Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Barış bildirisini imzaladığı için cezaevine girecek olan Prof. Füsun Üstel’den son ders: Mahkûm Vatandaşın Peşinde

İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Prof. Dr. Füsun Üstel hakkında Barış Bildirisi imzacısı olduğu gerekçesiyle 4 Nisan 2018’de verdiği 1 yıl 3 aylık mahkûmiyet kararı, İstinaf Mahkemesi tarafından 25 Şubat 2019’da onandı. Barış İçin Akademisyenler Birliği, bugün Füsun Üstel’in açık dersi için İstanbul Tabip Odası’nda toplandı. Basın açıklamasıyla başlayan etkinlikte Üstel, öğrencilerine ve dayanışma için orada bulunan akademisyenler, milletvekilleri ve sivil toplum örgütü temsilcilerine “Mahkûm Vatandaşın Peşinde” başlıklı son dersini verdi.

Etkinlikle ilgili açıklama şöyleydi:

“Biz, Barış Akademisyenleri olarak 2016 yılı Ocak ayında o dönem Kürt illerinde yaşanan insan hakları ihlalleri karşısında ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız!’ başlıklı imza metni ile barış talebinde bulunduk. Teker teker, birbirimizden habersiz bilgisayarlarımızın başında yaşam hakkını sorgusuz sualsiz savunabilmek için yapabileceğimizin en azını yaptık. Bu imza metnini kamuoyuyla paylaşmamızın ardından, tutukluluktan KHK ile kamu görevinden ihraca dek uzanan hak ihlalleriyle karşı karşıya kaldık. Bitmedi; öncelikle 2016 yılında beş arkadaşımız, 5 Aralık 2017’den itibaren ise kitlesel olarak, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinin 2. fıkrasına dayanarak ‘terör propagandası yapmak’ suçlamasıyla ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaya başladık.

‘Bu Suça Ortak Olmayacağız!’ metnine imza veren 2212 akademisyenden 691’i hakkında dava açıldı, yeni davalar da açılmaya devam ediyor. 18’i İstanbul olmak üzere, yaklaşık 40 ayrı ağır ceza mahkemesinde yargılanıyoruz. Bu zamana dek, 194 günlük Çağlayan mesaisinde 1646 duruşmaya tanıklık ettik. Her hafta en az iki, çoğu zaman dört gün bulunduğumuz mahkeme salonlarında saymakla bitmeyecek türlü keyfi ve hukuksuz uygulamalarla karşılaşıyoruz. Barış talebimizi ve hukuk dışı uygulamalara eleştirimizi içeren bir metin, ne yazık ki, bu ülkenin hukuk sisteminde ‘terör propagandası’ olarak tarif ediliyor. Tek bir iddianameyle 691 akademisyen yargılanıyor ve mahkemeler de birbirinden oldukça farklı cezalar veriyor.

İstanbul’da 25., 28., 33. ve 37. ACM’ler hukuk dışı uygulamalarında sınır tanımıyor. İstanbul’da 25., Mersin’de 9. ACM, akademisyenlerin TMK 7/2’den yargılanmalarını yetersiz bulup,  TCK 220/7 – 314/2 ve TMK 5/1 maddelerinden yani ‘örgüte üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçundan ek savunma yapmalarını istedi. İstanbul 25. ACM bu maddeler kapsamında 2 yılın üzerinde cezalar dağıtmaya başladı. Üstelik cezanın TMK 7/2’den mi yoksa ek suçlama ile 314/2’den mi verileceği dava günü 3 kişiden oluşan heyetin üye bileşimine göre rastgele belirleniyor. 28. ACM’nin hukuksuz uygulamaları ise davaları avukatsız görmekten HAGB sormadan hüküm açıklamaya, avukatın ve hocamızın savunma hakkının engellenmesinden şu anda da sistematik olarak devam eden basın ve izleyicileri salona almamaya kadar geniş bir yelpazede gerçekleşiyor. 37. ACM bazı meslektaşlarımızın dosyalarına, tam da duruşma gününde, geçmişte verdikleri gazete ve televizyon röportajlarını suç unsuruymuş gibi ekledi, insan hakları raporlarını ‘suça’ kanıt ‘suça kanıt’ olarak gördü ve ancak nadiren ceza indirimine gitti. 33. ACM, yine aynı iddianameyi ve aynı mütalaayı gerekçe göstererek dosyalarını birleştirdiği 27 akademisyenden 14’üne pişmanlıklarını samimi bulmadığı gerekçesiyle HAGB sınırlarını aşacak şekilde 27 ay ceza verirken 13 akademisyene sınırın altında bırakarak 22 ay ceza verdi. ‘Pişmanlık’ akademisyenlerce ifade edilen değil, mahkeme heyetince keyfi bir şekilde çıkarsanan kilit unsur oldu. Bunların yanı sıra, 14. ACM, 301’den yargılanmamız için Adalet Bakanlığı’ndan izin yazısının yanıtını beklemekten bir anda vazgeçtiğini açıkladı ve keyfi biçimde 7/2’den yargılamaya devam etmeye karar verdi. Hatta kısa süre içinde iki de mahkumiyet kararını verdi. Oysa İstanbul 24., 34., 35. ACM’ler halen Adalet Bakanlığı’ndan 301.’den yargılama için izin bekliyor. Bu esnada İstanbul’da 29/2 ve 22. ACM’lerde de 301’den yargılama izni geldi ve yargılamalar başladı. Başka ACM’lerde görmediğimiz bir uygulama olarak Ankara 19. ACM akademisyen arkadaşlarımıza kendince rutin olarak ‘yurtdışına çıkış yasağı’ koydu. İstanbul 27. ACM’de ise bazı hakimler, cezanın alt sınırdan verilmesine itiraz etiler ve daha çok ceza verilmesi gerektiğini söyleyerek şerh koydular; oysa 33. ACM’de bir hâkim Barış Bildirisi’ne verilen imzanın ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu söyledi ve beraat kararı verilmesi gerektiğini mevcut karara şerh düştü. Bu şerh, şimdiye kadarki kararlarda karşılaştığımız, haydi şimdilik diyelim, tek beraat şerhi.

İddianame aynı, mütalaa aynı, ek bir bilgi ve belge yokken ve her duruşmada delil toplamaya yönelik taleplerimiz reddedilirken böylesi hukuk dışı ve keyfi uygulamalar neden? Bu soruyu soruyoruz, sormaya da devam edeceğiz. Çünkü, bugün itibariyle 184 arkadaşımızın davası tamamlandı. 148 arkadaşımızın 15 ay hapis cezası hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla ertelendi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması uygulanmayan 3 arkadaşımıza verilen 15 ay hapis cezası ve bir arkadaşımıza verilen 18 ay hapis cezası ertelendi. 32 arkadaşımız (5’i 15 ay, 1’i 18 ay, 3’ü 25 ay, 17’si 27 ay, 5’i 30 ay ve 1’i 36 ay) 15 ay ile 36 ay arası değişen cezalar aldı. Kimileri hükmün açıklanmasını reddettiği için, kimileri ise iki yılın üzerinde ceza aldığı için hapse girme riskiyle karşı karşıya. Bu ceza kararına yapılan itirazlardan şimdiye kadar Füsun Üstel hocamızın kararı kesinleşti ve ne yazık ki Füsun hocamız yakında hapse girecek. Bunu engelleyemedik. Bu yaşam hakkının kutsallığı çerçevesinde vatandaşlık haklarının kullanımı ve barış talebini toplum olarak etkince koruyamadığımız anlamına geliyor.

Tüm bu soğuk ve korkutucu rakamlar, bu ülkede savunduğumuz yaşam hakkına vurulan saldırıların su yüzüne vuran yansımalarıdır. Bugün dayanışmamız bu yansımaların görünmez kılınmasına, normalleştirilmesine karşı bir duruştur. Barış İçin Akademisyenlerin yanında durmak yaşam hakkının, toplumsal barışın, kamu yararının yanında durmaktır. Bugün burada olmamızın temel gerekçesi de bu; yani, barışı, ölümü değil, yaşamı, yaşatmayı savunan,  barış talep etmekte ısrarcı olan, ‘Barış talep etmek suç değildir’ diyen başta Füsun hocamız olmak üzere tüm dostlarımızla dayanışmak. Çünkü Barış isteyen akademisyenlerin yeri cezaevi değil, üniversitedir. Şimdi ‘Makbul Vatandaşın Peşinde’ kitabı ile toplumsal barış ve eşitliğin imkanlarına dair bize çok şey gösteren Füsun hocamızdan ‘Mahkûm Vatandaşın Peşinde’ başlıklı dersi dinleyeceğiz.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.