Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Venezüela’da saha araştırması yapan siyasetbilimci Orçun Selçuk: “Venezüela’da ABD dışında Rusya, Çin ve Küba’nın da nüfuz arayışı var”


2013’ten bu yana Florida Uluslararası Üniversitesi’nde (FIU) siyasetbilim üzerine doktora yapan Orçun Selçuk, Venezüela’da saha çalışması da yürüten bir akademisyen. Selçuk, “Son yıllarda bölge gündemini işgal eden Venezüela krizi bugün itibariyle küresel bir kriz haline geldi. Türkiye’nin mevcut rejime olan desteğinin sahada fazla bir karşılığı yok. Burada önemli olan aktörler Rusya ve Küba” diyor. 

Selçuk, Venezüela’da yaşanan kutuplaşma hakkındaki bir kitapla ilgili kaleme aldığı makalede, Chavez yanlıları ve karşıtları arasındaki kutuplaşmayı incelemişti. Bugün gelinen noktada bu kutuplaşmanın, yerini ağırlıklı olarak Maduro karşıtlığına bıraktığını söylüyor:

“Chavez döneminde, özellikle 2001-2004 arası görünürlük kazanan çok ciddi bir kutuplaşma meydana geldi. 2001 petrol grevi, 2002 darbe girişimi ve 2004 referandumu siyaseti iyice bu iki kamp arasına konsolide etti. Sınıfsal yanı da olan bu kutuplaşma günlük hayatta da Venezüela toplumuna sirayet etti. Chavez üzerinden olan bu kutuplaşma günlük hayatta hangi renk kıyafet giyeceğinizi bile etkiler hale geldi. Başkent Caracas’ta Chavistlerin ve anti-Chavistlerin vakit geçirdiği yerler giderek ayrıştı. İncelediğim kitap da kutuplaşmanın günlük hayattaki pratiklere olan etkisine bakıyor. Bugün gelinen noktada bu kutuplaşmanın yerini ağırlıklı olarak Maduro karşıtlığına bıraktığını söyleyebiliriz. Chavez’e kıyasla Maduro’ya aşk ve hayranlık duyan kesim oldukça az. Belli bir kesim muhalefete de yeterince sempatiyle bakmıyor. Venezüela’da bu gruba ‘ne o ne o’ (ni-ni) deniyor.”  

Ne oldu da Venezüela’da yönetim krizi derinleşti?” sorumuza Selçuk’un verdiği yanıt şöyle: 

“Venezüela’da yönetim krizi 2015 meclis seçimleri sonrası başladı. Muhalefet partilerinin tek çatı altında birleştiği Birlik Masası İttifakı iktidardaki Venezüela Birleşik Sosyalist Partisi’ni bozguna uğrattı. Muhalefetin kontrolüne geçen yeni meclis göreve başlar başlamaz Maduro’yu anayasal yollarla görevden almaya çalıştı. Maduro da buna karşı Anayasa Mahkemesi yoluyla önce bazı siyasilerin milletvekilliklerini düşürdü. Daha sonra da meclisi tamamen işlevsiz hale getirdi. 2017’de ise Chavez’in 1999 Anayasası’nı değiştireceğini açıkladı ve yeniden kurucu meclis seçimleri yaptı. Kurucu meclis yoluyla mevcut kurumların hepsi devre dışı kalmış oldu. 2018 Aralık ayında yapılması gereken başkanlık seçimleri yine kurucu meclisin kararıyla mayıs ayına çekildi. Tüm bunlar olurken muhalefet birçok kez sokağa çıktı ancak kolluk kuvvetlerinin desteğiyle protestolar bastırıldı. Ülkeden umudunu kesen milyonlar komşu ülkelere, Amerika ve Avrupa’ya göç etmeye başladı. Maduro’nun hiperenflasyon ve kıtlıklarları önlemeye yönelik çabaları birçok kez sonuçsuz kaldı. Pasta küçüldükçe yolsuzluk ve rantçılık daha çok göze batmaya başladı. Muhalefetin boykot ettiği başkanlık seçimlerini çok rahat bir şekilde Maduro kazandı. Birçok bölge ülkesi bu seçimi ve Maduro’nun ikinci dönemini tanımayacağını açıkladı. Kısacası, bugün yaşanan kriz bir gecede olan bir şey değil. Daha detaylarına giremediğim, muhalefeti sindirmeye yönelik birçok detay var.”

“Juan Guaido’nun meşruiyeti muhalefet lideri olmasından değil halkın oyuyla seçilen meclisin başkanı olmasından kaynaklanıyor” diyorsunuz. Seçimler yapılana kadar geçici başkanlık iddiasının anayasal arka planını biraz açar mısınız? 2002’deki darbe girişiminde başa gelen Pedro Carmona’dan farkları neler?

1999 Anayasası’nın 233. maddesi başkanın koltuğunun boşalması durumunda meclis başkanının tekrar seçimler yapılana kadar başa geçebileceğini söylüyor. Meclis Maduro’yu başkan olarak tanımadığı için, Guaido’nun meşruiyet iddiasının anayasal bir kaynağı var. Örneğin 2002’deki darbede iş adamları derneği başkanı Carmona kendini başkan ilan edip meclisi feshetmişti. Daha sonra ordu içindeki bölünmeler ve halk desteğiyle Chavez, Miraflores Sarayı’na geri getirildi. O dönem ABD’nin Carmona’ya olan desteği çok tartışılmıştı. Ancak darbe girişimi bölgede hiç olumlu karşılanmamıştı. 2000 seçimlerinde demokratik olarak seçilen Chavez’e karşı yapılan illegal bir girişimdi. Daha çok orta ve üst sınıfın desteklediği bir durumdu. Bugün ise Maduro’ya karşı her sınıftan ve ideolojik arka plandan Guaido’ya destek var. Yani sanıldığı gibi muhalefet sadece aşırı sağcı oligarklardan oluşmuyor. Kendi içinde birçok unsuru barındıran bir anti-Maduro koalisyonu var.

Türkiye’de bu konu hakkında yapılan tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de Latin Amerika genel olarak çok bilinmiyor. Sol kesim için Soğuk Savaş döneminden gelen Küba Devrimi ve diğer devrimci hareketlere karşı bir hayranlık var. Dolayısıyla bugün de sol tandanslı hükümetlere karşı yapılan saldırılara emperyalizm karşıtı çerçeveden bakılıyor. Genel olarak, ABD’nin bölgede emperyal emelleri olduğuna katılmakla beraber, bu tarz bir yaklaşım yereldeki aktörlerin bir iradesi olabileceğini yok sayıyor. Türkiye’de hükümete yakın kesimler de son dönemde Maduro’ya bir sempati besliyor. Bunun popüler kültür ayağının dışında, dış baskılara karşı direnen lider profili çizmesinden de kaynaklandığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi Maduro’nun 15 Temmuz’da aldığı net tutum ve son dönemde gelişen ekonomik ilişkiler Maduro’ya karşı genel olarak pozitif bir havanın esmesini sağlıyor. Şu anda Maduro Türkiye’de ülkesinden daha popüler. Belki de en popüler olduğu ülke olabilir. Bununla ilgili araştırma varsa okumak isterim açıkçası. 

Bugün Venezüela krizinde aktif rol oynayan “dış güçler” üzerine neler dersiniz? 

Dış güç deyince akla sadece ABD geliyor. Ortadoğu coğrafyasındaki “Amerika’nın oyunları bunlar” yaklaşımı Venezüela konusunda da dolaşımda. ABD’nin Venezüela üzerinde emelleri olduğunu kabul etmekle beraber Rusya, Çin ve Küba’nın da benzer bir nüfuz alanı kurmak istediğine dikkat çekmek isterim. Amerikan hegemonyasını zayıflatma çabasındaki Rusya ve Çin, Latin Amerika’da son 15 senede etkisini son derece artırmış durumda. Özellikle Rusya’nın Maduro’ya lojistik ve askeri destek verdiği bilinen bir gerçek.

Bölge özelinde de Küba’nın Fidel Castro devrinden beri Venezüela’ya özel bir ilgisi var. 2002 darbe girişiminden sonra Chavez giderek Küba’ya yakınlaştı. Kübalı doktorlar ve öğretmenler Chavez’in sağlık ve eğitim hamlelerinde önemli bir rol aldı. Aynı zamanda Küba Venezüela’ya emperyalizmle mücadele kapsamı altında birçok danışman yolladı. Bugün gerek orduda gerekse istihbarat güçlerinde Küba’nın ciddi bir etkisi olduğu çok açık. Hatta Chavez kanserle mücadele ederken, Küba’nın Diosdado Cabello yerine Maduro’yu  seçmesi konusunda baskı yaptığı da biliniyor. Ben 2016 yazında Venezüela’da saha çalışması yaparken konuştuğum birçok kişi ülkeyi aslında Küba’nın yönettiğine yönelik bir iddiada bulunuyordu. Dış güçler derken herkesin bahsettiği dış güçler farklı. Amerikan yanlılığı ve karşıtlığı ötesinde diğer aktörlerin de Venezüela’da çıkarı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu kadar doğal kaynak zengini bir ülkede, bölgesel ve küresel birçok aktörün hesabı var.

Hem ABD müdahalesine hem de Maduro’ya karşı olmak mümkün mü?

Kesinlikle mümkün. ABD, 19. yüzyıldan beri Latin Amerika’yı arka bahçesi olarak görüyor. Dolayısıyla, Batı Yarımküre’de bölge dışı bir ülkenin varlığını istemiyor. Geçmişte birçok kez bölgeye müdahale etti, devrimci hareketleri dizginledi. Soğuk Savaş dönemi bu tarz müdahalelerle dolu. Bugün de ABD içinde askeri müdahale isteyen gruplar tabii ki var. Benim de yaşadığım Miami’de birçok kişi bu seçeneği dile getiriyor. Bu bağlamda, Florida Senatörü Marco Rubio da açık açık Venezüela’yı tehdit ediyor. Ancak, bugünkü konjonktürde ABD’nin Venezüela’ya askeri olarak müdahale edeceğini sanmıyorum. Olası bir müdahale gelecekte diğer müdahalelerin (örneğin Nikaragua) önünü açabileceği için buna en başta bölge ülkeleri karşı çıkar. Sağ tandanslı hükümetler bile ABD’nin kafasına göre rejim değiştirdiği dönemlere dönmek niyetinde değil. Meseleyi diplomatik yollarla çözme eğilimi bölgede hâkim. ABD’nin biraz daha geri planda kalması sorunun çözülmesi için daha akıllıca olur. Burada da Lima Grubu’na önemli bir rol düşüyor. Bu grubun amacının küresel kamuoyuna daha iyi anlatılması gerekiyor. Venezüela sorununu komşu ülkelerin desteğiyle Venezüela halkı çözmeli. Ülkenin geleceğine Vaşington, Moskova ya da Havana karar vermemeli. Sorunu çözmek için halka adil ve özgür bir seçim imkanı sunulmalı. Muhalefet liderlerinin zindanlarda, ev hapsinde veya sürgünde olduğu bir ortam buna uygun değil. 

Lima Grubu ve amacı nedir?

Lima Grubu, 2017 yılında on bir Latin Amerika ülkesi ve Kanada’nın bir araya gelerek oluşturduğu bir diplomatik girişim. Venezüela’da anayasal düzeni barışçıl bir şekilde geri getirmeyi amaçlayan bir koalisyon. Bu grubun üyeleri Maduro’nun oldu bittiye getirerek oluşturduğu kurucu meclisi tanımayarak, 2015’te seçilen meclisi halkın meşru temsilcisi olarak görüyor. Diğer bir önemli nokta da şiddeti ve askeri müdahaleyi kesin bir dille reddetmesi. Yani az önce söylediğim, Maduro’ya karşı olup aynı zamanda ABD’nin veya başka bir ülkenin müdahalesine de net tavır koyan bir kurum. Maduro’nun görev süresi dolduktan sonra yürütme erkinde bir boşluk olduğu için, Lima Grubu Juan Guaido’yu geçici başkan olarak tanıdı. Bir an önce özgür ve adil seçimlerin yapılması çağrısını yaptı.

Türkiye, Venezüela krizinin çözümünde iktidar ve muhalefet arasında arabulucu rol oynayabilir mi?

Bence oynayamaz. Gelinen noktada Türkiye, Maduro’yu çok net bir şekilde destekliyor. Eğer bir arabuluculuk olacaksa bunu Uruguay, Dominik Cumhuriyeti ve Meksika gibi herkesle diyaloğu olan aktörler yapabilir. Batı yarımküre dışında da İspanya ve Vatikan önemli rol oynayabilir. Geçmişte hükümet ve muhalefet arasında birçok kez bu tarz görüşme yapıldı. Gelinen nokta ortada. 

Bundan sonra ne olur? 

Biz siyaset bilimciler genel olarak tahmin yapmaktan kaçınırız. Yine de iki farklı senaryodan bahsedeyim. Bunlardan birincisi, ki bu daha olası bir senaryo, her türlü baskıya rağmen Maduro’nun fiilen Venezüela’yı yönetmeye devam etmesi. Bu durumda Maduro’yu bekleyen en büyük tehlike petrol gelirlerinin ve diğer finansal işlemlerin sekteye uğrama ihtimali. Örneğin, Venezüela’nın ABD’deki petrol firması CITGO’nun gelirlerinin Guaido liderliğindeki muhalefete aktarılacağı konuşuluyor. Diğer bir gelişme de İngiltere Merkez Bankası’nın 1.2 milyar dolarlık altın değerindeki parayı bloke etmiş olması. Batı ülkelerinin fiili Venezüela hükümetine karşı alacağı bu tutum içeride Maduro’nun elini zayıflatabilir. Aynı zamanda mevcut ekonomik ve insani krizi de derinleştirir. Olan yine ortalama bir Venezüela vatandaşına olur.

Diğer bir senaryo ise Maduro’nun çekilmeyi kabul etmesi veya ordu tarafından istifaya zorlanması. Guaido başkanlığındaki muhalefet bütün hesaplarını buna göre yapıyor. Hatta demokrasiye geçiş sürecinin şimdiden başladığına yönelik birçok açıklama yapılıyor. Maduro’ya ve çevresindekilere af teklifi bile gündemde. Guaido’nun paralel bir hükümet kurması ve büyükelçiler ataması olayı daha da karıştıracağa benziyor. Her iki senaryoda da Venezüela’yı zor bir süreç bekliyor. Onca doğal kaynağa rağmen Venezüela’nın tekrar demokrasiyi inşa etmesi ve halkına refah sağlaması önümüzdeki yıllarda çok zor görünüyor. Bu konu uzun bir süre dünya gündemini meşgul edecek gibi duruyor. 

Orçun Selçuk kimdir?

Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde tamamladı. Aynı üniversitenin Atatürk Enstitüsü’nde Türk Hava Yolları ve dış politika üzerine tez yazarak yüksek lisans derecesi aldı. 2013’ten beri FIU’da siyaset bilimi doktorası yapıyor. Mart ayında savunacağı doktora tezi, Latin Amerika ve Türkiye’de kutuplaştırıcı popülist liderleri ve kutuplaşmanın demokrasiye etkilerini inceliyor. Selçuk, 2016 yazında tez çalışmaları bağlamında Venezüela ve Ekvador’da saha çalışması yaptı. Aynı sene, Türkiye, Venezüela ve Ekvador’da popülizm temalı makalesi hakemli bir dergide yayınlandı. Ayrıca, 2018 yılında Venezüela’da yaşanan kutuplaşma hakkında bir kitap eleştirisi yayınladı. Akademik yayınlarının dışında Washington Post ve Miami Herald gazetelerinde Türkiye ve Latin Amerika siyaseti üzerine yazıları çıktı. Son üç senedir FIU’da Karşılaştırmalı Siyaset ve Güney Amerika Siyaseti üzerine dersler veriyor.   

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.