Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Tüm yönleriyle Berat Albayrak’ın istifası: Burak Bilgehan Özpek, Osman Sert ve Ruşen Çakır tartışıyor

Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu Baykal

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Pazar akşam saatlerinde, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Instagram’dan yayınladığı istifa metni ve sonrasında yaşananları, istifanın Türkiye siyasetinde nasıl bir değişikliğe yol açacağını değerlendireceğiz. Konuklarım Osman Sert ve Burak Bilgehan Özpek.

Osman, seninle başlayalım. Sen o câmiayı daha iyi biliyorsun. Neler yaşandı? Çok sayıda spekülasyon var. Senin en güvendiğin kaynaklarından öğrendiğin ne olmuş olabilir?

Osman Sert: Bu bana, gazetecilik geçmişim nedeniyle, eskiden, Ankara’nın koalisyonlar içerisindeki dedikodularının haber yapılabildiği, birçok gelişmenin farklı vesilelerle öğrenilebildiği günleri hatırlattı. Ruşen sen de çok iyi bilirsin bunları. Şimdi de, “Berat Albayrak kiminle kavgalı? Nasıl istifa etti? Cumhurbaşkanı ne demiş?”… Bunlarla çalkalanıyor başkent. Son derece önemli, çünkü Berat Albayrak’ın istifası herhangi bir bakanın istifası değil. Süleyman Soylu gibi de değil; çok daha başka bir şey ifade ediyor. Açıkçası, bana en dikkat çekici gelen, Naci Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanı olarak atanmasıydı. Bilen biliyor zaten: Naci Ağbal, Berat Albayrak ile arası iyi olmayan, bu yüzden Strateji Başkanlığı ile biraz pasifize edilmiş olan, Ankara’da kendine ait bir mekânda, sadece bütçeden sorumlu olan, ama onda da ne kadar etkili olduğu tartışılan pasif bir görevdeydi. Ama Ankara’daki Maliye geçmişi sebebiyle de, iyi kötü bu konuyu bilen bir isim olarak görülüyordu ve kendi çizgisini göreceli olarak korumaya çalışmıştı. Dolayısıyla “mutlak itaat”in geçerli olduğu bir dönemde, Berat Albayrak’ın her konuda son söz söyleyici olması sebebiyle –tabii ki Erdoğan var; ama Erdoğan’ın ne diyeceğini belirleyecek olan Berat Albayrak’tı–, Naci Ağbal’ın gelmiş olması yaşanan sıkıntının bir işaret fişeğiydi. Naci Ağbal’ın hafta sonu banka yöneticileri ile buluşmuş olması — ki bu da yine Berat Albayrak’ın alanına girmek anlamına geliyor. Aslında Merkez Bankası Başkanı’nın banka yöneticileriyle konuşması, onlardan aldığı bilgileri Cumhurbaşkanı’na aktarması, işin tabiatı gereği olan bir şey. Fakat bunu, bu sefer Berat Albayrak’a sormadan yapıyor olması bence işaret fişeği oldu. Çünkü Naci Ağbal, Berat Albayrak’a sorulmadan bu koltuğa getirilmesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilen bir politikacı. 

Bunun ötesinde, gelen bilgileri teyit etme imkânı yok. Çünkü ne yazık ki muhataplarınıza soru soramıyorsunuz. Naci Ağbal, Tayyip Erdoğan’ın çevresinde Beştepe’deki ekonomi söylemini yıkmaya çalışan bir isim. Çünkü rezervle ilgili, kurlarla alâkalı, gelecek ekonomi projeksiyonuyla ilgili bütün ekonomi bilgilerini sadece Berat Albayrak aktarıyordu. Şimdi Naci Ağbal çok daha doğrudan kendi bildiğini anlatıyor. Bunun üzerine Erdoğan Berat Albayrak’a sorarak, Naci Ağbal’ın aktardığı bilgilerin, özellikle de Merkez Bankası rezerviyle ilgili bilgilerin doğru olup olmadığını soruyor. Tabii biraz da, bizim alışık olduğumuz, Berat Albayrak’ın aslında çok bir şey söylemeden uzun uzun konuşma tiradı karşısında da net bir cevap istediğinde, arzu ettiği cevabı duymayınca çok öfkeleniyor. Bu bir gerilim üretiyor. Naci Ağbal ve Berat Albayrak arasında yüz yüze bir gerilim yaşanıyor. Tabii bunların hepsi bir kulis, bunun altını çizmem lâzım. Son tahlilde, Naci Ağbal’ın kendisine tercih edildiğini gördüğünde, Berat Albayrak’ın tek taraflı istifası söz konusu. Bir açıklama yapıyor. Bu biraz Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektubu hatırlatıyor. Çünkü “Aptal olma!” diye biten mektubu hepimiz gördüğümüzde, uzun süre “Bu gerçek mi?” diye teyit etmeye çalıştık ve gerçek olduğu ortaya çıktı. Berat Albayrak’ın istifa açıklaması üzerine de, uzun bir süre, ben de dahil herkes, “Bir bekleyelim, bu iş böyle olmaz. Erdoğan birisini görevden alacaksa ve bu da Berat Albayrak ise, bunun başka bir yolu var” diye düşündük. Ama gerçek çıktı. An itibariyle net olan şey şu: Berat Albayrak’ın istifa ettiği bir vâkıa. Bu kadar saat geçmesine rağmen bu konuda hâlâ bir açıklama yapılmamış olması ne demektir? Bunu ayrıca konuşuruz. Ama ekonomide bir anlaşmazlık söz konusu. Muhtemelen dakikalar içerisinde, sadece Berat Albayrak’ın istifasına dair Cumhurbaşkanlığı’nca bir açıklama yapılacağı söyleniyor Ankara’da. Beştepe yeni bir kabine oluşturmaya çalışıyor. Burada Binali Yıldırım’ın Ekonomiden Sorumlu Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak görev alacağı söyleniyor. İki isimden söz ediliyor. Birisi, Nurettin Canikli; “Ekonomi Bakanı olabilir” deniliyor. İkinci isim: Nihat Zeybekçi. Her iki isim de bu görevi çok istiyor; fakat ikisine de, özellikle Canikli’ye çok sıcak bakılmadığına dair bir bilgi var.

Diğer yandan, bu meselenin tek başına Berat Albayrak ile ilgili olması çok akla yatkın değil. Cumhurbaşkanı’nın bunu bir vesile olarak görüp, yerel seçimlerden beri konuşulan başka değişiklikler de muhtemelen olacaktır.

Çakır: O konuyu bilâhare konuşacağız. Burak, sana sorayım. Türkiye’de yapılan bütün “tek adam” analizlerinde, Erdoğan’ın en yakın çevresi olarak ailesi, yani çocukları ve damatları telaffuz edildi. Onların da çok büyük güçleri olduğunu biliyoruz. Sadece siyasette değil medyada da güçlüler. Böyle bir olay bütün bu analizlerin geçersiz olduğunu mu gösteriyor? Yoksa, eğer bu analizlerin doğruluğunu kabul ediyorsak, neyi işaret ediyor sence? 

Burak Bilgehan Özpek: Hâlen analizlerin geçerli olduğunu düşünüyorum; o yüzden de bu hâdiseye çok kıymet veriyorum. Bizim “Başkanlık Sistemi” dediğimiz şey, Sayın Tayyip Erdoğan’a biçilmiş, onun için tasarlanmış bir şey olmaktan ziyâde, Sayın Berat Albayrak için tasarlanmış bir şeydi — benim kanaatim öyle. Çünkü Sayın Albayrak bir siyasetçi değil. Parlak bir teknokrat da değil. Onun sistem içerisinde var olabilmesinin tek yolu, bütün prangalarından kurtulmuş, bütün düzenlemelerden âzâde bir Recep Tayyip Erdoğan’a en yakın kişi olarak, sistemi kontrol edebilme şansıydı. O, bu şansı kullanabilmek için, Türkiye’de son beş senedir yaşadığımız süreci ustalıkla manipüle etti. Açıkça söylemek gerekirse, bugün Berat Albayrak dediğimiz figür Sayın Erdoğan’la aynı cümle içerisinde çok sık kullanılması gereken, bütün kararları birlikte formüle eden bir figür olarak ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla dün yaşanan istifa meselesi, şu andaki iktidar mekanizmasındaki özün çatırdadığı anlamına geliyor. Ben çok büyük kıymet atfediyorum buna. 

Şunu da söylemek gerekiyor: Berat Albayrak, siyaset kurumunun kendisini, parlamenter sistemin kendisini, hatta AK Parti bürokrasinin kendisini, bir kurum olarak AK Parti’yi, bir hareket olarak AK Parti’yi öldüren, onu pasifize eden kişi. Dolayısıyla, Sayın Erdoğan’ı tek adam yapma süreci çok kolay ilerlemedi; çok büyük merhaleler gerekti. Çok büyük zahmetler çekildi bu iş için. Hepsinden önemlisi, bu siyaset kurumuna, AK Parti’nin kendisine, AK Parti hareketinin içindeki kliklere duyulan büyük güvensizliği, Sayın Berat Albayrak kendisi kapatmaya çalıştı. Kapatırken de, tek başına Berat Albayrak’tan bahsetmeyelim burada. Berat Albayrak dediğimiz zaman sadece Ekonomi Bakanı’ndan bahsetmiyoruz. Onun, sistem içerisinde oynadığı çok hayatî, çok merkezî bir rol var: Medya, iletişim, akademi, sivil toplum kuruluşları, bürokrasi, iş dünyası gibi bizim hayatımızı doğrudan etkileyen alanları Berat Albayrak kendisi kurguladı; kendisini de o işin merkezine aldı. Kurgulayabildiği alanlar bunlar olduğu için bunu yaptı. Siyaset alanını kurgulayabilecek bir siyasî geçmişi yok, yeteneği de yok. Parlak bir teknokrat da değil. Fakat Erdoğan’dan devşirdiği güçle, bu alanları kendisi kurguladı. Bu alanları kurgularken de öne çıkarttığı tek kavram, Erdoğan’ın güven sorununu çözmekti. Biz o yüzden sağda solda hükümete yakın insanların kayınbiraderlerini müdür olarak görüyoruz, eniştelerini müsteşar olarak görüyoruz ya da kurum başkanlarının, devlet hiyerarşisi dışında, bizzat Sayın Berat Albayrak’a bağlı olarak atandıklarını görüyoruz. O güven bunalımını bu şekilde çözdü. Sistem içerisinde Tayyip Bey’in ihtiyacı olan güvenilirlik problemini çözerek öne çıktı. Zaten dünkü istifa metninde Sayın Albayrak’ın ifade ettiği “at izi it izine karıştı” meselesi biraz ona referanstı. Kendisini orada konumlandırdı. Bürokrasinin, iş dünyasının ve medyanın beyni oldu; iletişim kanallarını kendisi yönetti. Ortaya, siyasetten arınmış bir “tek adam” rejimi çıktı.

Son olarak şunu da söyleyeyim. Bu, AK Parti’den arınmış ya da siyasetten arınmış AK Parti meselesi, Sayın Erdoğan’ı, şu anda içinde bulunduğu koalisyonu kurabilme yeteneğine kavuşturdu. Bugün Sayın Devlet Bahçeli’nin AK Parti’den nefret ettiğini söyleyebilirim. Bir parti olarak AK Parti, Sayın Bahçeli’nin en son ittifak yapmak istediği kurumdur. Fakat Sayın Bahçeli, AK Parti’den kurtulmuş Erdoğan’la, siyasetsiz, kimliksiz, siyaset-üstü bir yerde konumlanan Erdoğan’la ittifak yapmaktan çok hoşlanır. Perinçek, bir kurum olarak AK Parti’den hoşlanmaz; fakat AK Parti’yi de sindirmiş, AK Parti’nin kişiliğini de yok etmiş bir Erdoğan’la ittifak yapmakta bir beis görmez. Bunu sağlayan, yani Sayın Erdoğan’ı siyaset dışına çıkartıp siyaset-üstü konumlandıran, bütün siyasî otonom alanlarını yok eden, siyaset yapma kültürünü mahveden, hatta akşamları televizyonlara çıkan insanların kompozisyonunu belirleyerek toplumdaki kamusal tartışmayı öldüren, bu kültürü besleyen, bunu besleyen insan da Sayın Berat Albayrak’tır. O yüzden, Berat Albayrak’ın sistemden çıkması, bir bakanın istifa etmesi ve arkasından gözyaşı döken seçmenlerin AK Parti’ye siyasî bedeller ödetmesinin ötesinde bir şey. Bu, sistemin kendisiyle alâkalı bir probleme işaret ediyor.

Çakır: Buradan Osman’a döneyim. Osman, sen de bunu söylüyordun, şimdi Burak da bunu açtı. AKP içerisinde, bir kişiden öte, bir mekanizma oluştu. Mesela, en çok akla gelen, Pelikan yapılanmasının alâkası olduğu var sayılıyor. Ama onun dışında, medya ayağı var, bürokrasi ayağı var. Vakıflar, sivil toplum kuruluşları ve muhtemelen belediyeler ayağı var. Bazı teşkilatların il başkanlıkları, RTÜK, TRT, Anadolu Ajansı gibi birçok kurumda… Ekonomiyi zaten biliyoruz. Yakın zamana kadar Merkez Bankası, Hazine hep öyleydi. Peki, şimdi buralarda ne olacak? Berat Albayrak çekilecek; ama o ekipler, o kişiler, kalanlara –tabii ki başta Cumhurbaşkanı’na olmak üzere– bağlılıklarını belirtip devam mı edecekler? Yoksa bu, ayrılmaları, tasfiyeleri beraberinde mi getirecek? Ne dersin?

Sert: Açıkçası, şu anda durumu en zor olanlar, bağlılıklarını kime ifade edeceklerini bilemeyen bazı bürokratlar ve bakanlar. Çünkü Ankara, son dört beş yıl içerisinde şunları gördü: Berat Albayrak Enerji Bakanı iken, bütün bakanların müsteşarlarını bakanlığına davet edip brifing veriyordu. Normalde böyle bir âdet yok. Bir Enerji Bakanı, diğer bütün bakanların müsteşarlarını çağıramaz. Aynı şekilde, Başbakanlık döneminde, bir Bakanlar Kurulu sırasında Berat Albayrak konuşurken, diğer bakanlara doğru konuşup, bazı bakanlar da sunumlarını Berat Albayrak’a yapıyorlardı. Bugün, özellikle Başkanlık Sistemi’ne geçilmesinden sonra da, Berat Albayrak fiilen Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ydı. Ama aktif ve gerçek Cumhurbaşkanı Yardımcısı’ydı. Dolayısıyla, bugün istifa eden, sadece Hazine ve Maliye Bakanı değil, Cumhurbaşkanı’nın en önemli yardımcısı. Sağlıktan tarıma, hatta dış politikaya varana kadar, Cumhurbaşkanı’ndan önceki isim oydu. Bir Rusya toplantısını hatırlayın: Astana toplantısında, sağ tarafta Dışişleri Bakanı, sol tarafta Berat Albayrak oturuyor. Dolayısıyla Burak Hoca’nın söylediği gibi, bugün istifa eden sadece Berat Albayrak değil. Bir yapının değişime uğraması var. 

Şöyle bir bakacak olursak, Cumhurbaşkanı Erdoğan yola çıktığında, yakınında çoğulcu bir ekip vardı. Önce Abdullah Gül ve yakınları belli bir süre içerisinde tasfiye edildi. Daha sonra, kendisinden sonra gelen başbakan olarak Ahmet Davutoğlu ve çevresi tasfiye edildi. Özellikle ikincisinde, Berat Albayrak ve çevresinin çok önemli bir rolü vardı. Pelikan’dan bahsettin. Bugün Berat Albayrak ve çevresi tasfiye edilecekse, bu çok zor bir süreç. Çünkü Ankara’da hep konuşulan şey, Berat Albayrak ve çevresi, aslında Tayyip Erdoğan’ın bizatihi kendisi, yani ailesi. Bunu nasıl tasfiye edeceksiniz? Başkanlık Sistemi’ne geçildikten sonra ilk Bakanlar Kurulu oluşmuştu. Ailenin baskısıyla Berat Albayrak’ı almak zorunda kaldı. Berat Albayrak girdiği için Süleyman Soylu, Mevlüt Çavuşoğlu ve Abdülhamit Gül girdi. Bugün Berat Albayrak’ı çıkardığınızda nasıl bir kabine kuracaksınız? Berat Albayrak’ı dışarıda tuttuğunuzda, kendi yenilginizi de ifade etmiş olursunuz. Dolayısıyla bugün sadece bir kabine değişikliği değil, bir dönem değişikliği, bir anlayış değişikliği, bir yapı değişikliği bekliyor Türkiye’yi. Çünkü pratik olarak bütün ipler Berat Albayrak’a bağlanıp, oradan Erdoğan’a gidiyordu. Siz Berat Albayrak’ı çektiğinizde, o araya kim girecek? Artı, Berat Albayrak ve Serhat Albayrak da dahil olmak üzere, medya, bürokrasi, iş adamları ve sivil toplum kuruluşları üzerinde, bugüne kadar Berat Albayrak üzerinden kurulmuş tahakküm nasıl sürdürülecek? Bu çok büyük bir soru işareti.

Çakır: Açık söyleyeyim, ben bugün sizlerle Amerikan Seçimleri’ni konuşmayı düşünüyordum. Türkiye gibi bir ülkede yaşamanın da böyle sürprizleri var. Amerikan Seçimleri gibi önemli bir olayı bile düşünmemizin ömrü kısacık oldu. Osman’ın söyledikleri üzerine bir soru sormak istiyorum sana Burak. Berat Albayrak her yerde vardı. En çok telaffuz edilenlerden birisi, Trump’ın damadı Jared Kushner ile Berat Albayrak arasındaki doğrudan ilişki. Hatta yabancı medyada da “Damatlar Diplomasisi” diye çıktı. Bu istifa haberi çıkar çıkmaz, çok kişi, Amerikan Seçimleri ile bir bağlantı kurdu. Bunların peş peşe gelmesi tabii ki Allah’ın işi. Ama biz özgür bir şekilde pekâlâ birlikte tahlil edebiliriz. Yani bir tarafta, Trump devri kapanıyor. Bir tarafta da, Erdoğan devri kapanmasa bile, Erdoğan devrinin önemli bir unsuru, belli ki Türk-Amerikan ilişkilerinde de bayağı kilit rol oynayan bir isim gidiyor. Bunları beraber okumaya çalışmak çok mu abes olur. Ne dersin Burak? … Burak’ın bağlantısında bir sorun yaşıyoruz galiba. Osman bu soruya sen cevap ver. Bağlantı düzeldiği zaman Burak’la devam edelim.

Sert: Kesinlikle bu ikisini bir arada okuyabiliriz. Şu anda Cumhurbaşkanı, Büyükelçiler Konferansı’nda konuşuyor. Bugüne kadar da yeni seçilen ABD Başkanı Joe Biden’ı tebrik etmedi. Büyükelçiler Konferansı’nda bu konuya hiç değinmeden geçmesi zor. Muhtemelen, bu konferansta Cumhurbaşkanı’ndan ABD’nin yeni seçilen başkanıyla ilgili bir cümle duyabiliriz. Ben bunu şöyle önemli görüyorum. Tersinden düşünelim: Eğer Trump görevde kalmış olsaydı ya da zaferi çok net olsaydı, bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mevcut sistemini hiçbir değişikliğe uğratmadan biraz daha devam ettirebileceğine dair bir kanıyı güçlendirecekti. Neden? Halk Bankası üzerindeki risk azalacaktı. Çünkü seçimlere göre onun da hisselerinde dalgalanmalar gördük. Bu konuda çok fazla spekülasyon var. CAATSA Yaptırımları’nın hemen devreye girmemesi ya da şiddetli uygulanmaması gibi bir beklenti olabilirdi. Bugüne kadar, bütün yapısal problemlere, Trump’ın “dengesizlikleri”ne rağmen, sürdürülen bir kişiler arası ilişki vardı. Bu, Erdoğan’ın işine yarıyordu. Çünkü Ankara’da kurumlar zaten zayıflatılmıştı. Kurumlar arası ilişkinin mümkün olmadığı bir dönemdi. Buna Trump da hizmet etti. Çünkü Trump da karşı tarafta, Atlantik’in öte yakasında, kurumları anlamsızlaştırdı. Bu durumda, Erdoğan-Trump ilişkisi, birçok krizin yönetilmesine müsaade ediyordu. Bugün Trump’ın yokluğu, Ankara’da her şeyin dünkü gibi olamayacağının da bir işareti. “Biden gelecek, Erdoğan’a karşı bir darbe girişiminde bulunacak” gibi büyük komplo teorilerine girmeye hiç gerek yok. Çünkü ABD’de alınan kararların –Rahip Brunson’dan S-400’ün getirilmesine, Türkiye’nin F-35 programından çıkarılmasına kadar–, Türkiye’yi etkilediğini son bir iki yılda defalarca gördük. Şimdi Biden NATO içerisinde biraz daha entegrasyonist bir yaklaşım geliştirirse, bu, Ankara’da, süreçlerin eskisi gibi gitmeyeceğine dair bir işaret gibi olur. Dolayısıyla ben bu sürecin, entegre bir okumaya tâbi tutulması gerektiğini düşünüyorum. Büyükelçiler Konferansı’ndaki açıklama da önemli olacak bence.

Çakır: Burak’ın bağlantısı düzeldi, soruyu ona da sorayım. Burak, tabii ki ayrı olaylar, ama Amerikan Seçimleri ve Berat Albayrak’ın istifasının üst üste gelmesi, bir de Albayrak’ın dış politikada, özellikle Trump’ın damadı üzerinden kurduğu ilişkilerle de birlikte okuduğumuzda, ikisini birlikte aynı analizin içine nasıl koyabilirsin?

Özpek: The New York Times bu meseleyi böyle görmüş, ama ben o kanaatte değilim. Yani Trump’ın Sayın Cumhurbaşkanı ile kurduğu kişisel ilişkiler veya Trump’ın etrafındaki kadroyla Cumhurbaşkanlığı içerisindeki klik arasındaki ilişkiler önümüzdeki dönemde olmayacak artık. Bunu net olarak ifade edebiliriz. Daha kurumsal ve daha kurumlar üzerinden yürüyen bir ilişki modeli bekliyoruz. Türkiye’deki rejim şeklinin, ABD tarafından daha fazla sorgulandığı ya da Ankara’nın uyguladığı politikaların Türk-Amerikan ilişkilerini daha fazla etkileyeceği bir dönem bizi bekliyor. Fakat bu istifanın, Biden’a “hoş geldin” istifası olduğunu ya da siyaseten bir selamlama olduğunu veya önümüzdeki dönem yaşanacak bazı hâdiselerden kaçınmak için alelacele alınmış bir karar olduğu kanaatinde değilim. Ben orada, uluslararası değişkenlerin yerel değişkenlerden daha önemsiz olduğunu düşünüyorum. Üstelik bütün bunları Sayın Berat Albayrak tek başına yapmadı. Tek adam olmak ya da diğer ülke başkanlarıyla kişisel ilişkiler yürütmek, Türk dış politikasını kurumları izole ederek yürütmeye çalışmak ya da tek bir kişinin diplomatik yeteneklerine bir kutsiyet atfetmek, onu olağanüstü bir kişilik, her türlü sorunu çözebilecek bir karakter olarak tanımlayan anlayış, Berat Albayrak’ın çok faydalandığı bir anlayıştı. Fakat Sayın Cumhurbaşkanı’ndan habersiz olmadı bunlar. Biz son beş senedir bir süreç yaşıyoruz. Biz bu süreci, tam olarak, Sayın Albayrak ve Sayın Cumhurbaşkanı bu şekilde bir sistem kursunlar diye yaşadık.

Çakır: O zaman, burada şu soru ortaya çıkıyor: Osman’la konuşurken, en kritik hususlardan birisi de oydu: Osman, “Önce Abdullah Gül, sonra Davutoğlu tasfiye edildi. Şimdi yeni bir tasfiye var” dedi. Peki, Erdoğan kimlerle devam edecek? Burada çok ciddi bir sorun ortaya çıkıyor. Şimdi birtakım isimler konuşuyoruz: Binali Yıldırım, Nurettin Canikli ya da Nihat Zeybekçi gibi, çok bildiğimiz ve AKP döneminde siyasî olarak çok sivrilmemiş, daha teknokrat olarak bilinen isimler. Uzun zamandır şöyle şeyler de yapılıyor: Ekonominin başına, dışarıdan, uluslararası finans çevrelerinin itibar edeceği birilerini getirmek. Ama ben Cumhurbaşkanı’nın böyle bir şey yapacağına hiçbir zaman inanmadım. Şu anda da elindeki kadroda yeni transferler, yeni parlak isimler pek gözükmüyor. Berat Albayrak Cumhurbaşkanı’nı desteğiyle geldi; ama genç ve dinamikti, bir network’ü vardı; devletin içerisinde, medyada vs. birtakım yapılanmaları harekete geçirebilmişti. Şimdi, Binali Yıldırım’la Nihat Zeybekçi ya da bir başkasıyla bunları yapabilmek de çok mümkün gözükmüyor. Erdoğan için nasıl bir çıkış olacak sistemini sürdürebilmesi için?

Özpek: Anthony Giddens, Klasik Çağ imparatorluklarında iktidarın nasıl korunacağına dair bir şeyler yazdı. Özellikle “Sultanistik” rejimlerde aynı kalıp halen geçerli bence. Alt bürokrasinin birbiriyle rekabetini körükleyerek Sultan’ın iktidarda kaldığını ve uzun yıllar iktidarını devam ettirdiğini iddia ediyor Giddens. Biz benzer bir meseleyi 18 yıldır Türkiye’de de görüyoruz aslında. Alt bürokrasinin güç paylaşımı, Erdoğan’ı yaşatan şey aslında; bunu söylemek gerekiyor. Bununla birlikte, şu konudaki analizlerimizi gözden geçirmeli miyiz, yoksa hiçbir şey değişmeyecek mi? Onu da bilmiyorum. Ben, Türkiye’deki ekonomik problemlerin, ekonomistlerin, ekonomi bürokrasinin ya da ekonomi bakanının kişisel zaaflarından kaynaklandığı kanaatinde olanlardan değilim. Ben, asıl problemimizin siyasî bir problem olduğunu ve siyasî problemin de hayatın her alanına yansıdığını düşünenlerdenim. Spordan akademiye, sanattan ekonomiye yansıyan bir kriz var ve bu kriz bir kurumsuzluk krizi. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını bypass ederek kişisel ilişkilerle iş görme ve bu şekilde iktidar kurma krizi, dönem dönem farklı insanları iktidara getiriyor. Buna direnen insanlar da bir şekilde sistemin dışına itiliyorlar. Osman Bey Davutoğlu’ndan bahsetti. Davutoğlu, bir kişisel hiyerarşi yerine Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını ya da AK Parti’nin kendi iç kurumsallığını daha öne çıkarttığı için muhtemelen tasfiye edilmiş olabilir. Fakat öncesinde, mesela Fethullahçılar’a baktığımız zaman, onlar Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını bypass edip, kendi iç hiyerarşileriyle devlet mekanizmasını devam ettirmeye çalışıyorlardı. O sorun olmaya başlayınca tasfiye edildiler. Benzer bir durum, şu anda yaşanan Berat Albayrak istifası için de geçerli. RTÜK Başkanı’nın, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarından ziyâde, kendisine tâlîmat veren Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediklerini hemen yapacağını ifade etmesi az buz bir şey değildir. Üniversite rektörlerinin Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını bypass ederek, tâlîmatla üniversiteden hoca atmaları az bir şey değildir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti kanunları yerine, belirli bir kliğin kanunlarının hâkim olduğu anlamına gelir. Bu klikler de güçlendikçe, muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanı için de tehlike oluşturuyor. Tehlike oluşturdukça da bir şekilde tasfiye ediliyor. Bence bundan sonra bizim düşünmemiz gereken mesele, Berat Albayrak’la doyuma ulaştığını düşündüğümüz… Çünkü Berat Albayrak’ın kurmak istediği sistem, aslında Tayyip Erdoğan’ı kısıtlayan bir sistem değildi. Tam tersine, ona olabildiğince oynama alanı bahşeden, onun tâlîmatlarının sınırsız, sorgusuz sualsiz yerine gelmesini öngören, herhangi bir politika başarısızlığını bile medya gücü sayesinde bir zafermiş gibi îlân eden, ekonomik problemlerin zinhar konuşulmadığı, halka yansıtılmadığı muazzam bir sistemdi. Sayın Cumhurbaşkanı bu sistemi yıkıyorsa, AK Parti bürokrasisine dönüş gibi bir sinyal vermesi gerekecek. O zaman da benim kafamda, “Biz bu son beş seneyi niçin yaşadık?” sorusu oluşuyor. Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan niçin AK Parti’den istifa etti? Eğer AK Parti’nin sözü dinlenecektiyse, parti kurumları kabinenin nasıl şekilleneceğine dair bir söz hakkına sahip idiyse, ekonominin gidişatına dair sinyaller Berat Bey ve Berat Bey’in basın organları yerine parti organları tarafından Cumhurbaşkanı’na iletilecek idiyse, biz bu son beş seneyi niçin yaşadık? Sayın Erdoğan yetkisini tekrar AK Parti ile paylaşacaksa, biz niçin siyaset kurumunu öldürdük? Niçin AK Parti’yi öldürdük? Benim kafamı kurcalayan mesele bu? Öyle bir dönüşten bahsediyoruz ki Sayın Erdoğan’ın hiçbir sorumluluğunun olmadığı, birtakım insanların hadlerini aştığı, ekonomiyi kötü yönettiği, onun da bu durumdan sonradan haberinin olduğu ve cezasını kestiği bir durumdan bahsediyoruz. Burada benim kafamda oturmayan bir şey var. Çünkü bu sistemin kurulmasını bizatihi Sayın Cumhurbaşkanı arzu etti zaten. O sistemin kurulması aşamasında Berat Albayrak çok önemli bir rol oynadı. İkisinin de kariyer beklentisi birbiriyle örtüştü. Örtüştüğü için biz bu noktadayız. Bu istifanın açıklaması, bence AK Parti’nin öze dönmesi, ekonomiyi toparlamaya çalışması falan değil, bambaşka bir şeye işaret ediyor. Bu, sizin söylediğiniz gibi dış politikada bir arayış mıdır bilmiyorum. İç politikada bir ray değişikliği midir bilmiyorum. Fakat bildiğim şey şu: Berat Albayrak’ın Sayın Cumhurbaşkanı’na sunduğu ve başka bir grubun sunamayacağı hiçbir şey yok.

Çakır: Evet. Orada çok ilginç bir şey var. Bizim toplumumuz genellikle komplo teorilerine çok meraklıdır. “Bu aslında bir oyun” gibi şeyler söylemeye bayılırlar. Dün gece de bunu çok kişi yaptı. Ama şu âna kadar çıkanlardan bildiğimiz: Berat Albayrak Cumhurbaşkanı’na rağmen istifa etti. Eğer Berat Albayrak’ı Cumhurbaşkanı görevden almış olsaydı, “Erdoğan önümüzdeki dönemde yeni bir şeyler yapmayı düşünüyor”u söyleme imkânımız olurdu. Ama burada, ona rağmen bir şey yapılıyor ve yapan kişi, siyaseten artık çok geleceği olan bir kişi değil bence. Mesela Süleyman Soylu istifa ettiğinde önü açılıyordu. Berat Albayrak istifa ettiğinde, önünü de kapatmış oldu. Dolayısıyla bu olay, sistemin restorasyonu için yapılmış bir istifa değil. Ama “Erdoğan bu istifanın sonucunda bunu bir fırsat olarak görüp, belki birtakım şeyleri restore eder” denilebilir — ki ben bunun imkânının olduğunu düşünmüyorum. Bu, Erdoğan’a, krizini atlatabilmesi için bir fırsat sağlayabilir mi? Ne dersin Osman? 

Sert: Ben çok umutlu değilim. Çünkü krizin Erdoğan’ı ve çevresini çok aşan bir noktada olduğunu, Türkiye’deki gerek ekonomik, gerek sosyal ve siyasal tıkanıklığın eskisi gibi yönetilebilir olmaktan çıktığını düşünüyorum. Sizin az önce söylediklerinize birkaç ekleme yapmak istiyorum. Başta da “Abdullah Gül gitti, Davutoğlu gitti, sonra bunlar geldiler. Şimdi gelenlerin nasıl bir kadrosu olacak?” diye konuştuk. “Bundan sonra ne olacak?” sorusu şu anda cevapsız. Çünkü Abdullah Gül’ün kendisi, bir dünya görüşünü, bir duruşu temsil ediyordu; kendince bir kadrosu vardı ve öyle devam ediyordu. Onun tasfiyesi bu anlama geliyordu. Ahmet Davutoğlu’nun gelmesi de, bir önceki sürecin tümüyle tasfiyesi değil, bilâkis, biraz daha sağlıklı bir devam etme çabasıydı. Ama onun da kendine göre bir duruşu; hukukla biraz daha barışık, daha kurumsal bir yaklaşımı vardı. Onun tasfiyesiyle Berat Albayrak geldi. Berat Albayrak da, tümüyle kendi anlayışıyla aslında Erdoğan’la beraber. Bu da kesinlikle Erdoğan’dan bağımsız değil. O süreci bizzat yürüten kişi. Kim ne derse desin, orada bir ortaklık var. Pelikan’dan ekonomik süreçlere, siyasal tasfiyelere, sosyal yapılanmalara, STK operasyonlarına, Şehir Üniversitesi’ne varana kadar bütün bu süreçler beraber yapıldı. O da beraberinde, sadece kendisi değil, Serhat Albayrak’la ve diğer bürokratlarla bir anlayış ve kadro getirmişti. Berat Albayrak da gittiğinde, yerine, konuştuğumuz aktörlerin hiçbirisi, daha önce saydıklarımızın yerini doldurabilecek, FETÖ ile mukayese edilebilecek bir bütünlük gösteremeyecek. Benim dünkü açıklamalardan da görebildiğim tek şey, milliyetçi, ulusalcı çevreler bu boşluğu doldurmaya çalışabilir. Bugün AK Parti içerisinde oluşacak boşluğu doldurabilecek yeni bir güç merkezi artık fiilen yok. Bu da, Erdoğan’ı zaten biraz mahkûm olduğu, onlarla birlikte iş yapmak zorunda kaldığı milliyetçi ve ulusalcı çevrelere daha da mahkûm edecektir diye düşünüyorum. Bundan sonra bizi bekleyebilecek en muhtemel senaryo, bir fetret olabilir. Çünkü bir dönemin bitip öbürünün başladığı bir dönem, çok planlı bir şey değil. Son bir şey daha söyleyeyim: Kişisel yeterlilikler yetersizlikler, siyasal kriz, evet, var. Ama bugün Berat Albayrak Erdoğan’la ters düştüğü için ya da Erdoğan’ı devirmek istediği için değil, yönetemediği için, yapamadığı için, Erdoğan’ın daha fazla koşulsuz olarak iktidarda kalmasını sağlayacak şartları temin edemediği için yarıda bırakıyor. Eğer öyle olmasaydı, Erdoğan son noktaya kadar Berat Albayrak üzerinde ısrar ederdi. Çünkü Berat Albayrak’tan vazgeçmek, biraz kendinden vazgeçmek anlamına geliyor. Erdoğan bugüne kadar Berat Albayrak için çok bedel ödedi. Kendisine giden ve bunun yanlış olduğunu, damada karşı bir öfke olduğunu söyleyen onlarca AK Partili oldu. Hepsini geri gönderdi. Onun, İstanbul Yerel Seçimleri’ndeki büyük mağlubiyetini görmezden geldi; Berat Albayrak’a bir fatura çıkartmak istemedi. Ve bugün bir “Brütüs sendromu” var. Erdoğan’ın iktidar konusunda ne kadar kıskanç olduğunu biliyoruz. Berat Albayrak en azından şunu yapabilirdi: “Sayın Cumhurbaşkanım, benden bu kadar. Beni görevden alın” diyebilirdi. Ama böyle bir şey yapmadı. En yakınındaki kişi, ona sormadan, haber vermeden istifa etti. Bu, Erdoğan için hakikaten kaldırılabilir bir şey değil.

Çakır: Sizi bilmiyorum ama bir gazeteci olarak beni en çok iştahlandıran da işin o kısmı açıkçası. Burak, Osman “Erdoğan bundan sonra milliyetçi, ulusalcı çevrelere daha fazla mahkûm olacak” dedi. Ama bir teoriye göre de, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” taleplerini ciddiye alıp, daha geniş bir muhalefete açılma ihtimali. Benim en çok sevdiğim ve aylardır dile getirdiğim “erken seçim” teorisi. Bir de İYİ Parti meselesi var. Ben bugün yaptığım yayında da bunu dile getirdim. Meral Akşener, özellikle damada yönelik çok sert eleştiriler yapıyor, Erdoğan’a da “Kurtul damadından millete bak” diyordu. Şimdi bir şekilde damattan kurtulundu. Meral Akşener, böyle bir anda Cumhur İttifakı’na destek olur mu? Rivayete göre sen Merak Akşener’in danışmanıymışsın Burak☺

Özpek: Başdanışmanı☺

Çakır: Hem de başdanışmanı! Dolayısıyla sen iyi bilirsin. Böyle bir ara formül olabilir mi? Zaten İYİ Parti’ye yapılmış bir davet de vardı. Bu olaydan sonra bir yakınlaşma söz konusu olabilir mi? Tabii diğer senaryoları da, yani erken seçim ya da güçlendirilmiş parlamenter sisteme göz kırpma seçeneklerini de birlikte değerlendirir misin?

Özpek: Önce, şu rivayetin kaynağını açıklayalım — ciddiyetine izleyicilerimiz karar versin: Cem Küçük ve Hulki Cevizoğlu. Bunu söyledikten sonra, yalanlama ihtiyacı bile duymuyorum. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem meselesi hakikaten de önümüzdeki dönem tartışacağımız bir mesele bence. Ancak şu konuda çok emin değilim: Bu istifanın tek taraflı alınmış olduğu ve Sayın Berat Albayrak’ın, sadece bir bürokrat atamasına müdahale edemediği için bu kadar muazzam bir güçten kendi isteğiyle vazgeçmesi ve –yayınladığı mesaj itibariyle söylüyorum– âdeta siyasete veda edermiş gibi istifa etmesi, benim kafamda bazı soru işaretleri barındırıyor. İnsanlar bir anda bu kadar güçten vazgeçmez. Yanılmıyorsam, Sayın Albayrak Salı günü milletvekillerine bir sunum yapmıştı. Yani Salı günü bu durum ortada yoktu. Ne geliştiyse, son birkaç gün içerisinde gelişti. Berat Albayrak’ın, birkaç günlük bir hâdiseden dolayı bütün siyasî kariyerini ya da elindeki bütün gücü, fevrî bir hareketle ya da duygusal bir ânında terk ettiği gibi bir argümana gidiyoruz. Açıkçası, bu bana çok mantıklı gelmiyor. Dolayısıyla, istifanın, Berat Albayrak tarafından neşet ettiği değil, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından da talep edildiğini göz ardı etmek istemiyorum. Şunu da söylemek lâzım: Biliyorsunuz, son dönemde Tayyip Erdoğan yurt gezilerinde ve az buz hâdise yaşanmadı: Otobüsün önü kesildi ve “Ekmek bulamıyoruz” dendi. Sarayda, dış dünya ile ilişkisi kısıtlı bir lider yurt gezisine çıktı ve gördüğü manzara, hiç de kendisine anlatıldığı gibi değildi. Bunu gördük. Bazı durumlar etkili olmuş olabilir. Dolayısıyla, bu Başkanlık Sistemi’nin AKP’nin oylarına ya da Sayın Erdoğan’ın bir sonraki dönemde tekrar seçilebilme ihtimaline olumsuz bir etkisi olduğu, ülkenin bu şekilde yönetilemediği zaten AK Parti koridorlarında uzunca bir süredir tartışılıyordu. Bir şekilde, Yüksek İstişâre Kurulu vasıtasıyla ya da âkil adamlar vasıtasıyla, Sayın Erdoğan ikna edilmiş de olabilir. Şuna eminim ki, Sayın Berat Albayrak, Cumhurbaşkanı ile Yüksek İstişâre Kurulu arasındaki ilişkinin, olabildiğince seyrek ve olabildiğince uzak, mesafeli gerçekleşmesini istiyordu; onlar görüştüğü zaman, bundan çok mutlu olmuyordu. Çünkü Yüksek İstişâre Kurulu, aslında siyaseten çok tecrübeli, halen siyasetin içinde ilişkileri olan insanlar. Siyaset kurumu demokrasiler açısından önemli olduğu kadar, ülkeyi yönetme açısından da önemlidir. Çünkü halkın ne hissettiğini, neye ihtiyaç duyduğunu siyaset vasıtasıyla algılarsınız. Siyasî partiler o sinyalleri toplar ve bunu politikaya çevirir. Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi de bypass edildiği için, biz bu sinyalleri sadece Cumhurbaşkanlığı’ndaki dar bir kliğin algılama dünyası ile biliyorduk. Yani hükümet sadece o algılama yeteneği sayesinde haberdar oluyordu ve çoğu zaman, yanlış beyanatlar, yanlış politikalar ve yanlış kararlar geçiriyorlardı. O yüzden, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, sadece Meral Akşener’in değil, aynı zamanda Bülent Arınç’ın da istediği bir şey. Aynı zamanda, Adalet ve Kalkınma Partisi’nde politika yapan herkesin istediği bir şey. Çünkü ülkenin Başkanlık Sitemi ile yönetilemediğini düşünüyorlar. Bunun önündeki en büyük engel de Berat Albayrak’tı. Ancak burada Berat Albayrak’ın kişisel olarak varlığından söz etmiyoruz. Son beş senede kurulan bir sistemden bahsediyoruz. Bu, vesâyet sistemi gibi bir şey. Bu vesâyet sistemi, milletle siyaset yapmak, milletin ihtiyacına göre politika yapmak yerine, belirli ilkeler setini elitler arası mutabakatla belirleyip millete bunları empoze etmek üzerine kurulu. Siyasetsizlik empoze etmek üzerine kurulu. Bugün, bir sağ seçmenin, hükümetin politikalarından şikâyet etme hakkı elinden alınmıştır. Ya da, seküler, sol, liberal bir seçmenin, bugün, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi eşit muamele görme hakkı elinden alınmıştır. Siyasetsizlik üzerine kurulu, milliyetçilik, güvenlikleştirme, öteki türlü düşünen herkesi ânında kriminalize etme üzerine bir kültür oluştu. Berat Albayrak bunu temsil ediyordu aslında. Şimdi, Berat Albayrak’ın olmadığı, bir taş gibi çekildiği durumda, Sayın Cumhurbaşkanı’nın aynı vesâyet sistemi üzerinden mi gideceği, yoksa milletle siyaset yapmaya devam mı edeceği konusu en büyük sorun. Adalet ve Kalkınma Partili kıdemli isimler tekrar yönetime gelecekse, bu, AKP’nin dirilişi anlamına gelir; AKP’nin dirilişi de, bu boşluğu AKP kadrolarıyla dolduracağı anlamına gelir  — ki bu da yepyeni bir çatışmayı beraberinde getirir. Evet, ulusalcı ve milliyetçi kadrolar ele geçirmeyi isteyeceklerdir. Bir boşluğun olması oraya yönelik hareketi artırır. Fakat aynı anda birkaç yerden hareket başlarsa, kendiliğinden çatışma ihtimalini de artırır. 

Çakır: Burak sözünü kesiyorum, çok keyifli bir yere geldik, ama benim zamanım bitti. Sedat Pişirici yayını bekliyor. Ama tekrar randevulaşalım. Şu anda gününü bilmiyorum, ama kaldığımız yerden bu konuya tekrar devam edelim. Sen arada Perşembe günü bir yayın yapacaksın. Onun öncesinde veya sonrasında olabilir. Ya da hafta sonu olabilir.

Osman Sert ve Burak Bilgehan Özpek’e çok teşekkür ediyorum. Programı en keyifli yerinde kestik, ama gelişmelerin ışığında, üzerinden tekrar geçmekte yarar var diyeyim. Çok sağolun arkadaşlar. İzleyicilerimize de teşekkür ederim. Aslında, birçok fikrin çokça gelişebileceği bir döneme girdik. Tabii ki yeni aktörler çıkacak. Yeni bakanlar, Cumhurbaşkanı Yardımcıları îlân edilecek. Muhalefet bir şekilde devreye girecek. Fotoğraf şekillendikçe kaldığımız yerden devam edelim diyorum. Evet, yepyeni bir dönem başladı, orası muhakkak. Ondan sonrasını tartışmaya devam edelim. Sizlere tekrar çok teşekkürler. İzleyicilerimize de iyi günler dilerim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.