Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Artık haber ve yorum için tek mecra “sosyal medya”

Türkiye’nin bir zamanlar “ana akım” olarak tanımlanan medyasının içi, iktidara kayıtsız şartsız biat ettiği için iyice boşaldı, buna bağlı olarak etkileri de kalmadı. Onların yerini sosyal medya üzerinden gazetecilik yapan kişi ve kurumlar alıyor. “Yepyeni Türkiye”nin inşasında da sosyal medya üzerinden yayın yapan gazeteciler kilit bir rol oynuyor ve oynayacak.

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Bugün siyaset konuşmayacağım. Aslında siyasetle ilgili gazetecilik ve medya üzerine konuşmak istiyorum. Biz burada Medyascope’ta dört yılı geride bıraktık, beşinci yaşımıza girdik. Bayağı yoğun bir tecrübemiz oldu. Buradan hareketle gözlemlerimi biraz aktarmak istiyorum. Ve başlığa çıkarttığım husus: “Artık haber ve yorum için tek mecra”, en azından Türkiye’de, dünyanın birçok yerinde böyle ama özellikle Türkiye’de, “artık sosyal medya oldu”. Bunu birazcık eşelemek istiyorum. Öncelikle bir haberle başlayayım: Haberdar olanlar vardır, bunu Medyascope’un internet sitesinde de kullandık. İki gün önce dünyanın en önde gelen ekonomi gazetelerinden, İngiltere’de çıkan Financial Times bir haber yaptı ve Ortadoğu’nun istikbal vaat eden, yaratıcı 25 şirketi listesi yayınlandı haberle beraber. Bu listede biz de yer aldık Medyascope olarak. Türkiye’den üç yer vardı, üç şirket vardı. Birisi Turkcell’in bir uygulaması, bir diğeri Moda Nisa adında internet üzerinden, tesettürlü giyim sektöründe bir internet sitesi, bir de biz Medyascope. Bu 25 şirketin içerisinde Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İsrail gibi Ortadoğu ülkelerinden şirketler var. Türkiye’den üç şirket ve bunlardan medya ile ilgili olanı, gazetecilikle ilgili olan sadece Medyascope. Bu tabii bizim için çok sevindirici bir şey oldu. Şunu da özellikle vurgulayayım: Bu haberden önce bizimle kimse görüşmüş değil. Yani bizimle görüşülerek yapılmış bir haber değil. Tam anlamıyla sürpriz oldu. Kendileri hangi kaynaklarla nasıl saptadılar bilmiyoruz, ama böyle bir sonuca varmışlar. Buradan tabii kendimize bir sevinç ve övünç payı çıkarıyoruz, ama bunun bir anlamı var. Çok anlamı var, ama bir anlamı da şu: Ağustos 2015’te bir avuç insan olarak başlattığımız bir girişim, kurulduğu andan itibaren, başladığı andan itibaren, genellikle kapanacağı gün üzerine bahis oynanan bir yerdi Medyascope. Ya mali nedenlerle ya da siyasî nedenlerle kapanacağımız yolunda çok beklentiler vardı. Ama biz bu arada kapanmadık. Tam tersine daha da güçlendik, uluslararası ödüller aldık. Çalışanlarımızın sayısı arttı, yayın saatlerimiz arttı. Ve dört yılı geride bıraktık, beşinci yıla adım attık. Ama bu arada bizim kapanacağımızı düşünen bazı insanların kapandığını gördük. Yani Türkiye’de çok sayıda, bu son beş yıl içerisinde çok sayıda medya kuruluşu, özellikle geleneksel medyada, alışılageldik medyada yok oldu, etkisizleşti, iyice boşaldı. Ve önümüzdeki günlerde bu sayının hızla artması bekleniyor. Çok sayıda söylenti var. Tabii bu kapanmalar işsizlikleri de beraberinde getiriyor. Bu anlamda bir yanıyla üzücü tabii. İşsiz kalacak olan meslektaşlarımız için üzücü olacak. Ama bir başka gerçeği de bize gösteriyor olacak. Artık eski medyanın, bildiğimiz eski tür medyanın ve özgürlükten, bağımsızlıktan iyice uzaklaşan medyanın artık miadı doldu. Türkiye’de artık ana akım medya diye bir şey yok. Ve ana akımın doğurduğu boşluğu bizim gibi kurumlar sosyal medya üzerinden doldurmaya çalışıyor. Normalde biz Medyascope’u başlattığımız zaman şöyle bir perspektifimiz vardı — diyorduk ki: Ana akım medya var, bunlar bir şeyleri yapıyorlar; ama bunların boş bıraktığı bazı alanlar var ve biz de bu alanları doldurarak kendimize medya sektöründe bir yer açabiliriz, yaratıcı birtakım çıkışlarla da dikkat çekebiliriz” gibi bir perspektifimiz vardı, stratejimiz vardı. Ama işler hiç de öyle gelişmedi. Bu süre içerisinde adım adım ana akım denen medyanın çöküşünü gördük. Ana akım dışında kalan medya kuruluşlarının da iyice etkisizleştiğini gördük. Ve bizim kendimize o büyük alanda dar bir alan olarak öngördüğümüz alan alabildiğine genişledi. Şu anda açık söylemek gerekirse imkânlarımız olsa biz burada aynı anda birden fazla kanalla onlarca kişi çalıştırarak yayın yapabiliriz. Ve bu yayınların hepsinde de ayrı ayrı bayağı etkili olabiliriz. Teorik olarak bu pekâlâ mümkün. Ama imkânlarımız buna şu haliyle el vermiyor. Bu süre içerisinde şuna da tanık olduk: İnsanlar bizden uzak durdu. Konuklarımız değil, Allah için, çok sayıda uzman isim, gazeteci, akademisyen, siyasetçi, eski diplomat, aktivist, gençler, öğrenciler bize çok ciddi katkıda bulundular. Sadece Türkiye içerisinde değil, sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin dört bir tarafından ve dünyanın dört bir tarafından kişiler Medyascope’un yayınlarına konuk oldular. Medyascope’a içerik üreterek katkıda bulundular vs.. Ama çok sayıda insanın da uzak durduğunu biliyoruz. Bunun bir nedeni, esas nedeni korku. Korkunun nedeni de kendisini hükümete, siyasî iktidara bağlı olarak tanımlamayan ya da daha doğru deyimi ile siyasî iktidara biat etmeyen yerlerin başına bir şey gelebileceği ve onların yanında bulunanların da bir şekilde bundan nasibini alacağı korkusu, endişesi vardı. Bu hiç de haksız bir endişe değil. Ama bir şekilde biz, hiçbir şekilde taviz vermeden, siyasî iktidara tâbi de olmadan dört yılı geride bırakabildik. Ve zamanla, biz varlığımızı sürdürdükçe insanların katılımı, desteği daha da arttı. Ama hâlâ çok ciddi bir sorunumuz var. Bu sadece Medyascope için geçerli değil. Bizim durumumuzda bağımsız, özgür yayıncılık yapmak isteyen her yerin en önemli sorunu gelir kaynaklarının son derece sınırlı olması. Özellikle reklam verenlerin reklam vermekten çekiniyor olması. Böyle bir olayı da yaşadık bu geride bıraktığımız dört yılda. Ama şu günlerde bunun yavaş yavaş kırılmakta olduğunun işaretlerini de alıyoruz. Ve bu da aslında Türkiye’de birçok şeyin özellikle medya alanında da ciddi bir şekilde değişmekte olduğunu gösteriyor. 31 Mart’ın ve 23 Haziran’ın bu noktada çok önemli bir dönüm noktası olduğunu özellikle vurgulamak lâzım. Türkiye ister istemez, iktidar ne kadar direnirse dirensin normalleşiyor. Ve bu normalleşmede sosyal medyanın ve sosyal medya üzerinden gazetecilik yapmak isteyen kuruluşların ve şahısların çok ciddi katkıları var. Bunu hiçbir zaman yabana atmamak lâzım. Şunu da özellikle vurgulamak istiyorum: Biz bu yola koyulduğumuz zaman birçok meslektaşımıza çağrıda bulunduk, katkıda bulunması için bunu bir platform olarak tarif ettik — ki bunu hayata geçiriyoruz. Ama meslektaşlarımızdan çok kişi buna pek inanmadı, güvenmedi, istikrarlı olacağını tahmin etmedi ve uzak durdu. Ama son dönemde görüyorsunuz, hepimiz tanık oluyoruz. Birbirinden farklı görüşlerde çok sayıda gazeteci ve sözü olan insan ya da sözü olduğunu düşünen insan sosyal medyada, mesela kendine YouTube’da kanal açarak, video yaparak ya da podcast yaparak yani sesli yayınlarla artık buraya girmeye başladılar. En son geçen burada konuk ettiğim Kemal Öztürk mesela, eski Yeni Şafak yazarıydı, o da çok iddialı bir şekilde girdi YouTube’a. Kanal olarak bahsediyor ve birden fazla kişinin burada yer alacağını söylüyor. Her geçen gün bu konuda yeni yeni isimler duyuyoruz. Birbirinden farklı isimler duyuyoruz. Sadece siyasî konularda değil, sporda, kültürde, ekonomide birbirinden farklı insanlar, gazeteci ya da medyada bir şekilde yer almış insanların kendi başlarına ya da küçük gruplar halinde birtakım sosyal medya üzerinden faaliyete geçtiklerini görüyoruz. Bu tabii ki çok iyi bir şey. Aynı zamanda da bu olayın tuttuğunu ve Türkiye’de artık medyanın tamamen değiştiğini gösteriyor. Bunu ilk başlatanlar biz değiliz tabii. Türkiye’de internette haber siteleri çok daha eskiden beri var. Ama video temelli, yani bir stüdyoda yapılan yayınlar temelli bir haber kanalı perspektifiyle yayın yapan galiba ilk biziz. Ve bu anlamda şunu özellikle söylemek istiyorum: Zamanında buna çok itibar etmeyen bazı meslektaşlarımızın, kimi dost kimi değil ama bir şekilde bildiğimiz isimlerin bugün sosyal medyada varlık gösteriyor olmaları da kaderin garip bir cilvesi olarak tezahür ediyor. Tabii ki sosyal medya pîrüpâk değil, çok sorunlu. Çok arıza var, çok yanlışlar var. Özellikle dezenformasyonun, yalan haberin çok kolay yayılabildiği bir alan. Bunları kontrol etmek, denetlemek de mümkün değil. Ama bunlardan uzak durmak, yani yalan haberden, doğru olmayan haberden, manipülasyondan uzak durmak da pekâlâ mümkün. Bu noktada bir hususun özellikle altını çizmek istiyorum. Daha önce IŞİD’in en güçlü olduğu dönemlerde yayınladığı videoların, özellikle kurşuna dizme ya da kafa kesme videolarının sosyal medyada kötülemek amacıyla çok yoğun bir şekilde paylaşıldığı bir dönem olmuştur. Ve ben bunun son derece yanlış olduğunu düşünmüştüm. Ama insanların bir kısmı bu benim tavrımın yanlış olduğunu, böylece IŞİD’i teşhir ettiklerini savundular. Bence yanlıştı, hâlâ yanlış. Türkiye’de, özellikle günümüz Türkiye’sinde bunun şimdi bir başka versiyonu var sosyal medya üzerinden yürüyen. Birtakım, nasıl söyleyeyim, trol diyeceğim ama troller genellikle kimliksizdir, gerçek adlarıyla bir şeyler söyleyen, özellikle dinî otorite iddiasıyla ve özellikle kadınlar ve cinsellik üzerine ahkâm kesen bazı isimler sosyal medyada çok ciddi bir şekilde dolaşıma sokuluyor — ve kınamak için, saldırmak için, eleştirmek için. Ama şunu özellikle vurgulamak lâzım: Bu yapılanlar herhangi bir ifşaya, teşhire yol açmıyor bence. Çünkü bu kişiler zaten alıcısı belli olan kişiler. Ama bu yolla teşhir etme iddiası aslında bu kişileri daha da popüler, daha da meşhur ediyor. Ve herhalde hallerinden çok memnundurlar. Benzer şekilde dinî otorite olmamakla beraber siyasetçi iddialı birtakım insanların, gerçek adlarıyla ama her seferde, her sosyal medya paylaşımlarında bir ceviz kıranların da alay konusu olduğunu ve sürekli bunlara birilerinin laf yetiştirdiğini görüyorum, görüyoruz. Bu yolla insanlar bir şekilde muhalif olduklarını, bir duruş sergilediklerini düşünüyorlar. Ama bence tam tersi geçerli oluyor. Bu kişilerin ne söylerlerse söylesinler, o kötü mallarının, kötü üretimlerinin, sosyal medyada yapılan paylaşımların –eninde sonunda bir üretim, piyasaya sürülen ürünler– fazlasıyla reklamını yapmak oluyor. Biz özellikle Medyascope’ta başından itibaren bu tür olaylara girmemeye özen gösteriyoruz. Polemiklere, gereksiz atışmalara, şuna buna girildiği zaman –sosyal medyanın bence en sakat yönlerinden birisi bu–, esas sahici içerikler, sahici konular, sahici haberler ve ihtiyaç duyulan gerçek yorumlardan uzaklaşılıyor. Yani siz kolaylıkla meczup olarak nitelenebilecek bir insanın kadınları aşağılayan bir sözü üzerinden ona laf yetiştirdiğiniz zaman, aslında herhangi bir görüş dile getiriyor değilsiniz. Tam tersine, o meczup olarak nitelenebilecek kişiye bir meşruiyet addetmiş oluyorsunuz, ne kadar eleştirirseniz eleştirin. Eğer bu tür şeylerden uzak durulabilirse, sosyal medya pekâlâ özgür düşüncenin, bağımsız düşüncenin, bağımsız haberciliğin yol alabileceği bir yer olabilir. Bu anlamda çok sayıda –isim vermek istemiyorum, çok sayıda–, sayıları giderek artan, sosyal medyada gazetecilik yapan kurumlar var, arkadaşlarımız var, meslektaşlarımız var. Bunların hepsini takdirle izliyoruz. Ama çok sayıda, belki onlardan daha çok sayıda, çok kaba tabiriyle “kopyala yapıştır”la çalışan, başkalarının emeği üzerinden habercilik yapma iddiasıyla ortaya çıkan ve her türlü konuda çok kolaylıkla manipülasyona, dezenformasyona başvuran kurumlar da var. Ama şu da bir gerçek ki, düzgün çalışan, işini düzgün yapan kişiler, onları da kendilerine bir ölçüde çekidüzen vermeye itiyorlar. Onu özellikle vurgulamak lâzım. Şöyle bir husus var: Bugün siyasî iktidar eski medyanın, geleneksel medyanın neredeyse yüzde 90’ını falan kontrol ediyor. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan bir şey konuştuğu zaman aynı anda onlarca yerde canlı yayınlanıyor. En çok izlenen programı son anda iptal ederek oraya çıkıp kendisine sorular sordurtabiliyor. Ama bunların hiçbirisi hiçbir ciddi etki yaratmıyor. Erdoğan’ın ya da bir başka ülke yöneticisinin televizyona çıkıp söylediklerinin ertesi gün ciddi bir şekilde tartışıldığına uzun zamandır tanık olmuyorum. Sonuçta öyle bir şey yaptılar ki, tamamen kontrol ettikleri medya onların hiçbir işine yaramaz oldu. İktidarın hiçbir işine yaramaz oldu. En fazla yapabildikleri, oralardan gelebilecek eleştirilerin önünü kesmiş oldular. Ama onun ötesinde bu medya kuruluşları üzerinden hiçbir şekilde kamuoyunun rızasını inşa edemiyorlar. Herhangi bir mesajı doğrudan veremiyorlar. Buna kendi tabanları da dahil. Şuna çok eminim: AKP tabanında gerçekten haber takip etmek isteyen, özgür ve özgün yorum izlemek isteyen insanlar bu havuz tabir edilen medyaya itibar etmiyorlar. Fanatikleri saymıyorum. Ama gerçekten haber okumak isteyen, haberdar olmak isteyen, ciddiye alabileceği görüşleri öğrenmek isteyen insanlar büyük ölçüde sosyal medyaya yöneliyorlar. Sosyal medyada da tabii ki iktidarın birtakım çabaları var. Troller var bir kere. Onun dışında birtakım iktidar güdümünde hareket eden internet siteleri vs., haber siteleri de var. Ama onların da çok fazla etkili olmadığını, başlangıçta etkili başlayıp zamanla etkilerini tamamen kaybettiklerini biliyoruz. İsim vermek istemiyorum ama zamanında biz Medyascope’u kurmadan önceki dönemde benim çok yakından takip ettiğim birtakım internet haber siteleri vardı. Ve bunların bir kısmı aslında AKP’ye yakın yerlerdi; ama oralarda hep okunacak bir şeyler bulabiliyordum, önemli birtakım haberleri ve yorumları, köşeleri görebiliyordum. Ama ne zamandır artık iktidara yakın herhangi bir gazeteyi ya da haber sitesini merak edip açıkçası bakmıyorum. Ancak şöyle bir şey oluyor: Sosyal medyada önünüze düşen birtakım şeyler oluyor. Onlara bakıyorsunuz. Ama eskiden böyle bir alışkanlığım vardı. Bazı haber sitelerine –iktidara yakın olanlar da vardı bunlar içerisinde– bakardım. Yani bir sosyal medya paylaşımı olmadan da içine bakardım, ana sayfalarına bakardım, oralarda bazı şeyleri izlerdim. Ve bence benim gibi çok kişi de vardı; ama artık böyle bir şey yok. Adını vermekte mahzur yok, mesela Hürriyet gazetesinin, Milliyet gazetesinin internet sitelerine mecburen girmek zorunda kaldığım her seferinde gerçekten pişman oluyorum. Ve aslında bir anlamda onlar adına ben utanıyorum. Maalesef Türkiye’yi bu noktaya… her birinin, hiçbirisi tabii sütten çıkmış ak kaşık değildir ama özellikle Milliyet, daha sonra Hürriyet gibi gazetelerin hep bir ağırlıkları vardı; o ağırlıkların iyice boşalmış olduğunu görüyor olmak bir yanıyla üzüyor, ama bir yanıyla da, derler ya: “Siyaset boşluk kaldırmaz”. Aslında medya da böyle, onların boşalttığı yeri sosyal medyada insanlar, özellikle gençler çok ciddi bir şekilde dolduruyorlar. Ve bu da Türkiye için hayırlı oluyor. Yepyeni bir Türkiye’nin başladığını söylemiştim 31 Mart’tan sonra ve ardından 23 Haziran’dan sonra. Sosyal medya bu anlamda çok önemli bir rol oynuyor. Bunu kavrayan, bunu becerenler başarılı oluyor. Beceremeyenler de çok kaba tabirle nal topluyorlar. Sonuçta Türkiye yepyeni bir veçheye ister istemez, güçlülerin bütün direnişine rağmen, egemenlerin direnişine rağmen bence yepyeni bir çehreye bürünecek. Ve burada da sosyal medya gerçekten önemli bir rol oynayacak. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.