Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AK Parti’den kaç yeni parti çıkar?

Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun ayrı ayrı parti kuracakları yolundaki tahminler her geçen gün güç kazanıyor. Ancak AK Parti içinde gidişattan rahatsız olup, Babacan ve Davutoğlu’na da sıcak bakmayan kişi ve gruplar olduğu söyleniyor.

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Herhalde bu yaz sıcaklarında, Meclis’in de tatile girdiği bir ortamda –Meclis’in tatile girdiği diyorum; aslında Meclis çalıştığı zaman da siyasete çok fazla etkisi yoktu, ama yine de siyaseten bir hareketlilik orada oluyordu–, siyasetin en önemli gündem maddesi Adalet ve Kalkınma Partisi’nden türemesi söz konusu olan partiler. İki tane muhtemel partiden bahsediliyor; birisi Abdullah Gül’ün destek verdiği Ali Babacan’ın kuracağı parti, diğeri de Ahmet Davutoğlu’nun kurması mümkün olan parti. Ama olayın sadece bunlardan ibaret olmadığı konusunda da çok ciddi söylentiler var — bunu birazdan açacağım. Öncelikle Davutoğlu konusuna bir not düşmekte yarar var: Davutoğlu ilk defa medyanın karşısına bir canlı yayınla çıktı ve Yavuz Oğhan’ın yönetiminde Akif Beki ve İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtladı. Üç saati aşkın bir yayın oldu ve bu yayından sonra da Yavuz Oğhan, sırf bu yayını yaptığı gerekçesiyle Sputnik radyosundaki işinden oldu. Dolayısıyla onunla beraber program yapan Akif Beki ve İsmail Saymaz’ın da bu Rus kanalıyla ilişkileri sona ermiş oldu. Bunun ardından Davutoğlu tepkisini tabii ki basın özgürlüğü üzerinden verdi. Bu konuda da çok kişi kendisinin başbakanlığı döneminde yaşanan basın özgürlüğü ihlâlleri ve kendisinin o zaman vermiş olduğu tepkileri, cevapları ya da görmezden gelmeleri hatırlatarak, bir nevi ona geçmişi hatırlatarak, onun çok da samimi olmadığını göstermeye çalıştılar — ki çok aslında kolay bir şeydi bu. Çünkü dün söylenenler ve bugün söylenenler arasındaki fark çok açık bir şekilde ortada. Ama bunun ötesinde birtakım hususlar var; onlardan birisi –Davutoğlu’nun kendisinin de yayının başlarında söylediği gibi– medyada kendisine yer bulamaması. Başvurmuş ve başvurusuna cevap alamamış, onu özellikle vurguladı. Burada kastettiği herhalde birtakım televizyon kanalları, haber kanalları vs. Ama çok iyi biliyorum, biz de o tarihlerde kendisine başvurmuştuk ve biz de kendisinden olumlu yanıt alamamıştık. Sonuçta Yavuz Oğhan yönetiminde üç gazetecinin karşısına çıktı ve ardından yaşananlar, işinin ne kadar zor olduğunu gösterdi. Tek suçu kendisiyle yayın yapmak olan gazetecilerin birdenbire işsiz kalması ve Davutoğlu’nun bu konuda yapacak hiçbir şeyinin olmaması hususu, işinin ne kadar zor olduğunu gösterdi. Erdoğan’ın ya da siyasî iktidarın ya da iktidara destek verenlerin Davutoğlu’na belli bir önem atfettiklerini ve onun önünü tıkamaya niyetli olduklarını da gösterdi. Babacan henüz medya karşısına çıkmış değil; çıkar mı, çıkmaz mı, nasıl çıkar? Bilmiyorum, ama benzer bir sürecin onun da başına geleceğini kestirmek çok zor olmasa gerek. 

Davutoğlu’nun üç saati aşkın yayınını açıkçası izleyemedim, belli bölümlerine baktım; çünkü bir kere üç saatlik yayın akıl alır gibi değil, ama söz konusu olan Ahmet Davutoğlu olunca aslında insan çok da fazla şaşırmıyor. Fakat gördüğüm kadarıyla, izlediğim kadarıyla ve izleyenlerle de konuştuğum kadarıyla, Davutoğlu genellikle birinci tekil şahıs olarak konuştu. Yeni bir siyasî partiyi kurma iddiasıyla ya da kuracağı beklenen bir kişinin en önemli argümanı da Erdoğan’ın partide bütün iktidarı elinde toplaması –en önemli itirazı diyelim– olan bu kişi, “ben” yerine, daha fazla “biz” diye konuşması gerekir; ama onun genellikle “ben” diyerek kendisini anlattığını ve kendi yaşadığını anlattığını gördük — kişisel bir hareket. Zaten Davutoğlu’nun kendisini böyle öne çıkarma hususu öteden beri bilinen bir şeydir ve onunla beraber hareket edenler de onun bu yönünü beğenen, onunla beraber, “Hoca”yla –onların tabiriyle– beraber yol almak isteyen kişiler. Yani Erdoğan hareketinin karşısına bir Davutoğlu hareketi çıkarma iddiasında; ama bunu ne derece yapabilir? Bu bayağı ciddi bir sorun ve soru, bunu bir kenara koymak lâzım. 

Babacan şu âna kadar çıkmadı, ama benzer bir şeyi yapacağını sanmıyorum; “ben” yerine “biz” diye konuşacaktır ve bir ekiple çıkmaya çalışacaktır, ama şu âna kadar medyaya yansıyanlara baktığımız zaman Babacan’ın ekibi olarak hep birtakım eski AKP’liler, AKP’de bakanlık, başbakan yardımcılığı, grup başkan vekilliği yapmış birtakım isimler dolaşıyor; ama bu isimlerle silik bir yeni AKP çıkarmanın ötesinde bir iddiası olamaz. Duyduğumuz kadarıyla başka kesimlerden de isimlere ulaşmaya çalışıyorlar ve bu konuda başarılı olduklarını da söylüyorlar; ancak şu âna kadar yansıdığı kadarıyla Babacan’ın Abdullah Gül destekli hareketinin profili tam olarak netleşebilmiş değil. Merkezde olma iddiası dile getiriliyor, ideolojikten ziyade teknik bir dili kullanacakları biliniyor, böyle bir perspektifi olacak; İslamcı bir görüntü vermemeye çalışacağı biliniyor, ama henüz bir muamma. Dolayısıyla Babacan’ın hareketinin nasıl bir hareket olacağı konusunda –ki bilgilerimiz belli bir sınırın ötesine geçmiyor–, en önemlisi yeni isimleri görmeden bu hareket hakkında çok fazla şey söyleme imkânı yok. 

Bunun ötesinde AKP içerisinde çok ciddi bir şekilde rahatsız, gidişattan endişeli olan ve iktidarın ellerinden kaydığını gören –özellikle 31 Mart ve 23 Haziran’da–, ama ne Babacan’a ne de Davutoğlu’na itibar eden kişilerin, çevrelerin olduğu söyleniyor — ki bu işi daha da ilginç kılıyor. Zaten bu yayının başlığını “Kaç parti çıkar?” diye seçmemin en önemli nedeni de bu. Yani Babacan ve Davutoğlu’nun dışında da, onlara yanaşmayan, onlara fazla ilgi duymayan, ama gidişattan endişeli olan, şikâyetçi olan ve kopabilecek kişilerden bahsediliyor. Burada en önemli husus, Erdoğan’ın bütün iktidarı elinde toplamasına itiraz edebilen çok fazla kişi yok. Çünkü Erdoğan’ı doğrudan karşıya almak o kadar kolay bir şey değil, bu güce sahip olan hiç kimse yok. Parti içerisindeki farklı farklı kişiler bir araya gelseler bile Erdoğan’a doğrudan bir meydan okuma imkânları olabileceğini düşünmüyorum. Ama buna karşılık, aile fertlerinin, özellikle Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın, damadın kardeşi Serhat Albayrak’ın –her ne kadar kendisi siyasetçi değilse de medyada çok güçlü bir isim– ve onların çevrelerinde oluşturdukları ağın ve ailenin başka fertlerinin Türkiye’nin yönetiminde etkili olduğunu söylemek ve itirazı buradan yapmak nispeten daha kolay. Ama ortada şöyle bir soru var: Erdoğan’ın rızası olmadan böyle bir yapılanma olabilir mi, böyle bir güç sahibi olabilir mi bu kişiler? Olamazlar, herkes bunun da farkında; ancak gidişatın kötü olduğunun ve bu gidişatı toparlaması için Erdoğan’ın öncelikle bu tür nepotizm yani kayırmacılık yöntemlerini değil; liyâkatı öne çıkarması ve kadroları yenilemesi, kadroları yenilerken de laik olan isimleri getirmesi gibi bir beklentileri var. Bu beklenti ne derece gerçekçidir? Açıkçası emin değilim; ama şu anda görüyorsunuz, bir kabine var ve bu kabinedeki birçok isimden AKP teşkilatı, AKP’nin yönetimindeki isimler, milletvekilleri değişik değişik nedenlerle şikâyetçiler. Her şeyden önce buradaki kişilerin büyük bir kısmının siyasetten gelmeyip, Erdoğan tarafından atanması ve siyaseti ve siyasetçileri küçümser bir pozisyonda olmaları var. Bundan çok ciddi bir rahatsızlık olduğunu biliyorum, tek tek isimler de dillendiriliyor ama genel olarak bu perspektif dillendiriliyor ve nitekim zaten en çok tartışılan hususlardan birisi de yeni başkanlık sisteminde yapılacak olan revizyonlarda bakanların atanması ve sorumlulukları, gensoru, güvenoyu vs. gibi hususların gündeme geldiğini görüyoruz. Tabanda ve partinin miletvekillerinde ve partinin değişik kademelerindeki yöneticilerinde bakanların kendilerinden bu kadar bağımsız ve kendilerine tepeden bakan hallerinden dolayı bir rahatsızlık var. Ama özellikle de ekonominin Berat Albayrak’a teslim edilmiş olmasından duyulan rahatsızlıkları değişik şekillerde görmüştük. Özellikle 31 Mart sonrasında, 23 Haziran seçimleri öncesinde İstanbul’da dolaşan Medyascope’tan muhabir arkadaşlarımızın AKP tabanından en çok duydukları hususlardan birisi de, “En azından damadı değiştirse Reis” gibi beklenti vardı — bu beklenti ciddi bir şekilde var.  

Bu olur mu? Çok emin değilim; ya da Berat Albayrak o görevden alınır başka bir göreve verilir diye tahmin ediyorum, muhtemelen daha önceki bakanlığı olan enerji bakanlığı olabilir veya belki yerini de koruyabilir. Burada Erdoğan’ın nasıl bir tutum alacağını bilmiyoruz, ama kabinede birtakım değişiklikler olacağı ihtimali spekülasyonları çok güçlü. Bunun tatminkâr olabilmesi için gerçekten çok ciddi değişiklikler olması lâzım ve iş bir yerde Berat Albayrak’ta düğümleniyor ve bunun olmaması durumunda birtakım kopuşların da ya da kopmasa bile bağını azaltan, şevki giden, ki zaten AKP şu anda gerilemekte olan bir parti, enerjisini büyük ölçüde yitiren bir parti ve partinin değişik kademelerindeki insanların enerjileri de iyice azalacağa benziyor; hatta buradan kopuşlar bile olabilir ve bu kopuşlar pekâlâ Davutoğlu ve Babacan’a da yönelmeyebilir, yepyeni birtakım oluşumlar da çıkabilir ya da insanlar siyasete elveda diyebilirler. Bu noktada çok sık dile getirilen Süleyman Soylu olayı var. Süleyman Soylu olayı konusunda değişik dönemlerde değişik spekülasyonlar yapıldı. Özellikle aile çevresiyle sorunlar olduğu yolunda spekülasyonlar yapıldı. Ne derece doğrudur? Bilmiyorum. Ancak Süleyman Soylu’nun –tabii Erdoğan’ın da önünü açmasıyla– İslamî gelenekten gelen AKP’nin içerisinde çok ciddi sağcı bir yapı oluşturduğunu da kabul etmek lâzım. Yani AKP’yi tam anlamıyla sağcılaştırmış olmayabilir; sonuçta İslamcı bir parti de sağdadır, ama sağcılıktan kastım daha farklı bir şey, İslamcılığın sağ-sol dışında üçüncü bir yol olma diye bir iddiası vardı geçmişten gelen. Aslında Süleyman Soylu’nun bu partide çok derinlikli, siyasî açılımlar yaptığı falan söylenemez; çok basit hususlarda sert açıklamalar yaparak zaten var olan bir potansiyeli biraz diriltmiş gözüküyor ve AKP’nin içerisinden böyle sağcı bir yapı da pekâlâ ileride çıkabilir. Eğer Erdoğan bu partiyi birlik ve beraberlik içerisinde tutamaz, tekrar kazanan bir parti görüntüsüne büründüremezse, kaybeden bir AKP’den uzaklaşan, o kaybın parçası olmak istemeyecek çok sayıda insanlar çıkacaktır — nitekim çıkmaya başladı: Davutoğlu ve Babacan örneklerinde görüyoruz. Eğer Erdoğan olayı toparlayamazsa başka başka isimler pekâlâ eklenebilir ve bunlardan birisi de pekâlâ AKP’nin içerisinden eski tip sağcılığa yakın –ki zaten Süleyman Soylu’nun geldiği yer de öyle bir yer– yeni şeyler çıkabilir. Bunlar tabii ki birer ihtimal, olma ihtimalinin çok yüksek olduğu şu aşamada çok yüksek olduğu söylenemez; ama gidişat AKP için o kadar kötü ki ve toparlama ihtimali o kadar az gözüküyor ki, artık her şeyin çıkması pekâlâ mümkün bir yapıya dönüşüyor. Bunların arasında birtakım ilişkler muhakkak olacaktır; ama esas önemlisi, AKP’nin içerisinden çıkma ihtimali olan farklı farklı oluşumların, kişilerin AKP dışındaki çevrelerle nasıl ve partilerle ne tür ilişkiler kurabildikleri olacak. Yani artık bir pastanın iyice bölünmesi durumunda, bunların hiçbirisi hiçbir kişiye tek başına yetmeyecektir. Dolayısıyla başka hareketlerle, başka çevrelerle, partilerle ittifak arayışına girişeceklerdir ve bu anlamda baktığımız zaman kim kimle birlikte hareket edebilir, yan yana durabilir sorusu önümüzde duruyor. Mesela İslamcı itirazlarla ortaya çıkanlar belki Saadet Partisi’yle, daha sağ milliyetçi itirazla ortaya çıkanlar belki MHP’yle, az bir ihtimal ama İYİ Parti’yle, ama daha liberal bir şekilde çıkan ve tekrar demokrasi, çoğulculuk gibi kavramları öne alan birileri olursa onlar da diyelim ki CHP’yle bir ittifakı, birlikte hareket etmeyi arayabilirler. Önümüzdeki dönem artık önümüzde şöyle bir sorun var: Erdoğan bu partiyi tek başına ayakları üzerinden duran ve yine kazanmaya aday bir parti olarak tutabilecek mi? Bu sorunun cevabının büyük ölçüde “Hayır” olduğu kanısındayım. Eğer cevap “Hayır” olacaksa, bu partiden kopacak olan değişik değişik kişilerin, grupların, belki de buradan türeyecek olan partilerin başka oluşumlarla ne tür ilişkiler kurabilecekleri. Eskiden biz buna “koalisyonlar dönemi” derdik, yeni sistemle beraber koalisyonun yerini ittifaklar aldı. Artık önümüzdeki dönem, ittifaklar dönemi olacağa benziyor ve ittifakların döneminde de AKP’den türeme ihtimali yüksek olan yeni yapılar, ayrı ayrı ve birbirleriyle rekabet içerisindeki aktörler olarak karşımıza çıkacağa benziyorlar. 

Evet, birazcık karışık olduğunun farkındayım, çok özür diliyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.