Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Transatlantik: Doğu Akdeniz’de neler oluyor? S400/F-35 krizi & Üçüncü yılında 15 Temmuz

Ruşen Çakır ile Gönül Tol bu hafta Türk-Amerikan ilişkilerindeki sorunları, AB’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları nedeniyle Türkiye’ye yaptırımlarını ve 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana geçen üç yılda ABD’de yaşananları konuştu.

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

RUŞEN ÇAKIR: Merhaba, iyi günler. “Transatlantik” ile karşınızdayız. Bu hafta da Ömer Taşpınar yok. Washington’da sadece Gönül Tol ile yapacağız programı. Gönül, merhaba. Önce 15 Temmuz ile başlayalım. Üçüncü yılı doldu ve tabii ki en önemli husus F. Gülen hâlâ Pennsylvania’da.  Hâlâ kendisine pek kimse dokunmadı. Biz bunun ilk günden beri olamayacağını zaten konuşuyorduk. Şöyle bir 3 yıla dönüp baktığında, bu konuda nasıl bir bilanço var? 

GÖNÜL TOL: Akademik faaliyet olarak tabii akademisyenler yazmaya çizmeye devam ediyorlar. Fakat burada Fethullahçılara yakın STK’lar vardı ve bunlar da çok aktiflerdi. Kongre üyelerini Türkiye’ye götürüyorlardı. Akademisyenler faaliyetlerine devam ediyor, ama STK’ların Washington’da aktivitelerinin çok kısıtlandığını görüyoruz. Hatta ben diğer düşünce kuruluşlarının toplantılarına katıldığımda, Fethullahçılara yakın isimlerin bu toplantılara neredeyse hiç katılmadığını, katıldıklarında da çok söz söylemediklerini görüyorum. Kongre’de hâlâ tek başlarına değil ama bazı gruplara çalıştıklarını görüyorum, ama çok bilgim yok o konuda. Amerika’nın diğer yerlerinde de aktivitelerinin azaldığına dair şeyler duyuyorum.

Peki Gülen’in kendisi ne olacak? Gelmeyecek, yollamayacaklar artık, değil mi?

Türk tarafı artık şunu anladı: Bu gerçekten Trump’ın Türkiye’ye bir iyilik olarak yapabileceği bir şey değil. Bunun siyasî bir karar olmanın ötesinde çok ciddi bir hukukî boyutu var. Hukukî de çok engel var. Trump yarın göndermek istese bile önünde çok fazla hukukî engel var. Türk tarafı da bunu anlamış görünüyor. Bunun için FBI Gülen’in hareket alanına dair, onların hareket alanını kısıtlayacak aktivitelere odaklanmış gibi geliyor bana. 

Evet, Trump demişken, oradan gidelim. Malûm, yaptırım beklentisi vardı. Kongre bu konuda bastırıyor. S-400’ler artık Türkiye’de yerleştirilmeye başlanıyor. Trump ü nihayet konuştu. Pentagon’nun ve Savunma Bakanlığı’nın sürekli ertelenen bir brifingi var. Trump konuştu; “Türkiye mecbur kaldı almaya, biz de maalesef kendisine F-35 veremeyeceğiz” şeklinde acayip bir açıklama yaptı. Son durum nedir? Sonuçta F-35’lerin verilmeyeceğini Trump da telaffuz etti. Onun ötesinde bir şey olacak mı?

F-35’ler konusunda durum daha net, ama fakat mesela ABD’nin Türkiye’ye yaptırım konusunda dayanağı olan CAATSA yaptırımları vardı. O konuda ne adım atılacağı yönünde kafalar daha karışık. Evet, dün Trump yaptığı açıklamada Türkiye’ye yapılan haksızlığı onayladı. Yine Pentagon tarafından yapılacak basın toplantısı iptal edildi. İbrahim Kalın şöyle bir açıklama yaptı: “Biz Sayın Trump’tan  muafiyet yetkisini kullanmasını bekliyoruz” dedi. Ben ve beraber oturduğumuz birkaç büyükelçiyle bu yaptırım yasasını okuduğumuzda gördüğümüz şey; evet, Trump’a başkan olarak bir muafiyet yetkisi tanınmış, fakat bu yetkinin Türkiye’ye uygulanması çok güç. CAATSA yaptırımları 2017’de Kongre’den geçti, o dönemki savunma bakanının araya girmesiyle bazı düzenlemeler yapıldı. Mattis şunu söyledi: “Asya’da bazı müttefiklerimiz var –mesela Hindistan–, Hindistan tarihî olarak Rusya ile yakın bir askerî ilişki içerisinde oldu; fakat son zamanlarda ABD ve Hindistan arasında ciddi bir askerî angajman var. Biz dolayısıyla bu yaptırımlardan Hindistan’ı muaf tutmak istiyoruz. Çünkü tarihsel bir altyapı var burada ve bu yüzden Hindistan’ı cezalandırmak istemiyoruz. Kaldı ki Hindistan da Rusya ile askerî angajmanını azaltma yolunda” dedi. Dolayısıyla o muafiyet hakkının kullanılması bütünüyle Hindistan özelinde verilmiş bir haktı. Türkiye bir NATO ülkesi olarak buna uymuyor. Hindistan Soğuk Savaş döneminde Bağlantısızlar Hareketi’nin parçasıydı. Bir taraftan da Rusya’dan çok ciddi silah aldı. Savunma sanayiini Rusya’dan aldığı silahlarla çok geliştirdi. Hindistan ayrı bir kategoride. Türkiye ise bir NATO ülkesi. O yüzden Trump’ın o yetkiyi kullanabilmesi için Kongre’yi şuna ikna etmesi gerekiyor: “Her şeyden önce bu yaptırımlar ulusal savunmamıza ve askerî çıkarlarımıza zarar verir”. Bir de tabii şunu söylemesi gerekiyor: “Türkiye’nin yaptığı bu S-400 alımı Rusya ile ciddi bir askerî angajman değildir”. Bu ikisini de yapması çok güç. O nedenle metni okuyanlar diyor ki burada Trump’ın eli zayıf. Dışişleri bakanı da, “Yasa yaptırım uygulamayı gerektiriyor ve eminim Başkan Trump da bunu yapacaktır” dedi. Ama tabii mesele Trump olduğunda herkesin kafası karışık. Bir de özellikle Savunma Bakanlığı’nda şöyle bir endişe var — diyorlar ki: “Eğer Türkiye’ye bu konuda yaptırım uygulamazsak bu bir emsal teşkil edecek”.

Tam bunu soracaktım. Murat Yetkin geçen, kendisi bloğunda yazıyor. Burada tam da bunu yazdı. ABD zaten Trump yönetiminden rahatsız olanlara –özellikle Avrupa’da çok var– bunun kötü örnek olmasından da endişeleniyorlar. Sen de tam bunu söylüyordun, araya girdim, buradan devam edelim.

Böyle bir endişe var. Hatta dün Amerikan Hava Kuvvetleri’nden 20 kişilik bir grupla bir toplantı vardı, ben konuşmacıydım. Tabii S-400 üzerine konuşuldu. Daha evvel İncirlik’te görev yapmış iki insanla konuştum. Bunu söyledi. NATO bunu emsal gösterecek. Mesela Suudi Arabistan, Katar, bunlar ABD müttefikleri ve S-400 almak istiyorlar. Kaldı ki daha büyük bir jeopolitik kontekstte okumak gerekiyor. Şimdi Rusya Ortadoğu’ya çok agresif bir şekilde girdi. Suriye’yi kullanarak ve orada kendince elde ettiği başarıdan ilham alıp her yere giriyor. Mısır’da mesela. Mısır İsrail’den sonra en büyük ABD yardımı alan ülke. Mısır ile çok ciddi askerî anlaşmalar imzalıyor Rusya.

Orada üsleri kullanmak üzere anlaşmalar imzalıyor. Yemen meselesinde Afrika’ya girmeye çalışıyor. Yani çok agresif bir şekilde, sadece siyasî-ekonomik değil askerî bir angajmanla giriyor bölgeye. Tabii böyle bir ortamda ABD Savunma Bakanlığı şundan korkuyor: “Eğer biz bu konuda Türkiye’ye güçlü tepki vermezsek, bir bakacağız bölgedeki bütün müttefiklerimiz askerî olarak Rusya’ya angaje olmuş. Bu bizim sadece askerî çıkarlarımızı değil aynı zamanda ticarî çıkarlarımızı da ve siyasî çıkarlarımızı da çok ciddi sekteye uğratacak bir gelişme”. O nedenle hem Pentagon hem Dışişleri Bakanlığı Trump üzerinde çok ciddi bir baskı kuruyor. Ama dediğim gibi, her zaman Trump söz konusu olduğunda iki kere düşünmek gerekiyor.

Gönül, Rusya’dan bahsettin. Bildiğim kadarıyla sen yakında Avrupa’da bir toplantıya katıldın ve esas konu Rusya idi. Rusya’dan birtakım uzmanlar vardı. Batı ile Rusya ilişkilerinde çok ilginç şeyler yaşanıyor, değil mi?

Evet. Berlin’de bir toplantıya katıldım. Orada sadece Rus uzmanlar değil Rus yetkililer de vardı. Rus ordusundan ve Dışişleri’nden insanlar vardı. Benim için çok ilginç bir toplantıydı. Ana konu şu idi: Rusya ne yapmak istiyor? Putin’in aklında büyük bir strateji mi var? Aslında bir taraftan ABD’nin Rusya’yı yanlış okuduğu izlenimini edindim ben. Toplantının ana çıkarımı şu idi: “Rusya global bir güç olmaya çalışıyor. Ama ABD’lilerin zannettiği gibi biz böyle büyük stratejiler oluşturup ondan sonra yola çıkmıyoruz. Tam tersine aslında biz bütünüyle bir çatışmaya dahil olmuş aktörlerin zayıflığı üzerinden ilerliyoruz. Mesela Suriye’de. Bizim stratejimizi belirleyen şey şu değil: Suriye’ye gireriz, sonra onu Ukrayna’da bir koz olarak kullanırız, oradan Libya’ya sıçrarız, Afrika’ya… böyle bir strateji yapmadık biz. Biz ne zaman Suriye’ye girmeye kararı aldık? Baktık Obama yönetimi, ‘Biz artık Ortadoğu’dan çıkmak istiyoruz, yüzümüzü Asya’ya döneceğiz’ dedi, orada bir boşluk sezdik ve oraya girme kararı aldık. Sonra ne yaptık? Orada aktörlerin zayıflıklarından faydalanıp kendimize alan açtık ve bunu global siyasette kullandık”. Benim çıkarımım şu, şunu söylemeye çalışıyorlar: “Dış politikadaki adımlarımızı stratejiler üzerine değil taktikler ve temel olarak zayıflıklar üzerine inşa ediyoruz”. Rus askerlerden bir tanesi şunu demişti: “Siz KGB ile çalışmışsanız, karşınızdakinde baktığınız, onun zayıflığıdır. Bir sonraki adımı o belirler. Suriye’de Türk-Amerikan ilişkilerinin Kürt meselesi yüzünden içine girdiği gerginlik ve kırılganlık bizim oradaki adımlarımızı bir anlamda belirledi” dedi. Bu da bana şunu gösteriyor: Türkiye-Rusya ilişkilerinde Türkiye ne kadar zayıf, ya da Türkiye bölgesinde ne kadar zayıf ise, bundan ilk faydalanacak olan Rusya olacaktır.

Yine son olarak –her yayında klasikleşti–, Suriye, S-400, Rusya ve Doğu Akdeniz konuşuyoruz. AB en son kınamıştı, sonra da Türkiye’ye yönelik yaptırım kararı aldı. Dışişleri, “Bunlar önemsiz şeyler” dedi, küçümsedi. Bunlar önemsiz şeyler mi, yoksa bir anlamı var mı?

Aslında var Ruşen. Çünkü pazartesi günü AB Dışişleri bakanları dört başlıkta oybirliği ile yaptırım kararı aldılar. Bu başlıklar Türkiye için önemli. Neden? Çünkü, AB Türkiye’nin en büyük ekonomik ticarî ortağı — o nedenle önemli. İkincisi, Türkiye ekonomik olarak bir darboğazdan geçiyor. Dolayısıyla bunlar sembolik şeyler değil. Ortaklık Konseyi gibi ekonomik-ticarî ilişkilere yönelik kurumsal ve üst düzey siyasî diyaloğun askıya alınması kararı idi. Bir başka havacılık alanında mesela bu konuda yürütülen müzakerelerin askıya alınması — ki iki taraf arasında yeni uçuş rotaları belirlenmesi için müzakereler yürütülüyordu. Bilet fiyatlarının yüzde 50 düşürülmesini sağlayacak bir gelişme bu. Binlerce istihdam yaratacak bir gelişme. Bir de Avrupa, Yatırım Bankası’nın Türkiye’yi gözden geçirmesini talep ediyor. Şimdi bu dört başlık dediğim gibi Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz göz önüne alındığında bence önemli. Fakat diğer taraftan bunların bir kısmı zaten yapılıyordu. Ama önemli olan daha fazla şu: AB, “Eğer Türkiye Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine devam ederse, daha fazla yaptırım söz konusu olacak” diyor. Nitekim Türkiye de açıklama yaptı. “Dördüncü sondaj gemisini de yollayacağız” dedi. Yani kısaca o cephede de, AB cephesinde de sular ısınacak. Türkiye’nin aleyhine bir tablo ortaya çıkacak.

Ben burada kesinlikle Türk tarafını haklı buluyorum. AB’nin yaptırım uygulaması bir kez daha şunu gösteriyor: AB hiçbir zaman Kıbrıs söz konusu olduğunda nötr bir aktör olmadı ve sürece de yardımcı olmadı. Yani adada bir çözümün bulunması sürecinde sekteye uğratan bir aktör oldu. Son yaptırım kararı da işleri karmaşıklaştıracak bir şey. Kıbrıs Rum kesimi ikili meselelerin çözümünde hemen meseleyi uluslararası hale getiriyor, diğer üçüncü aktörleri meselenin içine çekiyor. Bu, işi karmaşıklaştırıyor. AB de, özellikle bakarsak, mesela 2000-2004’te Rum tarafına üyelik verdi. Orada bir barış anlaşması olmadan tektaraflı AB üyeliği vermesi bence çözümü güç hale getirdi. Çok daha çetrefilli hale getirdi. Aynı zamanda Annan Planı’nda Türkiye de Kıbrıs’ta üzerine düşeni yaptı. Rum kesimi Annan Planı’na “Hayır” dedi, ama AB hiçbir şey yapmadı. Son müdahalesi de sonuçta –Doğu Akdeniz’de Türk tarafının da hakları var–, AB bu şekilde yaptırımlarla yeniden süreci daha çetrefilli hale getiriyor.

Evet, burada noktalayalım Gönül. Haftaya umarım Ömer’i de katarız aramıza. Çok çalıştırıyorlar onu okulunda. Gönül Tol’a teşekkür ediyoruz. İzleyicilerimize de teşekkür ediyoruz. Haftaya görüşmek üzere.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.