Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Trump, Suudi Veliaht Prens Bin Salman’ı kurtaracak mı?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. 2 Ekim’den beri Türkiye’de ve dünyada, ama özellikle Batı dünyası, Amerika Birleşik Devletleri ve tabii ki Ortadoğu’da Cemal Kaşıkçı olayı konuşuluyor. Washington Post yazarı ünlü gazeteci 2 Ekim’de İstanbul’da kendi ülkesi Suudi Arabistan’ın başkonsolosluğuna girdi ve bir daha kendisinden haber alınamadı. Ve şu anda artık, en son Amerikan Başkanı Trump da “Kesinlikle ölmüşe benziyor” diye bir açıklama yaptı. Artık kayıptan ziyade öldüğü ve tabii öldürüldüğü hususunda bir mutabakat oluşmuş durumda. Kimin nasıl öldürdüğü ve tabii ki cesedine ne olduğu meselesi hâlâ belirsizliğini koruyor; ama burada da çok güçlü bir şekilde, özellikle Türk yetkililerinin yerli ve yabancı medyaya sızdırdığı bilgilerle, iki ayrı jetle Türkiye’ye gelen 15 kişilik Suudi Arabistan ekibinin bu cinayeti gerçekleştirdiği yolunda bir kanaat oluştu; ondan sonrası, cinayetin nasılı ve sonrası konusunda değişik rivayetler ve spekülasyonlar var. Ama onun başkonsolosluk binasında öldürülmüş olduğu artık neredeyse kesinleşmiş gibi. Tabii burada kim öldürdü, nasıl öldürdü, niye öldürdü meselesinde değişik spekülasyonlar var. Ama böyle büyük bir operasyonu –ki bazı isimlerin, içinde yer alan bazı isimlerin de konumlarından hareketle–, böyle büyük bir operasyonun Suudi Arabistan’ı bir süredir yöneten, babasına rağmen yöneten Veliaht-Prens Muhammed Bin Salman’ın talimatıyla olduğu konusunda da büyük ölçüde bir görüş birliği oluşuyor.

Günah keçisi arayışları

Şimdi, değişik senaryolar ortaya atıldı. Bir ara bunun reddedilmesinde ısrarcıydı Suudi Arabistan. Ama daha sonra değişik senaryolar gündeme geldi. En son New York Times gazetesi dün gece önemli bir istihbarat generalinin Suud rejimi tarafından bu olayın sorumlusu olarak ilan edileceğini, böyle bir plan üzerinde çalışıldığını söyledi. O plan şöyle ayrıntılandırılıyor: El Assari adlı bu general talimatı Muhammed Bin Salman’dan alıyor, sözlü bir talimat. Ama kendisine verilen talimat öldürmek değil kaçırıp Suudi Arabistan’a getirmek ve Suudi Arabistan’da sorgulama. Ama ya bu talimatı yanlış anladığı –ki çok inandırıcı değil–, ya da abarttığı, kendisine verilen yetkiyi abarttığı ve kendisini kanıtlamak için böyle bir yola başvurduğu yolunda bir resmî senaryonun hazırlanmakta olduğu söylendi. Ama burada da görüldüğü gibi Muhammed Bin Salman’ın adı var. Çünkü ondan habersiz böyle bir operasyonun –ister kaçırma olsun ister öldürme olsun– yapılma imkânı olmadığını herkes kabul ediyor.
Burada tabii Amerika Birleşik Devletleri’nin rolü çok önemli. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, göreve geldikten kısa bir süre sonra Suudi Arabistan’a gitti ve dış politikasını, özellikle Ortadoğu’ya yönelik dış politikasını İran karşıtlığı üzerinden inşa etti. Ve burada da Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ve Mısır ve hatta Ürdün, dolaylı bir şekilde İsrail’in de olduğu bir İran karşıtı koalisyon örgütlemeye çalıştı. Bayağı da yol aldı. Kasım ayından itibaren İran’a yönelik yaptırımların hayata geçmesi bekleniyor ve İran’a yönelik bir tür kuşatmanın, en azından onu belli bir alana sıkıştırmanın hesapları yapılıyordu ki bu olay patlak verdi.
Şimdi Muhammed Bin Salman’ın devreden çıkması halinde, etkisini kaybetmesi halinde, hatta veliahtlığı kaybetmesi halinde, bu konuda birtakım spekülasyonlar var; en son Fransa’da Le Figaro’da, onun yerine kralın diğer oğlu Halid’i veliaht olarak atayacağı yolunda bir haber vardı. Ama haber çok kuvvetli bir haber olarak gözükmedi bana. Çünkü haber kaynağı olan kişi yönetimden bir kişi olarak da tarif edilmiyor. Zayıf bir haber olarak göründü bana. Reuters’ın buna karşılık bugün biraz önce yaptığı bir haber analiz var. Burada da baba Salman’ın olayı ele aldığı ve krizi bizzat yönetmeye çalıştığı yolunda ve onun da oğlunu belli ölçülerde sınırlayabileceği yolunda. Yani iş dönüp dolaşıp Muhammed Bin Salman’a geliyor, Veliaht-Prens Bin Salman’a geliyor. Ve burada tabii Amerika Birleşik Devletleri’nin alacağı karara geliyor.

Uçurumun kenarında

Trump’ın ağzından değişik aşamalarda yapılan farklı açıklamalar oldu. Ama en son noktada Trump: 1) kesinlikle öldürüldüğüne ikna olmuş; 2) ölümde Suudi Arabistan yönetiminin parmağı olduğuna ikna olmuş durumda. Bunu doğrudan ya da dolaylı bir şekilde yakın çevresinden isimler Amerikan medyasına sızdırdılar. Ama Muhammed Bin Salman’ı doğrudan suçlayan bir açıklamasına henüz tanık olunmadı. Bir diğeri de, “Eğer olay kanıtlanırsa bunun cevabı olacaktır, bunun sonuçları olacaktır, ciddi sonuçları olacaktır” dedi. Ama bu ciddi sonuçların ne olacağını da tarif etmedi. Şunu biliyoruz: Trump’ın en yakınındaki ismi olan damadı Kushner, Muhammed Bin Salman’la çok yakın ilişki içerisinde ve aslında Trump’ın Ortadoğu politikasının gerçek uygulayıcısı olarak da o biliniyor. Sürekli İsrail’le ilişkiler, Suudi Arabistan’la ilişkiler, diğer Körfez ülkeleri ile ilişkiler noktasında damat Kushner çok fonksiyonel ve Kushner’in Salman’ı sonuna kadar korumak istediği öne sürülüyor. Ama Veliaht-Prens Salman artık korunabilecek bir durumda değil.
En son New Yorker dergisinde Dexter Filkins’in çok güzel bir yazısı çıktı. O yazı Muhammed Bin Salman üzerineydi ve onu uçurumun kenarındaki kişi olarak tarif etti. Bu uçurumun kenarında olması, uçurumdan aşağı düşeceği anlamına gelmiyor. Ama kendisini uçurumdan aşağı yuvarlayacak hamlenin iki yerden gelme ihtimali var. Bir, doğrudan babasından yani kraldan; iki, Amerika Birleşik Devletleri’nden. Ama ikisinin de şu anda bunu yapacağı kesin gibi gözükmüyor. Spekülasyonlar var ama kesin gibi gözükmüyor.
Burada tabii şöyle bir soru var: Bu kadar riskli bir şeyi, bu kadar başına iş aşabilecek bir şeyi Muhammed Bin Salman niye yapmış olsun? Çok kabaca söylersek: “Salak mı? Niye yapsın? Bunları göremedi mi?” şeklinde söylenen bir itiraz var. Ve bu itirazın ardından da değişik komplo teorileri yapılıyor. Ancak bazı durumlarda olaylar sanıldığı, yani bazı olaylar o kadar basit gelir ki insanlara inandırıcı gelmez ve arkasında çapanoğlu ararlar. Ama pekâlâ olay görüldüğü kadar basit olabilir.

Pervasız ve acemice bir operasyon

Açıkçası ben başından itibaren burada iki hususu düşünüyorum: İlkin çok pervasızca hareket ediyor. “Nasıl olsa kimse bana dokunamaz” diye düşünüyor, dokunmaz diye düşünüyor; ne babası ne Amerikan yönetimi. Kendisine ihtiyaçları olduğunu düşünüyor. Bir diğeri de tabii yakın bir zamanda Suudi Arabistan içerisinde kendisine meydan okuyabilecek çok kişiyi tasfiye etti. Gözaltına aldı. Hatta bazılarına işkence yaptı, mal varlıklarına el koydu. Kendisine karşı içeride çok güçlü bir muhalefetin de olamayacağını düşünüyor. Bunun verdiği bir pervasızlık var.
İşin bir diğer yönü de: Beceriksizlik var. Alelacele yapılmış. Tabii orada Adli Tıp Kurumu başkanı vs., kendi korumasını şunu bunu yolluyor olması bunun çok profesyonelce yapıldığı anlamına gelmiyor. Zaten 15 kişilik, iki jetle gelen 15 kişi falan bu olayın bence profesyonelliğinden çok amatörlüğünü gösteriyor. Çok yerde parmak izi bırakmış olduklarını gösteriyor. Nitekim Ankara’da başından itibaren bu iki jet olayını, buradaki tek tek kişilerin fotoğraflarını servis ederek, medyaya servis ederek, yerli ve yabancı medyaya çok rahat bir şekilde olayı izah edebildi. Yani bir cinayetin işlenmiş olma ihtimalinin çok güçlü olduğuna ve bunun da Başkonsolosluk’ta yapılmış olma ihtimalinin çok güçlü olduğuna ikna etti.
Bir de tabii ses kaydı meselesi var, üzerinde çok konuşulan bir husus. Belli ki bir ses kaydı var ve belli ki bu ses kaydı gayrimeşru bu şekilde elde edilmiş. Yani ya böcek yerleştirilmiş ya da dışarıdan dinleniyormuş burası. Ama tabii bu ayrı bir diplomatik bir sorun yaratabileceği için bu açıklıkta da ses kaydından bahsedilmiyor. Ama oradaki konuşmaların, infaz timinin konuşmalarının, özellikle adlî tıpçının sözlerinin servis edildiğini biliyoruz ve şu âna kadar gördüğüm kadarıyla Batı medyasında, servis edilen bu tür haberlere yönelik şüphe belirtilmedi. İnsanlar bunların doğru olduğuna büyük ölçüde inanıyorlar. Burada gerçekten Muhammed Bin Salman şu ya da bu şekilde çok öfkeli, çok despot bir karaktere sahip ve belli ki Cemal Kaşıkçı’ya yönelik özel bir öfkesi olduğu anlaşılıyor. Ondan özel olarak çok fazla rahatsız olduğu anlaşılıyor. Ve böyle bir şeyi, bu kadar riskli bir şeyi hızla hayata geçirmek için emretmiş olduğu anlaşılıyor. Ve şimdi onun bedelini ödemeye geldi sıra, ben öyle görüyorum. Ama bu bedeli doğrudan ödemeyebilir. Hâlâ bir şekilde, gerek Amerika Birleşik Devletleri’ni, gerek Türkiye’yi daha fazla kendisine kadar gelmekten bir şekilde men edebilir, değişik vaatlerle ya da değişik tazminatlarla diyelim, yapabilir.

Veliaht Prens’in imaj yatırımları boşa gitti

Ama onun artık bir dönem Batı medyasında ve Batı âleminde parlayan yıldızı, onun sözüm ona reformcu duruşu vs., bunların artık esamesi okunmuyor. Kendisi yerini korusa bile bu olay, Cemal Kaşıkçı olayı bir hayalet gibi her zaman peşinde, tepesinde olacak ve daha baştan itibaren, tahta oturmadan önceden itibaren o eli kanlı, hunharca cinayetleri emretmiş bir despot olarak anılacak. Dolayısıyla bu sürdürülebilir bir şey olmayabilir. Ama Körfez ülkelerinin, buradaki kraliyet rejimlerinin ya da emirlik rejimlerinin her konuda çok da mantıklı hareket ettikleri çok fazla söylenemez. Dolayısıyla bunu kendileri bir şekilde sürdürmek isteyebilirler. İşte bu noktada yayınımızın başlığına gelecek olursak: “Trump kurtaracak mı?” Kurtarabilir, karşılığında çok şey alarak. Zaten şu âna kadar çok şey alıyor Suudi Arabistan’dan, daha fazlasını isteyerek –ki Trump geldiğinden beri bütün ilişkilerini para üzerinden kuran bir Amerikan başkanı– bunu yapabilir. Ama unutmamak lazım; şu olayın, Kaşıkçı olayının bu kadar hızlı bir şekilde, yani aradan bayağı bir zaman geçti ama yine de bu kadar güçlü bir yapıya karşı gerçekten bayağı güçlü bir gazetecilik faaliyeti yürüttü Amerikan medyası. Bazı isimler Amerikan Kongresi’nde, düşünce kuruluşlarında bazı isimler çok ciddi net pozisyonlar aldılar. İş çevresinden de insanlar aldı. Bunu hiç unutmamak lazım. Bir de tabii burada bu olaya birileri sadece Muhammed Bin Salman’ın cezalandırılması anlamda değil, onun dünyadaki en güçlü müttefikleri olan Trump ve damadının da cezalandırılması açısından bakıyorlar. Dolayısıyla Trump’ın olayı örtbas etmeye çalışması, kendisine yönelik eleştirileri ve saldırıları daha da artıracaktır. Tahminim o ki, tabii ki buralarda tahmin çok fazla anlam ifade etmeyebilir ama, yine de kişisel görüşümü söyleyeyim: Trump bir şekilde Muhammed Bin Salman’ın kademeli de olsa, hızlı olmasa bile, kademeli de olsa devre dışı kalması ya da geri planda kalmasını içerecek bir senaryoya Suudi Arabistan yönetimini ikna etmeye çalışacaktır. Ama bu aşamadan sonra Suudi Arabistan’ı kim yönetirse yönetsin, Cemal Kaşıkçı olayı Suud rejiminin tezgâhladığı bir olay olarak kayıtlara geçti ve ne kadar tazminat öderlerse ödesinler, kimlere ne kadar sus payı verirlerse versinler, bu olay onların peşini bırakmayacak. Bunu özellikle vurgulamak lazım.

Ankara’nın akılcı stratejisi

Son bir not: Ankara’nın bu süreçte izlediği yöntemin, genel olarak bakıldığında, toplu olarak artıları ve eksileri ile bakıldığında başarılı olduğunu kabul etmek lazım. Eğer o sızdırmalar vs. olmasaydı bu olayı Trump ve Suud rejimi çok daha kolay bir şekilde örtbas edebilir, unutturabilirlerdi. Ankara açık açık suçlamadı; ama suçlanması için her türlü materyeli kademe kademe medya aracılığıyla dünya kamuoyuna iletti, daha da ileteceğe benziyor. Dolayısıyla burada Ankara’yla Riyad arasında öteden beri yaşanan gerilimin de, ayrışmanın da etkili olduğunu söylemek lazım. Evet bir fatura var, çok ağır bir fatura. Bu faturayı olabildiğince az bir şekilde ödemeye çalışacak Suud rejimi ve Muhammed Bin Salman. Ama şu haliyle Muhammed Bin Salman zaten çok ciddi bir faturayı ödemiş durumda. Yaptığı bütün o imaj yatırımları, hepsi tuzla buz oldu. Kendisi artık şimdiden, bu genç yaşında despot bir lider ya da lider adayı olarak tarihe geçti.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.