Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

CHP’nin yakalamış olduğu büyük fırsat

CHP bugün, 25 yıl önce Refah Partisi’nin yakaladığı ve çok iyi değerlendirdiği fırsatı yakaladı: Büyükşehir belediyeleri aracılığıyla kendisine uzak, yabancı, hatta düşman kesimlere ulaşabilmek. Acaba CHP bu fırsatı değerlendirebilecek mi, yoksa yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılık iddialarıyla heder mi edecek?

Yayına hazırlayanlar: Oğuzhan Biderci & Ara Altınman

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Öncelikle, dalgınlığımıza geldi ve çiçek almayı ihmal ettik. Bugün çiçeksiz yapıyorum yayını, özür diliyorum. Yarın telafi edeceğiz inşallah. Evet, bugün biraz CHP’den konuşmak istiyorum. CHP’den konuşmak istememin nedeni, hafta sonu Afyon’da belediye başkanlarıyla bir toplantı yaptı CHP’liler; orada 2-3 gün boyunca kapandılar, birçok konuyu ele aldılar. Bizim Medyascope’tan arkadaşlarımız da izlediler. Bayağı verimli, hareketli bir çalışma olmuş belli ki. Bir diğer husus da, toplantının olduğu sıralarda, İstanbul’da birtakım CHP’lilerle bir sohbet etme imkânım oldu. Onlar da, CHP’nin yeni kesimlere, ulaşamadığı kesimlere nasıl açılabileceği üzerine çok ciddi bir arama çalışması yapıyorlarmış. Onun üzerinden bir sohbet ettik. Orada onlara dile getirdiğim bazı hususları bu Afyon’daki toplantıyla da birleştirerek burada izleyicilere biraz aktarmak istiyorum.

25 yıl önce Refah Partisi –İstanbul ve Ankara başta olmak üzere– belediyelerde bir zafer elde edince, Türkiye’de ilk defa kendisinden olmayan, kendisinden korkan, asla oy vermeyi düşünmeyen kesimlerle de irtibata geçmenin imkânını yakalamış oldu. Büyükşehirler, büyükşehir belediye başkanları, bir anlamda tramplen işlevi gördü. Orada yapılan faaliyetler, özellikle topluma yönelik birtakım hizmetler, doğrudan, birinci elden yapılan hizmetler, Refah Partisi’nin aslında başkalarının gözündeki o katı, şeriatçı, kendinden olmayanı asla ciddiye almayan, onları dışlayan bir parti imajını kırmasında etkili oldu. Ve bunun da en büyük ekmeğini diyelim, kim yedi? Yıllar sonra Adalet ve Kalkınma Partisi yedi. Ama arada da, biliyoruz ki, Refah Partisi çok önemli bir seçimden, genel seçimlerden birinci parti çıktı. Koalisyon ortağı oldu. Erbakan başbakan oldu ve 28 Şubat ile beraber bu koalisyon yıkıldı. O tarihte Refah Partisi’nin birinci parti çıkmasında, ardından Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tek başına iktidara gelmesinde ve yıllarca iktidarını sürdürmesinde en önemli yönlerden birisi kesinlikle belediyelerdi. Bir ayağı örgüt, bir diğer ayağı belediyelerdi. Ve burada izleyenler hatırlayacaktır, Bekir Ağırdır ile yapmış olduğumuz son yerel seçim öncesi ve yerel seçim sonrası toplantıda AKP’nin hem örgüt hem de belediyeler ayağının ciddi bir şekilde sakatlandığı tespitini dile getirmişti Bekir — ki bence de çok isabetli bir tespit. İşte bu anlamda, CHP’nin önünde ciddi bir alan açılmış oluyor. Belediyeler: İstanbul, Ankara, zaten öyleydi ama yeniden İzmir, Adana, Antalya, Mersin… bütün bu yerler CHP için çok ciddi bir imkân. Nasıl bir imkân? CHP’den hazzetmeyen, ona asla oy vermeyi düşünmeyen kesimler, nasıl 25 yıl önce Refah Partisi’nden, Milli Görüş Hareketi’nden hazzetmeyenler belediye üzerinden bu antipatilerini önce empatiye, kimileri daha sonra sempatiye çevirdiyse, CHP de kendinden olmayan kesimlere, kendisinden uzak duran kesimlere belediyeler eliyle kolaylıkla ulaşabilir. Belediyelerin çok ciddi bütçeleri var; bu bütçeler, Ankara’nın bütün engelleme çalışmalarına rağmen –ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda çok açık konuşuyor, sorun çıkartacaklarını söylüyor–, her şeye rağmen imkânları geniş. Ve belediyelerin, özellikle AKP döneminden –geçmişte Refah Partisi, daha sonra Fazilet ve AKP dönemlerinden– gelen bu belediyelerin çok ciddi birtakım sosyal hizmet mekanizmaları var. Birtakım kurumlar var, iş edindirme kurslarından öğrencilere burs vermeye kadar birtakım gelenekleri var. Ve biliyoruz ki Ekrem İmamoğlu bunları seçim döneminde ciddi bir şekilde dile getirdi. Özellikle kadınlara, çocuklara, öğrencilere ve yaşlılara yönelik vaatlerinin seçilmesinde belli bir etki yarattığını kesinlikle söylemek mümkün. Dolayısıyla burası, belediyeler, İstanbul ve Ankara başta olmak üzere, İzmir, Adana, buralarda CHP kabuğunu kırabilir. Aksi takdirde, CHP yeni bir hayal kırıklığına yol açabilir ve var olanı da, belli bir belediye imkânlarını tabii ki kullanır ama, var olandan da olabilir, yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olabilir. Bu anlamda belediyeler çok ciddi bir sınav.

Geçmiş örnekler var. Türkiye’de belediyecilik denince akla ilk olarak merkez sol partiler gelirdi — büyükşehirlerde belediyeler denince. Ama daha sonra bunlar, özellikle İstanbul’daki İSKİ skandalı ile beraber, rüşvet ve yolsuzlukla beraber anılır oldu. Kötü bir miras bıraktı bu belediyeler. Ardından, Refah Partisi adayları en çok rüşvetle mücadele iddiasıyla oy almışlardı. Ve o tarihlerde çok iyi hatırlıyorum gazeteci olarak gördüğüm, “Bunlar en azından Müslüman, en azından rüşvet yemezler” gibi bir yaklaşım vardı. Yolsuzluk olmaz gibi bir yaklaşım vardı. Bu belli bir süre gitti, belli bir süre gitti ve belli bir süreden sonra bu yaklaşım ortadan kalktı. Şu anda AKP belediyeleri denince akla usûlsüzlükler, yolsuzluklar, kayırmacılıklar geliyor. Bir yığın örnek var. Artık insanlar kanıksamış durumda. O 25 yıl öncesinin “Bunlar dindar, en azından yemezler” mantığının yerini, bir süredir “Yiyorlar ama çalışıyorlar” almıştı. Şimdi işte CHP, belki yeniden, o 25 yıl önce Refah Partisi’nin kendisine karşı yaptığı propagandayı, bu sefer hayata geçirebilir. Bu, büyükşehirlerde oy almasında, CHP’li adayların seçilmesinde, AKP belediyelerinin özellikle büyükşehirlerde yaşadığı büyük kokuşmuşluğun, yozlaşmanın ve çürümenin etkili olduğu kanısındayım. Dolayısıyla, CHP’nin önceliğinin, buralarda işte bu tür yolsuzluk, usûlsüzlük ve kayırmacılığa karşı çok açık, net ve şeffaf pozisyonlar alması olduğu kanısındayım. Ama, şu âna kadar CHP’li belediyelerden yansıyan haberlere baktığımız zaman, bir yığın olumsuz örnek çıkıyor karşımıza. Kendisine, belediye iştirakî şirketlerde maaş yazan belediye başkanları, oğlunu, damadını vs.’yi atayan belediye başkanları gibi. Ve kısa süre içerisinde bunlar özür diliyorlar, geri alıyorlar; ancak bunlar akılda kalıyor. Bu, tabii ki sadece CHP’li belediyelerin yaptığı bir şey değil. Benzer olayların çok daha fazlasını yıllardır ve halen AKP’li belediyeler de yapıyor. Ama artık o zaten, demin de söylediğim gibi kanıksanmış bir husus. Dolayısıyla, CHP’li belediyelerin, belediye başkanlarının, belediye yöneticilerinin, “AKP’liler de yapıyor” diye bir mazereti, açıklaması asla söz konusu olamaz. Ama, bunu yapmaya çalıştıklarını da görüyoruz. Ve bu tür olayların, özellikle de medyanın büyük ölçüde siyasî iktidarın kontrolünde olduğunu da göz önüne alırsak, çok daha hızlı bir şekilde ve çok daha geniş bir şekilde kamuoyuna duyurulduğunu ve duyurulacağını da biliyoruz. Dolayısıyla, herhalde CHP’lilerin en çok dikkat etmesi gereken husus, bu tür usûlsüzlük, yolsuzluk ve kayırmacılık ihtimallerinin önüne geçmek. Ancak bu konuda, yerel yönetim imkânlarından yıllardır uzak olmanın verdiği açlığı hesaba katarsak, bunun hiç de o kadar kolay olacağını açıkçası sanmıyorum. Ama bu açlık, yıllarca buralardan istifade edememiş olmak, hiçbir şeyin açıklaması, bahanesi, mazereti de olamaz.

Bu yeni dönemde CHP’li belediyeler CHP’nin ulaşamadığı kesimlere ulaşmasını belediyeler üzerinden nasıl sağlayabilir? Bir kere şunu unutmamak lâzım: Bu belediyelerde, büyükşehirlerde, İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, bir gelenek var. Özellikle İstanbul ve Ankara’da 25 yıllık Refah Partisi, Fazilet Partisi, AKP belediye iktidarlarının oluşturduğu bir gelenek var. Onların esas olarak kendi tabanlarını ya da kendilerine yakın kesimleri gözettiklerini biliyoruz. CHP buradan kalkıp bu belediyeleri aldıktan sonra bunları iptal edip kendi seçmen tabanını göz önüne alırsa bence çok büyük bir yanlış yapmış olur. Bu mirası devralıp, bu çizgiyi büyük ölçüde koruyup, tabii ki usûlsüzlüklere ve kayırmacılıklara meydan vermeyerek, ama kaldığı yerden birtakım hizmetleri sürdürmesi durumunda, o kendisine yabancı kesimlere ulaşması çok daha kolay olacaktır. Bunu yapabilecekler mi? Yapmak isteyecekler mi? Çok emin değilim. Ama İstanbul ve Ankara’da özellikle, şu âna kadar –ki çok kısa bir süre oldu– gelen mesajlar, verilen mesajlar, atılan adımlar, bunun pekâlâ yapılabileceğini ve yapılmakta olduğunu bize gösteriyor. Belli kesimlerde, özellikle milliyetçi-muhafazakâr kesimlerde bir öcü olarak algılanan CHP’nin, öteki gibi algılanmasını belediyeler kırabilir.

Bir diğer husus Kürt sorunu meselesi. Biliyoruz ki CHP Güneydoğu’da neredeyse yüzde 1, yüzde 2, belki bazı yerlerde yüzde 5 oy olabiliyor, bunun ötesine geçemiyor. Ve bu kolay kolay da mümkün olabilecek bir şey değil. Ama CHP, özellikle belediye faaliyetleri ile büyük şehirlerdeki Kürt vatandaşlara yönelik öncelikle ne yapabilir? Birtakım dil kursları vs. olabilir, Kürt kültürüne sahip çıkma yolunda adımlar atabilir. Ya da büyükşehirler Güneydoğu’dan bazı belediyelerle kardeş belediyelik ilişkileri geliştirebilir. Bu yolla, belki Kürtlerin, Kürt seçmenin, birinci partisi olmasa bile, ikinci partisi olma yolunda birtakım adımlar pekâlâ atabilirler. Ve bu anlamda belediye imkânları, özellikle İstanbul, Ankara gibi, İzmir gibi büyükşehirlerin imkânları bu işi kolaylaştırabilir. Sadece Güneydoğu değil, bugün CHP’nin İç Anadolu’da, Doğu Anadolu’da çok ciddi bir şekilde; ülkenin ortasında ve hatta Karadeniz’in birçok bölgesinde çok ciddi bir şekilde kitleselleşme sorunu olduğunu biliyoruz. Buralarda, özellikle İç ve Doğu Anadolu’da yok gibi CHP. Yine bu belediyeler, hem yaptıkları faaliyetlerle dikkat çekerek, hem de doğrudan kendi imkânlarıyla buralara yönelik birtakım yardımlaşma, dayanışma faaliyetleri ile de buralara açılabilir. CHP’nin yıllardır yapamadığı Anadolu’ya açılımı, İç Anadolu’ya, Doğu Anadolu’ya açılımı büyükşehir belediyeleri üzerinden yapma imkânı olduğu kanısındayım. Bunun nasıl olabileceği konusu, herhalde çok üzerinde düşünmek gerektiren hususlar değil. Çünkü gerçekten, İstanbul Belediyesi, Ankara Belediyesi –ki Ankara özellikle İç Anadolu, Doğu Anadolu’ya ulaşmakta çok daha fazla imkâna sahip–, onların imkânları gerçekten çok geniş. Tabii ki bir merkezî hükümet imkânına sahip değil. Tabii ki bunları yaparken, kendi esas seçmenlerinin beklentilerini de öncelikle gözetmeleri gerekiyor. Ancak şurası bence kesin: Eğer belediyenin imkânları har vurup harman savrulmazsa, israf edilmezse –ki bütün CHP’li başkan adayları bunları özellikle vurgulamışlardı–, yolsuzluğun önüne geçilirse, kayırmacılığın önüne geçilirse, kendi seçmenlerinin beklentilerini karşılamaya fazlasıyla yeter. Ayrıca da Türkiye’de birtakım ihtiyaçları olan başka bölgelere de el uzatma imkânı verebilir. Bu anlamda, CHP gerçekten çok önemli bir fırsat yakalamış durumda. Bunu becerip beceremeyeceklerini göreceğiz. Ama, Afyon’da yapılan toplantı, bu olayın parti yönetimi tarafından ve belediye başkanları tarafından ciddiye alındığını da gösteriyor. Tabii burada, özellikle seçmenin ve ayrıca da CHP üyelerinin bir denetleyici rolü şart. Belediyeleri, belediye başkanlarını kendi başına bırakması durumunda, onlardan şeffaf belediyecilik talep edilmemesi halinde, aşağıdan böyle bir talep gelmemesi halinde, işler çok kolaylıkla rayından çıkabilir ve hep bildiğimiz aynı filmleri tekrardan seyredebiliriz.

Evet, bitirmeden önce, Barış Akademisyenleri davası konusunda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı memnuniyetle karşıladığımı, geç kalmış, eksik bir karar olduğunu vurgulamak istiyorum. Ve Barış Akademisyenleri konusunda kimlerin, neyi, nasıl yaptığı ve yapmadığını da tüm kamuoyu biliyor. Herhalde, Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra birçok kişi iyice –nasıl söyleyeyim?– yaptıkları ve yapmadıklarından dolayı herhalde iyice utanmışlardır diye vurgulamadan geçemeyeceğim. Evet, şimdilik söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.