Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Bylock’ta zoka olayının gösterdikleri

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Bugün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı çok önemli bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya göre 11.480 kişinin kendi iradeleri dışında, ByLock denen, Fethullahçı örgütün gizli ve kapalı devre yazışma haberleşme uygulamasına dahil edildiklerini söyledi ve önemli bir kısmının tutuklu olduğu tahmin edilen bu kişilerin listelerinin illere yollanacağı anlaşıldı. Çok çarpıcı bir olay. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından bilindiği gibi Fethullahçı yapılanmayı çözmek için Milli İstihbarat Teşkilatı’nın bulduğu bir yöntemdi bu. Örgüt üyelerinin kendi içerisindeki mesajlaşma, haberleşme uygulamasını bulup bunun şifrelerini çözüp buradan örgüt üyelerinin saptandığı söylenmişti başından itibaren ve çok ciddi bir şekilde operasyonlar yapıldı. ByLock kullanıyor olmak, tek başına örgüt üyeliğine delil olarak belirlendi ve Türkiye’nin dört tarafından insanlar ByLock nedeniyle alındılar. Ama şunu görüyoruz ki, şu anda saptanmış olan bu 11.480 kişinin, pisi pisine, bu örgütlenmeyle kendilerinin hiçbir ilişkisi olmamasına rağmen kurban gittiklerini anlıyoruz.

Ali Aktaş’ın cesaret ve gayretleri

Burada çift yönlü bir olay var. Birincisi, bu kişiler kendi iradeleri dışında bu olaya nasıl dahil oldular meselesi var. Bu anlaşıldığı kadarıyla Fethullahçıların bir tezgâhı; uzmanlar böyle söylüyorlar: Birtakım alâkasız uygulamalar indirenler, bir şekilde bu ByLock’u, uygulamayı düzenleyenler tarafından kısa süre de olsa ByLock’a girmiş gözüküyorlar ve bu nedenle çok sayıda kişinin örgütle hiçbir alâkası ve ByLock’la hiçbir alâkası olmamasına rağmen IP adreslerin de saptanması söz konusu. Bir olayın bu boyutu var; yani Fethullahçıların kendi izlerini karıştırmak için hiç alâkası olmayan masum insanları da kullanıyor olmaları, onları da bir şekilde hedefe oturtmuş olmaları var, bu olayın bir yönü.
Bir diğer yönü de, devletin bu konuyu aradan onca zaman geçtikten sonra fark etmesi ve hiçbir şey olmamış gibi –şu âna kadar özür de dilenmiş değil, bunu da görüyoruz–, bu kişilerin hiçbir alâkası olmadığının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından –11.480 kişi, dile kolay!–, dile getirildiğini görüyoruz. Burada bu olayın ortaya çıkması da –onu özellikle vurgulamak lazım– bir avuç insanın gayretleriyle oldu bu; bunu da özellikle vurgulamak lazım; zaten bu yayında onun biraz detaylarını vermek istiyorum.
Burada bizim bu olayın aydınlanmasında; ByLock olayında alâkasız masum insanların da mağdur edilmesinin ortaya çıkarılmasında mütevazı de olsa bir katkımız oldu, onun biraz öyküsünü anlatmak istiyorum. Sosyal medyada Ali Aktaş adında tanımadığım bir avukatın paylaşımları sonucunda kendisiyle temasa geçtim, Antalya’da yaşayan, aktif Saadet Parti üyesi olan, daha önce Saadet Partisi’nden adaylık yapmış olan geç bir avukat bu olayı üstlendi; ilk başta, ByLock olayının komplo kısmına gelmeden önce, çok önemli bir soru soruyordu Ali Aktaş; o da: “Tek başına ByLock kullanmak delil olabilir mi? Örgüt delili olabilir mi?” sorusunu soruyordu. Ona bu soruyu sorduran husus da çok netti; Fethullahçılıkla hiç alâkası olmadığına inandığı, kesin olarak gördüğü –ki kimisi kendi yakından tanıdığı insanlar olsa gerek–, ona o soruyu sorduruyordu. Yani Fethullahçı olmadıkları belli olan birileri, ByLock kullanmadıklarını söyleyen, bundan haberdar olmadıklarını söyleyen birileri, ByLock kullanmaktan dolayı örgüt üyeliğinden çok ağır ceza talepleriyle yargılanıyorlar. Bunun üzerine ilk olarak soru böyle ortaya atıldı ve biz de, burada Medyascope’ta arkadaşımız Fırat Fıstık birkaç yayın yaparak bu konuyu gündeme getirdik. Ve o konuyu gündeme getirdiğimizde gerek Ali Aktaş’a gerekse bizim bu yayınlarımıza mağdurlar dışında kimse ilgi göstermedi. Çünkü insanlar korkuyor, çok net. FETÖ soruşturması deyince akan sular duruyor, birileri ya “Benim hiç alâkam yok” ya da “Benim eşimin, dostumun, karımın ya da kocamın ya da oğlumun ya da kızımın hiçbir alâkası yok bu örgütle. Onun ne alâkası var ByLock’la? Haberi dahi yok” diyen insanlara herkes kulaklarını tıkadı. Baskı dönemlerinde böyle oluyor maalesef ve bu insanlar göz göre göre kaderlerine terk edildiler.

Fethullahçı zokası

ByLock mağduru olan kişilerin özellikle sosyal medyada küçük çaplı birtakım örgütlenmelerini gördük; ama bunlar da çok etkili olmadı. Bir diğer husus da şu var tabii: Fethullahçılar bu olayı da bir şekilde genel soruşturmayı bulandırmak için kullandılar, bir de böyle bir boyutu var. Zor bir dönemdi; ama daha sonra, öncelikle Koray Peksayar, daha sonra da Tuncay Beşikçi’nin, iki bilirkişinin bu zokayı ortaya çıkarması… yani zoka nedir? Mesela kıbleyi gösteren uygulama ya da namaz vakitlerini gösteren uygulama ya da freezy adlı bir müzik uygulaması gibi şeyleri indiren insanlar, Fethullahçıların kurduğu bir tezgâhla ByLock’a girmiş gibi gözüküyorlar. Bunlar özellikle 2014’ün Ağustos, Eylül, Ekim aylarında yaşanan olaylar. Çok sayıda kişinin, alâkasız kişinin başka uygulamaları cep telefonuyla indiren kişilerin ByLock da kullanmış gibi olduğu gözüküyor ve bunların hepsi de diğerleriyle beraber alınıyor. Ve bunu işte bilirkişiler, onlar da bir risk aldılar tabii ki, çünkü sonuç olarak devletin kendinden çok emin bir şekilde tutukladığı, darbeci örgüt üyesi, FETÖ’cü örgüt üyesi olarak tutukladığı kişilerin bazıları hakkında “Ya, bu insanlar sandığınız gibi değil, bunların hiçbir şeyden haberi yok” diyebilmek, zor bir şeydi. Bunu yaptılar ve gerçekten takdire şayan.
Orada da Ali Aktaş’ın faaliyetleriyle, çabalarıyla bunlar beraber gelince, çok yakın bir zamanda biz ilk yayını Ağustos’ta yapmıştık Ali Aktaş’la, daha sonra Ekim ayında zoka olayını gündeme getirdi; işte bu diğer uygulamalar üzerinden ByLock’taymış gibi gösteriliyor meselesini ortaya çıkardı. Onda da yine insanlar ürkek davrandı, medya –hâlâ varsa Türkiye’de– uzak durdu, dokunmadı; hatta tam tersine bu tür şeyleri yapan insanları bir yanıyla Fethullahçılıkla vs.yle doğrudan ya da dolaylı olarak itham etmeye kalktılar, öte yandan Fethullahçılar da özellikle zoka meselesi ortaya çıkarıldıktan sonra olayı bulandırmaya çalıştılar; ama sonuçta gerçekten bir avuç insanın çabasıyla en azından şu aşamada 11.480 kişi mağduriyetten kurtulacak, öyle gözüküyor. Bu hiç yabana atılacak bir rakam değil ve bu süreç hiç yabana atılacak bir süreç değil.

Baskı dönemlerinde hak aramak zor ama imkansız değil

Bu bize ne gösteriyor? Bize bir kere şunu gösteriyor; bu tür baskı dönemlerinde hak aramak çok zor bir şey; ama her dönemde birileri gerçekten bütün risklere rağmen hak arama olayına kendilerini angaje edebiliyorlar, risk alıyorlar, gerçekten takdire şayan bir cesaret; çünkü dört bir yandan farklı farklı komplo teorileri şunlarla bunlarla uğraşmak zorunda kalıyorsunuz, ama sonuçta gerçekten bir şeyi elde edebiliyorsunuz, her şeye rağmen, bütün zorluklara rağmen elde edebiliyorsunuz. Dolayısıyla bu ByLock olayı –başından itibaren detaylarına çok hâkim değilim, bizde Medyascope’ta Fırat buna daha hâkim ya da uzmanları buna hâkim– ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Biz burada Medyascope olarak Fethullahçılık denen yapıya hiçbir sempatik ya da empatik bir bağımız olmayan, hatta onlar tarafından her vesileyle hedef gösterilen bir kurum ve kişi olarak Fethullahçılık soruşturması içerisinde çok sayıda mağdurun olduğunu, olabileceğini düşüncesiyle bu olayın bir yerinde medya olarak, bir yayın kuruluş olarak sahip çıktık, bu insanlara güvendik ve sonuçta gerçekten bir sonuç elde edildi. Belki sayı daha da artacaktır; ama şu haliyle bile 11.480 önemli bir rakam.
Tabii bu açıklamadan sonra bu âna kadar susmuş olan birçok kişi birden ortaya çıkıp bir şekilde bunu çok doğalmış gibi sunacaklardır, hep böyle olur. Bu tür zor dönemlerde sessiz kalanlar, zor dönemde konuşmayanlar, halbuki çok daha güçlü olmalarına rağmen biz burada Medyascope olarak mesela bizim imkânlarımız vs.yi, her şeyi görüyorsunuz; ama her şeye rağmen doğrunun hakikatin peşine gitmeye çalışıyoruz. Öte yandan bizden çok daha geniş kitlelere ulaşan, çok daha geniş imkânları olan kurumların bu konuda tam bir devekuşu politikası izlemiş olduklarını biliyorsunuz. Ama o kurumların şimdi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açıklamasından sonra bunu haber bültenlerinde vs.de, o meşhur tartışma programlarında da dile getirmeye başladıklarını göreceksiniz.

Bylock tek başına delil olabilir mi?

Şunu söylemek lazım: Korkunun ecele faydası yok ve eğer haklıysanız her dönemde gerçeğin peşine düşmenize kimse size engel olamaz. Bu anlamda Ali Aktaş’ı, Koray Peksayar’ı ve Tuncay Beşikçi’yi ve bu mağduriyetlere karşı özellikle tutuklu mağdurların ailelerinden, sayıları çok olmamakla beraber o insanları takdir etmek gerekiyor. Gerçekten çok önemli bir şey yaptılar, bir mağduriyetin önünü kestiler. Bu arada şu olayı vurgulamak lazım: ByLock denen uygulama gerçekten Fethullahçıların kendi örgüt içi haberleşmeleri için, mesajlaşmaları için kullandıkları kapalı devre bir uygulama. Anlaşıldığı kadarıyla en üst düzey isimlerin kullandığı bir uygulama değil, daha alta yönelik bir uygulama. Şunu da söylemek lazım: Orada yapılan yazışmalara falan bakıldığı zaman –ki Ali Aktaş bu konuda çok yetkin, bayağı bir anlatmıştı bizim yayınlarımızda–, çok alâkasız, çok sıradan muhabbetlerin de yapıldığı bir uygulama; yani ByLock’u sadece cemaatin kendi iç mesajlaşma uygulaması olarak, sadece ve sadece komploların konuşulduğu bir yer olarak görmemek lazım; hani kaba tabiriyle geyik muhabbetinin de bol miktarda yapıldığı bir uygulama, ama buna sahip olduğunuz zaman sizin belli bir hiyerarşinin içerisinde olduğunuz ortaya çıkıyor ve bu anlamda bunu mahkemeler çok ciddi bir şekilde kullanıyor. Yine şunu da söylemek lazım: Tek başına ByLock kullanıyor olmak örgüt üyesi olmak için yeterli midir? Bu konuda verilmiş mahkeme kararı var, biliyorum; ama yine de bu soruyu sormakta yarar var.

Ekrem Dumanlı’nın tehditleri

Son olarak bir not eklemek istiyorum, bu olayla bir şekilde alâkalı; Ekrem Dumanlı biliyorsunuz Zaman Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni, daha önce yaptığım bir yayında onun yaptığı Youtube yorumlarını ele almıştım, ne zamandır izliyordum, geçen bir tanesini daha izledim ve orada bağıra bağıra herkesi tehdit etmeye devam ettiğini gördüm. Çok ilginç tehditler yapıyor, tehditler savuruyor. Her şeyden haberdar oldukları, her şeyin kaydedildiğini söylüyor. Abartıyor, uyduruyor, uçuyor olabilir; bir de hakikaten bir şeye güveniyor olabilir, bunu bir not düşmek lazım. O ayrı bir husus; onların ABD’de anladığım kadarıyla, orada kendilerinin sürgündeki mağdur aydın olarak, gazeteci olarak sunup, o bulundukları yerlerden hâlâ buraya, sağa sola tehditler savurduklarının altını çizmek lazım. O arada tabii o tehditlerin bazılarının da bana ve benim gibi insanlara geldiğini biliyorum, fark ediyorum. İsim vermiyor ama pekâlâ biliyoruz; o da çok komik bir durum, onu da söylemek lazım.
O yayınında kimseden korkmadığını söylüyor, onun korkup korkmadığını bilmiyorum, eğer korkmuyor olsaydı herhalde Türkiye’de olurdu. Kaçmış birisi olarak oradan insanlara tehdit savuruyor olabilir; ama şunu da vurgulamak lazım, o korkulacak bir insan değil. Onun da altını çizmek lazım.
ByLock olayı da zaten bu kişilerin, Türkiye’nin başına nasıl bir çorap örmüş olduklarını bize bir kere daha gösteriyor; bu kişiler bu çorabı örerken devlet de bu çorabı iyice karıştırarak bir yığın insanı haksız yere aylarca –belki yıl da olmuştur bazıları için–, mağdur etti bu insanları, bu insanların ailelerini mağdur etti. Umarım bunun telafisi yoluna giderler, ama bu tür mağduriyetlerin telafisi yok.
Bir de unutmayın bu tür insanlar, bir kere mağdur edildiği zaman, kimse kendilerine ve ailelerine kolay kolay sahip de çıkamıyor, böyle bir olay yaşıyor 15 Temmuz sonrasında. Suçsuz yere ByLock kullanıyor diye içeriye alınan Anadolu’daki diyelim ki bir esnaf ya da bir öğretmen ya da bir işçi ve onun en yakın akrabalarının ne olur ne olmaz diye onlardan uzak durduğu bir ortam. Bu konuda bugün Hak ve Adalet Platformu’nun hazırladığı KHK’yla ilgili raporda da bunun örnekleri çok ciddi bir şekilde veriliyordu. Gerçekten içeriye atılan, işlerinden atılan insanların mağduriyeti sadece onların içeri atılmasıyla, işlerinden olmasıyla bitmiyor; aynı zamanda sosyal olarak da, ekonomik olarak da bu mağduriyet katlanarak artıyor.
Türkiye’nin bu meseleyi artık sonlandırması lazım; ama en son hazırlanan KHK’lar vs. bize bir kere gösteriyor ki siyasî iktidar OHAL düzenini çok sevdi, onsuz yapamıyor, ama onunla da yapamıyor. OHAL uygulamaları ve KHK’lar da daha önceki bir yayında söylediğim gibi siyasî iktidarın krizini çözmeye yetmiyor.
Evet, bitiriyorum. Tekrardan bayağı zaman geçti, ama bu mağduriyetlerin telafi edilecek olması ya da sona erdirilecek olması –telafi noktasında değiliz henüz– bile en azından sevindirici bir husus. Tekrar bu konuda katkısı olan herkese çok teşekkürler ve buna sebep veren herkese de söylenebilecek ne kadar kötü şey varsa hepsini söylemiş varsayalım kendimizi. Evet, burada noktayı koyalım. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.