Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Cumhur İttifakı, daha doğrusu Erdoğan Saadet Partisi’ni yutacak mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ü evinde ziyaret etmesi, bu partinin Cumhur İttifakı’na katılabileceği yönündeki spekülasyonları artırdı. Erdoğan da Asiltürk görüşmesini ittifak bağlamında yaptığını doğruladı. SP Cumhur İttifakı’na katılır mı, katılırsa ne olur?

Yayına hazırlayan: Zelal Direkci

Merhaba, iyi günler, iyi bayramlar-iyi pazarlar. Bayram nereden çıktı? Allah söyletti. Bugün, evet, bayrammış aslında — çalışan gazetecilerin bayramıymış. İnanın bana 36. yılıma girdim gazetecilikte; böyle bir bayramın olduğunu ancak o gün gelince hatırlıyorum. Daha sonra da unutuyorum. Ve de tabii böyle günlerin şöyle bir anlamı var. Basın özgürlüğü konusunda en son konuşması gerekenler bugünkü kutlamada en ön sırada yer alıyorlar. İsimlerini saymaya gerek yok. Zaten görüyoruz. Bu da tabii işin acı bir yönü. Bir diğer yönü de bunun adının nedense “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olması ve biliyoruz ki Türkiye’de çalışandan çok çalışamayan gazeteci var. Mesleği bırakmış olan çok arkadaşımız var. Böyle acı bir durumda Türkiye’de gazetecilik, medya, artık her ne derseniz deyin.

Bugün Saadet Partisi’nden söz etmek istiyorum. Bunun nedeni de tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saadet Partisi’nin Yüksek İstişâre Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ü evinde ziyaret etmesi. Ardından da Cuma namazı çıkışında bu konu sorulduğunda terörle mücadele diye başlayıp ittifak meselesini gündeme getirmesi. Belli ki Saadet Partisi’ni ya da en azından içinden bir bölümünü Cumhur İttifakı’na katmak isteniyor. Bu aslında yeni bir şey değil. Bir süredir bu Saadet Partisi içerisinde tartışılan bir konu. Oğuzhan Asiltürk’ün Cumhur İttifakı’na yakın olduğu, ama Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun buna razı olmadığı söyleniyor. Bu ikisi de çok ilginç bir şekilde dünürler — bilmeyenler için söyleyelim: Birisinin oğluyla diğerinin kızı yıllardır evli, o kadar da yakınlar.

Aralarında bir sorun mu var? Saadet Partisi ikiye mi bölünüyor? Yoksa bir bütün olarak Cumhur İttifakı’na mı katılacak? Şunlar bu günlerin önemli soruları. Ve en azından Saadet Partisi içini ve ona yakın çevrelerin kafasını bayağı bir karıştırıyor. Öncelikle şunu söyleyeyim. Bu Yüksek İstişâre Kurulu nedir? Saadet Partisi’nin eskiden söylediğimiz “gelenekçi” kanadın, “ağır abiler”in olduğu bir kurul. Fakat bu kurulun sayısı sürekli azalıyor, çünkü yaşlı isimler. Mesela Necmettin Erbakan yaşamıyor, Süleyman Arif Emre yaşamıyor, Şevket Kazan, Fehim Atak, Ahmet Tekdal bunların hepsi hayatlarını kaybetti. Şu anda beş kişi var. Oğuzhan Asiltürk, Recai Kutan, Yasin Hatipoğlu, Temel Karamollaoğlu ve Mustafa Kamalak. Bunlardan en genci eski Başkan Kamalak 72 yaşında. Recai Bey’in yaşı 91 –ki sağlık durumunun çok elverişli olmadığını biliyoruz– ama yine de bu kurulun üyesi. Oğuzhan Asiltürk de 86 yaşında, tıpkı Yasin Hatipoğlu gibi. Ve Temel Karamollaoğlu da 79 yaşında. En genç olan Mustafa Kamalak, en son attığı bir tweet ile adını vermeden Cumhur İttifakı’na dâhil olmaya karşı olduğunu îmâ etti. Öyle diyelim; en azından ben öyle anladım. Peki Erdoğan ne yapmak istiyor? Erdoğan’ın yapmak istediği, tabii ki cumhurbaşkanlığı seçiminde gerekli olan %50+1 oy için bir oyun bile değerli olduğu bir ortamdayız, alabileceği her oyu toplamaya çalışıyor ve bunu da en kolay yoldan yapmaya çalışıyor. Normal şartlarda bir siyasetçi, programıyla, vaatleriyle, tabii iktidardaysa da icraatı ile oyları artırır. Ama Erdoğan ne icraat ne vaat anlamında artık yeni seçmen bulabilme imkânına pek sahip değil. Öyle gözüküyor. Ve bunun için de Cumhur İttifakı’na başkalarını katmaya çalışıyor.

Kimlerle görüştü? Daha önce Demokratik Sol Partisi (DSP) Genel Başkanı Önder Aksakal —ki adını Google’dan buldum hatırlamak için, unutmuştum. Bir diğeri, HÜDAPAR Genel Başkanı İshak Sağlam’la görüştü. Bunları Külliye’de kabul etti Cumhurbaşkanı Erdoğan. Bu tabii ki onların Cumhur İttifakı’na dâhil olacakları anlamına gelmiyor. Ama bir şekilde potansiyel olarak var oldukları düşünülebilir. Ama DSP de –zaten hatırlanacaktır– son yerel seçimlerde özellikle İstanbul’da ve büyükşehirlerde CHP’nin oyları kırmaya yönelik olarak elinden geldiği kadar güçlü adaylarla çıkmaya çalışmış, ama başarılı olamamıştı. CHP’den kopan yeni oluşumların, örneğin Değişim Partisi Mustafa Sarıgül’ün kurup kurmayacağı belli değil, ama Muharrem İnce’nin Memleket Hareketi gibi oluşumlar, Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı’nın radarına gelir mi? Şu anda bunu söylemek için erken; zor gibi gözüküyor, ama Erdoğan’ın bu konuda katabildiği kadar farklı kesimi bu ittifakın içerisinde ya da yanında bir şekilde göstermek istiyor. Ve son günlerde sözü geçen, yeni bir Kürt Partisi yani AKP ile HDP’nin arasında yeni bir Kürt partisi kurulur mu? Kuruluş hazırlıkları var şeklinde rivayetler var biliyorsunuz. Öyle bir şeyi de zaten genellikle insanlar HDP’ye karşı AKP’yi güçlendirmek için düşünüyorlar. Bu konuda çok ciddi bir şeyin olabileceğini açıkçası sanmıyorum. Konuyla ilgili kişiler de bu konunun çok gerçekçi olmadığını söylüyorlar. Zaten Kürt hareketinin içerisinde çok sayıda küçük küçük partiler ya da gruplar var; ama bunların hiçbiri HDP’yi zorlayamıyor. Her neyse; ama işte sağdan da soldan da, İslamcı da, bütün bunlardan bir şekilde katma derdinde. Tabii ki bir şekilde katabilmek için en çok niyetlendikleri İYİ Parti; ama o konuda pek umutlu olamadıkları anlaşılıyor.

Saadet Partisi’ne bakalım. Neden Saadet Partisi’ni istiyor? Bir kere her şeyden önce alabildiği kadar oy almak için istiyor. Saadet Partisi’nin tamamını olmasa da bir kısmını yanına çekmek Erdoğan için sadece oy anlamı taşımıyor. Aynı zamanda Millî Görüş Hareketi’nin devamının kim olduğu sorusu ortada. Ve bu hareket oy olarak çok yüklü olmasa da bir sembolik anlamı var. Millî Görüş Hareketi’nin esas devamı gibi gözüken Saadet Partisi’nin Erdoğan’ın yanında olmaması, hatta karşısında olması ve en son 2018 genel seçiminde olduğu gibi Millet İttifakı’nın bir parçası olması, Erdoğan’ı siyasî ve ideolojik olarak çok zorlamıştı. Bundan sonra da zorlayacaktır. Dolayısıyla onu yanına çekebilmek, aynı zamanda Fazilet Partisi’nin kapanmasından sonra yaşanan o ayrışmaya da nokta konulması olacaktır. Bana göre Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı’na katılması –ki böyle bir ihtimal kesinlikle yoktur demek bence mümkün değil–, böyle bir ihtimalde, katılması hâlinde, başlığa çıkarttığım gibi, “yutulma” anlamına gelecektir bu. Zira Saadet Partisi aslında 2002’den beri girdiği seçimlerin hepsinde umduğunun çok altında bir performans sergiledi. Şöyle bir bakalım 2002 ve 2007 genel seçimlerinde %2 civarında oy aldı. 2011’de %1,25 ve 2015 haziran seçimlerinde %2; ama Kasım seçimlerinde %0,68  ve en son 2018’de %1,3. Belediye seçimlerinde de %2 civarında oy aldığını biliyoruz. Son olarak 2018’de kendisi milletvekili çıkaramadı, ama CHP listesinden giren Saadet Partili iki kişi CHP’den seçildiler. Sonra Saadet Partisi’ne katıldılar; ama bunlardan Cihangir İslam bir süre sonra Saadet Partisi’nden de ayrıldı, bağımsız kaldı. Dolayısıyla bu parti hâlâ çok dinamik olmaya çalışıyor. Eskisi gibi kendini buna dava olarak adamış insanlar var. O eski Millî Görüş Hareketi’nin heyecanını sonuna kadar götürmeye çalışan insanlar var; ama %2’nin ötesine geçemiyor, geçebileceğe de benzemiyor.

Bir diğer yandan Fatih Erbakan, Yeniden Refah Partisi adı altında yeni bir parti kurdu. Hem Refah Partisi’nin adını hem de Erbakan’ın soyadını taşıyor. Dolayısıyla ne kadar ciddi olduğu tartışmalı, ama bir başka rakibi de var. Ve Saadet Partisi’nin gidebileceği çok fazla bir yer olmadığı gözüküyor. Eğer Saadet Partisi Cumhur İttifakı’na yanaşırsa aynı zamanda dava duygusunu da bir şekilde AKP’ye taşımış olacak. Bunu da özellikle vurgulamak istiyorum; çünkü AKP’de artık bir dava falan kalmadı. Ve herkes ama herkes, artık AKP’ye bir şey vermek değil AKP’den bir şey almak, iktidardan bir şey almak için uğraşıyorlar. Ama Saadet Partisi kurulduğundan beri pek bir şey elde edemeden sürekli veren insanlar söz konusu. Bu parti bütün Türkiye çapındaki örgütlenmesini, seçimlere girebilmesini, hepsini o teşkilatın azmine borçlu. Çünkü partinin bir hazine yardımı yok. Başka bir geliri yok; dolayısıyla kendi kendine yetmeye çalışan bir parti. Bu partinin Cumhur İttifakı’na yanaşması o ittifaka bir manevi heyecan da getirebilir; fakat burada şöyle bir ilginçlik çıkıyor. Saadet Partisi içerisinde Cumhur İttifakı seçeneğini ciddi bir şekilde değerlendirenlerin en önemli argümanlarından birisi, artık bir şeyler alabilmek. Ne demek istiyorum? 2018 seçimlerinde ittifak yapıldı ve iki tane milletvekili alındı, birisi dediğim gibi gitti. Ama ittifakın önemli bir bileşeniydi. Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu Temel Karamollaoğlu ile ve tabii ki Meral Akşener ile, Türk sağının iki ana akımını da yanına çekebildiğini göstermişti. Nedir? Milliyetçilik ve muhafazakârlık ya da İslâmcılık. Dolayısıyla Temel Karamollaoğlu’nun oraya Saadet Partisi lideri olarak ve Saadet Partisi parti olarak katılması Millet İttifakı’nı siyasî olarak çok ciddi bir şekilde güçlendirmişti. Buna karşılık Saadet Partisi buradan çok fazla bir şey elde edemedi. Daha sonra yerel seçim oldu, Saadet Partisi ittifaka girmedi ve seçime kendi başına katıldı. O genel seçimlerin bir etkisiyle olsa gerek; inatla kendi başına girdi ve başarı gösteremedi. Sonuçta orada da bir şey alamadılar. Halbuki İYİ Parti CHP ile girdiği seçimde il belediyesi kazanamamakla birlikte CHP’li belediyelerin kazanmasına katkıda bulunduğu için bir anlamda o belediyelerde, özellikle büyükşehirlerde bir hak iddia edebiliyor ve bunun bir karşılığını alabiliyor. Saadet Partisi’nin şu anda gördüğümüz kadarıyla –bu muhalefette olmanın bir tür karşılığı var, rantı var diyelim– ondan da istifade edememiş bir parti var. Dolayısıyla bu meselenin, yani artık bir şeyler alabilme beklentisinin de önemli olacağını düşünüyorum. Erdoğan verir mi? Verir. Ne olacak? Büyük Birlik Partisi’ne de verdi. Ama büyük Birlik Partisi hâlâ parti olarak var mı yok mu bilinmiyor. Var ama yok. Ne verdi? İşte, milletvekillikleri verdi ya da bürokraside birtakım yerler verdi. Saadet Partisi’ne de benzer şeyler yapabilir. Gelebilecek herkese milletvekilliği –ki milletvekilliğinin pek bir anlamı kalmadığını biliyoruz– milletvekilliği önerebilir. Birtakım bürokraside yerler önerebilir; belki cumhurbaşkanlığı yani başkanlık sistemi içerisinde birtakım görevler önerebilir. Belki bakanlık önerebilir; ama bunların hiçbiri, katılacak olan partilerin, mesela Saadet’in ya da diğerlerinin o iktidara damga vuracağı anlamına gelmeyecek. MHP’nin yapabileceğini yapma şansı olabileceğini hiç sanmıyorum.

Bir diğer husus — ki çok önemli bir husus: Saadet Partisi’nin Millet İttifakı’na katılması AKP’de çok ciddi bir travma yarattı ve bu süreç içerisinde Saadet Partisi’ne ve özellikle liderleri Temel Karamollaoğlu’na yönelik çok lâflar ettiler hakaretler ettiler — bunların öyle kolay kolay unutulabileceğini sanmıyorum. Denecektir ki: “Siyasettir bu; insanlar birçok şeyi unutabiliyorlar”. Tabii ki ilk akla gelen bu; ama biraz tanıyorum bu hareketi ve Temel Karamollaoğlu’nu. Özellikle Süleyman Soylu’nun ettiği lâflar ve başkaları da var, birçok kişi var; özellikle Millî Görüş Hareketi’nden gelmeyip AKP’de birtakım yerler tutmuş olanlar bunlar. Millî Görüş Hareketi’nden gelenler biraz daha temkinli davranabiliyor, tanıdıkları için. Ama trene sonradan binenlerin çok ciddi saldırılarına ve hakaretlerine mâruz kalmışlardı. Bunun bir sorun oluşturabileceğini düşünüyorum. Tabii burada baktığım zaman gördüğüm kadarıyla, Oğuzhan Asiltürk’ün prensip olarak Cumhur İttifakı’na daha yakın olduğu ne zamandır söyleniyor. Ama Oğuzhan Asiltürk’ün partiyi bölerek, her şeye rağmen, yani Temel Karamollaoğlu ve parti yönetimini ikna etmeden Cumhur İttifakı’ndan yana pozisyon alacağını sanmıyorum. 86 yaşında bir isim ve en büyük üzüntülerinden birisini AKP’nin kurulması döneminde yaşamış bir isim. Yani hareketin bölünmesine tanık olmuş bir isim. Şimdi partiyi bölerek her şeye rağmen Cumhur İttifakı’na destek vermeye yöneleceğini sanmıyorum. Fakat anladığı kadarıyla, görüştüğüm Saadet Parti’den ve onlara yakın kişilerden öğrendiğim kadarıyla, partiyi böyle bir çizgiye çekmek istiyor. İkna etmek istiyor. Ve Erdoğan da belli ki o konuda kendisine yardımcı oluyor. Zor bir iş olacağı kanısındayım. Her halükârda şöyle düşünelim: Bir sonraki seçimde Saadet Partisi … ki dikkat etmişsinizdir: Temel Karamollaoğlu’na bu sorulduğunda, “Henüz seçim söz konusu değil, bunlar için çok erken” dedi; dolayısıyla şu ânın meselesi olarak tarif etmiyor Saadet Partisi yönetimi. Kesinlikle olmaz da demiyorlar. Seçim sürecine bırakıyorlar ve bu süreç içerisinde gelişeceğini düşünüyorlar. Burada Erdoğan’ın neler önereceği, yani onları ikna etmek için neler sunacağı kadar, Millet İttifakı’nın, öncelikle tabii ki Kemal Kılıçdaroğlu ardından Meral Akşener’in ve belki de o ittifaka katılması söz konusu olan yeni partilerin, neler sunacağını, neler vaat edeceğini –vaat derken, doğrudan Saadet Partisi’ne vaat olmayabilir, ama Türkiye için neler vaat edeceğini– de beklemek gerekiyor. Benim bildiğim kadarıyla Kemal Kılıçdaroğlu ile Temel Karamollaoğlu arasında çok yoğun bir ilişki ve nasıl söyleyeyim anlaşma var, uzlaşma çizgisi var. Bu aslında 2018’de Abdullah Gül’ün adaylığı konusunda kendini ciddi bir şekilde gösterdi; fakat orada Karamollaoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun kurduğu bu mutabakatı Meral Akşener kendisi aday olarak bozmuştu. Onu da tekrar hatırlatmakta yarar var. Bugün de Karamollaoğlu Kılıçdaroğlu ilişkisinin çok yoğun ve pozitif bir şekilde sürdüğünü biliyorum. Fakat Temel Karamollaoğlu bunu nereye kadar taşıyabilir ve bu Millet İttifakı ısrarını nereye kadar taşıyabilir çok belli değil.

Tabii bir diğer soru da şu. Saadet Partisi’nin tabanı ve kadroları bu süreç içinde çok değişti ve çok dönüştü. Eğer yönetimin kendisinin Cumhur İttifakı’na doğru bir yönelişi olursa, o zaman kopacak çok kişi de olur. Özellikle genç kuşaklarda gelişen çok ciddi bir Erdoğan eleştirisi var. Hepsinde olmasa bile Erdoğan eleştirisi var. Ve bu kişiler eğer Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı tarafından “ayartılması” söz konusu olursa, onlar kendilerine muhtemelen başka yollar arayacaklardır. Aslında bakılacak olursa demin zikrettiğim Büyük Birlik Partisi Muhsin Yazıcıoğlu’nun Türkeş tarafından dışlanması sonucunda çıkmış bir partiydi. Ve Muhsin Yazıcıoğlu hayattayken bile artık çok fazla geleceği olmayan bir partiydi. Onun beklenmeyen ölümünün ardından bir şekilde sürdürülmek istendi; ama aslında Türkiye siyasî hayatında hiçbir karşılığı kalmamış bir parti. Cumhur İttifakı’nın içerisinde adı var, ama bir etkisi yok. Saadet Partisi de tabii ki bir BBP değil, çok daha köklü bir hareket, çok daha güçlü bir hareket; fakat bütün bu yaşananlara bakıyoruz: 2001’den beri yaşananlar –ki 20 yıl oldu, dile kolay–, bu 20 yıl içerisinde Saadet Partisi gidebileceği çok da fazla bir yolun olmadığını gösterdi. Belki de bir yerden sonra bunu başka bir şeye dönüştürmeyi bile düşünebilirler diyorum. Zaten Yüksek İstişâre Kurulu’nun yaş ortalaması neredeyse 85 beş. Böyle bir durumda bu parti. Gençlerle bunların arasında da çok büyük bir mesafe olduğu muhakkak. O anlamda bakıldığında, Temel Karamollaoğlu’nun yeni Saadetliler’e daha yakın bir isim olduğu söylenebilir. Oğuzhan Asiltürk zaten Millî Görüş Hareketi’nde hep uzakta olan birisiydi. Kitlelerin içerisine giren birisi değildi. Yönetim katında olan birisiydi. Daha bir bürokrat-teknokrat görünümlü birisiydi. Onun Saadet Partisi kadrolarını ve tabanını harekete geçirebilecek bir kişi olduğunu sanmıyorum. Fakat partide hâlâ ağırlığı olduğu için, parti yönetimini Cumhur İttifakı’na yönelmeye ikna edebilir. Zorladığı muhakkak, ikna edebilir. Fakat tabana seslenme günü söz konusu olursa, Oğuzhan Asiltürk’ün bu açıdan çok da fazla bir şansı olabileceğini sanmıyorum.

Evet, biraz karışık oldu; fakat şunu söyleyebiliriz: Erdoğan’ın bu pazarlıkta eli çok kuvvetli. Söyledikleri, talep ettikleri her şeye evet diyebilir. Talep edecekleri şeyler başkanlık sistemi söz konusu olduğu müddetçe talep ettikleri ve elde edecekleri şeylerin hiçbirisinin belli bir yerden sonra çok fazla bir anlamı olmayacak. Aslında onu da Saadet Partililer çok iyi biliyorlar, çok deneyimli siyasetçiler. Erdoğan’ı parlamenter sisteme ikna edebileceklerini açıkçası sanmıyorum şu hâliyle. Dolayısıyla Saadet Partisi ile Erdoğan arasında –AKP de değil, Erdoğan arasında– eşit olmayan bir pazarlık söz konusu. Ve bu pazarlığı partinin genel başkanı değil de partinin “gölge genel başkanı” diye tanımlanabilecek bir kişi yürütüyor. Bakalım Cumhur İttifakı ne kadar gelişebilecek? Vitrinine değişik kesimlerden partiler kişiler ne kadar toplayabilecek? Şunu da vurgulamak lâzım: Bir 10 yıl, 5 yıl öncesi gibi Erdoğan’ın çok dağıtabilecek bir rant da kalmadı — özellikle ekonominin şimdiki durumu göz önüne alınacak olursa. Dolayısıyla ekonomik ranttan ziyade, daha çok birtakım sembolik mevkiler-makamlar sunma gibi bir şansı var. Bu kimleri nasıl ikna eder kestiremiyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.