Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Burası Türkiye: Farklı ve iyi olan cezasız kalmıyor

Yayına hazırlayan: Yılmaz Ateş

Türkiye’de “iyi olan hiçbir şeyin cezasız kalmadığı” sözünü son dönemlerde çok sık kullanır oldum. Buna, bugün “farklı”yı da ekliyorum. Aslında iyi olmak için bir anlamda farklı olmak da gerekiyor. Genellikle de farklı bir şeyler yapmak isteyen, söylemek isteyen kişilerin, kurumların –özellikle kişilerin– karşısına hep birtakım engeller çıkartılıyor ve onlar bu yaptıklarına pişman edilmek isteniyor, hayatları bir anlamda karartılıyor. Bunun örnekleri çok var; yakın zamanda benzer bir cümleyi Osman Kavala için kurmuştum. Tanıdığım kadarıyla gerçekten Türkiye’de iyi şeylerin altına imza atmış, atmak için de uğraşmış Osman Kavala’dan, bir nevi terör finansörü çıkarmaya çalıştılar, nafile bir çabaydı. Ama burada ilginç olan, Kavala’ya bunu sadece siyasî iktidar ve destekçilerinin değil; siyasî iktidara karşı olma iddiasındaki bazı kişilerin ve grupların da bu koroya dahil olmasıdır; Cumhuriyet gazetesinde son dönemde yaşananlar bunun bir göstergesiydi.

Siper savaşları

Böyle bir durum var, Türkiye gibi kutuplaşmış ülkelerde aslında bir tür “siper savaşları” var. İkiye bölünmüş bir ülke var ve her iki taraf karşılıklı birbirlerine atış yapıyorlar. Ama herkes “halinden” bir şekilde memnun. En fazla şöyle bir şey olabilir: İktidarda olmayanlar, karşı tarafın siperinin imkânlarının daha iyi olduğunu düşünerek yer değiştirmek istiyor olabilirler, ama herkes eninde sonunda halinden memnun; kimse bu kutuplar arasında geçişkenlik olsun istemiyor, karşı taraftan insanları ikna yoluyla kazanma konusunda çok büyük bir çaba göstermiyor. İktidarın tabii ki karşı taraftaki insanları baskıyla sindirme, gözünü korkutma gibi olaylarını biliyoruz — karşı tarafta gedik açmak için. Karşı taraf denen yerde de iktidara ve destekçilerine yönelik, iknadan çok bir yok sayma, bir aşağılama refleksi görüyoruz.
Ve herkes halinden aslında memnun. Ve Türkiye’nin bir nevi yazgısı olarak görülüyor. Bu siper savaşının kimseye bir hayrı olmadığını söylemek isteyenler var; her iki tarafta da aslında iyi insanların olabileceğini ve Türkiye’nin ancak çoğulcu bir atmosferde sorunlarıyla mücadele edebileceğini söylemeye çalışanlar var. Bu insanlar öncelikle kendi siperlerindekiler tarafından paçalarından tutulup ya da omuzlarından tutulup aşağıya çekilmek isteniyorlar.

teyit.org’un başına gelenler

Dün burada yaptığımız bir yayın, teyit.org ile ilgili yapılan yayında, teyit.org’un yöneticisi Mehmet Atakan Foça’nın söylediklerini dinlediyseniz ya da yazdıklarını okuduysanız, böyle bir olaya yakın zamanda yine tanık olduk. Kendisine de telefonda söyledim aynen: “İyi olan cezasız kalmıyor”. Bu bir kural. Şöyle bir olay oldu, kısaca özetleyim: Bu, genç insanların başlattığı bir girişimdi; zamanla, kısa süre içerisinde kendini kanıtladı. Özelikle sosyal medya içerisindeki yalan haberleri-uydurma haberleri teşhir eden; hangi haberin doğru, hangisinin yanlış olduğunu ve hangi fotoğrafın o güne ait olup, hangisinin arşiv fotoğrafı olduğu gibi. Çok titiz çalışmalar yapan bir kurumsallaşma hayata geçirdiler ve gerçekten takdire şâyan bir iş yaptılar — yapıyorlar. Hataları muhakkak olmuştur, herkesin hataları var; ama yörüngeleri, hayata geçirdikleri olay-perspektifleri bence çok takdire şâyan bir iş.
Ve daha sonra teyit.org’un sosyal medyada bir duyurusunu gördüm. Açıkçası şaşırdım ve hoş oldu. İstanbul’daki toplu taşıma araçlarında –Modyo Tv’de– teyit.org’un da duyurularının-tanıtımlarının yer alacağını duyurdular ve bunu büyük bir heyecanla duyurdular açıkçası. Neyi nasıl yapacaklarını bilmemekle beraber, o zamana kadar yaptıklarından hareketle sevindim; çünkü böylece çok daha geniş kitlelere, yalan haberler üzerine, neyin yalan, neyin yanlış, yanlışla doğru nasıl ayrıt edilebilir konusunda yol gösterici birtakım programlar yapabileceklerini tahmin ettim. Teyit.org’un paylaşımının hemen ardından, bir kısmını yakından tanıdığım, muhalif olarak bilinen isimlerin teyit.org’a karşı, “Sizde mi?” diye başlayan; iktidarla işbirliği vs.’ye kadar giden, küçük çaplı da olsa bir linç kampanyasına tanık oldum. Daha sonra da zaten teyit.org’un yaptığı açıklamadan öğreniyoruz ki o kampanya büyümüş, bu kampanyaya paralel olarak da, bu sefer iktidar yanlıları, “Niye belediye bu kişilere alan açıyor?” demiş vs. ve sonuçta bu olay başlamadan bitmiş.
Burada çeşitli spekülasyonlar yapıldı. Tam da yalan haberle mücadele eden, yalanlarla mücadele eden kurum hakkında bir sürü spekülasyon yapıldı. İhale aldıkları, imtiyazlar elde ettikleri vs.. Halbuki öğrendik ki, para aldıkları yok, tam tersine kendileri bu yayın için para vereceklermiş. Bütün bunlara rağmen bu iş bitti; şu ya da bu şekilde bitti.

Her mahallenin baskısı kendine

Buradaki mesele şu: Herkes kendi mahallesinde, kendi baskısını kurmuş durumda. Mahallenin kuralları var, kime selam verilir kime verilmez, nereye gidilir nereye gidilmez, hangi kelimeler konuşulur hangi kelimeler konuşulmaz, ne yapılır ne yapılmaz? Bu kurallar var, bu kuralları kimin koyduğu belli değil. Bu kurallar üzerinden insanları hesaba çekenlerin, bu yetkiyi nereden aldıkları belli değil. Ve farklı olan birisi kalkıp da belli bir mahalleden olduğu varsayılan kişinin-mahallelinin de ilgisini çekebilecek, oraya yönelik yapabileceği birtakım açılımların vs. önü hemen kesiliyor. Bunun bir yığın sıfatı var tabii ki: işbirlikçilik, havuzculuk, vs., vs..
Bu bizim başımıza Medyascope.tv’de üç yıldan fazla süredir sık sık geliyor. Bazen konuk ettiğimiz bazı kişiler nedeniyle, ele aldığımız bazı konular, ele almadığımız bazı konular nedeniyle, bizim editoryal tercihlerimiz üzerinden bizlere –ve bazı durumlarda bana, bazı durumlarda burada yorum yapan başka arkadaşlara– hemen birtakım kılıflar biçilmeye çalışılıyor. Bu kılıflar neye göre biçiliyor? Var olduğumuz kabul edilen, varsayılan mahalleye göre biçiliyor. Biz burada hiçbir zaman mesela muhalif olmak, alternatif olmak gibi bir iddiayı dile getirmedik. Tam tersine bu tür çıkışların bizim önümüzü tıkayacağını, bizim derdimizin kutuplaşmış Türkiye’nin ötesinde –kutuplar üstü bir şekilde– herkese seslenmeyi hedef alan bir yayıncılık yapmak olduğunu defalarca söylememize rağmen, hâlâ kimi durumlarda, kimi konuklarımız, kimi ele aldığımız konular vs. nedeniyle çok ciddi bir şekilde, sürekli bir fırça yeme ve damgalanma olayıyla karşı karşıyayız.

İktidar mahallesinde yaşananlar

Bir yerden sonra alışkanlık yaptı; ama insan yine de rahatsız olmuyor değil. Bu örnekleri değişik alanlarda, değişik şekillerde taşıyabiliriz. Aslında siyasî iktidarın içinde olduğu varsayılan o mahallede de farklı olmak isteyen birtakım insanlar var. Onların da ânında önlerinin kesildiği, dışlandıkları ve itibarsızlaştırıldıkları görülüyor. Çok ciddi bir şekilde orada da birtakım kurallar var. O kuralları kimin belirlediğini biliyoruz tabii ki — doğrudan Erdoğan ve Erdoğan’ın zihniyeti belirliyor. Ona uymadığı varsayılan, ondan birazcık saptığı varsayılan kişi ve kurumların önü kapatılıyor. Karar gazetesi olayını burada daha önce ele almıştık ya da Pelikan olayını — ki Ahmet Davutoğlu ne zamandan sonra, ilk defa bu konuyu tekrar gündeme getirmiş. Bunu görmüştük, ama her yerde bu pelikanlardan var. İnsanlar size bir kalıbı dayatıyorlar, o kalıbın içerisinde olmanızı dayatıyorlar; ama Türkiye böyle böyle hiçbir yere gitmez. Her zaman yerinde saymaya mahkûm olur. Bunu kabul etmememiz halinde; yani Türkiye’nin bu kutuplaşmış halinin, bu siper savaşlarının Türkiye’nin kaderi olmadığı noktasına geldiğimiz takdirde bir şeyleri değiştirebilmek mümkün.
Çoğulculuğu unutup, mahalleyi veri olarak almak, bunu bir değişmez olarak almak, aslında kendi kendimizi kandırma, kendi kendimizi tatmin etme, yani kendi mahallemizdeki insanların hoşuna gidecek şeyleri söylemek, duymak istedikleri şeyleri söylemekten öteye gidemez. Tam bir aldatmacaya kendimizi hapsederiz. Halbuki değişimler –ki Türkiye’nin çok ciddi bir şekilde değişime ihtiyacı var– farklı seslerle, farklı çıkışlarla mümkün olur ve olabildiğince kendi kabuğunu kırmaya talip olanlar tarafından bir şeyler değiştirilir.

Her mahallenin kural koyucuları

Benim bu anlamda teyit.org örneğinden hareketle söyleyeceğim, hâlâ ahlak zabıtaları, zaptiyeler, her mahallenin kural koyucuları, çok sert bir şekilde her yerde, her şeyi kontrol altında tutmak istiyorlar.
Ama burada bir şeyleri değiştirmek istiyorsak, yaşadığımız ülkeden memnun değilsek –ki ben şahsen değilim; demokratik, çoğulcu, temel hak ve özgürlüklere saygı gösteren bir hukuk devletini özlüyorum ve istiyorum– bunu yapabilmenin tek yolunun, iktidarı elinde tutanları eleştirmek değil, aynı zamanda, kendini muhalefette olarak görseler de “Kendi küçük iktidarlarını korumak için her türlü kötülüğü yapmayı meşru görenlerle de” mücadele etmek gerektiği kanısındayım. Bu zor bir şey. İki yerden birden cephe açmakla ilgili bir şey. Ama tahmin ediyorum ve inanıyorum ki, klişelere hapis olmamış, doğruyu anlatmak, doğrunun izinden gitmeyi temel alan ve her şeyden öncede bağımsızlığı-özgürlüğü önceleyen, bunu yaparken de, özgün olmaya-farklı olmaya çalışanların her zaman için önü açık.
Türkiye’nin kaderi bu siper savaşları değil. Türkiye’nin kaderi iyilerin hep kaybettiği ve kötülerin hep öne çıktığı bir ülke olmak değil. Ama bunu yapabilmek için gerçekten sabır ve direnç gerekiyor. Allah bu konuda niyeti olanların yardımcısı olsun diyeyim.
Evet söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.