Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Radikal İslamcılığı bırakanlar anlatıyor (6): “Ben kafir ve münafık oldum, siz ise cennetliksiniz çünkü her gün namaz kılıyor, insanlara ‘kafir’ diyor ve eşlerinizi dövüyorsunuz”

Elif (*), 24 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisi bir genç kadın. Elif, çocuk gelişimi bölümünde okuyor. Bir dönem radikal İslamcı insanların baskı ve şiddetine maruz olan birçok kişiden biri Elif. Hayatla mücadelesi 15 yaşında başlıyor. Doğuda bulunan bir şehirde doğup büyüyor Elif. Ortaokulu bitirip liseye geçmek üzereyken abisinin karısı, kendisini İstanbul’a Kur’an kursunda eğitim görmeye çağırıyor. Elif, radikal İslamcı ve selefi bir grubun Kur’an kursunda birkaç yıl eğitim alıyor ve aynı cemaatten olan radikal İslamcı bir erkekle evlendiriliyor. Elif’in hikayesi burada başlıyor ama burada bitmiyor.

Altı kardeşin en küçüğü Elif. Ağabeyinin evlendikten sonra İstanbul’a taşınması ile ne yengesini ne de abisini çok tanıyamıyor. Ama onların inanç ve hayat şeklinde bir farklılık olduğunu anlıyor. Kendisi gibi bütün aile de bu farklılığı “dindarlık” olarak düşünüyor. Gerçeği ise Elif, evlendikten sonra ve evlilik sürecinde anlıyor. Hem yengesi ve abisinin hem de evlendiği kişinin kendilerini radikal İslamcı, cihatçı, selefi olarak tanımladıklarını söylüyor:

“Herkese ‘Merhaba’ diyerek başlamak istiyorum aslında. Çünkü yıllarca kimseye ‘Merhaba’ bile diyemedim”

“Herkese ‘Merhaba’ diyerek başlamak istiyorum aslında. Çünkü yıllarca kimseye ‘Merhaba’ bile diyemeyecek olan bir kadının hikayesi bu. Bu hikayeyi kıymetli ya da önemli yapan hiçbir şey yok çünkü. 

Altı kardeşin en küçük kız çocuğu olarak bir doğu ilinde doğdum, büyüdüm. Liseye geçiş dönemimde İstanbul’da yaşayan ağabeyimin yanına geldim birkaç hafta için. Ağabeyimin eşi liseye gitmektense onun da gençken okuduğu bir Kur’an kursuna gitmemin faydalı olacağını söyledi ve o yaz ben kursa başlayınca lise, üniversite gibi seçenekler rafa kaldırılmış oldu. Bilmeden böyle bir seçim yapmış oldum.

Ağabeyim evlendikten sonra İstanbul’a taşındığı için ne yengemi ne de aile içindeki durumlarını çok tanıyamadık. Ama yengemin çok dindar olduğunu ve inanç konusunda hassas bir insan olduğunu hepimiz biliyorduk. Tek bilmediğimiz kendisini selefi olarak tanımlayıp aslında el Kaide, el Nusra gibi örgütlerin sempatizanı olduğu. Ağabeyimi de kendisi gibi yapmıştı ve şimdi beni kendisi gibi yapmak için kendi okuduğu Kur’an kursuna yollamıştı. 

Kurs hayatını sevmiştim ilk başlarda. Zaten İslam konusunda çok bilgili bir insan olmadığım için, onların anlattığını İslam’ın gerçeği olarak gördüm ve kapıldım gittim”.

“Eski kocam hayatımda gördüğüm ilk erkekti”

“İki yıl boyunca hem kursa hem ağabeyimin evine gittim. Ve bir gün yengem cemaatlerinden hem kendisinin akrabası olan hem de inanç olarak selefi, cihatçı biri ile evlilik görüşmesi yapmaya doğru itti beni. Ben çocukluktan olsa gerek, çok etkilendim. Eski kocam hayatımda gördüğüm ilk erkekti. O vakarlı, dik duruşu, beni istemesi, farklı ve kurstan uzak bir hayat gibi seçenekler (Biliyorum, hiçbiri evlenmek için sebep ya da heyecan olamaz ama çok küçüktüm) sundu ve ben de bu akıntıya kapıldım.

Zaten inanç ve iman olarak, hatta yaşayış, giyiniş olarak onlar gibiydim.

Oy kullanmazdım.

Demokrasiyi ‘şirk’ olarak görürdüm.

Bütün devlet yöneticilerini ‘kafir’, sadece bizi Müslüman olarak görürdüm. Ama neden böyle inanırdım, bilmiyordum. Öyle öğretmişlerdi ve ben de kendimi öyle kabullendirebilirim sanmıştım. Evet, doğru kelime bu. Bir yere, birilerine ait olmak, kabullenilme hissi.

Aile içinde düğün denemeyecek kadar yapmacık bir kalabalık ve sakinlik içerisinde evlendim. Düğünüme annem de babam da gelmedi. Ben çok fazla anne ve baba figürü tanımayan bir çocuktum. Annem de babam da çok yaşlıydı ve hep abilerimi, ablalarımı ve yengemi bilirdim. 

Evlendikten kısa bir süre sonra mutsuzluğumu farkettim ama iş işten geçmişti. Artık bir erkeğin nikahlı karısıydım. Bir gün babam çok hastalandı. Ağabeyim memlekete gidecekti babamı görmeye. Ben de gitmek istedim ama kocam izin vermedi. Bağırıp ağlamaya başladım ve ilk defa eşimden o gün babamın yanına gitmek istediğim, onu özlediğim, onu merak ettiğim için şiddet gördüm. Ağabeyimi aradım ve gelemeyeceğimi söyledim. Ağladığımı duydu. Eşimin bağırışlarını duydu. Ama ne oldu diye sormadı. Çünkü o da aynı kocam gibi bir kocaydı. Onlara göre kocanız izin vermezse ve razı olmazsa çöp atmaya bile gidemezdiniz. Bu olaydan sonra artık hayatımın bütün kontrolünün kocamda olduğunu anladım”.

“Onlara göre kocanız izin vermezse ve razı olmazsa çöp atmaya bile gidemezdiniz”

Elif ilk kez şiddete maruz kaldıktan kısa bir süre sonra, aldatıldığını öğreniyor. Ağabeyinin karısına bu durumu anlatıyor. Ve hem yengesinin hem de ağabeyinin tepkisinden sonra ne yaparsa yapsın her zaman kocasının haklı görüldüğünü anladığını anlatıyor:

“Bir gün iftardan sonra eşim bilgisayarıyla uğraşıyordu. Ekrana bakıp gülümsediğini gördüm. O gün misafir olarak abim, eşi ve yeğenim de bizimleydi. Sahura kadar birlikte oturduk ama benim içimde hep bilgisayarda ‘Ne gördü de güldü?’ sorusu vardı. Erkekler birlikte cemaat kurarak namaza durdular. Ben regl olduğum için mutfağa geçtim ve bilgisayarı da yanıma aldım. Eşimin başka bir kadınla görüştüğünü ve beni aldattığını gördüm. Onunla İslami konular konuşuyor ve kendisiyle evleneceğini söylüyordu. O zamanlar aklıma gelmemişti ama şimdi düşündüğümde o kadın yeni bir kurbandı onun için aslında.

Şöyle bir diyalog vardı aralarında: ‘Hemen evlenebiliriz ama şu an yaşadığım evde eşimle yaşaman gerekiyor. Maddi durumum ikinize ayrı ev tutacak kadar rahatlayınca sana ayrı ev açacağım.’ Ve kadın bunu kabul etmişti. Saçları açık fotoğraflar göndermişti eşim istediği için. Eşim, biz daha evleneli sekiz ay olmuşken başkası ile evlenmeye niyetlenmişti. O gece, o evi hem her şeye olan öfkemle hem de kandırılmış olma hissi ile, aslında öfke ile birbirine kattım. Yengem, ağabeyim ve eşim. Hiçbiri beni sakinleştiremiyordu. Her şeyi anlattım. Beni aldattığını, başkası ile evleneceğini söyledim. Tabii ki kimse arkamda durmadı. Hatta bana kızdılar. Bu, ‘Allah’ın erkeklere helal gördüğü bir şeyi sen eşine haram kılamazsın’ dediler.”

“Benim hem kafir hem de münafık olduğumu düşünüyorlar hâlâ ama ben onlardan kurtulduğum için çok mutluyum”

Elif, hem çaresizliğin hem de yalnızlığını o olaydan sonra anladığını söylüyor. Elif, abisinden, yengesinden ve kocasından gizli aldığı bir bilet ile ailesinin yanına dönüyor ve bütün olan biteni ailesine anlatıyor: 

“Ben çaresizliğimi ve kimsesizliğimi o gece anlamıştım. Babam yoktu, annem yoktu. Var sandığım kimse yoktu. Ağabeyim yoktu. Yengem yoktu. Ben bu hayatı yaşamak istemiyordum ve bu hayattan nasıl kurtulurum bilmiyordum. Size komik ya da alay konusu gelebilir, bilmiyorum ama çaresizlikten ‘Kadınlar Kulübü’ isimli bir sitede derdimi yazdım. Bir forum sitesine sığınmıştım ama durumu da anlatamıyordum. Bunlar o kadar tuhaf insanlardı ki neyi nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Aldatıldığımı ve gidecek kimsem olmadığını söyledim. Birçok kadın, ‘Ailenin evine dön şiddet görüyorsan’ yazmıştı. Hâlâ duruyor o forumda benim sorum. Ve dedikleri gibi de yaptım. Kocamdan, ağabeyimden ve yengemden gizli bir biletle annemin, babamın yanına döndüm ve her şeyi anlattım. Annem de, babam da çok yaşlı insanlar. Bana sadece evlerini açabilirlerdi ve bunu yaptılar. Geri de gönderebilirlerdi. Ama ‘Bizim yanımızda kal, bize yardım edersin’ dediler. Aslında onların da çıkarları vardı ama o dönem için başka seçeneğim yoktu. Evde durdum. İstanbul’a bir daha dönmedim. Ne ağabeyim ne de yengem bir kere bile aramadılar. Benim hem kafir hem de münafık olduğumu düşünüyorlar hâlâ ama ben onlardan kurtulduğum için çok mutluyum. Liseyi açıktan sınavlarla bitirdim ve bir üniversite kazandım.”

Ben kendi hikayemi burada bitireceğim ama benim hikayem böyle bitmeyecek. Hâlâ yeğenlerim var onların ellerinde”

Elif, ailesin evine döndüğünde açık lise sınavlarına hazırlanmaya başlıyor. Ve kısa bir süre sonra üniversiteyi de kazanıp başka bir şehire eğitimini tamamlamaya gidiyor. Elif bu süre içerisinde başörtüsünü çıkarmış. Elif, koronavirüs salgını nedeniyle şu anda yine ailesinin yanında. Bu süreç bittiğinde kendisi gibi radikal İslamcı insanların baskılarına ve şiddetine uğramış insanlarla daha çok tanışmak istediğini söylüyor:

“Şimdi ailemin yanındayım yine uzun zamandır. Okullar açılınca tekrar okuluma, yurttaki kendi odama kavuşacağım. Bir daha İstanbul’a gitmedim döndükten sonra. Başımı açtım. İnancımı ve fikirlerimi değiştirdim. Kendim araştırıp, kendim yorumladım bu sefer. Kimsenin öğretilerini dinlemedim. Ama bir gün İstanbul’a gelebilme gücünü bulursam mutlaka geleceğim ve onların karşısına çıkıp, ‘Bakın bana, ben kafir ve münafık oldum. Siz ise cennetliksiniz çünkü her gün namaz kılıyor, insanlara kafir diyor ve karılarınızı dövüyorsunuz. Evet, evet, siz gerçekten cennete gidecek o şanlı birkaç insandan birisiniz’ diyeceğim. Ben kendi hikayemi burada bitireceğim ama benim hikayem böyle bitmeyecek. Hâlâ yeğenlerim var onların ellerinde. Belki çocuğum olsa çocuğum ellerinde olacaktı. Bunlar hastalıklı, zehirli insanlar. Umarım ellerine ve oyunlarına düşen bütün kadın ve erkekler kurtulur. Benim şansım annemin de babamın da çok yaşlı olmasıydı. Belki genç ve güçlü olsalardı onlar da yengemin etkisiyle onlara benzerlerdi. Benim gibi hikayesi olan bütün kadınları ve erkekleri tanımak, daha fazla konuşmak istiyorum. Biz birbirimizi tanıdıkça ve öğrendikçe daha güçleniyoruz. Ne oldu, neden böyle oldu, bu kısmını sosyologlar ya da ne bileyim psikologlar düşünsün. Ben sadece benim gibi bunların tuzağına düşen herkesi tanımak ve kurtarmak istiyorum.”

(*) Röportaj yaptığımız kişinin ismi güvenlik sebebiyle değiştirilmiştir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.