Sağlık Bakanı Fahrettin Koca verdiği bir mülakatta demiş ki: “Bu 2-3 hafta virüsün yayılmasında zirve noktaya ulaşılabilir. 2-3 hafta evden çıkmamak gerekiyor. Herkes kendi olağanüstü halini (OHAL) ilan etsin.” Bakanın sözünü ettiği zirve nokta ne demek? Almanya’da hükümet kamuoyuna, vatandaşlarına izah etti. Bu yayında zirve nokta ne demek ve neden sağlık sistemini derhal hazırlamak gerek, anlattım.
Yayın Metni:
Merhaba. Yeni tip koronavirüs dünyada ve Türkiye’de hızla yayılmaya devam ediyor. Dünya genelinde bildirimi yapılan, kayıtlara geçen vaka sayısı 250 bini buldu. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı ise 10 bini geçti. Bildirimi yapılan bu yaklaşık 250 bin kişiden yine yaklaşık 90 bini iyileşti, dolayısıyla şu anda aktif vaka sayısı 160 bin civarında.
Türkiye’de ise son açıklanan vaka sayısı 4’ü ölümlü olmak üzere 359. Ancak bunlar ne Türkiye ne dünya geneli için gerçek sayılar.
Virüsü taşıyan kişiler, en başından itibaren hastalık belirtisi göstermedikleri için, herkese test yapılamadığı için, hastalık belirtileri grip ya da soğuk algınlığı ile karıştırılabildiği için, yöneticiler zor kararlar almakta geciktiği için, hastalık belirtisi çıkanlar başkalarına bulaştırmamak için önlem almadığı için, bu hızlı bulaşan virus yayılmaya ve giderek daha fazla kişiyi etkilemeye devam ediyor.
Hâlâ, ülkemizde ve dünyanın pek çok diğer ülkesinde, virüsü bulaştırmaya devam eden ve sağlık otoritelerinin haberdar olmadığı ya da henüz bizleri haberdar etmediği insanlar var.
Bir kişinin ortalama 2-3 kişiye bulaştırdığını düşünürsek, aşı bulunana ve herkese uygulanana dek, bu pandeminin durdurulmasının mümkün olmadığını kabul etmek zorundayız.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi’nin sorularını yanıtlamış ve demiş ki: “Bu 2-3 hafta virüsün yayılmasında zirve noktaya ulaşılabilir. 2-3 hafta evden çıkmamak gerekiyor. Herkes kendi olağanüstü halini ilan etsin.”
O sözünü ettiği zirve nokta ne demek? Bakan açıklamamış, Selvi de sormamış.
Almanya hükümeti o zirve noktası ne demek kendi kamuoyuna, vatandaşlarına izah etti.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Almanya ile Türkiye aşağı yukarı aynı nüfusa sahip ülkeler. O nedenle bize uyarlanabilir. Bu yayında sizlerle paylaşmak istiyorum.
Almanya, bilim insanlarının çalışmaları ışığında vatandaşlarına dedi ki, bu virüs nüfusumuzun üçte ikisine bulaşabilir. Bu çok yüksek bir olasılık. Eldeki veriler ışığında da bu virüsün bulaşacağı kişilerin yüzde 80’i hastalığı çok hafif veya hafif geçirecek. Geri kalan yüzde 20’nin ise tıbbi desteğe ihtiyacı olacak. Bu yüzde 20’nin içindeki yüzde 6’lık kesim ise yoğun bakım tedavisine, suni solunum cihazına ihtiyaç duyacak.
Bu yüzde 6 kulağa çok yüksek bir oran değilmiş gibi gelebilir. Ama bu oran bir milyondan fazla insan demek: Bir milyon yoğun bakım tedavisine ihtiyaç duyan hasta…
Her gün vaka sayılarındaki katlanarak artışı düşünün şimdi.
Türkiye’de örneğin, daha dün sabah ikisi ölümlü 191 vaka vardı, gün bitmeden ölü sayısı 2’den 4’e, vaka sayısı 191’den 359’a tırmandı. Ondan da bir gün önce 98 vaka ve bir ölüm vardı.
İki gün içinde ölü sayıları ikiye katlanarak arttı, toplam vaka sayıları da keza benzer şekilde katlanıyor.
Almanya işte bu katlanarak artışı zamana yaymak için alıyor önlemlerini. Katlanarak artmasın, virüsün yayılma hızı geniş bir zaman dilimine dağıtılsın diye.
Yani 1 milyonu yoğun bakımda olmak üzere hastanede tedavi edilmesi gerekecek 4 milyon kişinin iki üç ay içinde değil daha uzun bir süreye yayılmış şekilde hastalanmasını sağlamaya çalışıyor. Niye? Yine aynı sayıda insan hastalanacaksa da, hepsi aynı zamanda hastaneye gitmesin diye. Aksi takdirde İtalya’daki gibi, İspanya’daki gibi sağlık sistemi çöker, taleple baş edemez.
Almanya işte dört milyon insanın hastanelerde tedavi edilmesi gerekebileceğini hesaplayarak planlama ve hazırlık yapıyor; önlemlerini hastanelerinde altında kalkamayacakları bir yığılma olmaması için alıyor.
Almanya, ihtiyaç duyacak herkese tıbbi desteği verebilir olmayı, mümkün olduğunca çok sayıda kişiyi hayatta tutmayı hedefliyor.
Ve şu ana kadar da bunda başarılı olmuşa benziyor.
Almanya, dünyada şu anda en çok Covid-19 vakası görülen beşinci ülke. 15 binden fazla vaka var. Fakat ölenlerin sayısı görece çok az: Bugün son baktığımda 44 idi.
Nüfus bakımında Almanya ve Türkiye’ye benzeyen İran, Dünya Sağlık Örgütü’ne 18 bin 500 vaka bildirimi yaptı, ölenlerin sayısı ise 1284. Ambargoların da etkisiyle sağlık sisteminin zaten yetersiz olduğunu biliyoruz. Hazırlıksız yakalandı İran salgına ve artık sistem tamamen çökmüş durumda.
ABD’ye de bakalım: Vaka sayısı hemen Almanya’nın gerisinde, 14 bin 500 civarında. Ve orada da bu vakaların içinde ölenlerin sayısının Almanya’dakinden çok daha yüksek olduğunu görüyoruz. ABD’de ölümlü vaka 217, bugün bu saat itibarıyla.
Siysaet bilimci akademisyen Evren Balta sosyal medyada paylaşmış: “ABD, GSMH’sinin yüzde 18’i sağlık harcamaları. Dünyada sağlığa en fazla para harcanan ülkelerden biri. Ama dünyada sağlık sistemi en pahalı ve en verimsiz ülke. Nedeni kamusal fayda üzerinden kontrol edilmeyen kâr odaklı sağlık piyasası.”
Sonuç olarak, Almanya’da ölüm oranının ve sayısının çok düşük olması virüsün yayılması ile ilgili değil, sağlık sisteminin güçlü olmasıyla ilgili çıkarsaması yapabiliriz.
Yoğun bakım yatak sayısı / yoğun bakım uzmanı-hemşiresi sayısı, bunların nüfusa oranı, nüfusun bunlara erişebilriliği, sağlık çalışanlarının kendilerini koruyacak güvenlikli ekipmana sahip olması, gibi parametreler var işin içinde.
Yatak sayısı bakımından sadece karşılaştıralım, nüfuslarımız hemen hemen aynı olduğu için: Almanya’da her bin kişiye 8 yatak düşüyor, Türkiye’de her bin kişiye 3.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2018 verilerine göre Türkiye’nin hastane yatağı kapasitesi 50 bini özel hastanelerde olmak üzere 231 bin 193. Kaçı yoğun bakım yatağı, yani kaçında suni solunum cihazı mevcut? Bilmiyoruz…
Salgının büyümesini kontrol altında tutmak, hastalığı ağır seyredenlerin sağlık sistemi üzerine yapacağı yükün altında ezilmemek için, çok ciddi hazırlık yapmak, salgından en fazla etkilenen/etkilenecek gruplardan biri olan sağlık çalışanlarını koruyacak, destekleyecek önlemleri almak işte bu yüzden elzem…
Dünkü yayınımda anlattım, Londra Imperial College Üniversitesi’nin çalışması en sert sosyal mesafe önlemlerinin -okulların kapatılmasının, zorunlu haller dışında sokağa çıkılmamasının, seyahat yasaklarının- Covid-19 için üretilecek aşı herkes için kullanılabilir hale gelene kadar, yani bir ila bir buçuk yıla kadar yürürlükte kalması gerekebileceğine işaret ediyor.
Üstelik yeni vaka sayıları azalmaya başladığında, bu nedenle de karantina uygulamaları, yahut diğer sert önlemler kaldırıldığında ise ikinci bir salgın dalgasının gerçekleşmesi ihtimali yüksek diyor, çalışmayı yapan bilim insanları.
Yani yaygın aşılamaya kadar seferberlik hali devam edecek, etmeli… Bir ila bir buçuk yıl…
Sağlık çalışanlarını alkışlamak yetmez. Bu seferberlikte öncelik sağlık sisteminin bir an önce güçlendirilmesinde olmalı.
Milyonlarca insanı etkileyecek bir trajedi yaşanıyor gözümüzün önünde.
Evet, adil davranmak gerekirse hiçbir ülke, hiçbir devlet böylesi bir salgınla baş etmek için hazırlıklı değildi. Ama “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyebiliyorsa yöneticilerimiz, bunun ayırdına varmışlarsa eğer, gereğini yapmamaları kabul edilemez.
Önlemler derhal alınmalı… Kaynak yetersiz deniyor; IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar çok büyük kaynaklar ayırdıklarını duyurdular Covid-19 ile mücadele için. Gerekirse başvurulmalı…