Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Stéphane Lacroix: “Suudi Arabistan yumuşak otoriter rejimden klasik Arap otoriterizmine geçti”

Beyrut’taki Fransızca Kitap Fuarı’na davet edilen araştırmacı Stéphane Lacroix, L’Orient-Le Jour’a konuştu. “Muhammed bin Salman’ın amacının dini otoriteyle siyasal otorite arasındaki barışı bozmak değil, dindarları siyasal iktidarın hâkimiyetine sokmak olduğunu” söyledi. 9 Kasım’da yayınlanan söyleşiyi Oğul Tuna çevirdi.

Stéphane Lacroix

Güncel bir soruyla başlayalım: Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti. Sizce böyle bir suç kimin yararınadır?

Suudiler için Kaşıkçı sorunu çift taraflı. Görevi başında öldürülen gazeteciydi Kaşıkçı; Washington Post gibi Amerika’nın en büyük gazeteleri için yazmıştı. Hatırı sayılır bir okur kitlesine ve oldukça geniş ilişki ağına sahipti: Bu ağ gazetecilerden, Amerikan Kongresi üyelerinden, yüksek mercilerdeki siyasetçilerden, ABD’deki düşünce kuruluşlarındaki araştırmacılardan oluşuyordu. Bu sayede yerli veya yurtdışında bulunan tüm muhaliflerden çok daha üstün bir eleştirel güce sahipti. Ayrıca Kaşıkçı uzun zaman boyunca Suudi rejimiyle birlikte çalışmıştı. Onları içeriden tanıyordu. Suudiler için Kaşıkçı, saraya ihanet eden biriydi. Fikir ayrılığındaki bir kişi değil, bir haindi. Kendisine karşı bu hıncın sebebi belli.

Dahası, bu olay Türkler ve Suudiler ya da Katar-Türk ekseni ile Suudi-Emirlikler ekseni arasında bir müsabakaya dönüştü. Türkler durumu Suudilerin aleyhine kullandı. Buna mukabil, bu olay başkalarının işitmek istediği gibi Müslüman Kardeşler ile Vahhabiler veya Suudiler arasındaki bir çatışma değildir.

Vahhabilerden bahsetmişken, Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın (MBS) başlattığı reformların (kadınların araba kullanma izni alması, sinemaların açılması, dini polisin askıya alınması) Suudi ailesi ve dindarlar arasındaki barışı bozma riski var mı?

MBS’nin barışı bozmak istemediği aşikâr. Kendisinin dini meşruiyeti var. Bu barış Suudi monarşisi için kullanışlı. Veliaht Prensin istediği bu barışın şartlarını yeniden tanımlamaktı. Tarihsel olarak, prensler ve ulema arasında bir görev dağılımı vardır. Prensler tam bağımsızlıkla iktidarını sürdürür ve ulema siyasete karışmayıp prenslerin görüşlerini destekler. Bunun karşılığında dini kuralların tanımlanması ve en çok da toplumun dini kurallara göre yönetilmesi ulemaya kalır. Söz ettiğimiz, çift başlı bir devletti.

MBS dindarları ortadan kaldırmayı değil, siyasetin vesayeti altına sokmak istiyor. Kabaca Arabistan’ın dindarlarını, Mısır’ın el-Ezher’ine eş değer kılmak istiyor. Buradan, dini muhafazakârlığı ihtiyaç duyacağı zaman kullanmayacağı anlamı çıkmıyor.

MBS’nin reformları tamamına erebilir mi?

Suudi sisteminde reform yapmak çok zordur çünkü sistem oldukça keskin dengeler üzerine bina edilmiştir ve bu dengenin korunması çok derin durgunluk yaratır. MBS ve destekçileri, güncel ultra-otoriterliği böyle haklı çıkarıyorlar. Bu sistemin olduğu gibi reforme edilemeyeceğine inanıyorlar. Sistem bu haliyle kaldığı sürece bloke olmaya devam edecektir. İşte bu yüzden, MBS için sistemi kırmak gerekli.

MBS iktidarı ele geçirirken oldukça yöntemsel ve hızlı hareket etti. Neredeyse tüm kilit noktalara kendisine sadık adamlarını yerleştirdi. Dengeleri kendisine karşı döndürmek çok zor. Fakat MBS çok ileri giderek tüm ailesini karşısına aldı. Ailesinin diğer üyelerini dışlamakla kalmadı, aynı zamanda onları aşağıladı.

Eğer Kaşıkçı olayından sıyrılırsa, tam yetkiyi ele geçirecektir. İşte asıl sınav burada: Eğer şimdi sıyrılamazsa, MBS’nin işi bitmiş demektir. Kral Salman’ın kardeşi Prens Ahmed’in birkaç gün önce Londra’dan dönüşü, henüz başka gelişme yaşanmadıysa da pek çok sorunun sorulmasına sebep oldu. Ahmed’in sistem içinde güçlü bir karakter olmadığını da eklemek lazım ve ayrıca 2015’ten önceki Arabistan’ı temsil etmekte.

MBS’yi meczup olarak niteleyen pek çok gözlemcinin aksine, ondan yöntem sahibi biri olarak bahsediyorsunuz…

MBS aslında her iki tanıma da uyuyor. Bir çeşit kibre bulandı: İstediği her şeyi yapabileceğine ve hiçbir şeyin kendisine dayanamayacağına inanıyor. Ve evet, gayet yöntem sahibi biri, Arabistan’da siyasal dengelerin nasıl işlediğini çok iyi anlıyor; çünkü tüm bu yapıyı yöntemsel şekilde yıktı. MBS, Suudi siyasetinin büyük üstadı olan babası Salman’ın yanında yetişti. Kral Suudi ailesinde, toplumunda ve kabilelerinde işlerin nasıl yürüdüğünü gayet iyi anlayan ve bu karmaşıklığı yönetebilen bir adam. Bir şekilde MBS’nin babasının bazı özelliklerini miras aldığını söyleyebiliriz. Fakat dengeleri bozma hususunda bir miras bu; Salman’ın yaptığı gibi devam ettirme noktasında değil.

MBS ülkedeki tüm bu önemli değişimleri gerçekleştirmek için babasının desteğinden yararlanıyor mu?

Evet, kesinlikle. Çünkü onu bu makama getiren kişi babası, çünkü kendisi en makbul çocuğu, çünkü onu veliaht olarak seçti. Ancak Kral Salman’ın yaşananları ne kadar fark edebildiği ya da ne kadarını anlayabildiği meçhul. MBS’nin 2015’te iktidar halkası içinde yükselmeye başladığında attığı ilk adım; saraya giriş ve çıkışları kontrol eden, Kralla irtibatı olan divan yöneticisi yani mabeyinciyle ilgilenmek olmuştu. Krala ulaşan tüm bilgileri kontrol ediyor MBS. Böylece de Kralın zayıfladığı biliniyor. O zamandan beri muhtemelen gerçeklere dair kısmi ve çarpıtılmış bir kavrayışa sahip. O yüzden Kralın bugün yaşananlara nasıl tepki verdiği bilinmiyor.

Veliaht Prens gençleri her zaman ön planda mı tuttu?

MBS iki şeye oynuyor: Öncelikle, gençliğin bir kısmını etkileyici biçimde cezbeden toplumsal modernleşme. Pek çok Suudi gençten, Arabistan’ın sadece normal bir ülke olmasını istediklerini söylediğini işitiyorum. MBS de onlara bu ihtimali sunuyor. Bu arz bir süre boyunca gençliğin bir kısmında kabul gördü fakat bunun uzun dönemli olup olmayacağını bilmiyorum.

Fakat MBS’nin oynamayı daha çok tercih ettiği bir başka kartı var: Aşırı milliyetçilik. İktidara gelişinden beri ülke içinde, sosyal medyada, basında daha önce hiç rastlanmamış bir söylem kullanılıyor. Aslında diğer otoriter Arap ülkelerindekine benzeyen aşırı milliyetçi bir söylem bu ve kendine has bir şemayı izliyor: Ülke düşmanlarının saldırısına uğrar, halkın hükümdarın arkasında durması gerekir; Suudi basınında dallı budaklı komplodan bahsedilir (İran, Katar, Kaşıkçı olayı vs.) ve hain olarak nitelenen muhalifler tutuklanır… Bu dilin kullanıldığı daha önce görülmemişti. Bu bana, Mısır’daki söylemin bir benzeri gibi geliyor.

MBS’nin 2015’te iktidara gelişinden beri Suudi Arabistan’ın değiştiğini düşünüyor musunuz? Eğer öyleyse, nasıl bir değişim?

Suudi Arabistan hayati bir noktada. Bu açık. Bir rejimden diğerine dönüşüm söz konusu. Suudi Arabistan yumuşak, mutabakatın hâkim olduğu bir otoriter rejimin belirlediği ülke. Ailevi ve kabilesel mutabakatın belirlediği, neredeyse ön-modern bir sistemin devamı olan, modern dönem içinde inşa edilmiş ve petrol rantıyla sürdürülmüş bir sistem. Fakat herkes eski siyasi-ekonomik modelin daha fazla işleyemeyeceğini kabul ediyor. Bunu değiştirmek lazım. Mesele sistemi değiştirenin kim olacağıydı.

Bugün radikal Arabistan’ı “diğer otoriter Arap ülkeleri” gibi bir ülke hâline getirecek bir değişimi görüyoruz. Bu da iyi bir haber değil, hele otoriter Arap normları radikalleşmişken.

Önceden Suudi Arabistan’ın rejimi bir tür otoriter paternalizmdi. Eğer birileri bir tweet ya da makale ile kırmızı çizgiyi aşacak olsa, o gün veya ertesinde ortadan kaybolurdu. Devlet kurumlarından bir çağrı alır ve konuşmak üzere “davet” edilirdi.

O kişiye şöyle denirdi: “Ya ibni (evladım) neden bunu yaptın? Neden memnun değilsin? Bizimle barışacaksın ve bu iş burada bitecek…” O kişiye bir daha başka kimseleri ya da kurumları eleştirmeyeceğine dair bir taahhüt imzalatılırdı. Sonrasında ailesine baskı yapılırdı. İnsanlar dehşet altında yaşamazdı. En kötü ihtimalle parmaklarına vurulması tehdidi vardı. Bastırıcı önlemlere, muhalif kişi tavlanmadığı ya da satın alınmadığı müddetçe, son çare dışında başvurulmazdı. Bugün ise bu keyfilik hissiyatı insanlara ne bekleyeceklerini bilmez bir ortam sunuyor. Daha önce hiç görüşmemiş bir korku seviyesi, dehşet stratejisi ile tartışmaların engellenmediği bir ortam.

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.