Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Sabun Köpüğü (13): Kadınların nafaka maratonu

Yıllar önce aniden başlayan yağmurun altında orta yaşlı sayılabilecek bir kadın bir anda dikkatimi çekti. Kıbrıs’ta bir otel odasının korunaklı sabun köpüğü balkonundaydım . Ona göre daha yüksekçe bir yerde. Kadın Çantasını omuzundan aldı; beline doladı ve diz kapaklarına uzanan Kahverengi eteğini adaleli baldırlarına doğru yuvarlayıp, yeni kahverengi mini eteğiyle bulunduğu yerden, bulunduğu yer bana yaklaşık 50-60 metre kadar uzaktı,  otelin lobisine doğru öyle bir depar attı ki, bir anda soluğum kesildi. Sanki yağmuur altında öylesine koşan bir insan değildi o; o zihnimin oynadığı bir oyun çerçevesinde 68 Meksika Olimpiyat seçmelerine katılmış kazanmış ama kıskanç kocası ve ailesi ve çevresi yüzünden Olimpiyat’lara katılma fırsatı yaklayamamıştı! Ve sonra kadını tek solukluk kısa kısa bir öyküde, noktalı virgül ve virgüllerle  100 metre engelli koşucusu diye bir kurguya taşıdım. Dahası da… Sonraki yıllarda Meksika Olimpiyatlarında 100 metre engelli koşu olmadığını belirten dikkatli sporcu bir dostum dışında öykünün gerçekliğine herkesi inandırmayı da başardım!

O kadın o kadındı…

Koşan kadınlara sonrasında çok rastladım, çok öncesinde rastladığım gibi. Ama hiçbiri onunki kadar profesyonel değildi…

Şimdi gelelim bugünkü konumuza… Nafakaya… Nafaka hakkına.

Bu hakka dokunmamak neden önemli?

Çeşitli nedenlerle sınırlanacağı ileri sürülen nafakanın yerine ileri sürülenlere bakalım:

Kadın iş bulsun, ya da nafaka devlet tarafından ödensin…

Peki bu gerçeklere ne demeli? İstihdam oranına bakıldığında ülkemizdeki kadınların sayısı çok düşük. 2019 verileri bu oranın yaklaşık yüzde 20 küsurlarda gezindiğini söylüyor.Peki bu ne demek? Kadınlar iş bulamıyor, kadınlar çalışamıyor,kadınlara iş alanları çok sınırlı sayıda açılıyor demek.

Bunun arka planında yatan irinli yara temizlenmediği müddetçe, o yaranın mikrop kapmasına izin verildiği, göz yumulduğu müddetçe bu oranın kolay kolay değişmeyeceği de ortada.

Bu sorununun büyük açmazı nerede? Elbette eğitimde ve ailed eve toplumda. Eğitim konusunda kız öğrencilere tanınan olanaklar hala çok sınırlı )elalam ne der) ve toplumsal cinsiyet rollerinin açmazı içersinde (elalem ne der) kendine bir yol çizmeye çalışıyor. Kendine yol bulmaya çalışan bir kız çocuğunun, eğer ailesi onu desteklemiyorsa, eğitim sayesinde bir yerlere gelebilmesi  mümkün değil. Varılan yer: Elalelem ne der… Eğitim ise, insanları birey olmaktan çok kul yetiştirmeye programlı olduğu için, esasen bu basamakları aşabilen kız öğrenciler için de, tehlike çanları çalmaya devam ediyor. Elalem ne der… Bugünkü eğitimin geçmişten devraldıklarının başında özellikle kız çocuklarını evin içinde evin duvarları çerçevesinde soluk alıp veren insanlar ya da yaratıklar haline dönüştürmek esas. 

Peki ya aileler kız çocuklarını destekliyor mu? Örneğin düşünsel olarak kızlarını bir yerlere taşıma, onların şimdiki zaman ve gelecekle kurdukları ilişkiyi anlama, algılama ve yanıtlama heveslisi olan kaç aile biliyoruz? Bu algı noktasında ise okumak ve kitap başı çekiyor. Düşünmenin, d,şündürmenin, birlikte düşünmenin, birlikte bir yerlere varmanın heyecanını yaşatabilecek bu ilk adım için örneğin aileler, örneğin öğretmenler, örneğin müfredat ne yapıyor? Bakanlar ne yapıyor, milletvekilelri ne yapıyıor? Liderler ne yapıyor? Sporcular ne yapıyor? Mankenler ne yapıyor? İş adamları ve iş kadınlar ne yapıyor? Orta sınıf ne yapıyor?

Ülkemizdeki kitüphanelerimizin ziyaretçi sayısından, okumak, düşünmek ve yaratmek konusunda toplum olarak sınıfta kalışımız hatırlandığında, toplumun da genel olarak bu konuda karnesinin pek parlak olmadığı aşikar. Kadınlar bu konuda en altta kalanlar… Özellikle de belli donanımlara sahip değillerse.

Peki bu kadınlar hayat koşusunda nasıl koşacak? Kısacası kadınlara, yıllardır söylediğimiz biçimde terlikle maratonda koşma hakkı vermek demek, o kadının bu uzun yarışta hiçbir şansı olmayacağını da teslim etmek demek.

Bugünkü nafaka hakkının bu kadının elinden alınması ise o kadını  tamamen yalınayak bırakmaktan başka bir şey değil.

Nafaka hakkına kafa yoranlar, bu toplumda gerçek adaletçi ve eşitlikçi bir adım atmak istiyorlarsa ilk başta o kadına  maratonda koşacak koşu ayakkabısı sağlayabilecek bir temel üzerinde yoğunlaşsınlar.  Sonra o pistte koşacak bedensel ruhsal ve zihinsel dinginliği sağlayabilecek bir başlangıç ve süreklilik ihtiva eden bir hayat teminatı fikrinde odaklansınlar.

Hadi koş..

Neee koşamıyor musun yoksa?

Bak yine kaybettin…

Kadının hayatındaki şeytan üçgeni budur. Eğitim ve ailenin Türkiye’de kadına vaad ettikleri bunlardır. Ve bir tane daha:

Yapamazsın!

Yaptığın zamansa… Yahu bu ne sinir, yahu bu ne delilik, yahu bu ne hırs…

Bizi bize bırakın kardeşim. Ama ilk önce koşu ayakkabılarımızı, o koşuda yer alma ve koşma hevesimizi bize geri verin bakalım.

O koşuda koştuktan sonra, madalya alırız veya almayız bu da önemli değil,  nafaka hakkını yeniden konuşuruz…

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.