Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Muharrem İnce fiyaskosundan çıkarılabilecek dersler

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Dün Cumartesi Anneleri ile ilgili yaptığım yayında Muharrem İnce olayından bahsetmiştim. Bugün onu biraz daha geliştirmek istiyorum. Muharrem İnce olayından bahsetmemin nedeni aslında Türkiye’de bir muhalefet sorunu olup olmadığı meselesiydi. Cumartesi Anneleri’nin yıllardır süren duruşunun, en zor zamanlarda bile ayakta durabilmelerinin, Türkiye’de birçok anlamda direnmenin mümkün olduğunun işareti olduğunu söylemiştim. Ve Muharrem İnce olayına da şöyle bir değinmede bulunmuştum: Muharrem İnce gibi birisinin bile milyonlarca kişiyi harekete geçirebilmesi, aslında Türkiye’de bir muhalefet potansiyelinin ciddi bir şekilde olduğunu bize gösteriyor.
Buradaki, Muharrem İnce gibi biri dememin nedeni çok açık. Muharrem İnce gerçekten Türkiye’nin standartlarına, Türkiye’nin arayışlarına göre bakıldığı zaman, benim gözümde bunun altında kalan bir isim, ortalama bir isim diyelim. Ama Türkiye’nin şu anda, özellikle de siyasî iktidardan ciddi bir şekilde rahatsız olan kesimlerin bu iktidara gerçek anlamda kalıcı bir meydan okuyuşu hayata geçirebilecek ve bunu sürdürebilecek ve de bu iktidarı değiştirebilecek bir profile sahip olduğunu düşünmüyorum. Bunu 24 Haziran seçimleri öncesinde belli bir aşamadan itibaren olabildiğince usturuplu bir şekilde dile getirmeye çalıştım. “Usturuplu” dememin nedeni, o dönemde özellikle muhalefetteki insanların, Tayyip Erdoğan’dan rahatsız olan kesimlerin Muharrem İnce’nin etrafında tamamen gözleri kamaşmış bir şekilde gitmeleriydi. Ve her türlü eleştiriyi, uyarıyı bir tür Erdoğan’ın işine yaramak, Erdoğancılık olarak niteliyorlardı.
Gerçekten zor günlerdi. Ama Muharrem İnce’nin bence Erdoğan’a meydan okuyamayacağı belli bir aşamadan sonra ortaya çıkmıştı. Bir yayın yapmıştım, “düşmekte olduğu tuzak” diye, izleyenler bilir, İnce’nin. O tuzak da şuydu: Erdoğan’la polemiğe girme tuzağı. Bunu yaptı, bu tuzağa düştü. Ve yanlışının, en büyük yanlışının en büyük doğrusu olduğunu sandı. Böyle yürüdü ve seçimi ikinci tura bile bırakamadı. Buradaki mesele, aslında bunu yapmasının çok da fazla imkânı yokmuş. Aradan geçen süre içerisinde, 24 Haziran’dan bu yana geçen süre içerisinde bunu bayağı bir görüyoruz. Özellikle 24 Haziran gecesi zaten Muharrem İnce’nin o çıkışının hızlı bir şekilde, dramatik bir şekilde düşüşe dönmesinin işareti olmuştu. Ardından CHP’de kurultay toplama konusunda bayağı bir çaba sarfetti. Kurultay toplamayı da başaramadı. Şu anda ne yaptığını açıkçası çok fazla bilmiyorum. Baktığımda en son 20 Ağustos’ta attığı tweet’ler var ekonomiyle ilgili. O zamandan beri de çok fazla sesinin çıktığını görmedik.

İnce’nin tutmadığı sözler

Şimdi halbuki, Muharrem İnce mesela birtakım vaatlerde bulunmuştu. Hatırlayalım: Tüm Türkiye’yi gezeceğini söylemişti. Sonra il sayısını azalttı, ama Erzurum ve Kırklareli’den ibaret bir Türkiye gezisi yapmış oldu 24 Haziran’dan sonra. 9 Eylül’de bir kampanya başlatıp CHP’ye 1 milyon 250 bin yeni genç üye kazandıracaklarını söylemişti. Bunu da şöyle bir perspektifle söylüyor: “Partimizin 1 milyon 250 bin üyesi var. Biz buraya bir o kadar daha katacağız. Bunlar 18-35 yaş arası gençler olacak. 35 yaş üstü insanlar da gelebilir”, ama buradaki bizin kim olduğu belli değil. Çünkü Muharrem İnce’nin partide herhangi bir fonksiyonu şu anda yok. Dolayısıyla bu kampanyanın olabileceğine dair herhangi bir emare de yok. Bakalım, 9 Eylül’e az bir zaman kaldı, ama böyle bir kampanyanın olacağını açıkçası sanmıyorum, tıpkı Türkiye’yi gezemediği gibi.
Erzurum ve Kırklareli’de söylediği çok önemli bir şey vardı. Benim özellikle dikkatimi çekmişti, başkalarının ne derece çektiğini bilmiyorum. Daha Erdoğan kabinesini açıklamadan, bakanları açıklamadan, “Gölge kabine kuracağız, takip edeceğiz, nefesim ensesinde olacak” dedi. Ortada bir gölge kabine de yok. Gölge kabinenin olması zaten mümkün değildi. Çünkü Muharrem İnce’nin en büyük eksiklerinden birisi, kampanyasını bir ekip çalışması olarak göstermemesi, Erdoğan’ın karşısına sadece kendisini çıkartmasıydı. Erdoğan zaten bir ekiple hareket etmiyordu ya da ekip ortaya çıkartmıyordu. Muharrem İnce de aynı şekilde gitti. Halbuki işte burada çıkartılması gereken en büyük derslerden birisi bu, Erdoğan’a karşı mücadele etme iddiasındaki bir lider adayı, hangi partiden olursa olsun, bence öncelikle bir ekiple çıkmalı ve bu ekip özellikle de siyasetçilerden ziyade uzmanlardan oluşmalı, ya da siyasetçi/uzman dengesini gözeten bir ekip olmalı. Özellikle de ekonomi konusunda, sosyal politikalar konusunda birtakım isimlerin, saygın isimlerin bir şekilde bu ekipte yer almasına çalışılmalı.
Muharrem İnce’nin yaptığı onca mitingden –ki kendisi biliyorsunuz ikinci tura kalmamasının nedenini zaman yetersizliğine bağladı; daha uzun süre olsaydı daha fazla miting yapacağını söyledi– buradan da çıkartılabilecek en önemli hususlardan birisi bu. Artık günümüz Türkiye’sinde ve dünyasında mitinglerin bir yere kadar bir anlamı var; ama onun ötesinde birtakım arayışlara girmek lazım. Ama bu perspektif onda yoktu. Ve yaptığı mitinglerde de hiçbir zaman yanında “Aa şu da yanındaymış” diyebileceğimiz kimseyi çıkartmadı. Eşiyle çıktığı mitingler oldu. Ama bize bir ekip göstermedi.

Öykü sahibi olmak

Öyküsü yoktu Muharrem İnce’nin. Kendisiyle ilgili, öğretmenliği, öğrenciliği üzerine, ailesi üzerine, ailesinin dindarlığı üzerine birtakım anekdotlar anlattı. Memleketine gitti ya da ilk öğretmenlik yaptığı, benim de memleketim olan Artvin’e gitti. Orada birtakım şeyler yaptı. Üniversite arkadaşlarıyla bir araya geldi. Ama bunlar bir öykü yaratmıyor. Bunlar hayatından kesitler sundu bize. Burada öykünün daha bir farklı bir şey olması lazım, bir başarı öyküsü olması lazım bence, buradan çıkartılabilecek ders. Ama burada bir başarı öyküsü görmedik; çünkü belli bir tarihten itibaren siyasete girmiş, CHP içerisinde siyaset yapmış, CHP içerisinde belli yerlere gelmiş bir profille karşılaştık; ama onun ötesinde, iki kere aday olup genel başkanlığı da kaybetmiş tabii. Bir başarı öyküsüne, seçim kaybetmiş olsa bile bir başarı öyküsüne sahip değildi. Ve daha önemlisi Türkiye’ye bir öykü sunamıyordu, Türkiye’ye tam bir vizyon sunamıyordu. Erdoğan’ın olmadığı şeyi olma iddiasının Türkiye’ye tek başına yeterli olduğunu sanmıyorum. Buradan çıkartılabilecek bence en önemli derslerden birisi de bu. Bu olay sadece kişilerle olabilecek, liderle olabilecek bir olay değil.
Ama lider ihtiyacı kesinlikle tüm hareketlerde olduğu gibi, Türkiye’de de muhalefetin bir lider sorunu var, bu kesin. Lider arayışı var mı bilmiyorum, ama lider sorunu var. Ama bu liderin bir ekiple beraber hareket edebilmesi lazım. Bir ekiple, belki de bir kısmı sıfır kilometre, yani siyasete çok fazla bulaşmamış isimlerden oluşan, olabildiğince yıpranmamış isimlerden oluşan bir ekiple hareket edebilmesi lazım. Bu liderin her şeyi bilen lider değil de her şeyi bilen ya da farklı farklı alanları çok iyi bilen insanlar arasında bir koordinatör olarak ortaya çıkması, siyaset yapan kişi olarak ortaya çıkması lazım. Bu olayı, Muharrem İnce olayında görmedik.

Ya Kılıçdaroğlu?

Şimdi Muharrem İnce eleştirilerimin ardından, değişik dönemlerde, dün de böyle oldu, daha önce de böyle oldu, “Peki kim? Peki Kılıçdaroğlu mu?” diyorlar. Böyle bir şey yok. Kılıçdaroğlu’nun olmadığını da gördük. Kılıçdaroğlu’nun başarısız olması, Muharrem İnce’nin başarılı olduğu anlamına gelmiyor. Ama şu anlama geliyor bence: CHP galiba –galibayı biraz yumuşatarak söylüyorum–, büyük ölçüde, benim kişisel görüşüme göre CHP’de yıllardır siyaset yapan, değişik kademelerde siyaset yapan insanların, kadın erkek fark etmez, şu anda Türkiye’de muhalefeti, farklı farklı kesimlerden olan muhalefeti toparlayabilecek, onları mobilize edecek lider adayları olabileceklerini sanmıyorum. Yani burada bence adres CHP değil. Yani Muharrem İnce’yi eleştirdiğiniz zaman Kılıçdaroğlu’nu savunmuyorsunuz.
Muharrem İnce eleştirisinde –ki şurası muhakkak doğru benim için söylenen, Kılıçdaroğlu’nu Muharrem İnce’den daha az eleştirdiğim muhakkak–, ama Muharrem İnce’nin 24 Haziran öncesi ve sonrasında, Türkiye’de şu anda var olan, yıllardır ülkeyi yöneten siyasî iktidardan rahatsız olan kesimlere yaptığı kötülük, o kısa süre içerisinde bence çok büyük. Bunun faturasını falan kimse ona sunmayacak. Öyle bir derdi olduğunu da sanmıyorum. Zaten kendisini başarılı olarak görüyor. O kendisini ne kadar başarılı olarak görüyorsa, ben de kendisini o kadar başarısız olarak görüyorum. Bunu söylemekte hiçbir mahzur görmüyorum, hep de söyledim, başarısız olabileceğini de söylemiştim. Yani bunu bir ben demiştim anlamında söylemiyorum. Sonuca bakarak yapılmış bir değerlendirme değil.

Muhalefetin potansiyeli

Ama şu bizim için çok önemli olması lazım: Muharrem İnce gibi kapasitesi ve kabiliyeti sınırlı bir isim bile, Türkiye’de yüz binlerce kişiyi miting alanlarına taşıyabiliyorsa, bir dinamizm yaratabiliyorsa, bir umut yaratabiliyorsa, bu aslında toplumda gerçekten bir arayışın, gerçekten bir itirazın var olduğunu bize gösteriyor. Muharrem İnce’nin sonra seçim gecesinden itibaren bu insanları çok büyük hayal kırıklığına uğratmış olmasının tabii ki bir önemi var; ama artık bunları bir kenara bırakıp bence bu yaşananlardan bir ders çıkartıp, insanlar eğer gerçekten Türkiye’de yaşananları aşmak istiyorlarsa, Türkiye’nin sorunlarını kalıcı bir şekilde çözmek istiyorlarsa, bu siyasî iktidarın artık krizini çözemeyeceği belli olan Erdoğan yönetimine karşı gerçekten çoğulcu demokratik bir Türkiye’yi tekrardan yaratabilecek bir dinamizm yaratmak istiyorlarsa, bu 24 Haziran öncesi ve sonrasından ciddi bir şekilde ders çıkartması gerekir. Benim kişisel olarak çıkarttığım ders: Polemiklerle olacak bir iş değil bu. Bu sıradan perspektiflerle, laf yetiştirerek yapılacak bir şey değil. Bu her şeyi bilme iddiasıyla olabilecek bir şey değil. Bu sosyal medyada trollük yapmanın birkaç alt seviyesinde, birtakım hazır cevaplıklarla falan Türkiye’de lider olmanın, Türkiye’nin sorunlarını çözmeye talip olmanın mümkün olmadığını çok net bir şekilde görüyoruz. Ve bu büyük ölçüde CHP gibi, diğer partiler ya da diğer oluşumlar, muhalif iddialı diğer oluşumlar –ki sayıları her geçen gün giderek azalıyor–, bu anlamda İYİ Parti’nin de çok kötü bir sınav verdiğini gördük.
HDP’nin çok ciddi bir kriz içerisinde olduğunu –artık bunun adı kriz bence–, Selahattin Demirtaş’ın son yazısı ya da mektubuyla beraber ortaya çıktığı gibi çok ciddi birtakım sorunlar yaşadığını görüyoruz. Yani kendini muhalefette tanımlayan birbirinden farklı yapıların, kurumların, kişilerin her biri aslında toplumsal olarak muhalefette var olan dinamikleri kapsayabilecek, bunları yönlendirebilecek, bunlara bir nizam verebilecek, çekip çevirebilecek ve buradan bir iktidar perspektifi çıkarabilecek noktanın çok uzağındalar. Dolayısıyla birtakım şeylerin sıfırdan olması gerekecektir herhalde diye düşünüyorum. Bu anlamda da Muharrem İnce’ye bu dersleri çıkartmamıza imkân verdiği için, kendisine buradan teşekkür etmek isterim.
Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.