Çözüm reçetesi: Devlette yumuşama, Gülen cemaati tabanında sivil itaatsizlik – İsa Hafalır yazdı

Devletin Gülen cemaatine yönelik politikalarıyla uzun yıllardır hiçbir yere varılamadı. Devletin kullandığı söylemler ve uyguladığı yöntemler, cemaatin sorunlu unsurlarını ortadan kaldırmak yerine, aksine onları besleyip güçlendiriyor. Özellikle yurtdışında propaganda yapan kesimlere karşı devletin kullandığı “FETÖ bir canavar” söylemi etkili olmuyor; tam tersine, cemaat içindeki mağduriyet duygusunu besleyip cemaat yöneticilerinin, şahinlerinin, manipülatörlerinin söylemlerine malzeme sağlıyor.

“Yurtdışındaki cemaat mensuplarına ülkelerine dönebilmeli”

Daha akılcı, daha makul ve daha insaflı söylemlere geçmenin zamanı çoktan geldi. Cemaat içindeki sorunlu tarafları, mahrem yapıları ve manipülatif unsurları; bu hareketi dini bir yapı olarak görüp desteklemiş tabandan net bir şekilde ayrıştırmak gerekiyor. Önceki yazımda belirttiğim üzere, devlet, yurtdışındaki cemaat mensuplarına ülkelerine geri dönebilme veya ziyaret edebilme hakkını sunmalı. Aynı zamanda, yurt içindeki (eski) cemaat tabanına ekonomik ve sosyal hayatta kendi ayakları üzerinde durabilecekleri imkânlar sağlamalı. Çünkü bu insanlar zaten büyük oranda cemaatin manipülatif unsurlarının kurbanı olmuş durumda. İktidar sahiplerinin “kandırıldık” demeyi kendilerine hak gördüğü bir yerde, aynı hakkı halkından esirgemesi gerçekten çok acı. Bu nedenle devletin yapacağı insani düzenlemeler, hem bu insanların topluma yeniden kazandırılması hem de cemaatin problemli taraflarının ve yapısının zayıflatılması açısından kritik bir öneme sahip.

Özellikle cezaevlerinde bulunan yaşlılar, hastalar, engelliler ve çocuklu anneler gibi dezavantajlı grupların mağduriyetlerinin giderilmesi artık ertelenmemesi gereken bir mesele. Bu insani iyileştirmeler, öncelikle vicdani olarak doğru bir tutum; aynı zamanda cemaat propagandasının önünü kesecek etkili bir hamle. Çünkü devletin yaptığı haksız uygulamalar, hem cemaat tabanının gelecekten ümidini kesmesine neden oluyor, hem de cemaat hiyerarşisinde bulunanlara ve onların savunucularına can simidi veriyor.

Devletin göremediği ya da görmezden geldiği diğer önemli mesele ise şu: Ahmet Dönmez ve Gökhan Bacık gibi (az sayıda ama önemli çalışmalar yürüten) isimlerin doğru, vicdanlı ve makul tespitlerinin toplumun daha geniş kesimlerine ulaştırılması gerekiyor. Bu kişilerin görüşleri daha geniş bir kitleyle buluşursa, toplumda cemaat meselesine dair daha sağlıklı ve rasyonel bir bakış açısı gelişebilir. Devletin “tabanı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet” söylemine geri dönmesi de bu süreci kolaylaştıracaktır. Böylece Gülen cemaati sorunu, toplum nezdinde daha anlaşılır ve yönetilebilir bir hâle gelebilir.

“Cemaat tabanı artık kendi başına hareket etmeli”

Cemaat yönetimine gelince; üst yönetimdeki grubun sorunları çözmek gibi bir niyeti olmadığı açıkça ortada. Bu yönetici grup, mevcut karmaşadan ve yapılan haksızlık/hukuksuzluklardan faydalanarak kendi konfor alanlarını muhafaza etmek istiyor. Tabanın yaşadığı mağduriyetler ve sıkıntılar onlar için sadece (eski düzenlerini devam ettirebilmek için) bir propaganda malzemesi. Bu durumda, cemaat tabanının üst yönetimden herhangi bir fayda beklemesi gerçekçi değil.

İşte tam da bu yüzden, cemaat tabanının artık kendi başına hareket etme zamanı gelmiş durumda. Cemaat içindeki en nitelikli kesim (hem kabiliyet, hem iyi niyet, hem de aslında güç bakımından) tavan değil, taban. Cemaat tabanının bir “sivil itaatsizlik hareketi”ne başlaması gerekiyor. Peki bu itaatsizlik hareketi nasıl olabilir?

Öncelikle, himmet vermeyi tamamen bırakmak bu itaatsizlikteki en önemli kalem. Himmet olarak verilen paraların nasıl kullanıldığı (eski zamanlarda olduğu gibi) belli değil. Mağdurlara yardım illa cemaat üzerinden yapılmak zorunda değil. Yardımlar, kişisel olarak veya küçük gruplar halinde doğrudan mağdurlara ulaştırılabilir. Zaten kültür festivali tarzı işler ve cemaatten maaş alan kişilerin maaşlarının finanse edilmesi, bırakılması gereken şeyler kanımca.

“Cemaat yönetimi destek bulamadığında değişime gidecek”

Ayrıca cemaat yayınlarına (dergi, kitap vs.) abone olmamak ve bu tür yayınları takip etmemek de önemli bir adımdır. Yurtdışında bulunan tabandaki insanlar, dini sohbet yapmaya devam etmek isteyeceklerdir. Bu durumda bu sohbetleri, tamamen bağımsız bir şekilde, hiyerarşiden gelen “abi”ler olmadan yapabilirler. Bununla bağlantılı olarak, cemaat yönetiminin propaganda amaçlı yayınlarını ve sosyal medya hesaplarını takip etmeyi de bırakabilirler.

Böyle bir sivil itaatsizlik hareketi, cemaat üst yönetimine ciddi bir mesaj verebilir ve onları tabanın taleplerini dikkate almaya zorlayabilir. Çünkü cemaat yönetimi ancak maddi ve manevi destek bulamadığında değişime gitmek zorunda kalacaktır. Çok defa vurguladığım üzere, artık cemaat tabanının harekete geçme zamanı.

Devletin atacağı olumlu adımlarla birlikte, Gülen cemaati tabanındaki sivil itaatsizlik hareketi gerçek bir dönüşümün başlangıcı olabilir. Çünkü çözümü beklemekle sorunlar bitmeyecek, aksine derinleşecek. Cemaat tabanının kendi kaderini eline alma vakti. Devletin de, yumuşak ve vicdani adımlarla “Gülen cemaati sorunu”nu çözme vakti. Bir önceki yazımın başlığında yazdığım gibi: şimdi değilse, ne zaman?

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.