AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın grup toplantısında yaptığı konuşmayı değerlendiren gazeteci Ruşen Çakır, iktidarın yeni bir “tehdit” tanımı üzerinden muhalefeti baskı altına almaya çalıştığını savundu. Çakır, “FETÖ etkisizleşti, PKK silah bıraktı. Şimdi geriye bir tek EİTÖ kaldı: Ekrem İmamoğlu Terör Örgütü” diyerek iktidarın söylem stratejisini eleştirdi.
İktidar yeni tehdit pazarlıyor
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuşmasında, İstanbul’da yürütülen soruşturmayı “Cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu” olarak nitelendirdi, iş dünyasından bürokrasiye kadar geniş bir yapıya işaret etti.
“Bir EİTÖ eksikti” başlıklı yayında iktidar yeni bir düşman tanımlıyor ve bu düşmana karşı devletin baskı araçlarını seferber etmeye hazırlanıyor” diyen Çakır, bu hamlenin seçmen nezdinde karşılık bulmasının zor olduğunu vurguladı.
Çakır’a göre iktidar, kamuoyuna yeni tehdit pazarlıyor. Ancak hem soruşturmada bugüne dek ciddi bir delil ortaya konmamış olması hem de kamuoyunun bu tür söylemlere eskisi kadar itibar etmemesi nedeniyle bu çabanın sonuç vermeyeceği görüşünde. Çakır, “Böyle bir ortamda Ekrem İmamoğlu’nu cezaevinde tutmak ne hukuken ne siyaseten sürdürülebilir olur” dedi.
Çakır, iktidarın aynı anda hem çözüm süreci adımları attığını hem de muhalefeti terörle ilişkilendirmeye çalıştığını belirterek bu ikili söylemin kendi içinde çeliştiğini savundu.
“Bir yandan Selahattin Demirtaş’ın çıkması bekleniyor, Öcalan’ın koşullarının iyileştirileceği konuşuluyor; diğer yanda İmamoğlu milli güvenliğe tehdit gösteriliyor. Bu denklem tutmaz” ifadelerini kullandı.
Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir
Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bir zamanlar Türkiye’de Erdoğan iktidarı Fethullahçılarla birlikte çok ciddi operasyonlar yaptılar. Ergenekon ve sonra Balyoz. Ve Fethullahçılar Ergenekon’u, bu operasyonları iyice pazarlayabilmek için bir terör örgütü eklediler, ETÖ oldu: Ergenekon Terör Örgütü. Kendilerinden başka kimse kullanmıyordu ama bayağı bir bunu dayattılar. Sonra ne oldu? Bunun başına bir ‘‘F’’ ekledi Erdoğan ve ‘‘FETÖ’’ yaptı, ‘‘Fethullahçı Terör Örgütü’’ dedi ve Fethullahçıları hedef aldı, özellikle darbe girişiminden sonra. Ama Türkiye’de terör deyince akla tabii ki PKK geliyor. Yıllardır bütün siyasi iktidarlar PKK’yla mücadele iddiasıyla ortaya çıktılar. İnişli çıkışlı bir grafik oldu ama bunun ötesinde terörle mücadele gerekçesiyle ve sıklıkla bahanesiyle birçok şeyi yaptılar. Susturmak istedikleri kişileri susturdular, gazeteleri kapattılar, şu oldu bu oldu. Ve şu anda bakıyoruz, FETÖ’nün artık etkisi hemen hemen yok. Zaten Fethullah Gülen de öldü ve orada bir miras kavgası yaşanıyor, yurt dışında. PKK silahları bıraktı, bıraktığını ilan etti daha doğrusu. Ve devletin elinde, Erdoğan’ın elinde bir terör örgütü kalmadı. Ve bir baktık, dün grup toplantısında hem ‘‘terörsüz Türkiye’’ ilanı yaparken hem de adına terör demese de bir suç örgütü tarifi yaptı. Şöyle dedi Erdoğan: ‘‘İstanbul’da yürüyen soruşturma bu çarpık tablonun en bariz ve belki de cumhuriyet tarihinin eşi benzeri görülmemiş bir suç organizasyonu örneğidir. Öyle ki yapılan işlerin yolsuzluk ve haraç boyutuyla ilişkili organize suç vasfını aşarak ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara ulaştığı anlaşılıyor.’’ Evet, ülke güvenliğini tehdit ediyor. Devamında istihbarat örgütleriyle ilişkiden bahsediyor, bürokratlarla ilişkiden bahsediyor, yani dolayısıyla bir terör örgütü tarif ediyor. Çünkü ülkenin güvenliğini tehdit eden… Kim bu? Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları. Diyor ki, ‘‘Bu İstanbul’un ötesinde çok büyük bir olay, herkes var. İş insanları var, cemaatler var’’ diyor. Kimleri kastediyor, açıkçası bilmiyorum ama herhalde yarın öbür gün iktidar yanlısı hesaplar ve yayın organları birtakım hedefler göstereceklerdir Erdoğan’ın bu çıkışıyla. Ve bize şöyle bir şey tarif ediliyor: ‘‘Tamam, FETÖ etkisizleşti, PKK devri bitti ama merak etmeyin, bizim yine uğraşacağımız bir tehdit var.’’ Ben de buna ‘‘EİTÖ’’ dedim: Ekrem İmamoğlu terör örgütü. Kimisi bunu şöyle yorumluyor, tabii ki ilk akla gelen; ‘‘Erdoğan düşmansız yapamıyor ve düşman olarak Ekrem İmamoğlu’nu ve CHP’yi ve toplumsal muhalefeti gösterecek.’’ Kimisi bunu başka türlü yorumluyor, diyor ki; ‘‘CHP’ye, Ekrem İmamoğlu’yla aranızı açın demek istiyor Erdoğan.’’ Yani, ‘‘Ben onunla uğraşacağım, siz ama yine bildiğiniz gibi yapın’’ demek istiyor. Her halükarda Erdoğan yeni bir düşman tanımlıyor ve o düşmana karşı devletin imkânlarını, baskı imkânlarını, yargıyı kullanacak ve birçok kişiyi de, şu ya da bu nedenle hoşlanmadığı kişileri de yargı eliyle ‘‘Bu, cumhuriyet tarihinin görülmemiş ölçüde suç organizasyonu’’ dediği olaya eklemeye çalışacak. Allah için 19 Mart’tan bu yana bekliyoruz turpları, hâlâ ortada turp yok. Hâlâ ortada böyle kamuoyunun “Hadi ya, olur mu?” dediği bir şey yok. Çok büyük iddialarla başlayan soruşturma, dosya sıfıra sıfır, elde var sıfır. Yeni dalga oldu, yeni dalgalar bekleniyor ve zaten Erdoğan’ın verdiği bu işaretle bugün yarın yeni dalgaların gelmesi hiç şaşırtıcı olmaz. Ama ikinci dalgayı gördük, hiçbir etkisi olmadı. Hatırlıyor musunuz kimler alındı, neden alındı, ne oldu? Hiçbir etkisi olmadı. Yeni dalgalarda da bir şey bulunacağı hayli şüpheli. Şu ana kadarki performansından, güvenlik güçlerinin ve savcılığın, bundan sonra da pek bir şey çıkacağı yok. Ama Erdoğan bunu retorik olarak kullanacak, bir tehdit olarak kullanacak ve bununla ülkeyi yine o otoriter rejiminin temelini bu yapmak isteyecek. Ama başarabilecek mi? Bence başaramayacak. Çünkü Erdoğan’ın yeni bir zemin yaratmak istediği önermesinden hareketle bunu bir veri olarak, şaşmaz bir realite olarak kabul etmek yanlış. Çünkü, ‘‘Erdoğan’ın böyle bir gücü var mı?’’ sorusunu sormamız lazım. Tamam, bunu diyor ama bunun altını doldurabilecek mi, bunun karşılığını verebilecek mi? Siz düşünün: PKK silah bırakıyor, kademe kademe de olsa birtakım gelişmeler olacak, cezaevinden çıkanlar olacak, yurt dışından yurt içine gelecekler olacak, birçok şey olacak. Ve bütün bunlar olurken ne olacak? Ekrem İmamoğlu millî güvenliğe tehdit olarak cezaevinde kalacak. Bunu nasıl anlatacak? Kendi tabanına bile nasıl anlatacak? Yani siz Türkiye gibi bir ülkede, yıllarca ‘‘terör terör’’ diye insanları doldurduğunuz bir ülkede, terörün sorumlusu olarak gösterdiğiniz… Neydi? Süleyman Soylu, Murat Karayılan için “Bilmem kaç parçaya bölmezsek bu millet bizim suratımıza tükürsün, şerefsizler diye tükürsün” demişti ama Murat Karayılan muhtemelen İsveç’e ya da Güney Afrika’ya ya da Norveç’e gidecek. Böyle bir ortamda siz Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarını ‘‘çok büyük uluslararası organizasyon, şu bu’’ deyip ortada hiçbir delil olmadan tutacaksınız. Ve kamuoyu yoklamalarında o kişi, Ekrem İmamoğlu an itibarıyla sizi cumhurbaşkanlığı seçiminde net bir şekilde geçiyorsa, onun partisi, Cumhuriyet Halk Partisi net bir şekilde şu haliyle bakıldığı zaman Türkiye’nin birinci partisiyken bunu nasıl yapacaksınız? Yapmak isteyeceksiniz, tamam, ama nasıl yapacaksınız? Bir müddet bunun gazı verilecek, bir müddet bununla ilgili birtakım yalanlar, gizli tanık ifadeleri, şunlar bunlar belki ortada dolaşacak ama bir diğer yandan siz çözüm sürecini yürüttüğünüz için — yürütüyorsunuz artık, bu gözüküyor — burada birtakım isimler tarih olacak, şu olacak bu olacak, ki olması lazım. Mesela Selahattin Demirtaş’ın bir an önce cezaevinden çıkması lazım. Abdullah Öcalan’ın İmralı koşullarının iyileştirileceğini biliyoruz, şimdiden başladı. Siz Öcalan’ı İmralı’da iyi ağırlarken, HDP’lileri, belediye başkanı, milletvekili, eş başkanları bırakırken – ki tamam, çok güzel – Ekrem İmamoğlu’nu içeride tutacaksınız. Bu tutmayacak bir oyun ve hiçbir şekilde inandırıcılığı yok. Diyeceksiniz ki “Ya ne anlamı var, Osman Kavala’yı yıllardır tutuyor.” Ama artık Osman Kavala’yı da tutamayacak. Bu yeni dönemde bunları yapabilme şansının kaldığını ben düşünmüyorum. Kimse ‘‘Ekrem İmamoğlu terör örgütü’’ önermesine ya da “terör örgütü’’ demeyin, ‘‘Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük suç organizasyonu” önermesine inanmayacak. Tabii ki bunu söyleyen de inanmıyor ama bunu satmaya çalışıyor, bunu pazarlamaya çalışıyor. Ne elinde bunu pazarlayabilecek imkân var — yani belge, kanıt vesaire, olsaydı çoktan görürdük — ne de bunu yapabilecek kaynak var. Tabii ki devletin çok imkânları var, devletin çok sayıda personeli var, çok geniş bir medya ağı var; ama bunları yapabilecek kalitede bir insan kaynağı artık Erdoğan’ın yok. Bir de göreceksiniz, bunu halkın gözünün içine baka baka televizyonlarda, şurada burada ya da mitinglerde anlatabilecek, savunabilecek bir milletvekili, bakan bulmak bayağı zor olacak. 19 Mart’tan bu yana, dikkatinizi çekerim, Ekrem İmamoğlu aleyhine ve arkadaşları aleyhine yüksek sesli bir şekilde konuşan eden AK Partili önemli figür görmedik. Tam tersine “Ya bir dakika, yanlış mı yapıyoruz?” diyenler gördük. Şimdi gelinen aşamada, PKK’nın da artık tehdit olmaktan çıktığı bir aşamada Erdoğan’ın yeni tehdit yaratma gayreti anlaşılabilir ama gerçekleşeceğini düşünmek bana göre hiçbir şekilde anlaşılabilir değil.
Bitirmeden, Medyascope’a destek olmanızı rica ediyorum. YouTube ‘‘Katıl’’dan ya da Patreon’dan bize destek olabilirsiniz, ki özgür yayıncılığımızı sürdürebilelim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.