Cihan Ülsen anlattı: Kürtler neden hâlâ “temkinli iyimser”?

Ruşen Çakır’ın konuğu avukat Cihan Ülsen Kürtler neden hâlâ “temkinli iyimser”? sorusunu yanıtladı. Ülsen, “Özellikle somut adımların beklendiği dönemde hâlâ somut adımların atılmamış olması sürece desteğe olan heyecanı azaltıyor.” dedi.

Avukat Cihan Ülsen, “Temkinli iyimserlik hâlâ devam ediyor. Özellikle somut adımların beklendiği dönemde hâlâ somut adımların atılmamış olması sürece desteğe olan heyecanı azaltıyor. Yoksa sürece olan destek Kürtler nezdinde iyi bir durumda. Gayet makul bir durumda. Bu heyecan yaratıyor mu? Yaşanan süreç bir şeye karşılık geliyor mu? İşte orada ciddi bir soru işareti var.” dedi.

Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi, AİHM’in üçüncü kez ihlal kararı vermesine rağmen eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Kobani davası tutukluları hakkındaki tahliye başvurusunu reddetti. Mahkeme, AİHM kararının henüz kesinleşmediği gerekçesiyle tutukluluğun devamına hükmetti.

Mahkeme, Demirtaş dahil sanıkların uzun tutukluluk süresi nedeniyle tutuklu sayılamayacağını belirtti. Sanıklar hakkında mahkemenin karar verdiği, böylece sanıkların hükmen tutuklu hale geldikleri vurgulandı.

Yargıtay içtihatlarına göre hükmen tutukluluğun uzun tutukluluk süresinden sayılamayacağı da kararda yer aldı. Bu gerekçeyle sanıkların cezaevinde kalmasına hükmeden mahkeme, itiraz yolunun açık olduğunu belirtti.

Tahliye başvurusu reddedilen sanıklar arasında Figen Yüksekdağ, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Aynur Aşan, Bülent Barmaksız, Dilek Yağlı Şenoğlu, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Nazmi Gür, Pervin Oduncu, Zeynep Karaman, Zeki Çelik ve Zeynep Ölbeci bulunuyor.

Demirtaş tahliye olsaydı ne olurdu?

Ülsen, “Demirtaş tahliye olsaydı Diyarbakır’ın gündemi Demirtaş olurdu. Burada bir süreç işletiliyor. Halk bu sürecin arka planında, yapılanlar, konuşulanlar, tarafların iletişimleri hakkında bir şeyler duymak istiyor. Çözüm süreçlerinde gördüğümüz kapı arkası sürecin işlemesi gayet normal. Halk nezdinde bir karşılık bulması için somut veriler elde edilmesi gerekiyor. Bunun en önemli ayağı da Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk halinin sona ermesiydi. Ama bu gerçekleşmedi. Bu gerçekleşmediği için de temkinli iyimserlik hali devam ediyor. Çünkü bunun artık adalet veya hukuk ile ilgili bir süreç değil, tamamen bir hesaplaşma süreci olduğuna dair kanaat insanlarda oluşmuş durumda.” dedi.

Cihan Ülsen anlattı: Kürtler neden hâlâ "temkinli iyimser"?
Cihan Ülsen anlattı: Kürtler neden hâlâ “temkinli iyimser”?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Cihan Ülsen anlattı: Kürtler neden hâlâ “temkinli iyimser”?

Ruşen Çakır: Cihan merhaba.

Cihan Ülsen: Merhaba.

Ruşen Çakır: Senin soyadında hep zorlanıyorum. Ülsen, evet. Tam seni anlatıyordum; ‘‘Yakın zamana kadar DEVA Partisi’nde il başkanıydı ama istifa etti ve özellikle bölgede hukukçu kimliğiyle Kürt sorunu üzerine bayağı çalışmaları olan birisi’’ diyordum. Seninle süreç boyunca hiç yayın yapmadık. Geçen Diyarbakır’a geldiğimde uzun uzun sohbet ettik. Ben senin ne düşündüğünü biliyorum ama izleyicilerimiz bilmiyor. Ne diyorsun? Nasıl gidiyor? Bu temkinli iyimserlikten daha bir iyimserliğe doğru bir iki tık yukarı çıktı mı bölgede insanlar?

Cihan Ülsen: Yani temkinli iyimserlik aslında hâlâ devam ediyor. Bunun bir iki tık ya da bir iki level yükseldiğini söylemek biraz zor. Özellikle somut adımların beklendiği bir dönemde hâlen bu somut adımların atılmamış olması sürece desteğe olan heyecanı aslında azaltıyor. Yoksa sürece olan destek Kürtler nezdinde iyi bir durumda, gayet makul bir durumda. Ama bu heyecan yaratıyor mu? Yaşanan süreçler bir şeye karşılık geliyor mu? Orada ciddi bir soru işareti var. Özellikle geçen hafta Selahattin Demirtaş hakkında… 

Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım. Selahattin Demirtaş mesela tahliye olsaydı herhalde Diyarbakır’ın gündemi birkaç gündür Demirtaş olurdu değil mi?

Cihan Ülsen: Tabii. Yani şimdi şöyle bir durum var. Tabii ki burada bir süreç işletiliyor ve halk bu sürecin arka planında yapılanlar, edilenler, konuşanlar, tarafların birbirleriyle olan iletişimleri hakkında elbette ki bazen bir şeyler duymak, bir şeyler görmek istiyor olabilir. Ama bütün çatışma çözüm süreçlerinde gördüğümüz kapı arkası sürecin işlemesi gayet normal. Ama halk nezdinde bir karşılık bulabilmesi için bizim somut bazı veriler elde etmemiz lazım. Bunun en önemli ayağı da Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk hâlinin sona erdirilmesiydi. Ama bu gerçekleşmedi. Bu gerçekleşmediği için de tam da sizin söylediğiniz gibi o temkinli iyimserlik hâli ister istemez devam ediyor. Çünkü artık yani bunun bir adalet ya da hukukla ilgili bir süreç değil, tamamen bir hesaplaşma süreci olduğuna dair insanlardaki kanaat tamamen oturmuş durumda. Çünkü dört tane AİHM kararı var. İşte dosyanın içeriğini bilen hukukçuların beyanları var. Dosyayı biz de zamanında takip ettik. Bununla ilgili daha önceki söylemlerimizi de akla getirirsek hâlâ tutuklu kalması demek ki süreçle ilgili soru işaretlerinin hâlâ giderilmediği anlamına geliyor ne yazık ki.

Ruşen Çakır: Sence neden bırakılmadı? Çünkü biliyoruz ki aslında bu hukuki bir şey değil. Hukuken normalde çoktan çıkması gerekiyordu. Siyaseten, ülkeyi yönetenler henüz Demirtaş’ın özgür olmasına hazır değil anlamına mı geliyor bu?

Cihan Ülsen: Yani bence bu hâlâ bir barış ihtimalinin gerçek anlamda su üzerine çıkmadığının açık bir göstergesi. Süreçle ilgili beraber okuyacaksak bunu söyleyebiliriz. Ama en nihayetinde gelen durum şu: Kişisel bir hesaplaşma seyri artık kesinleşmiş gibi. Yani iktidarın ve özelinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Selahattin Demirtaş’la ilgili kişisel bir durumu var anladığımız kadarıyla. Bu hesaplaşma henüz kendi içerisinde bitmiş değil, bence ikna da olmuş değil Cumhurbaşkanı. İkna olmadığı için de hâlâ bir şekilde çözüm sürecinin ya da bu barış sürecinin Selahattin Demirtaşsız gidebileceği ihtimalini kendi içerisinde diri tutuyor. Ama görünen ve açık olan, Selahattin Demirtaş’ın dışarıya çıkmaması, bu artık Selahattin Demirtaş’ın kişisel, onun kişisel bir durumuyla ilgili değil. Onun siyasi tutsaklığıyla alakalı değil. Bu tamamen barış süreci nihayete erecek mi ya da çözüm süreci nihayete erecek mi, ermeyecek mi sorusuna vereceğimiz cevabı da şekillendirecek bir durum hâline geldi.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Ruşen Çakır: Şunu sorabilir miyim? Şimdi olayın merkezinde Abdullah Öcalan var, İmralı var. DEM Parti var. DEM Parti’nin İmralı Heyeti var ama aynı zamanda DEM Parti’nin kendisi var. Ama Kürtler bundan ibaret değil. Şunu merak ediyorum özellikle: DEM Parti’ye mesafeli olan Kürtlerde sürece ilgi nasıl? Bunu gözlemleme imkânının olduğunu biliyorum. Bölgede bayağı bir tür, yani doğrudan DEM Parti’ye ya da Kürt siyasi hareketine angaje olmayan kanaat önderlerini de tanıyorsun, ediyorsun. Orada Öcalan merkezli bir sürecin yürüyor olmasından bir rahatsızlık var mı? Ne tür tartışmalar yaşanıyor?

Cihan Ülsen: Evet. Yani bu süreci doğrudan destekleyen aktörler de var; ama sürecin Öcalan üzerinden devam ettiğini görüp bundan rahatsızlık duyup eleştirilerini dile getirenler de söz konusu. Dediğiniz gibi sadece burada Kürtleri Öcalan ve PKK özelinde değil, daha geniş kapsamlı bir çatı altında görmek ve muhataplığı buna göre devam ettirmek gerektiğini söyleyen ciddi bir yapı söz konusu. Yani bu muhalefet dışında kalan yapı söz konusu. Ama burada belki şunu da dile getirmek lazım. Yani bu eleştiriler dile getirilirken bence bu eleştirileri dile getirenler sürece dair o eleştirilerini yapıcı bir şekilde değil de süreci ciddi anlamda eleştirip baştan, yani bütün bugüne kadar yapılanları baştan temize çekmek olarak değerlendirenler de var. Yani Kürtlerin diğer PKK ve Öcalan dışında kalan, HDP dışında kalan cenahlarının da temsil edildiği, onlara da söz hakkı verildiği, onların da taleplerinin bir şekilde dinlenildiği bir süreç içerisinde olmak istiyorlar. Ama dediğim gibi bunu dile getirirken olumlu anlamda neler olabileceğine dair önerilerini ben eksik buluyorum. Yani evet, bu eleştirilerini dile getirebilirler, burada haklı oldukları noktalar da var; ama bence süreç başlı başına kıymetli olduğu için burada daha fazla yapıcı rol oynamaları ve hem HDP, PKK tarafına hem iktidar, devlet tarafına bu önerilerini daha yüksek sesle dile getirmeleri lazım. Tabii şimdi biz biraz da çok aceleci bir yapıya sahibiz. Yani her şey bir anda olup bitsin istiyoruz. Ne yazık ki bu mümkün değil. Şimdi Meclis’te bir komisyon kuruluyor. Büyük bir ihtimalle bu komisyon kurulduktan sonra komisyonun nasıl çalışacağı ve hangi yöntemle çalışacağı da çok önemli. Eğer komisyon Kürtlerin tamamına, yani bu grupların, bu kesimlerin tamamına erişebilir, onlarla diyalog hâlinde olabilirse bence bu yapıcı eleştiriler ve Kürtlerin diğer kalan kısmının da bu sürece dâhil edilmesi daha kolay olacaktır.

Ruşen Çakır: Şunu sormak istiyorum. Sen de çok iyi biliyorsun ki AK Parti içerisinde yer alan Kürtler, özellikle milletvekili, bakan gibi ya da eski milletvekili gibi öne çıkan isimler yıllarca şunu söylediler: ‘‘Cumhurbaşkanı aslında bunu çözmek istiyor ama Bahçeli engelliyor’’ dediler, biliyorsun, Cumhur İttifakı. Yıllarca özellikle her seçim öncesi hep bir hava yarattılar. Biliyorsun, isimleri de gözünün önüne geliyordur. Sonra bir baktık ki süreci Bahçeli başlattı. Şimdi bunun şoku atlatılabildi mi? En son konuştuğumuzda da yine bir grup sohbet ettiğimizde de dönüp dolaşıp buraya gelmiştik. Yani bölgede AK Partili ya da değil, Kürtler Bahçeli’nin bu kadar bu işin başlatıcısı, angaje oluşu, çıtayı çok yukarıya çıkartmasına alışabildiler mi?

Cihan Ülsen: Bence o ilk şok atlatıldı, öyle görünüyor. Çünkü buradan bakılınca aslında şöyle yorumlanıyor: Yani AK Parti, Erdoğan tarafı, iktidar süreci yöneten, işin başında; ama Bahçeli’nin söylemleri daha çok böyle devlet, tırnak içerisinde söylüyorum, yani o devlet söylemi olarak algılanıyor ve biraz da bu işin artık emniyet supabı gibi oldu Bahçeli. Onun için Bahçeli’nin söylemleri, ortaya koyduğu tavır bu anlamda çok önemli. Ama bu son söylemi biraz hayal kırıklığı yarattı.

Ruşen Çakır: O şeyi mi diyorsun, Cumhurbaşkanı yardımcılığı?

Cihan Ülsen: Cumhurbaşkanı yardımcıları ile ilgili…

Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım. Memnun olmadınız mı? Bir tane cumhurbaşkanı yardımcılığı veriyor. Daha ne istiyorsunuz?

Cihan Ülsen: Yani şimdi baktığımızda bir Cumhurbaşkanı yardımcısı var aslında. Zaza, Kürt olan.

Ruşen Çakır: Değil mi? Evet.

Cihan Ülsen: Şimdi bu aslında o eski kodların tekrar ortaya çıkması. Yani Bahçeli 1 Ekim’den beri gerçekten de bütün kodları yıkan, farklı açıklamalarıyla o ezberleri bozan bir yerde duruyordu. Ama bu son açıklaması o eski ezberleri tekrar sanki zihnine çıkartmış gibi algılanıyor. Çünkü bu söylemin kendisi özünde bir — nasıl söyleyeyim — vitrin siyaseti, bir makyaj siyaseti gibi geliyor. İşin özünü tamamen kaçıran, hele hele bir de Bahçeli’nin şimdiye kadar ortaya koyduğu performansı göz önünde bulundurursak, şu ana kadar yaptığı, yani 1 Ekim’den bu yana yaptığı en kötü açıklama diyebiliriz. Yani işte, ‘‘Cumhurbaşkanlığı yardımcılığına bir Kürt verelim, bir Alevi verelim. Süreci böyle devam ettirelim’’, bir pazarlık gibi algılanıyor bu. Ama önce belki özü tartışmak lazım. Yani önce anayasayı tartışmak lazım. Önce temel hak ve özgürlüklerin tanınması lazım. Yani öze dair bir şey yapmadan, ‘‘Bunları vitrine koyalım; bak işte bir Kürdümüz var, Alevimiz var, şu var, bu var’’ demek, eski ezberlere geri dönüş demek ve 1 Ekim’den bu yana Bahçeli’nin yaptığı maalesef en kötü açıklama.

Ruşen Çakır: Biliyorsun, bu açıklamayı alenen yapmadı. İsmail Saymaz aktardı ama yalanlanmadı.

Cihan Ülsen: Yalanlanmadı da. Yani umarım yalanlanır da kastının başka bir şey olduğunu söyler. Çünkü yani şimdi şunu açık bir şekilde ortaya koymak lazım, bence bu sürece dair de en önemli sorun şu: Atılacak olan adımlar bir temsille alakalı bir şey mi, yoksa Türkiye’deki mevcut yapının dönüşümüyle alakalı bir şey mi? Eğer biz buna ‘‘temsil’’ dersek o zaman sürecin de bir şeye evrileceğine dair o temkinlilik kısmı daha da artacak, umut kısmı azalacak. Ama dönüşüme dair bir şey olacağını söylerse Sayın Bahçeli, o zaman evet, bu temkinliliğimiz azalır, umudumuz daha da artar. Yani biz buradan bakınca o temkinli hâlimizi, o teyakkuzlu olma hâlini biraz daha yumuşatmak istiyoruz. Yani sıkıldık sürekli teyakkuzlu olma hâlinden. Biraz daha böyle şımarıkça umudu yaşamak istiyoruz aslında. Bu son açıklama bu şımarıkça yaşamamıza engel oluyor ne yazık ki.

Ruşen Çakır: Evet, öyle. Bakalım yalanlayacak mı? Şu ana kadar yalanlamadı ama herhalde tartışmaları takip ediyordur. Evet, Cihan Ülsen çok teşekkürler. Bir şey söyleyeceksin galiba.

Cihan Ülsen: Bir de ben bir şey söylemek istiyorum. Yani muhalefeti çok konuşmuyoruz bu süreçte. Ben de muhalefet partisinden gelmiş eski bir siyasetçi olarak belki bir şeyler söylemem gerektiğini de düşünüyorum. Evet, iktidara çok ciddi bir iş düşüyor. İktidarı her anlamda, devleti her anlamda sıkıştırmak gerekiyor bu sürecin nihayet ermesi için. Ama muhalefetin de bu süreci artık bir iktidar projesi değil, bir cumhuriyet projesi olarak görmeleri gerektiği kanaatindeyim. Ve bütün siyasetlerini buna göre dizayn etmeleri gerektiği düşüncesindeyim. Bugün Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk durumundan Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluk durumuna kadar yaşanan onca hukuksuzluk ve adaletsizliğin çözüm noktasının, bu meselenin ilerlemesi ve daha fazla konuşulmasından geçtiğini düşünüyorum. Buraya bir baskı uygularsak bence o demokratikleşme daha da hızlanacak diye düşünüyorum. Böyle de kapatmış olayım.

Ruşen Çakır: Evet, şimdi muhalefet dedin. Muhalefet deyince aklıma en son yaşanan istifalar geliyor. Neyse, o konuya girmeyelim. Orası bayağı bir karışık. CHP’nin durumu farklı ama diğer muhalefet partileri, zaten İYİ Parti açık bir şekilde sürece karşı bir pozisyonda.