CHP’nin “değerli” yalnızlığı | Ruşen Çakır yorumluyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis açılışını boykot eden CHP dışındaki muhalefet partileriyle bir araya geldi. Konuşmasının ardından muhalefet sıralarına giderek el sıkan Erdoğan, akşam resepsiyonunda Davutoğlu ve Babacan’la yan yana görüntülendi. Ruşen Çakır, bu yalnızlığın CHP için fırsat olabileceğini ancak iyi yönetilemezse tehlikeye dönüşebileceğini belirtti.

Ruşen Çakır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Meclis açılışında sergilediği “muhalefete açılım” hareketini değerlendirdi. CHP’nin Meclis açılışını boykot etmesinin ardından Erdoğan’ın diğer muhalefet partileriyle yakınlaşma çabasına dikkat çeken Çakır, bu durumun CHP’yi yalnızlaştırdığını söyledi.

CHP’nin Meclis açılışını boykot etme gerekçesini açıklayan Çakır, partinin Erdoğan’ı meşru görmediğini söyledi. “Amerikan Büyükelçisi’nin Trump’a atfen Erdoğan’a en çok ihtiyacı olan şeyi yani meşruiyeti verdik dediğini aktarmasıydı” diyen Çakır, CHP’nin bu olayı protesto ettiğini belirtti. Çakır’a göre CHP, meşruiyetin milletten alındığını ve ABD’den Trump’tan alınamayacağını söyleyerek Meclis’e katılmadı.

Türkiye İşçi Partisi, EMEP ve TÖP milletvekillerinin de Meclis’e katılmadığını aktaran Çakır, bunun dışındaki bütün partilerin açılışta yer aldığını kaydetti, “Ama bunun üstüne bir de Erdoğan pek yapmadığı bir şey yaptı. Konuşmasından sonra muhalefet sıralarına gidip herkesin elini sıktı” dedi.

CHP'nin değerli yalnızlığı | Ruşen Çakır yorumluyor
CHP’nin değerli yalnızlığı | Ruşen Çakır yorumluyor

Erdoğan sosyal medyada mutluluğunu dile getirdi

Erdoğan’ın sosyal medya paylaşımından alıntı yapan Çakır, şunları yazdığını aktardı:

“Meclisteki atmosfer umutlarımızın daha da artmasına vesile olmuştur. Oturumun ardından siyasi partilerimizin genel başkanlarıyla çok samimi bir sohbet gerçekleştirdik.”

Çakır, Erdoğan’ın CHP’yi “uyduruk bir bahaneyle Meclis’i kırıp kaçtı. En büyük saygısızlığı bize değil milli iradeye ve Gazi Meclis’e karşı sergilemiştir” dediğini söyledi.

CHP’nin yalnızlığı değerli mi tehlikeli mi?

Siyaset bilimci Prof. Seda Demiralp’in bu fotoğrafın CHP’nin “outsider” olduğunu gösterdiğini söylediğini aktaran Çakır, “Outsider olmak hiç de kötü bir şey değil” yorumunu paylaştı. Çakır, CHP’nin bu yalnızlığın avantajlarını kullanırsa başarılı olabileceğini düşünüyor.

“Türkiye’de Erdoğan iktidarından yorulmuş olan, onu istemeyen bir çoğunluk var” diyen Çakır, bu insanların farklı partilere yöneldiğini söyledi. Kılıçdaroğlu’nun Altılı Masa’yla Erdoğan karşıtlığı üzerinden başarısız olduğunu hatırlatan Çakır, 31 Mart’ta Türkiye İttifakı’yla başarı elde ettiğini belirtti. Çakır, “CHP işte bunu tekrar yapabilir. Böyle bir fırsatı yakalamış olduğunu söyleyebiliriz” dedi.

Ancak Çakır, bu yalnızlığın iyi yönetilmemesi durumunda tehlikeye dönüşebileceği konusunda uyardı. Çakır, “Erdoğan CHP’nin dışındaki partileri gerçekten yanına alıp ve bir CHP’yi de içinden bölme çalışmalarını aynı şekilde etkili bir şekilde devam ettirirse bu yalnızlık yalnız başına kalmak ve kolay lokma olmak anlamına da gelebilir” diye konuştu.

Ruşen Çakır’ın analizinin tam metni:

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Bu videoyu eğer sabah izliyorsanız, ben o sırada Silivri yolunda olacağım. Çünkü bugün Fatih Altaylı’nın duruşması var. İlk kez hâkim karşısına çıkıyor. 22 Haziran’da cumhurbaşkanını tehdit etmek suçlamasıyla tutuklandı. Normal şartlarda bugün tahliyesini bekliyoruz. Umarım yanılmayız. ‘‘Biz’’ diye söylüyorum çünkü Fatih benim okuldan, Galatasaray Lisesi’nden tanıdığım, birlikte okuduğumuz bir arkadaşım. Ve bugün yine onun dönem arkadaşları da mahkemede olacaklar. Ben gazeteciler bölümünde olacağım, onlar izleyiciler bölümünde olacak ve Fatih’in çıkmasını bekliyor, umuyor olacağız ve umarım yanılmayacağız.

Pekâlâ, bugün neyi konuşacağız? İşte Fatih’in tehdit ettiği ileri sürülen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceki günkü açılımını. Ne açılımı: Muhalefete açılımı. Malum, biliyoruz, CHP meclis açılışını boykot etti, Erdoğan’ı meşru görmedikleri gerekçesiyle. Bunun da ana nedeni, Amerikan Büyükelçisinin Trump’a atfen: ‘‘Erdoğan’a en çok ihtiyacı olan şeyi yani meşruiyeti verdik’’ dediğini aktarmasıydı ve oradan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi bu olayı protesto etmek için meşruiyetin milletten alındığını, ABD’den, Trump’tan alınamayacağını söyleyerek protesto ettiler, katılmadılar. Türkiye İşçi Partisi, EMEP ve TÖP milletvekilleri de katılmadı. Onun dışındaki herkes, bütün partiler katıldı. Eyvallah. Ama bunun üstüne bir de Erdoğan pek yapmadığı bir şeyi yaptı: Konuşmasından sonra muhalefet saflarına gidip herkesin elini sıktı. Muhalefet partilerinin de elini sıktı. Daha da devamı geldi. Kürsünün arkasındaki Başkan Numan Kurtulmuş’un odasında bir sohbet yapıldı. Orada DEM Partililer de vardı, MHP de vardı ve tam karşısında İYİ Parti’den Müsavat Dervişoğlu, Turhan Çömez, Buğra Kavuncu; samimi bir sohbet oldu ve bu yani CHP’ye yapılan inat bir şey.

Bitmedi. Akşam resepsiyona da katıldı Erdoğan. Geçen sene katılmamıştı mesela ve resepsiyonda birbirinden çarpıcı fotoğraflara tanık olduk. Erdoğan’ın hemen yanında Ahmet Davutoğlu, bir diğer yanında Tuncer Bakırhan, Tülay Hatimoğulları, uçta Devlet Bahçeli, Zekeriya Yapıcıoğlu. Onlar zaten Cumhur İttifakı’nın ortağı. Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu yan yana. Fatih Erbakan da vardı. Erdoğan’ı tebrik edenlerden Fatih Erbakan da var, diğerleri de var. Ve 1 Ekim çarşamba günü tam kadro, herkes Erdoğan’a dedi ki sonuçta: ‘‘CHP sizi meşru görmüyor olabilir…’’ böyle demediler tabii ama onlar meşru gördüklerini söylediler ve Erdoğan bundan çok mutlu oldu. Dün bir sosyal medya paylaşımında uzun uzun bu olaydan mutlulukla bahsetti. ‘‘Meclisteki atmosfer umutlarımızın daha da artmasına vesile olmuştur. Yeni oturumun ardından siyasi partilerimizin genel başkanlarıyla çok samimi bir sohbet gerçekleştirdik.’’ Ama tabii ki giriş: ‘‘Ana muhalefet partisi uyduruk bir bahaneyle Meclis’i kırıp kaçtı ve CHP en büyük saygısızlığı bize değil milli iradeye ve Gazi Meclis’e karşı sergilemiştir. Ne yazık ki CHP ortaya saçılan onca pisliğe rağmen belediyeleri soyup soğana çeviren suç örgütünün vesayetinden hâlâ çıkamamıştır. CHP’nin firar ettiği dünkü özel oturum demokrasimizin eriştiği olgunluğu görmemiz bakımından önemli bir fırsat sundu’’ vesaire.

Şimdi Erdoğan aslında 19 Mart’ın ilk anından itibaren Özgür Özel’e diyor ki: ‘‘Bırak Ekrem İmamoğlu’nu, gel Ankara’da siyaset yap. Meclis’te açılışa gel. Gel el sıkışalım. Beraber kısa bir muhabbet edelim, bu alanın içerisinde kal.’’ Ama CHP buna razı olmuyor. Nitekim Erdoğan büyük bir mutlulukla o parti liderlerini ağırlarken Özgür Özel Küçükçekmece’de yeni bir mitingle karşımıza çıktı. Artık kaçıncıysa sayılarını ben unuttum. Evet, yine kalabalıklar toplandı ve Özgür Özel orada Ekrem İmamoğlu’na bir kere daha sahip çıktı. Mitingde bir kere daha Ekrem İmamoğlu’nun mesajı okundu vesaire. Şimdi bunu konuşmaya başladığımızda, ki dün bir özel yayın yaptık sizlerle, orada da onun öncesinde de ben sosyal medyada o fotoğrafı paylaştım. Dedim ki: ‘‘Ne diyorsunuz bu fotoğrafa?’’ Ve ilk başta insanların aklına tabii ki o Davutoğlu ve Babacanlı fotoğrafla Altılı Masa geldi. Kimileri DEM Parti’ye vurgu yaptı, kimileri Altılı Masa’ya ve tabii ki Kılıçdaroğlu’na, hatta ‘‘Meral Akşener nerede, o niye yok?’’ diye sordular ve bazıları dedi ki: ‘‘Bu CHP’nin yalnızlığı.

’’ CHP tek başına yani TİP’i, EMEP’i ve TÖP’ü saymazsak CHP tek başına. ‘‘Bu aslında kötü bir şey değil.’’ Öyle mi? O ‘‘değerli yalnızlık’’ lafı biliyorsunuz bir ara Türkiye’de çok kullanılıyordu. Bu olay tekrar gündeme geldi. Ben de bunu başlığa çıkardım: ‘‘CHP’nin yalnızlığı değerli mi?’’ Dün sizlerle yaptığımız yayında da söylemiştim, onu tekrarlamak istiyorum. Siyaset Bilimci Profesör Seda Demiralp diyor ki: ‘‘Bu fotoğraf CHP’nin ‘outsider’ olduğunu bize gösteriyor. Outsider olmak hiç de kötü bir şey değil. Dünyada outsiderlar büyük bir fırsat yakalıyor.’’ Outsider’dan kasıt ne: Dışarıda kalan. Şimdi bu fotoğraflara baktığınız zaman herkes orada neredeyse ama CHP yok. CHP tek başına. Tabii Meclis’te milletvekili olmayan Anahtar Parti ve Zafer Partisi de yok ama esas olarak CHP yok. Ve CHP zaten Erdoğan bu buluşmaları CHP’nin protestosu üzerine yaptı belli ki. Yani geçen sene yapmadığını bu sene yaptı. Çünkü CHP bir şekilde kendisini hedef aldı, meşruiyetini sorguladı. O da CHP dışındaki partileri yanına çekerek meşruiyetinin olduğunu gösterdi ve buradan demin okuduğum sosyal medya mesajında olduğu gibi ‘‘birlik beraberlik,’’ ‘‘demokrasi kültürü,’’ ‘‘umutlarımız artıyor’’ gibi bundan bir demokrasi fotoğrafı çıktığını söyledi. CHP bunu söylemiyor. Bu gerçekten değerli bir yalnızlık mı? İşte bu soru çok önemli, herkes için çok önemli.

Burada CHP yalnız olmanın avantajlarını kullanırsa bayağı bir başarılı olur. Şöyle ki Türkiye’de Erdoğan iktidarından yorulmuş olan, onu istemeyen bayağı bir çoğunluk var, bayağı bir insan var ama bunlar farklı partilere yöneliyorlar. Şimdi işte Kılıçdaroğlu, Altılı Masa’yla Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir şey kotarmaya çalıştı, başarısız oldu. CHP onun yerine, Millet İttifakı yerine ‘‘Türkiye İttifakı’’ diye bir şey kullandı, onu yapmaya çalıştı ve 31 Mart’ta bunda başarılı oldu. Şimdi CHP işte bunu tekrar yapabilir. Böyle bir fırsatı yakalamış olduğunu söyleyebiliriz. Onun için bu yalnızlık değerli olabilir ama belli bir yerden sonra Erdoğan CHP’nin dışındaki partileri gerçekten yanına alıp ve CHP’yi de içinden bölme çalışmalarını aynı şekilde, etkili bir şekilde devam ettirirse bu yalnızlık, yalnız başına kalmak ve kolay lokma olmak anlamına da gelebilir. Normal şartlarda şu hâliyle CHP avantajlı bir durumda. Bu yalnızlık CHP için gerçekten değerli, öyle gözüküyor ama bunu iyi yönetemezse bu pekâlâ elinde patlayabilir. Şunu biliyoruz: Erdoğan’ın derdi demokrasi, milli birlik, beraberlik vesairenin ötesinde iktidarını muhafaza etmek. CHP eğer meşruiyet üzerinden böyle bir meydan okuma yapmasaydı Ahmet Davutoğlu’nu yanına oturtmazdı, bunu kabul edelim. Çünkü ona ve Ali Babacan’a özel bir şeyi var ama burada bakıyorsunuz sanki Ahmet Davutoğlu hâlâ onun başbakanı gibi bir poz olabiliyor. Belki ileride tekrar birleşirler, bilemiyorum. Erdoğan bunlara çok açık birisi. Yani dostları düşman, düşmanları dost olabiliyor. Çünkü onun için önemli olan esas olarak iktidarını korumak. İşte CHP bunun karşısına gerçekten bir demokrasi söylemi çıkartırsa bu yalnızlık CHP’nin pekâlâ işine yarayabilir.


Peki bugün kime ithaf edelim? Bir büyük yazara, bir kadın yazara. Herhalde dünyanın gelmiş geçmiş en büyük kadın yazarlarından birisi. Kadın yazarı olmanın ötesinde feminist bir yazar: Virginia Woolf. Çok olağanüstü bir yazar. 1941’de, 59 yaşında kendi hayatına son verdi ama her biri birbirinden değerli birçok kitap yazdı. ‘‘Dalgalar,’’ ‘‘Mrs. Dalloway’’ ilk aklıma gelenler. Her yönlüyle, nasıl söyleyeyim, ‘‘örnek’’ demek doğru değil belki, yani çığır açan birisi. Bilinç akışıyla çığır açan, modernizmiyle çığır açan, kadın hakları savunuculuğuyla çığır açan, şaşırtan ve tabii ki erkek egemen dünyada, hem edebiyat dünyasında ama onun da ötesinde genel bir dünyada o ana akıma, yani akıntıya karşı mücadele etmiş ama bir yerden sonra artık kendisi bunu sürdüremediğini düşünmüş. Çok büyük bir yazara bir saygı ve hayranlık tabii ki. Ve tabii ki şöyle de bir husus var, kişisel bir not: Bir kadın yazarla evli hayatını yıllarca —çeyrek asrı aştık artık — paylaşan birisi olarak Virginia Woolf’un ne kadar önemli birisi olduğunu çok daha iyi bildiğimi düşünüyorum. Müge sağ olsun, Virginia Woolf’u onun sayesinde daha iyi anlama, kavrama ve daha fazla sevme fırsatım oldu. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.