Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Afrin Harekâtı sahiden AKP oylarını arttırıyor mu?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba; iyi günler, iyi haftalar! Bugün Hürriyet gazetesinde Abdülkadir Selvi, “Anketlerden çıkan çarpıcı sonuçlar” diye bir yazı yazdı ve orada Afrin Harekâtı’nın iktidar partisinin oylarını görünür bir şekilde artırdığını belirtti. Rakamlar ilginç. Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP’nin başına geçtiği zaman kararsızlar dağıtılınca % 45-46 civarında oyu varken, şu anda 49-50 civarında olduğunu söylüyor, yaklaşık dört puanlık bir artıştan bahsediyor ve bu artışın kısmen Kudüs olayları, Kudüs krizi, ama esas olarak Afrin Harekâtı’yla ilgili olduğunu söylüyor. İlginç bir iddia da, MHP’nin istikrarı yakalamış bir şekilde % 10’un üzerinde göründüğünü söylüyor. HDP’yi % 10 civarında söylüyor, CHP’nin % 22-23’e gerilediğini söylüyor. Bir de İYİ Parti’yi de söyleyelim: % 6-6,5. Bunlar ne derece doğrudur? Bilemeyiz. Anketlerin neyin anketi olduğunu da belirtmiyor; tabii bir de böyle de husus var: “Şu kuruluşun, şu tarihlerde şu kadar kişilerle yaptığı” diye söylenmeyen bir anket bu anlamıyla çok tatminkâr değil, hiç tatminkâr değil aslında. Çünkü anketler üzerinde konuşmamız gereken; deneklerin sayısının, yerinin belli olduğu, soruların belli olduğu, hangi kurum tarafından yapıldığı, hangi tarihler arasında yapıldığı gibi detayların verilmesi halinde ciddiye alınabilir; burada bu verilerden hiçbirisi yok, sadece “anketler” diye bir şey var; ama yine de bunu veri olarak almak istesek de burada çıkan sonuç, Abdülkadir Selvi’nin de söylediği gibi “Afrin Harekâtı siyasî iktidarın oylarını artırdı”. Burada noktayı koyuyor.    

Kaynağı ve detayları belli olmayan anketler

Bu gerçekten böyle mi? Normal şartlarda tabii ki Türkiye gibi milliyetçiliğin güçlü olduğu –ki dünyada milliyetçiliğin güçlü olmadığı ülke herhalde çok azdır– ülkelerde bu tür milliyetçi kabarışlar yaşandığı dönemlerde, o kabarışa neden olanların, özellikle siyasî iktidarın kamuoyu desteği artar ve burada da Afrin Harekâtı gibi bir harekâtla beraber, bunun artmış olması aslında ilk akla gelen şey. Nitekim harekâtın çok öncesinde AKP’nin ve Tayyip Erdoğan’ın krizinden bahsettiğimizde, popülaritesinin azalma ihtimalinden bahsettiğimizde, hep akılda bir opsiyon olarak Suriye’ye bir askerî müdahale seçeneği vardı. Yani bu nasıl çevrilebilir? Ekonomide çok büyük bir mucize yaratmak –ki bu çok mümkün gözükmüyor–; en kolay, ilk akla gelenlerden birisi Suriye’de askerî bir harekât. Suriye’de askerî bir harekâtın iki gerekçesi olabilirdi: birisi Esad rejimine karşı olmak –ki Türkiye bunu uzun süredir zaten iptal etti, bu bambaşka bir şey olurdu–; ikincisi PYD-YPG’ye karşı terörle mücadele adı altında bir harekât yürütmek — ki şu anda bu yapılıyor.
Sonuçta bu harekâtın iç siyasetle ilişkisi hiç tartışmasız bir ilişki, önceden konuşulan bir ilişki; ama şunu da biliyoruz ki, en son İlker Başbuğ’a söylemediği birtakım sözler üzerinden yöneltilen saldırılarda da İlker Başbuğ’a atfedilen, “Harekâtın siyasete alet edilmemesi” sözüydü; söylememişti ama o atfedildi. Ama burada Abdülkadir Selvi’nin yazısında da görüyoruz ki bu olayın siyasetle çok doğrudan bir bağlantısı var.
Peki bu ne derece doğrudur? Rakamların üzerinde, anketler üzerinde tartışmanın bir anlamı yok; hele böyle kaynağı, zamanı, yeri belirtilmeyen anketler üzerinde tartışmanın, rakamlar 50 midir, 55 midir, 45 midir vs. bunları konuşmanın çok fazla bir anlamı yok; ama şunu konuşmak gerçekten önemli: Böyle bir harekât, siyasî iktidarın oyunu ve onunla beraber hareket edenlerin oyunu artırır mı? Teorik olarak Türkiye’de evet, ama bunun bir de pratiğine bakmamız lazım.
Eğer Abdülkadir Selvi’nin söylediği doğruysa, MHP’de çok ciddi bir toparlanma gözüküyorsa, bunun altını özellikle çizmemiz lazım. Bu AKP-MHP son dönemde yaşanan birlikteliğin AKP’den ziyade MHP’ye yarar getirme ihtimali gibi bir şeyi gösteriyor. Bu da aslında çok anlaşılabilir bir şey; çünkü şu anda uygulanan politikalar, Türkiye’de iç politikalar ve dış politikada uygulanan politikalar, özellikle Kürt meselesi bağlamında uygulanan politikalar ve izlenen üslûp, seçilen kelimeler, davranış kalıpları… Baktığımız zaman bunlar AKP’nin kurulduğundan bu yana sergilediği siyasetler, üslûplar, söylemler değil; MHP’nin öteden beri, çok daha geçmişten beri dile getirdiği yaklaşımlar bir şekilde siyasî iktidar tarafından benimsenmiş durumda. Yani o meşhur “Fikri iktidarda” bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu durum MHP’nin hakikaten gücünü toparlamasına katkıda bulunabilir; ama buradaki mesele şu: MHP’nin gücünü artırması ya da toparlamasında kim kaybediyor? Abdülkadir Selvi’nin iddiasına göre İYİ Parti kaybediyor, ama İYİ Parti’ye baktığımız zaman aynı şekilde İYİ Parti’ye de % 6-6,5 veriyor. Dolayısıyla İYİ Parti, sıfırdan, yoktan kurulmuş bir parti % 6-6,5 aldıysa –ki diyelim bir kısmını CHP’den alıyor, ama– bir kısmını da MHP’den alıyor alması lazım. Peki MHP nereden alıyor? Böyle baktığımız zaman MHP-AKP işbirliğinde MHP’nin lehine bir gelişme olma ihtimalini soru işaretiyle beraber kaydetmem lazım.

Afrin’de tek aktör Türkiye değil

Bir diğer husus şu tabii; Afrin Harekâtı hâlâ sürüyor, nereye doğru evrileceği belli değil. Bugün gündemi meşgul eden Suriye Ordusu’nun Afrin’e gireceği haberleri, iddiaları başlı başına harekâtın yakın geleceğini ve kendisini tamamen değiştirebilecek önemde. Ne derece doğrudur? Onu da göreceğiz, ancak çok ciddi bir şekilde Afrin Harekâtı’nda tek aktör Türkiye değil ve Türkiye, harekâtı da özel olarak özellikle Moskova’nın onayı ve rızasıyla başlatabildi. Dolayısıyla Moskova’yı bir aktör olarak, onun sahadaki partnerleri Esad ve İran rejimini de hesaba katarak düşünmek lazım. İran, bir iki kere Afrin Harekâtı konusunda eleştirel açıklamalar yaptı, Şam’ın ise burada YPG-PYD’yle beraber hareket etme ihtimali ciddi bir şekilde gündemde. Dolayısıyla harekâtın gelişiminin ne olacağını bilmek gerekiyor. Şunu söylemek gerçekçi olacaktır; siz bir askerî harekâtı, siyasî hesapları da düşünerek hayata geçirebilirsiniz; o harekât gerçekten de siyaseten sizin, onu gerçekleştirenlerin gücün artırabilir, ama harekâtın gelişiminde önceden hesaplanan şeyler tutmazsa, birtakım bâriz başarısızlıklar yaşanırsa, bu sefer bu ters tepebilir. Olayın bir yönü bu; ikinci bir yönü de şu: Bu ne kadar sürdürülebilir bir artış olur? Yani Afrin Harekâtı’na yönelik kamuoyu ilgisinin ilk günlerdeki kadar olmadığını da şu anda görüyoruz. Yaşanan birtakım gelişmelerle birlikte, özellikle gelen şehit haberleriyle birlikte kamuoyunun ilgisi artıyor ya da azalıyor, bunu biliyoruz; ama bunun sürdürülebilir olması için –ki seçim eğer normal şartlarda 2019’da yapılacaksa bayağı bir zaman var–, sürekli olarak Türkiye’nin, TSK’nın orada kalıp sürekli harekât içerisinde olması mı söz konusu olacak? Olayın böyle bir boyutu da var.

Kürt oyları ve AKP

Bir diğer boyut, bence en önemli boyutlardan birisi, çok konuşulmak istenmeyen boyutlardan birisi –ki Abdülkadir Selvi’nin yazısında böyle bir ayrıntı var–, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özellikle Güneydoğu’da seçmenlerle ilgili olarak özel anketler yaptırdığı, onları özel olarak kontrol ettiği söyleniyor. Çünkü çok bâriz bir şey var; bütün bu yaşananlar, MHP’yle ittifak, Afrin Harekâtı gibi olaylar, birtakım yerlerden oylar getirirken bazı yerlerden oyların gitmesine neden olabilir; özellikle burada, Türkiye’deki Kürt oyları söz konusu. Biliyoruz ki uzun bir süredir Türkiye’de yapılan seçimlerde Kürt oylarının, özellikle bölgedeki oyların, HDP ve AKP arasında paylaşılmakta olduğunu görüyoruz, onun dışında üçüncü aktörler pek yok. Belki büyük şehirlerde kısmen merkez sol bir ölçüde alıyor olabilir; ama esas olarak AKP’nin ve HDP’nin paylaştığı oylar var ve bu yaşanan gelişmelerin ışığında, her ne kadar çok ciddi baskı altında olsa da HDP’nin buradaki kitle tabanının, oy tabanının daha genişlemekte olacağını varsayabiliriz. Nitekim şu âna kadar yapılan bütün kamuoyu yoklamaları değerlendirmelerinin hemen hepsinde HDP’nin % 10 civarında olduğu, baraj sorununun pek olmadığı yolunda yorumlar yapılıyor. Bunu şu anlamda söylüyorum: Bugün için siz birtakım seçimleri kazanmak, bazı yerlerden oyları artırmak için, iktidarınızı korumak ve güçlendirmek için birtakım kesin, keskin siyasî tercihler yapabilirsiniz; ama o tercihler yarın size çok ciddi sorunlar, engeller çıkartabilir.
Türkiye gibi bir ülkede Kürt sorununu çözme iddiası olamayan, kalmayan bir iktidarın uzun süreli bir şekilde, Türkiye’yi istikrarlı bir şekilde yönetme imkânı olduğunu düşünmüyorum. En son Başbakan Binali Yıldırım’ın söylediği “Çözüm mözüm yok kardeşim” yaklaşımı, Türkiye’de bir siyasî iktidarın kendisine yapabileceği en büyük kötülüklerden birisi bana göre. Bu, bindiği dalı kesmek. AKP’nin en güçlü olduğu, en kendinden olduğu dönemler Türkiye’de Kürt sorununu barışçıl bir şekilde, kesin bir şekilde, kalıcı bir şekilde çözebilme ihtimalinin olduğu dönemlerdi; ondan fazlasıyla uzaklaşmış bir AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan var. Dolayısıyla şu ya da bu harekâtta bu oylar kısa vadede artıyor olabilir; ama bu oylarla gelen iktidar, sizin bu ülkeyi istikrarlı bir şekilde yönetmenize imkân sağlamaz. Böyle bir riski de ayrıca vurgulamak lazım.

Afrin Harekatı krizi çözmeye yeter mi?

Evet, milliyetçilik, seçimlerde önemli olabiliyor, Türkiye gibi ülkelerde özellikle önemli olabiliyor; ama tek bir faktör olduğunu söylemek hiçbir şekilde gerçekçi değil. Özellikle son dönemde yaşadığımız, dış politik ilişkilerde siyasî iktidarın yaşadığı gelgitler –en son Deniz Yücel olayında gördüğümüz gibi–, “terörist ajan” olarak ilan edilen kişinin Almanya’yla bir pazarlık sonucu mahkemeye serbest bıraktırılması olayı, başlı başına, ya da en son Tillerson görüşmesi, ABD hakkında yapılan onca aleyhte propagandanın ardından ABD’yle iyi ilişkiler kurmanın ne kadar önemli olduğunun altının çizilmeye başlaması vs… bütün bunlar bize siyasî iktidarın çok ciddi bir kriz içerisinde olduğunu ve krizlerini aşma konusunda çok da maharetli olmadığını gösteriyor.
Bütün bu kriz halini, sadece askerî birtakım harekâtlarla aşabileceğini düşünmek, gerçekten inandırıcı olmayacaktır. Dolayısıyla Afrin Harekâtı oyları artırıyor gözükse bile bu tek başına AKP’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın krizlerini aşmasına yeterli bir şey değil. Kaldı ki şunun da özellikle altını vurgulamak lazım: Tek başına Afrin Harekâtı’ndan bahsetmiyoruz; OHAL koşullarında her şeyin, konuşmanın, tartışmanın, ele almanın, itiraz etmenin her boyutunun her yolunun engellendiği, yasaklandığı; yüzlerce kişinin sırf harekâtla ilgili sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alındığı bir ülkeden bahsediyoruz. Eğer harekât tek başına oy getirmeye elverişli olsaydı, onu eleştirmeye yönelik bu yasaklamalara da ihtiyaç olmazdı. Dolayısıyla tek başına askeri harekâtların, bu tür milliyetçi kabarışların kamuoyu desteğini almakta yeterli olduğu varsayımının çok doğru olduğunu sanmıyorum. Ancak bu, temel hak ve özgürlüklerin, ifade özgürlüğünün olmadığı ortamlarda belki bir süre işe yarayabilir. Şu anda içinden geçtiğimiz süre de o süre olabilir; ama bunun yarın da aynen böyle kalacağının teminatı olduğunu sanmıyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.