Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ekrem İmamoğlu’nun başkanlıkta 70 günü

Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak 70 günü tamamladı. Bu süre zarfında yaptıkları ve yapmadıkları gelecek hakkında epey ipucu barındırıyor.

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Bugün sabah saatlerinden itibaren –aslında dün geceden başladı, konuşulması daha çok sabah saatlerinde oldu–, İstanbul’da Yenikapı’daki miting alanına İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait yüzlerce araç getirildi, teşhir edildi. Bu araçların önceki yönetimler zamanında alındığı ya da kiralandığı, ihtiyaç fazlası araç olduğu söylendi. Henüz şu âna kadar Ekrem İmamoğlu’nun bu konuda bir açıklamasına ben tanık olmadım. Ama onun zaten önceden söylediği bir şeydi bu. İsraf konusuna çok vurgu yapmıştı. Bu araçlar da bu anlamda onun faaliyetlerinden birisi olarak dikkat çekti ve bayağı da konuşuldu. Tartışma başladı. Ama tartışmadan önce, öncelikle bir ilgi yarattı, gündem belirledi gerçekten. Ve AKP iktidarına yakın çevreler buna birtakım açıklamalar yapmaya çalıştılar. Ama sonuçta görüntüler ortada. Bu araçlar buraya çekildi, toplandı, teşhir ediliyor, sergileniyor. Ve Büyükşehir Belediyesi’nde işler de herhalde aksamadan devam ediyor. Bunların ne amaçla alındığı, nasıl kullanıldığı konusundaki bilgiler herhalde önümüzdeki günlerde çıkacaktır. 

Bu Yenikapı’daki teşhir olayından hareketle Ekrem İmamoğlu’nun 70 günü hakkında bazı gözlemlerimi ve düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Seçimden sonra yaptığım birtakım değerlendirmeler oldu, ama İmamoğlu’nun bir belediye başkanı olarak şu âna kadar pek sözünü etmemiştim. Karne vermek gibi bir derdim yok, zaten çok erken. Ama 70 günde bayağı da bir şey oldu. Ve Ekrem İmamoğlu bu 70 günde bize kendisinin Türk siyasî hayatında çok önemli bir yeri olacağını şimdiden gösterdi. Bunu nereden anlıyoruz? Bir kere onu görmemezlik edemiyor medya, bir yanıyla bu. Bir diğer yanıyla da siyasî iktidar Ekrem İmamoğlu’na sürekli bir cevap yetiştirme ihtiyacı hissediyor. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları var, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamaları var. Ve en son Devlet Bahçeli’nin attığı tweet’ler var. Devlet Bahçeli’nin attığı tweet’ler, Erdoğan’ın sözleri ve Süleyman Soylu’nun sözleri, genellikle onun Diyarbakır’da görevden alınan büyükşehir belediye başkanları ile buluşmasına laf yetiştirme şeklinde. Bir şekilde onu teröristlerle işbirliği yapmakla suçlamaya kalkıyorlar. Ama bunu açıkça da yapamıyorlar; çünkü yapılan, sonuçta kendisi gibi seçimle gelmiş belediye başkanlarına dayanışma göstermek. Ama buradan yürümeye çalışıyorlar, buradan eleştirmeye çalışıyorlar. Tabii ki bu bir rahatsızlık konusu, ama esas rahatsızlığın bir başka husus olduğunu görüyoruz; çünkü şu âna kadar 70 günde yapılanlara baktığımız zaman, mesela atamalar, çok sayıda belediye yöneticisi ve belediye iştiraklerinin ve şirketlerinin yöneticileri görevden alındı ya da istifa etmek durumunda kaldılar, yerlerine yeni atamalar yapıldı. İşten çıkartmalar oldu, çok sayıda işten çıkartma oldu — Medya A.Ş.’den, İspark’tan başka yerlerden. Ve bunların önemli bir kısmının da seçimden hemen önce ya da iki seçim arası, yani 31 Mart’la 23 Haziran arası işe alınanlar olduğunu açıkladı İmamoğlu. Bir diğer önemli husus, bazı vakıflara verilen desteklerin kesileceğini açıklaması oldu. Ve bu vakıfların büyük bir kısmı ya İslamî birtakım cemaatlerle ya da Erdoğan ailesiyle doğrudan alâkalı vakıflar. Dolayısıyla burada baktığımız zaman, 70 günlük icraatının içerisinde Erdoğan iktidarının önemli bir kaynağının kesilmekte olduğunu görüyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sadece İstanbul değil, diğer büyükşehir belediyeleri de herhalde, ya da il ve ilçe belediyeleri de güçleri oranında, iktidarın tabanıyla, seçmeniyle ve genel olarak toplumla kurduğu ilişkide çok önemli roller oynuyorlar. İlkin, sosyal anlamda oynuyorlar, ekonomik anlamda rol oynuyorlar. İhaleler var, işe alımlar var, istihdam meselesi, bir yığın şey var. İşte bu arabalar kiralandıysa ya da satın alındıysa kimden alındığına kadar, hangi ihalenin kime verildiğine kadar… ve birçok belediyeden bu konuda Adana’dan, Ankara’dan değişik değişik haberler geliyor. Geçmişte yapılmış israf örnekleri olarak iddia edilen birtakım hususlar var. Ama en çok dikkat çekeni tabii ki İstanbul. Çünkü İstanbul Türkiye’nin kalbi. Erdoğan’ın da sıkça söylemiş olduğu gibi, İstanbul’u kazanan Türkiye’yi kazanıyor ve İstanbul’u kaybeden de aslında Türkiye’yi kaybediyor.

70 günlük faaliyetine baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu’nun, aslında Erdoğan’ın Türkiye’yi kaybetmesinin bir anlamda başlangıcının olduğunu da görüyoruz. Şu anda önü kesilen kaynaklar: Hem istihdam anlamında, hem kaynak aktarımı anlamında daha ilk 70 günde bunlar oldu. Bundan sonra da daha fazla şeyler olacağa benziyor. Dolayısıyla İstanbul’un gidişatını en yakından izleyen, Ekrem İmamoğlu’nu en yakından izleyen kişinin Erdoğan olduğunu herhalde söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Erdoğan’ın zaman zaman kendisine yönelik çıkışlarına karşı İmamoğlu’nun çok fazla polemiğe girerek cevap verdiğine pek tanık olmadık. Onun yerine Erdoğan’dan randevu istediğini, İstanbul’u sorunlarını anlatmak istediğini söylüyor. Ve bu anlamda da Erdoğan’ın kendisini çekmek istediği yere gelmek istemediğini gösteriyor. Ve bu akıllıca bir tutum muhakkak. Aynı şekilde gerek Süleyman Soylu’nun, gerek Devlet Bahçeli’nin kendisine yönelik saldırılarına karşı da çok fazla siyasî bir tartışmaya girmiyor. İmamoğlu’nun siyasetten uzak, “Ben sadece belediye başkanıyım, işimi yaparım” şeklinde bir isim olduğu anlamına da gelmiyor bu; çünkü başlı başına Diyarbakır’da yaptığı tam da siyasî bir çıkıştı. Birçok kişi “Ne işi var Diyarbakır’da?” dediler. Ama İmamoğlu Diyarbakır’a giderek kendisinin sadece İstanbul’la yetinmeyeceğini gösterdi. İstanbul’u tıpkı zamanında Erdoğan’ın yaptığı gibi bir tür atlama yeri olarak gördüğünü gösteriyor. Bu anlamda da Diyarbakır onun için bir fırsattı. Bence o fırsatı iyi değerlendirdi. Sonuçta kızanlar, eleştirenler vardır; ama şu anda görüyorsunuz, bu görüntü bence eğer İmamoğlu daha büyük bir yerlere oynayacaksa –ki öncelikle düşünülen tabii ki bu sistemde Erdoğan’ın karşısında başkan adaylığı söz konusu olabilir–, CHP Genel Başkanlığı o kadar önemli olmayabilir. Şu sistemde belki cumhurbaşkanı ya da başkan adayı olabilir. Bu Diyarbakır olayı o anlamda önemliydi. Sivas Kongresi’ne de gitti. Ve bakıyoruz: Fırsatları kaçırmıyor. 30 Ağustos’ta Üsküdar’da Candan Erçetin’le konser verdi. İmaj konusunu çok önemseyen ve bu konuda da genellikle isabetli çıkışlar yapan birisi söz konusu. Her ne kadar medyanın ezici bir çoğunluğu iktidarın denetimde olsa da ve bu ezici çoğunluk kendisine sürekli olarak negatif bir şekilde yaklaşsa da, geri kalanlarla ve sosyal medyayı kullanarak, ama bir diğer husus da çok önemli, belediyenin kendisinin medya imkânını da kullanmaya başladı. Toplu ulaşım araçlarında gördüğümüz ekranlar, billboard’lar, belediyenin çok ciddi bir medya imkânı var. Bunları da kullanarak bunu dengeliyor. Ve İmamoğlu büyük ölçüde imajla, icraatından çok imajıyla öne çıkıyor. Bu anlamda geçen burada yayında Murat Yetkin’in söylediği bence de doğru. Mesela Mansur Yavaş çok fazla imaj olarak ortaya çıkan bir isim değil. Ama Mansur Yavaş daha çok yapıp ettikleri ile konuşuluyor. Ekrem İmamoğlu icraattan ziyade bu görünüşleriyle, imajıyla gündemde yer alıyor. Mesela şu anda gördüğünüz konser ya da Diyarbakır’daki fotoğrafı ya da Batman’da düğünde halay çekmesi, horon tepmesi gibi hususlarla gidiyor. Ve bu, çağı o anlamda iyi yakalayan bir siyasetçi görünümü. Ama bu tek başına yeterli mi çok emin değilim. Çünkü imaj her şey değil. İmaj önemli bir şey, ama bunun altının çok ciddi bir şekilde doldurulması gerekiyor. Özellikle belediye başkanı söz konusuysa, icraat anlamında da bunun altının doldurulması gerekiyor. 

Şu âna kadar kayda değer icraat olarak toplu ulaşımda bazı hatların 24 saat hizmette olacağını söylemesi, özellikle İstanbul’da yaşayan birisi olarak benim dikkatimi çekti. Onun dışında şu anda bir ön mıntıka temizliği ile geçen bir faaliyet söz konusu. Atamalar, işten çıkarmalar gibi ya da ilk bahsettiğimiz araçların teşhiri gibi olaylarla, geçmişe yönelik, geçmiş yönetimlere yönelik bir hesaplaşma yapıyor. Ama bu hesaplaşmayı da çok fazla –iktidar böyle göstermeye çalışıyor ama– bir kan davası gibi de yapıyor değil. Nitekim önemli yerlerde daire başkanlıklarında, bazı yerlerde iktidarın kadrolarını muhafaza etti. Bunlardan bazıları kendisine oy vermiş olanları rahatsız da etti. Ve sonuçta iki tanesi, en son İETT Genel Müdürü olmak üzere kendileri istifa ettiler. Onlar çekildiler. Şu anda artık Ekrem İmamoğlu’nun pek şikâyet edecek bir şeyi kalmadı. Şu anda 70 gün içerisinde belediyenin kontrolünü eline almış olması lâzım. Ve insanlar, İstanbullular ama tüm Türkiye, herkes onu takip ediyor –gerçekten şu anda en çok ilgi çeken siyasetçilerden birisi–, kendisinden icraat bekliyor, birtakım faaliyetleri ile çıkmasını bekliyor. Geçmişle hesaplaşmanın ötesinde bugünü anlatması, bugünü inşa etmesi, İstanbul’un sorunlarıyla mücadele etmesini bekliyor. Bu noktada tabii ilk günlerden karne vermeyeceğiz dedik, ama yine de karne lafı klişe olarak yerleşti. Yaşanan sel faaliyeti sırasında tatilde olması hususu var. Bunu rakipleri çok ciddi bir şekilde kullandı. Bu, nasıl söylemek lâzım, bunun aslında açıklanacak bir şeyi yok. Normalde İstanbul’da yeni başlamış, bu kadar vaatte bulunmuş bir belediye başkanının böyle önemli bir olayda –tamam, Allah’ın işi ama– ne yapıp ne edip orada İstanbullular’ın karşısına çıkması gerekirdi. İstanbul’da selle beraber bir yığın sorun yaşanmış olmasının sorumlusunun o olmadığını herkes biliyor. Önceki yönetimlerden kaynaklanan sorunlar olduğu biliniyor. Ama artık insanlara sorunları çözme vaadinde bulunmuş birisinin bu gerekçelerle birtakım şeylerden sıyrılması çok mümkün değil. Bunu istedi, bir dakikanın bile çok önemli olduğunu söyledi — ki haklıydı. Ve bunda ısrar etmesi gerekiyor. Bu anlamda baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu değişik bir siyasetçi. Kendinden çok emin bir siyasetçi ve belediye başkanı. Bu iyi bir şey tabii ki; ama aynı zamanda bazen insanları, kendisini destekleyen insanları da bazen ters köşe edebilecek bir siyasetçi gibi bir görünümü var. 

70 günde çok şey oldu ve gündemde kaldı, özellikle Diyarbakır meselesi, işten çıkarmalar ve atamalar meselesi. İşten çıkarmalar ve atamalar bekleniyordu tabii; ama Diyarbakır’a gitmiş olması ve orada verdiği mesajlar, Atatürk fotoğrafı vs., bütün bunların hepsi belli ki çok çalışılmış hususlardı. Baktığım zaman, 70 güne baktığım zaman Ekrem İmamoğlu’nun uzun bir süre Türkiye’nin gündemini ciddi bir şekilde meşgul edecek bir siyasetçi, bir belediye başkanı olacağını görüyorum. Ama İstanbul gibi bir yeri yönetmek, İstanbul gibi bir yeri CHP gibi bir partiden seçilmiş bir belediye başkanı olarak, 25 yıl sonra devralmış birisi olarak, ki 25 yıl öncesinde de CHP yoktu, devralmış birisi olarak… Birden emin olamadım, galiba CHP’den almıştı. Yaşlılık böyle bir şey, insanın hafızası kötü oluyor. Neyse, 25 yıl sonra AKP çizgisinden belediyeyi devralmış birisi olarak işi çok zor. Öte yandan Türkiye’de bir tek adam yönetimi var. Ve bu tek adamın en çok gözettiği yer İstanbul ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi. İki kere seçim yaptırdı kaybetmemek için. Ve şu anda da daha önceden verdiği mesajlar var. “Seçilse bile çalışması bizim elimizde” diye mesajlar vardı. Yani önüne çok ciddi şekilde engeller de çıkartabilir. Ama engellere rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu çok iş yapabilir. Ve bu kendisinin siyasî geleceğinde, ileriye yönelik siyasî geleceğinde de çok önemli bir etap olabilir. Şunu söylemeye çalışıyorum: İktidardan çıkartılacak engeller sürpriz olmayacak. Önemli olan bu engelleri Ekrem İmamoğlu’nun ve ekibinin önceden görüp, tedbirini alıp, bunlara rağmen işlerini başarılı bir şekilde yapıp yapamayacakları. 70 güne baktığımız zaman, çok erken orası belli, ama 70 güne baktığımız zaman Ekrem İmamoğlu bunu başarabilecek bir siyasetçi, belediye başkanı profili çiziyor. Ama işlerin daha da zorlaşacağı muhakkak, önümüzdeki günlerde çok daha zorlaşacağı muhakkak. Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kriz derinleştikçe, bundan da belediye çok ciddi bir şekilde etkilenecek. Öte yandan krizin derinleşmesi ile beraber siyasî iktidar daha da saldırgan ve hırçın olabilir. Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik –sadece İstanbul değil Ankara’ya, İzmir’e, Antalya’ya, Adana’ya da olabilir– birtakım daha sert gidişler de söz konusu olabilir. Dolayısıyla zor bir dönem onu bekliyor. Ama şu âna kadar baktığımız, gördüğümüz kadarıyla bu zorlukları aşabilme kapasitesine sahipmiş gibi bir izlenim veriyor. Ama kesin konuşmamak lâzım. İstanbul zor bir yer, Türkiye zor bir yer. Tayyip Erdoğan zor bir siyasetçi ve İstanbul konusunda çok ciddi hassasiyeti var. O, ne yapıp ne edip, kendisinin ardından, 25 yıl sonra kendisinin yerini alacak bir siyasetçinin İstanbul’dan çıkmasını, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden çıkmasını engellemek için elinden geleni yapacaktır. Ama şunu özellikle vurgulamak lâzım: Tayyip Erdoğan artık sorun çözebilen bir siyasetçi olmaktan çıktı. Ekrem İmamoğlu’nun en büyük avantajı da bu. Bunu 23 Haziran’da gördük. “Tekrarlattıysa bir bildiği var, bir şekilde ne yapıp edip kazanacaktır” dedi çok kişi. Ekrem İmamoğlu farkı alabildiğine açarak kazandı. Dolayısıyla Erdoğan ne yapıp ne edip Ekrem İmamoğlu’nu engeller, onu çalıştırmaz, onu felç eder diye düşünenler olabilir. Ama bu anlamda baktığımız zaman İmamoğlu çok daha avantajlı bir durumda. Şu âna kadarki performansı, Erdoğan’dan gelebilecek saldırılara karşı kendini koruyabileceğini bize gösterdi. Bakalım bundan sonra işler nasıl seyredecek. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.