Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Üniversiteyi kazanan ve koronavirüs nedeniyle okula gidemeyen dindar ailelerin çocukları anlatıyor (3): “Her gün kaç evde ikna odası kuruluyor farkındalar mı, farkında mıyız?”

Dünyada ve Türkiye’de salgın mücadelesi verilmeye devam ediyor. Koronavirüs Türkiye’de görülmeye başladığından beri her kesim ve statüden birçok insanın iş, okul ve aile hayatları değişime uğradı. Aileleriyle aynı yaşam tarzını ve aynı inancı benimsemeyen bu kadınların birçoğu, üniversite eğitimi dolayısıyla aile evlerinden ayrıldıklarını ve baskılardan uzaklaşarak özgürlüklerine yakınlaştıklarını söylüyordu.

Geçmiş aylarda Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) kademeli olarak yüz yüze eğitime geçildiğini duyurmuştu. O süreçte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘İnşallah mümkün olan en kısa sürede, diğer eğitim öğretim kademelerinde olduğu gibi yükseköğretimde de yüz yüze eğitim öğretimi başlatmayı hedefliyoruz’ demişti. Ancak yeni tedbirlerle beraber yeniden uzaktan eğitim sistemine geçildi. Üniversitelerin açılış tarihi ile ilgili ise henüz net bir açıklama yapılmadı.

Daha önce, birçok genç kadının tek umudunun üniversiteyi kazanıp başka bir şehre gitmek olduğunu ama koronavirüs sürecinden dolayı bu umutlarının bir süreliğine ertelendiğini konuşmuştuk.  Esra (*) da karantinayı ve önümüzdeki süreci ailesiyle geçirmek zorunda kalan kadınlardan biri. Esra, “Erkeklerin her şeyi yapabiliyor olması, kadınların ise erkekler için örtünmesi beni en çok dinden uzaklaştıran sebep oldu” diyor. Esra, bir gün inandığı gibi özgürce yaşamak umudu ile yıllarca üniversiteyi farklı bir şehirde ailesinden uzak okumak için mücadele verdiğini belirtiyor.

Genç kadın çocukluğundan beri ailesinden şiddet gördüğünü söylüyor. Esra, her zaman derslerinde başarılı bir öğrenci olduğunu ve öğretmenlerinin de kendisi için çabaladığını şöyle anlatıyor:

“Öğretmenim, babama defalarca beni o okuldan alıp ilçedeki bir okula göndermesini söyledi ama babam eğitime önem vermeyen biriydi”

“Narsist bir baba ve bundan etkilenerek çocuğuna şiddet uygulayan annenin öylesine yapılmış bir evliliklerinden dünyaya geldim. Marmara bölgesindeki bir ilin bir köyünde doğup büyüdüm, okulum köy okuluydu. Yan köydeki okula giderdim, derslerimde çok başarılı ve öğretmenimin gözdesiydim. Öğretmenim, babama defalarca beni o okuldan alıp ilçedeki bir okula göndermesini söyledi ama babam eğitime çok önem veren biri olmadığı için hiç kulak asmadı. Oysaki sadece servis parası verecekti. Her toplantıya egosunu tatmin etmek için giderdi çünkü öğretmene her beni soruşunda mükemmel cevaplar alıyordu. 

Beşinci sınıfın tatiline denk gelen Ramazan Bayramı’nda babam artık kapanmam gerektiğini söylemişti. Zaten ondan çok korkuyordum, karşı çıkamazdım çünkü aniden sinirlenmesinden, etraftaki eşyaları parçalamasından hep korkardım. Beni daha önce de yepyeni kıyafetler, başörtüler ve telefon almakla adeta kandırmıştı yahut onların deyimiyle ‘ısındırmıştı’.”

 “Okulda tek kapalı bendim ve bazı öğretmenlerimin bana karşı bakışı değişti”

Esra, başörtüsü takması konusunda ailesinden baskı görmeye beşinci sınıfta başlıyor ve yedinci sınıfta başını kapatıyor. Bu süreçte okul değişimi de yaşayan Esra, yeni okuluna uyum sağlamakta zorlanıyor:

“Yedinci sınıfa giderken bir şekilde ilçeye taşınma kararı aldık. Yeni okuluma başladım, yeni arkadaşlarımla tanıştım. Ama henüz o zamanlar başörtüsü takmak yasaktı ve maalesef ki o yıl serbest olmuştu. Ben uzun süre hazır olmadığımı belirterek okulda takmayı erteledim. En azından orada özgürdüm ama bunu da sağ olsunlar elimden aldılar. Baskılara dayanamayıp ikinci dönem kapandım. Deniz kıyısı bir yer olduğu için dindar kesim azdı ve tek kapalı bendim, çok zorlandım. Bazı öğretmenlerimin bile bana karşı bakışı değişti. Bu arada yeni okuluma geldiğimde uyum sağlamam çok zor oldu çünkü eski okulumdaki öğrenci profilinden daha iyi öğrenciler vardı, ben ise onlardan tümüyle geri kalmıştım. Bir şekilde oturup çalıştım, internetten videolar izledim ve liseye geçiş sınavından nispeten iyi bir puan alarak bir Anadolu lisesine yerleştim.”

“Babam, evlendiğimde ancak kocam izin verirse başımı açabileceğimi söyledi”

Liseye geçtikten sonra inanmadığı bir hayat yaşamak istemediğini anlayan genç kadın, ailesiyle ilk defa karşı karşıya geliyor. Esra babasına başörtüsünü çıkarmak istediğini ilk defa söylediğinde ailesi tarafından eve hapsedildiğini anlatıyor:

“Burada içimde baskıladığım, istemediğim birçok şey ortaya çıktı. Bunların başında başörtüsü geliyordu. Son senemde artık aileme bunu söylemek için cesaret toplaşmıştım. Bir sabah babama söylediğimde evden ‘öyle’ çıkarsam bir daha geri dönemeyeceğimi, kendimi öldürsem bile başımı açamayacağımı, evlendiğimde ancak kocam izin verirse açabileceğimi söyledi. Annem ise ‘Seni doğuracağıma taş doğursaydım’ dedi. Evden hiçbir şeyi düşünmeden çıkacaktım ki beni zorla odaya kilitlediler. İki gün evden çıkamadım. Böylece aynaya her baktığında kendinden tiksinen, sırf öyle göründüğü için farklı siyasi görüşlere sahip olamayacak olup kendine göre arkadaş edinemeyecek biri olarak hayatıma devam ettim. Bunlar beni çok yıprattığı için bir psikiyatriste başvurdum ve altı ay antidepresan kullandım.”

“Üniversiteyi başka bir şehirde okumak için aylarca tarlada çalıştım ve babamı ikna ettim”

Esra, bu zorlu yıllardan sonra tek umudu olan üniversiteyi kazanıyor ve babasını bir şekilde başka bir şehirde okumaya ikna ediyor. Bu süreçte okuluna gidemediği için yine aynı baskıları ve sıkıntıları yaşadığını dile getiriyor:

“Tek hayalim üniversite kazanıp gittiğim şehirde başımı açıp insanların önyargılarından kurtulmaktı. Başka bir şehre gitmek için babamı ikna edene kadar göbeğim çatlamış olsa da aylarca tarlada çalışmam etkili olmuştu. Lisenin son yılında antidepresan kullanmam beni kötü etkiledi ama güzel bir şehirde okul öncesi öğretmenliği kazandım ve bölümümden gayet memnunum. Şu an ise okuluma gidemiyor ve hâlâ bu hayatı yaşamak durumunda kalıyorum. Arkadaşlarımla buluştuğumda saçımın önü kendiliğinden azıcık açılmış olsa babam çok kızıyor ve sürekli erkek olan ortamlarda bulunamayacağımı söylüyordu. 

Bizleri önce çocukken yeni kıyafetlerle, telefonlarla, parayla kandırıyorlar. Büyüdüğümüzde her şeyi idrak edince de ‘Başından kabul etmeseydin’ deyip çocukluğumuzda yaptığımız bir hatayı çektirmeye çalışıyorlar. Ufacık bir çocuğun sözüne müdana edip büyümüş, aklı fikri yerinde birinin yapmak istediklerine karşı çıkıyorlar. Biz de bu sebepten ikiyüzlü bir yaşamı seçmek durumunda kalıyoruz.”

“Kendi şehrimizde başörtülü, okuduğumuz şehirde istediğimiz gibi oluyoruz, biri görecek anlayacak diye ödümüz kopuyor ama özgürlüğün tadı öyle güzel ki”

Esra, kendisi gibi ailesinin baskıları sebebiyle inanmadığı gibi bir hayatı yaşamak ve sürdürmek zorunda kalan birçok kişinin olduğunun altını çiziyor ve gizlice, ailesinden uzak yerlerde istediği gibi yaşamaya çalışmanın çok zor olduğunu ama özgürlüğün her şeyden daha güzel olduğunu sözlerine ekliyor:

“Kendi şehrimizde başörtülü, okuduğumuz şehirde istediğimiz gibi oluyoruz. Biri görecek anlayacak diye ödümüz kopuyor ama özgürlüğün tadı öyle güzel ki. Bu şekilde hayatını sürdüren o kadar çok arkadaşım var ki… Kimse bunu yapmayı istemiyor ama bir şekilde mecbur bırakılıyoruz. Ülkenin gittikçe muhafazakârlaşması işimizi çok zorlaştırıyor. Başörtüsü okullarda serbest olduğundan bu yana ailelerde baskı ciddi oranda arttı. Bizi kapatmak için çok daha fazla gerekçeye sahipler. ‘Zaten okulda da serbestmiş, kapatacaksın artık’ diyorlar. Bu yüzden gerçekten kapanmak istediği için kapanan insan sayısı çok az.”

“Her gün kaç evde ikna odası kuruluyor farkındalar mı, farkında mıyız?”

Esra, tesettürden uzaklaşanların psikolojisini ise şöyle anlatıyor:

“Gerçekten kapalı olmak istemeyen insan bir şekilde tesettürden uzaklaşıyor. Dar giyiyor, boynunu açıyor, makyaj yapıyor. Etrafta şöyle bir söz söylenmesine sebep oluyor: ‘Bu kapalılar da açıklardan beter.’ Çünkü onlar çok feci bir baskı görüyor ve baskı her zaman bir yerlerden patlak verir ve verecektir, şaşmaz. Geçmişte başörtüsü takamadıkları için mağdur olan insanlar bizi buna zorlayıp iyi bir şey yaptıklarına inanıyorlar. Her gün kaç evde ikna odası kuruluyor farkındalar mı, farkında mıyız?”

*Röportaj yapılan kişinin kendi isteği doğrultusunda soyadı kullanılmamıştır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.