Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can ile 5 Soru 10 Cevap (50): AKP çözülüyor mu?

“5 Soru 10 Cevap” programının 50. bölümünde Kemal Can şu sorulara yanıt aradı:

AKP’nin gücü ve geleceği konusundaki istikrarsız yorumlar bize ne anlatıyor?

AKP’nin ve tüm partilerin siyasi geleceği hangi göstergelerle takip edilebilir?

AKP’de artık herkesin konuştuğu çalkantının göstergeleri neler?

AKP içinden çıkan muhalefet hareketleri çözülmenin başlangıcı olur mu?

Erdoğan’ın bütün bu gelişmelere karşı kurduğu savunma sonuç alabilir mi?

Yayına hazırlayan: Uğur Gümüşkaya

Merhaba iyi haftalar. 

AKP’nin gücü ve geleceği konusundaki istikrarsız yorumlar bize ne anlatıyor?

5 yıldır neredeyse her yıl seçim yaparak ve o seçimin sonuçlarıyla, öncesi ve sonrasıyla her türlü iç ve dış politika gelişmesiyle, iktidarın kaderi, AKP’nin geleceği konusunda, hatta rejimin geleceği hakkında sürekli tartışmalar yaşanıyor. Özellikle yerel seçimden sonra, bu artık borsa gibi günlük değişimlerle konuşulan bir mesele haline geldi. Bu kadar çok iddianın ortaya konulması bile süreklilik kazanan bir istikrarsızlığı gösteriyor. Ama şu da bir gerçek; önemli siyasi hareketlerin güncel gelişmelerle etkilenmeleri doğal ama politik varlıklarının haftalık bazda değişmesi çok gerçekçi değil.   Hatırlanacağı gibi, MHP ile kurulan ittifakın ömrü konusunda da çok iddialı tezler ortaya atıldı. İktidarın birkaç dönemeçte artık geri dönülmez biçimde sistemi değiştirdiği artık her şeyin önemsiz olduğu iddia edildi. Şimdi neredeyse herkes AKP’nin bittiğini söylemekte yarışıyor. 

Bu karmaşa aslında çok haksız değil. Bütün bu tartışmaları haklı kılan, süreklilik kazanmış bir istikrarsızlık var. AKP’de çözülmeye bakacaksak asıl bakacağımız yer de bu süreklileşmiş istikrarsızlığın hem kaynakları hem muhtemel sonuçları olmalı. Yoksa günlük gelişmelerle, ne siyasi partilere ömür biçmek mümkün ne de siyasi tabloyu tam olarak anlamak. Bugün gelinen noktada, AKP çözülüyor, dönülmez bir süreçte -ki ben bu görüşe yakın olduğumu daha önce söylemiştim- diyenler çoğunlukta. Buna karşılık aslında bu travmayı atlattığı ve toparlanma sürecine girdiğini iddia edenler -çoğunlukla iktidara yakın medyada- değerlendirenler de çıkmıyor değil. Hatta uluslararası basında da bu yönde  bazı yorumlara rastlamak mümkün oluyor. 

AKP’nin ve tüm partilerin siyasi geleceği hangi göstergelerle takip edilebilir?

Türkiye çok yerleşik bir demokrasi geleneğine sahip olmayabilir ama siyasi deneyim itibariyle çok da toy bir ülke sayılmaz. Köklü karşılıkları olan siyasi hareketler bu siyasi hareketlerden etkilenmiş seçmen tabanları, politika ile ilişki anlamında epeyce deneyim kazanmış çeşitli çıkar çevreleri ve seçmen grupları bulunan bir ülke. Eksik gedik önemli bir deneyime sahip. Türkiye’de siyasi partilerin aldıkların oy ya da tutabildikleri oy, aslında gerçekte sağladıkları desteğin tam karşılığı olmayabiliyor. Başka alternatifler çıkmadığı için, partiler sağladıkları desteğin üzerinde oyu kendi hanelerinde tutabiliyorlar. Bunun örneklerinden biri AKP. Hasar gördüğü yerel seçimden sonra bile bunun kısmen devam ettiğini söylemek mümkün. Sadece oy seviyesine bakarak siyasi partilerin politik varlığı ve geleceği üzerine öngörülerde bulunulamaz.  

Bir kere onu oluşturan taban ve o destek tabanına mevcut siyasi yapının ne sunduğu ve ne vaat ettiğine bakmamız lazım. Bu ilişkinin devam edip edemeyeceğini belirleyen en temel faktörlerden biri de ekonomik ve sosyal zemin.  Çünkü her siyasi yapının iddiaları ve çözüm yöntemleriyle mevcut zeminde anlaşılır,  o alandaki bütün sorunları çözebilir olma konusunda inandırıcılığı gerekir. Siyasi partinin tabanın beklentileri ile yapısal bir uyum yaratmış olması da önemli. AKP için yerel seçimde bir oy gerilemesi yaşadığı görülüyor ama henüz dramatik sonuçlar yaratabilecek seviyelerde değil. Bunun kendisinden kaynaklanan ve kendi dışından kaynaklanan nedenleri var. Tutabildiği oy ile AKP’yi tarif etmek ne kadar yanlışsa, mevcut erimenin büyük bir ivme kazanarak hızlı bir sonuç yaratacağını söylemek de aynı ölçüde sorunlu. Siyasal yapılarda bu tür gelişmeler günler haftalar içinde olmuyor.  

AKP’de artık herkesin konuştuğu çalkantının göstergeleri neler?

En çarpıcı mesele AKP’nin içinden iki partinin doğacak olması ve onların sürecinin hızlanması. Yine iktidara yakın medya içinde yapılan tartışmalar açık kavgalara dönüşmesi. Bir takım kanatların sadece bir güç mücadelesi ile kalmayıp bir kavgaya doğru ilerlediklerinin görülmesi. İktidarın sözcüsü olan kadrolarda büyük bir daralma eğilimi, çok az kişinin çok az konuda konuştuğu bir durum.  Dolayısıyla tabandaki beklentiler ve ülkenin sorunlarıyla ilişki anlamında sözel düzeyde bir kopma yaşanması. Hep büyük bir avantaj olarak iktidara atfedilen, gündem belirleme ve gündem kontrol imkanlarını da kaybediyor gibi görünmesi. Bunlar AKP’nin çözülmesine kanıt olarak öne sürülen ve düşünülen temalar. Pek çok kulis bilgisi ve haberler de yer alıyor. Kendi yaptıkları araştırmalarda negatif sonuçlar alındığı gibi… 

Ama bir de karşı cephesi var. Davutoğlu istifasında da gördüğümüz gibi AKP, içinden oluşan muhalefet hareketlerini harici mesele haline getirme konusunu çok kolay yönetebildiğini de gördük. Her iki partinin kurucuları da, tasfiye edilerek AKP’nin bir iç meselesi, iç muhalefet olmaktan çıkarıldılar. Erdoğan’ın ve genel olarak AKP yönetimin bu anlamda başarısından bahsedebiliriz. Ayrıca hep tartışılan MHP’nin varlığı, AKP içindeki alerjisi ve çok devam etmez gibi görünmesinde de;  Bahçeli ve Erdoğan arasında neredeyse  eş başkanlık seviyesinde bir ortaklığın iyece kökleştiği, hatta Bahçeli’nin AKP adına konuşur hale geldiği bir resmi görüyoruz. Yerel seçimin öncesi ve sonrasında da çok dile getirilen ittifakın geleceği tartışmalarının da hızla sönümlendiği söylenebilir. İktidar gündem kuramıyor belki ama gündemi de kimseye teslim etmiyor, başkalarının gündem kurmasına izin vermiyor. 

AKP içinden çıkan muhalefet hareketleri çözülmenin başlangıcı olur mu?

Ne kendi iddiaları açısından ne de süreç itibariyle bir başlangıç noktası oluşturmuyor bu muhalefet odakları. Ancak eğer bir çözülme süreci varsa bunun finalinde bir etki yaratmaya niyetleniyorlar. Bir başlangıcın değil finalin girişimi olarak pozisyon almaya çalışıyorlar. Başlatıcı bir fonksiyonları yok. Kendiliğinden işleyen bir sürecin finaline yaklaşıldığında etkili olma hevesleri var. Bu niyet bir başlangıcı tetikler mi? Henüz görmüş değiliz. Davutoğlu istifasının ardından bir istifa dalgasının geleceği konuşuldu ama bunu da görmedik. Babacan-Gül tarafından da daha temkinli ve yavaş hareket hali devam ediyor. 

Davutoğlu, çıkışı çizgisi ve duruşu itibarıyla içeriye bakıyor. Daha ideolojik bir pencereden içeriye doğru daha çok etki üretme iddiasını üzerinde taşıyor. Babacan’ın temsil ettiği yaklaşım ise, daha çok dışarıya dönük. AKP’den bir potansiyeli, dışarıya çekerek bir politika üretme niyetini ortaya koyuyor. Evet dışarıda daha çok ilgi görebilir ama AKP içinde sanılan kadar büyük bir etki yaratamayabilir ancak dışarıda yarattığı etkiyle bir türbülans oluşturabilir. 

Erdoğan’ın bütün bu gelişmelere karşı kurduğu savunma sonuç alabilir mi?

Yerel seçimden sonra yoğunlaşan tartışmalar karşısında Erdoğan fonksiyonel bir savunma stratejisi kurdu. Bu savunma stratejisi, hareket etmek yerine beklemeye dayanıyordu. Bu iddiaların yoğunlaşmasını doğrulayacak çabaların bu hareketleri besleyeceğini ve bunun da zarar vereceğini düşündüğü için yokmuş gibi davrandı. Demirel’e atfedilen bir söz vardır; “yeterince bekleyip sorun yokmuş gibi davranırsanız bir süre sonra sorun ortadan kalkabilir… “ Biraz buna benzer bir yaklaşım gördük Erdoğan’ın tavrında. Ne yerel seçim yenilgisini ne de onun yaratacağı komplikasyonları muhatap almadı, yokmuş gibi davrandı. Bunların sönümleneceğini düşündü. Büyük ölçüde gündemi daraltma anlamında da sonuç elde etti. Gündemi tekleştirme, kendi gündemini  dayatma anlamında da HDP üzerinde yoğunlaşan bir çabaya da girdi. Parti içinde oluşan rahatsızlıkları, daha radikal adımlara dönüşebilecekleri de tasfiye etti, kimini zorlayarak, kimini mecbur bırakarak dışarıya çıkarttı. Partisi açısından bir dış soruna dönüştürdü. Bu taktikler bekleme pozisyonuna uygun hamleler. Bu pozisyonunu yeterince devam ettirebilirse durumu toparlayabileceğini hesapladığını düşünüyorum. Bu konuda henüz ne tamamen kazandığını ne de kaybettiğini söylemek doğru olmaz. 

AKP çözülüyor mu? Bu işin sonuna gelindi mi? Bence bu tartışmalara biraz daha serinkanlı bakmaya ihtiyaç var. 2017 referandumundan sonra getirilen başkanlık  ve yüzde 50 artı 1, iktidar ve Erdoğan için bir garanti içerdiği inancıyla gelmişti. Erdoğan buna ikna edilmişti, muhalefet de buna teslim olmaya hazır durumdaydı. Bugün geldiğimiz noktada, bu meselenin tam terse döndüğü görülüyor. Koalisyonları ortadan kaldırıp istikrarı süreklileştirecek bir sistem, bu iktidarı yıkılmaz biçimde kalıcılaştıracak sistem oluşmadı. En küçük parçaların bile yüksek pazarlık gücü olduğu, yüzde birlerin ikilerin bile çok önemli olduğu, koalisyonların da seçimden önceye alındığı bir tablo oluştu. AKP’nin iktidarını garantiye almak için bulduğu formül, iktidarını tehdit eden en büyük mesele haline geldi. Aynı risk karşı taraf için de geçerli. Tamamen taktik, aritmetik hesaplar üzerine kurulu ve tam da bu risk üzerinden AKP’nin çökebileceği hissi, son derece aceleci ve eksik bir değerlendirme. Çünkü AKP gerçekten çözülecek ve Türkiye’de yeni bir siyasi denge oluşacaksa, bu taktik aritmetik hamlelerle değil daha yapısal değişimlerle olacak. Bu anlamdaki çöküş de çok daha önce başlamıştı,  muhtemelen biraz daha uzun sürecek. Gündelik değerlendirmelere dayalı çöküş hikayesi, acil bir popüler hikayeye dönüşürse, bu ancak iktidarın kurduğu savunma stratejisine yarar. Tıpkı ekonomik kriz ve Suriye meselesinde olduğu gibi, iktidarın büyük bir darbe alacağına dönük beklentini iktidar tarafından atlatılmasında olduğu gibi. Gerçek çöküşü sahileştirecek gündemin farklı kurulması.  Bir anayasa tartışmasıyla, Kürt meselesinde açılacak bir tartışmayla tamamen yeni bir gündem kurulması mümkün. Bunları ıskalayan, AKP içindeki hareketliliğe bağımlı siyasi pozisyonun çok aceleci ve gerçekçilikten uzak olduğunu düşünüyorum.

Şimdilik bu kadar diyelim, iyi haftalar. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.