yoluyla. Ama verimlilik, etkinlik ve çeşitli pratik sebeplerden dolayı bu tür hizmetleri özel koruma şirketlerinden almayı tercih edeceklerdir. Böylece, belli bir coğrafî bölgede farklı koruma politikaları olan ve müşteriler için birbiriyle rekabet edecek çeşitli koruma şirketleri oluşacaktır. (Nozick, 2006: 43).
Hizmetlerin şirketlere bölünmesinin kimi sorunlar yaratması kaçınılmaz. İşte bu aşamada “görünmez el” devreye girecek ve tüm koruma hizmetlerinin tek bir şirkette toplanması yönünde güçlü bir eğilim oluşturacak.
Minimal devletin nüvesini bu şema oluşturuyor.
Hatırlayalım, Nozick, Locke’un sözleşme yoluyla yetkiyi devlete devretmesini özgürlüğün sınırlandırılması olarak görüyordu hani, işte anarko-kapitalistler, “hakları koruma modeli”nde Nozick’in karşısına çıkacak ve onun da bireyin hakkını korumayı şirkete devretmekle aynı şeyi yaptığını söyleyecek.
Anarko-kapitalistlerin bir itirazı da Nozick’in minimal devleti meşrulaştırdığı evrim tasarımına. Öyle ya, sürecin mutlaka böyle işleyeceğini nereden biliyoruz?
İki: Maksimum birey-minimum devlet
Nozick’in liberter tasavvurunda bir organizasyonu devlet kabul etmek için iki şart var: 1) Belli bir coğrafi bölgede güç kullanma tekeli ona ait olmalı. Kimin güç kullanıp kullanmayacağına izin vermeli. İzinsiz ve yetkisiz güç kullananları da cezalandırmalı. 2) O coğrafî bölgedeki herkese koruma hizmeti sunmalı. (Nozick, 2006: 57).
Nozick bunun ötesindeki devletin bireyin özgürlük alanına müdahale edeceğini düşünüyor. Bu yüzden devlete dezavantajlıları kollayan dağıtımcılık rolü tanımak özgürlükle çelişir ona göre. Yine, her türlü eşitlik talebi devleti meşruiyet sınırının dışına çıkarır. İnsanlar arasında gelir ve servet eşitsizliği var. Devletin bu eşitsizliği düzeltmeye çalışması kabul edilemez bir müdahaledir. (Macit, s. 96). Başkalarına fırsat eşitliği sağlamak için insanların yetkisinde olan kazanımlara el konamaz. (Nozick, 2006: 303).
Nozick, bireyin özgürleşmesi ve kendi ütopyasını gerçekleştirmesi için devletin en aza indirilmesi gerektiğini söylüyor, ama bu, devlete karşı toplumu güçlendirme ve bu yolla bireyin özgürlüğünü güvence altına alma anlamı taşımıyor. Ona göre devlet kadar toplum da en az olmalı. Bu fikirden ilham alan neo-liberalizmin annesi, İngiltere başbakanı Margaret Thatcher “Toplum yoktur. Birey ve aileleri vardır” diyordu.
Yani birey, başkasının hakkını ihlal etmediği sürece kendi hayatını dilediği gibi yönetir. Tek tek bireyler için iyi olan dışında, uğrunda fedakârlık yapmayı gerektirecek kolektif iyi yoktur. Sosyal bütünün maslahatı gözetilecek diye birey için iyi olandan vazgeçilemez. Bireyi toplum için fedakârlık yapmaya zorlamak, basbayağı onu diğer insanların menfaati için kullanmak demek. Birilerinin başkaları için feda edilmesini mazur gösterecek hiçbir sebep olamaz. Farklı yaşamları olan farklı bireyler var ve kimseninki başkaları için feda edilemez.
Kendinin sahibi olma ilkesi kişiye hayat, özgürlük ve mülkiyet hakkı verdiği gibi, onları koruma hakkı da verir. Mesela kişi, evinden eşya çalan hırsızın evine girip kendine ait olanı zorla geri alabilir. Çünkü saldırgan hırsız, bireyin hakkını ihlal etmekle hakkının dokunulmazlığını kaybetmiş sayılır. Hak ihlal eden kişi, yaptığı ihlal oranında ceza olarak kendi hakkını kaybetmeli. Hak ihlali, zorlamayı meşru kılar çünkü.
Kişiyi rızası dışında bazı şeyleri yapmaya veya yapmamaya zorlamanın tek meşru yolu, o kişinin hak ihlalcisi olması. Zorlamayı veya güç kullanmayı meşru hale getiren bu koşul devletler için de geçerli. Fakat Nozick burada çözülmesi gereken bir sorun olduğunun farkında. Soru şu: Hak ihlali cezalandırılır; ama peki, hak ihlal etme ihtimali bulunan riskli eylem yasaklanabilir mi?
Nozick böyle bir yasaklamanın özgürlükle çeliştiğini, dolayısıyla bir hak ihlali olduğunu düşünüyor. Bireyler belki de hiç ihlal etmeyecekleri bir hak yüzünden yasakla cezalandırılmış olacaklar. (Nozick, 2006: 117).
Bu konuda bir örnek veriyor: “Mesela bir sara hastası kimseye zarar vermeden hayatı boyunca araba kullanabilir. Bu kişinin araba sürmesini yasaklamak da diğer insanların gördüğü zararı azaltmayabilir. Otomobile bağımlı toplumumuzda başkalarının düştüğü riski azaltmak için herhangi birinin araba sürmesini yasaklamak o kişinin ciddi şekilde dezavantajlı duruma düşmesine neden olur. Bu dezavantajlara çare bulmak maliyetli olacaktır. (Bir şoför tutmak ya da taksiye binmek gibi)” (Nozick, 2006: 118).
Bu sorunda Nozick’in bulduğu çözüm tazminat sistemi. Burada kastedilen tazminat, mağdurun zararını gidermek değil. Aksine eylemi yasaklayabilmek için onu tazmin etmek gerektiği ilkesi. Riskli faaliyetleri yasaklama hakkınız varsa hakkınız olan bir şey için tazminat ödemezsiniz. Ama yoksa, haksız yasaklama için tazminat ödemek zorundasınız. Bu durumda böyle bir mecburiyetle karşı karşıya kalmamak için bu işten vazgeçmek en doğrusu. (Nozick, 2006: 123).
Riskli eylemleri yasaklamak, sadece bu yasaktan dolayı menfaat elde edenlerin, yani riskten kurtulanların tazminat ödemesi halinde meşru hale geliyor.
Nozick, bir hakkı yasaklamanın gerektirdiği tazminata ilişkin hesaplama yöntemi de öneriyor. Sara hastasının araç kullanmasını yasaklama örneğine dönersek, burada tazminat miktarı, sara hastasının, yasaktan önce araba kullanırken yaptığı masraflar taksi masraflarından çıkarılınca geriye kalan miktar olur. Bu eylemin riskini üstlenmek istemeyenler bu tazminatı sara hastasına verirlerse eylemi meşru olarak yasaklama hakkını kazanabilirler. (Nozick, 2006: 156).
Üç: Faydacı ve hakedilmiş adalete karşı liberteryen ahlak
Rawls’a göre, bireylerin doğuştan getirdikleri yetenekler üzerinden kazandıkları, gelir adaletsizliğine yol açıyor. Bu nedenle buna müdahale edilmeli. Rawls burada, bireylerin doğal yetenekleri yoluyla elde ettikleri gelirin yalnızca en dezavantajlı durumdaki bireye fayda sağladığı ölçüde adil olabileceğini söylüyor. (Rawls, 2017: 93).
Nozick bu adalet şablonuna profesyonel basketbolcu Wilt Chamberlain örneği ile karşı çıkıyor. Herkese eşit dağıtımı öngördüğümüz bir durumda, insanlar paralarının bir kısmını, seyretmekten keyif aldıkları ve izlemeye para ayırmayı tercih ettikleri ünlü basketbol oyuncusu Chamberlain’e verirler. Nozick bu durumu, kurumsal bir anlaşma ile insanların maç bileti ücretinin 25 sentini Chamberlain için ayrı bir kutuya atmaları şeklinde tanımlıyor.
Nozick’in sorusu şu: İnsanların yapmayı sevdikleri ve gönüllü olarak tercih ettikleri pek çok durumda olduğu gibi, bu basketbol oyuncusunu izlemeyi tercih etmesi sayesinde, onun ortalama kazancın üstünde gelir elde etmesi neden adil olmasın? (Nozick, 2006: 216-17).
Bu örnekte, bir yandan bireylerin tercihlerinde özgür olması gerektiği ilkesine vurgu var, diğer yandan da doğal yeteneklerle elde edilen gelirin, tercihlere ve rızaya bağlı olduğu sürece adaletsiz olmayacağını göstermek istiyor. Burada bir alışveriş var ve iki taraf serbest değiş tokuş hakkını kullanıyor.
Başlangıçta eşit dağıtımın düzenlendiği ve maç bileti ücretinin bu eşitlik temelinde belirlendiği durumda, Chamberlain ile izleyicileri arasındaki 25 sentlik değiş tokuş belirlenmiş eşitliği etkilemiyorsa iki kişi arasındaki takasın adaletsizliğinden şikayet edebilir miyiz? (Nozick, 2006: 217).
Özgür bir toplumda farklı insanlar farklı kaynakları kontrol ederler. Gönüllü takaslar ve kişilerin eylemleri sonucunda yeni kazanımlar ortaya çıkar. Böyle bir toplumda payların dağıtımı, bireylerin aralarından evlenecekleri kişileri seçtikleri eş dağıtımından farklı değildir. Ortaya çıkan nihai sonuç, konuyla ilgili farklı bireylerin vermeye yetkili olduğu birçok bireysel kararın ortaya çıkardığı bir şeydir. (Nozick, 2006: 204).
Yani Nozick’e göre, merkezi bir otoritenin dağıtım yapması veya kontrol yetkisini elinde bulunduran bir yapının var olması adaletin sağlanamayacağının göstergesidir.
Nozick’e yapılan “yeni kapitalizmin anarşisti” yakıştırması yerinde aslında. Çünkü savunduğu şeyler, kapitalizme engelsiz alan açmaya dönük. Toplumsal dengeleri bozan refah eşitsizliğinden telaşlanıp kapitalizme çeki düzen vermeye çalışan Rawls gibi reformist/revizyonist liberallere bu nedenle karşı çıkmış olmalı.
Nozick’in bir ahlâk teorisi sunmaması en çok eleştiri aldığı konu.
Rawls yanlısı Thomas Nagel’a göre Nozick hiçbir teorik temeli bulunmayan bir liberteryanizm savunusu yaptı. Öyle ki, hiçbir temel tez sunmadan ve bütün teorisini üzerine inşa ettiği öncüllerini temellendirmeden bıraktı, buna karşın pek çok spesifik ve iddialı sonuçlara ulaştı.
Bir anarko-kapitalist olarak Murry Rothbard da Nozick’e yönelik eleştirilerinde minimal devlet savunusu üzerine odaklanıyor. Nozick’i, hakların varlığına ilişkin herhangi bir argümana sahip olmadığı için eleştiriyor. Ona göre, evrende veya insan doğasında temellenen bir hak anlayışı taşımayan Nozick, Kantçı bir sezgici. Hakları basit bir duygusal sezgi olarak kavrıyor. (Uslu, s. 149-150).
Nozick, kitabının sonunda, meselenin devletin sınırlamalarından kurtulmaktan ibaret olmadığını kabul ediyor. İnsanlar, devletin yasal olarak kendilerine dayatamayacağı çeşitli sınırlamaları benimseyebilir. Her ne kadar çerçeve liberteryen ve “bırakınız yapsınlar” olsa da topluluklar bunu tercih etmeyebilir. Bu nedenle çerçevenin özelliklerinin bireysel topluluklar üzerinde hâkim olmasına gerek yok. “Bırakınız yapsınlar” sisteminde işlev gören hiçbir kapitalist kurumun ortaya çıkmama ihtimali de var. (Nozick, 2006: 401).
KAYNAKLAR
Aydın, Aysun, “Rawls ve Nozick, Bireysel Haklar, Tercihler ve Yetenekler Üzerine”, Kilikya Felsefe Dergisi, Sayı 2, Ekim 2020, ss. 247-262
Beriş, Hamit Emrah, “Çağdaş Liberalizmde Farklı Yönelimler: John Rawls ve Robert Nozick”, Liberal Düşünce, Güz 2002, ss. 197-215
DMY Felsefe, “Robert Nozick Kimdir?”, https://www.dmy.info/robert-nozick-kimdir/
Hasani, Ferzad – Mirahmedi , Mansur. (Kış 2019). “Hudud-i İhtiyarat-i Hukumeti-yi Fakih der Nigah-i Tatbiki be Ara-yi Siyasiy-yi Şeyh Murtaza Ensari ve Murtaza Mutahhari”. Siyaset-i Mütealiyye. Yıl: 6, Sayı: 23. S: 113-132.
Hendricks, Scotty, “Why Robert Nozick was a libertarian”, Big Think, August 13, 2018, https://bigthink.com/politics-current-affairs/why-robert-nozick-was-a-libertarian/
Internet Encyclopedia of Philosophy, “Robert Nozick: Political Philosophy”, https://iep.utm.edu/noz-poli/
Yıl 7, Sayı 28, Nisan-Mayıs-Haziran 2011, ss. 85-97
Nozick, Robert, Anarşi, Devlet ve Ütopya, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, 2006, Çev. Alişan Oktay.
Rawls, John, Bir Adalet Teorisi, Phoenix Yayınevi 2017
Rothenberg, Randall, “Philosopher Robert Nozick vs. Philosopher John Rawls, Give me liberty or give me equality”, Esquire, March 1, 1983
Uslu, Cennet, “Robert Nozick: Anarko-Kapitalizme Karşı Minarkizm”, Liberal Düşünce Dergisi, sayı: 48, ss. 0-169, Eki. 2007
Zlabinger, Albert, “An Interview with Robert Nozick”, Dec 1st, 1977, Libertarianism, https://www.libertarianism.org/publications/essays/interview-robert-nozick