Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Din elden gidiyor

Yayına hazırlayanlar: Şükran Şençekiçer & Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. “Din elden gidiyor” lafı bir zamanlar çok popülerdi Türkiye’de. Bu özellikle İslami kesimlerin, dindar kesimlerin laikliğe yönelik eleştirilerinde çok sıklıkla kullanılan bir şeydi. Dinden uzaklaşma, modernizm eleştirisi gibi gözüken bir feryat gibiydi. Ama bir süredir unutulmuştu, böyle bir şey olmadı. Yani böyle bir talep, şikâyet gündeme gelmez oldu. Ama şu günlerde, son dönemlerde Türkiye’de birbirinden farklı farklı yerlerde, birbirinden farklı farklı kesimler, kimisi memnuniyetle, kimisi şikâyetle, “din elden gidiyor” diye özetleyebileceğimiz birtakım gözlemler, saptamalar paylaşıyorlar. En son bugün, ilâhiyatçı, aynı zamanda sosyoloji yapan Hilmi Demir’in bir sosyal medya paylaşımında bunu gördüm. Demir, IŞİD, kendi deyimiyle DAEŞ ve Fethullah Gülen olaylarından sonra gençlerin daha fazla, yeni kuşakların daha fazla Atatürk vs. konularına, Cumhuriyet konularına ilgi duyduğu gibi bir gözlemi paylaşmıştı. Buna benzer çok paylaşımlar oluyor. Burada tabii Atatürk ve Cumhuriyet göndermesi önemli. Çünkü geçmişte “din elden gidiyor” çığlığı bir anlamda Türkiye’deki Kemalizm’e ve onun inşa ettiği Cumhuriyet başta olmak üzere yeni rejime yönelik bir itiraz gibiydi.

Devletin değişen rolü

Şimdi tekrar buna dönüş var. Buna dönüşte şöyle bir olay var: İnsanların artık dinden soğumaya, uzaklaşmaya başladığı yolunda bir tespit var. Şöyle söylemek lazım: Eski tabirle “din elden gidiyor” tespiti daha çok dindar, İslamcı kesimlerin dile getirdiği ve devlete yönelik olarak, irade olarak devletin, sistemin insanları dinden uzaklaştırdıkları yolunda bir tespitti. Şimdi ise, yine devlet bir özne. Ama burada bir süredir devlet tam tersine insanları dine çekmek isterken uzaklaştıran bir devlet.
Evet, çok ilginç bir paradoks yaşıyoruz. Cumhuriyet’in, kaç yıl oluyor, 1923’ten bu yana, Cumhuriyet’in yüzüncü yılına 6 yıl kala, 94. yılında çok ilginç bir dönüşüme tanık oluyoruz. Dindar iddialı insanların yaklaşık 15 yıldır yönettiği Türkiye’de dinden uzaklaşma yaşandığı yolunda birbirinden farklı, birbirinden uzak kesimlerin benzer tespitleri var. Kimisi memnuniyetle, kimisi şikâyetle bunu dile getiriyor.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Ben de buna katılıyorum. Ve burada yaptığım birçok yayında bunu değişik vesilelerle, değişik şekillerde dile getirmiştim. Özellikle Gülen Cemaati ve Hükümet, ya da Gülen-Erdoğan savaşının değişik aşamalarında bu savaşın Türkiye’de öncelikle İslami harekete ve buna bağlı olarak da Türkiye’deki İslami yaşayışa çok ciddi darbeler indirdiğini, çok ciddi bir yabancılaşmaya yol açtığını söylemiştim. Ayrıca IŞİD, El Kaide gibi olaylarla ilgili yaptığım yayınlarda da, bunun da benzer bir şekilde Türkiye’deki İslam’a bağlılık konusunda çok ciddi soruları beraberinde getirdiğini de dile getirmiştim.

Siyasi iktidardan hareketle dinin sorgulanması

Bunun ötesinde bir başka çok önemli husus var: Türkiye’de dindarlık iddiasındaki ülkeyi yönetenlerin sergiledikleri performans; özellikle yolsuzluk gibi konularda, adalet gibi konularda, temel hak ve özgürlüklere saygı ve bunların geliştirilmesi gibi konularda gösterdikleri negatif performans; sadece bu insanların sorgulanmasını değil, aynı zamanda dinin ve dindarlığın da sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Gördüğüm bu. Ve burada etkilerini çok kısa vadede görmesek bile, orta ve uzun vadede bunun etkilerini Türkiye’nin çok ciddi bir şekilde yaşayacağını düşünüyorum.
Öncelikle şunu söylemek lazım: Din ve dindarlıktan önce, Türkiye’de İslamcılık büyük ölçüde artık miadını doldurmuş durumda. Kendini tepeden tırnağa yenileyemediği müddetçe Türkiye’de İslamcılık akımının belli bir vadede herhangi bir etkisi olabileceğini sanmıyorum. Ama bu, İslamcılığın biteceği anlamına gelmiyor. Çünkü İslam olduğu müddetçe İslamcılık olur. Ancak şunu görüyoruz: İslamcı harekette, İslamcılıkta ısrarlı olanların bir kesimi IŞİD, El Kaide gibi yapılarla, Selefi cihadcılığa yöneliyorlar. Ama bir diğer kısmı da, öncelikle kendilerini AKP iktidarından uzak tutarak daha entelektüel bir faaliyete, kimi zaman bireysel faaliyete, kimi zaman da toplumun İslamcı olmayan muhalif kesimleriyle genellikle, bir arada ortak arayışlara yöneldiklerini görüyoruz. Yani Türkiye’de İslamcılar, var kalmaya çalışan İslamcılar, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan İslamcıların son dönemde daha yakın oldukları kesimler İslami hareketin ana mahallesinden olan kesimler değil.
Geçen hafta burada Mustafa İslamoğlu’yla yaptığımız yayında İslamoğlu’nun söylediği, finalde söylediği sözü -ve kapatmıştık- o da şöyle diyordu: “Ahlaksız bir dindar yerine ahlaklı bir ateisti daha çok severim”. Bu söz bayağı bir tartışma yarattı. Aslında bu söz sadece Mustafa İslamoğlu’nun söylediği bir söz değil. Daha önce Bosna’da Aliya İzzetbegoviç’in benzer anlamlara gelebilecek sözleri var; ateistten ziyade materyalist tabirini kullanarak bu sözleri söylemişti o. Bu aslında uzun zamandan beri yaşanan bir olay. İslamcılığın ciddi anlamda güç kazandığı anlardan itibaren iktidarla kurduğu ilişki sonucunda yaşanan deformasyon ve yaşanan çürüme, kokuşma beraberinde bu tür eleştirileri de getiriyor. Burada tabii olay sadece İslamcılığın eleştirisi olayı olarak kalmıyor. Aynı zamanda dinle kurulan ilişkinin de çok ciddi bir şekilde sorgulanmasını beraberinde getiriyor.

Genç kuşaklardaki sorgulama

Özellikle genç kuşaklarda, İslamcı, dindar, kentli, orta sınıf ailelerden gelen, -ki son dönemlerde kentli orta sınıf dindarların sayısı ve gücü daha da arttı, bunu biliyoruz son dönemde- buralarda özellikle gençlerin çok ciddi bir sorgulama yaşadıkları yolunda değişik yerlerde değişik gözlemler gördük, yazılar gördük, televizyonlarda bunlar dile getirildi. Bunların hepsini ciddiye almak lazım. Benim öteden beri dile getirdiğim bir iddia, özellikle dindar ailelerin şu son dönemde AK Parti iktidarında, iktidarın nimetlerinden fütursuzca pay alan kesimlerin çocukları içerisinde çok ciddi bir sorgulamanın olduğunu duyuyorum, bazen görüyorum. Ve bunun sonucunda bazıları, İslamcılık iddiasındaki bazılarının Selefi cihadcı, alabildiğine radikal yere doğru savrulduğunu, bazılarının sol bir İslamcılığa doğru yöneldiğini, ama bir kısmının da dinle olan ilişkilerini çok aza indirdiğini görüyoruz, duyuyoruz. İslamcılık üzerinden başlayan ya da İslamcı iddialı bir iktidarın icraatlarından duyulan rahatsızlıkla başlayan sorgulamaların bir yerden sonra İslamiyet’i sorgulamaya dönüşebildiğini pekala görüyoruz.
Deizmin çok yaygınlaştığı söyleniyor. Birtakım yeni dinsel hareketlere olan ilginin arttığını duyuyoruz. Ama en çok duyulan husus dine karşı ilgisizliğin arttığı şeklinde. AK Parti iktidarı, özellikle son yıllarda eğitimde dini çok temel bir yere taşımaya çalışıyor. Ve bu yapılan tespitler de AK Parti iktidarının yapmaya çalıştığının nasıl verimli olmadığını, kendileri açısından verimli olmadığını bize gösteriyor.

Devletin dayatmalarına tepki

Devlet eliyle empoze edilmek istenen din yorumlarını toplumun sindirmeme, kabul etmeme gibi bir geleneksel tutumu var. Şu anda benim gördüğüm kadarıyla yaşanan bu. Halbuki benim gazeteci olarak İslamcılık çalışmaya başladığım 80 ortalarından itibaren başörtüsü yasakları vs. bütün bunlarla birlikte gençlik kesiminde, öğrenci gençlik içerisinde özellikle dine karşı ve buradan hareketle İslam’a ve İslamcılığa karşı çok yoğun bir ilgi, arayış, okuma, tartışma vardı ve bir anlamda devletin yasakçı, baskıcı tutumu insanların, özellikle gençlerin dine ilgisini daha da artırıyordu. Şimdi bir şekil olarak devletin empoze etmeye çalıştığı din anlayışının gençlik kesiminde çok fazla büyük bir hararetle savunulduğunu göremiyoruz. Gördüğümüz genellikle, hani o artık karikatürize olan, kefenleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı havaalanında karşılayanlarda gördüğümüz gibi, gördüğümüz tam olarak körü körüne bir şeyin peşinden gitmeye çalışan, ama entelektüel ve dini, kültürel derinliği çok fazla olmayan bir tür lümpenimsi bir eğilim var. Bu gerçekten var. Ama bu lümpenimsi eğilimin devlet tarafından teşvik ediliyor olması aynı zamanda insanların, gençlerin, özellikle eğitimli gençlerin dine olan ilgisinin azalmasına yol açıyor.
Şu son dönemde, özellikle son birkaç yıldır siyasi iktidarın, entelektüel ve kültürel anlamda gerçekten artık iyice diplere doğru seyrediyor olmasının, insanların, gençlerin dinden uzaklaşmasına çok ciddi bir şekilde etkisi ve katkısı olduğunu düşünüyorum.

Din adına ortaya atılanların seviyesizliği

Buradan sonra ne olur? Buradan sonra bir müddet Türkiye’de İslam’ın ve İslamcılığın kolay kolay eski gücüne kavuşabileceğini açıkçası sanmıyorum. Şu anda bakın televizyonlara, medyaya, sosyal medyaya, din adına konuşanların büyük bir kısmı gerçekten seviyesizlikleriyle öne çıkıyorlar. Yaptıkları kadın aşağılama, başkalarını aşağılama üzerine kurulu bir din anlayışını empoze etmeye çalışıyorlar. Bir diğer husus, şunu da görüyoruz: Kendi içlerinde özellikle birtakım cemaatlerin, cemaatimsi yapıların kendi işlerinde muazzam bir kavga var. Bu bir fraksiyon kavgası. “Neyin kavgasını veriyorlar, veremiyorlar?” diye soracak olursanız, aslında burada tartışma sanki dini yorumlama kavgasıymış gibi duruyor ama buradaki esas kavganın iktidarın nimetlerinden daha fazla yararlanma kavgası olduğunu birazcık dikkatli olanlar, birazcık olayı ciddi bir şekilde değerlendirenler görüyorlar.
İslam adına ortaya çıkan aktörlere ve kurumlara baktığımız zaman da durumun pek iç açıcı olduğu söylenemez. Dolayısıyla çok ciddi bir şekilde Türkiye’de toplumsal alanda dinin etkisinin ve gücünün zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz ve bu dönem bayağı uzun süreceğe benziyor ve bunun birinci derecede faili de Türkiye’de ülkeyi yönetirken dine yaslandıkları iddiasında hareket edenler. Eğer, yaptıkları, ülkeyi yönetmekte başarılı olmuş olsalardı bu sefer dini kendilerine referans alıyor olmalarından hareketle dinin daha da güçlenmesine tanık olabilirdik. Dolayısıyla Türkiye’de dinden uzaklaşma, dine karşı ilginin azalması -ki ben böyle düşünüyorum- bunun doğrudan Türkiye’de siyasi iktidarın başarısızlığıyla doğrudan ilgili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Son bir nokta; bir saat önce, 1 saat 15 dakika önce Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur istifa ettiğini söyledi, mecbur kaldığını söyledi, ailesinin tehdit edildiğini söyledi. Çok içi yanıktı, çok üzgündü, kırıktı; zaten bunları da böyle söyledi ve “Artık milletin iktidarından devletin iktidarına geçiliyor” tespiti yaptı. Ve tabii bunun sorun çıkartabileceği belli olduğu için Melih Gökçek’e gösterilen ilginin Uğur’a gösterilmediğini görüyoruz. Televizyonlar bildiğim kadarıyla, ana akım diye tabir edilen mecralar, önceden duyurulmuş bu basın toplantısını yayınlamadılar; çünkü burada bir meydan okuma ihtimali vardı — ki o oldu. Bu olay da bize Türkiye’de aslında işlerin nasıl çorap söküğü gibi, siyasi iktidarın gücünün nasıl çözülmekte olduğunu çok ciddi bir şekilde bize gösteriyor. Bir büyükşehir belediye başkanı, halkın seçtiği bir belediye başkanı istemeye istemeye istifa ediyor ve istifa etme gerekçelerinden birisi olarak da ailesinin tehdit edilmesini de gerekçelerden biri olarak –tek gerekçe bu değil– bunu gösteriyor ve Türkiye’de bu harekete oy vermiş, destek vermiş ve o kişiye oy vermiş, destek vermiş insanların da çok fazla bir itirazı olmuyor. Bu itirazsızlık meselesi insanların tam anlamıyla teslim oldukları, her şeyi tartışmasız bir şekilde alkışladıkları, onayladıkları anlamına gelmiyor. İşte, tekrar konumuza dönecek olursak, dine karşı mesafenin arttığı iddialarıyla aslında yaşananlara duyulan memnuniyetsizliğin bir ifadesi bir şekilde kendini gösteriyor. Belki siyasi olarak bunun tezahürü hızlı bir şekilde olmayabilir, ama toplumsal ve kültürel anlamda yaşanan gelişmelerin siyasete bire bir etkisi olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Dolayısıyla İslamcı hareketin yaşadığı sorunlar, krizler nedeniyle yaşanan, dine karşı mesafeli olma eğiliminin çok hızlı bir şekilde İslami hareketin ve İslam üzerinden siyaset yapma iddiasındaki hareketlerin grupların da işini çok ciddi şekilde zorlaştıracağını kesinlikle öngörebiliriz.
Evet din elden gidiyor. Tabii ki tam anlamıyla gitmez. Türkiye, dindar bir ülke, Türkiye’de din hiçbir zaman elden gitmez, ama dine karşı insanların ilgisinde ve özellikle gençlikte belli bir soğuma, mesafe alma eğilimi var ve bunun birinci derece sorumluların da dini ihya etme iddiasıyla hareket edip esas olarak kendilerini ihya etmeye kalkanlar olduğunu net bir şekilde görüyoruz.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.