Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Tweetleri nedeniyle cezaevine girenler anlatıyor (1) – Gizem Yerik: “Tweet atmaktan imtina ediyorum fakat sözümü kendimce söylemekten de geri kalmıyorum”

Twitter paylaşımları gerekçesiyle üniversite öğrencisiyken dersten gözaltına alınıp tutuklanan, ilk duruşmada tahliye edilirken verilen cezanın onanmasıyla tekrar cezaevine götürülen Gizem Yerik ile yaşadıklarını, bunların hayatına ve paylaşımlarına etkisini konuştuk.

Herhangi bir gerekçe ile gözaltına alınanların emniyet ve savcılıktaki sorgularda sosyal medya paylaşımları en azından sorulara konu oluyor. Öte yandan sadece sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınanlar, tutuklananlar, hüküm giyenler de var. Bu süreç onların hayatlarını nasıl etkiliyor? Sözlerini söylemekten, paylaşım yapmaktan imtina ediyorlar mı?

Gizem Yerik Uludağ Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencisi iken 26 Şubat 2016’da derse gelen polislerce gözaltına alındı. Aynı gün çıkarıldığı nöbetçi savcının sorduğu sorular Barış Akademisyenleri bildirisi, Cizre’de bodrumda mahsur kalanlar, Kobani’de yaşananlara dair haberler ve retweetlerin olduğu sosyal medya paylaşımları ile ilgiliydi.

Mudanya Sulh Ceza Mahkemesi’nce tutuklandı. 11 Mayıs 2016’da Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada tahliye edilirken hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçundan 11 ay 20 gün, “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan da üç yıl dokuz ay olmak üzere toplam dört yıl sekiz ay 20 gün hapis cezası verildi.

Yargıtay’ın cezasını onamasının ardından yine dersteyken, 3 Mayıs 2017’de bu kez hükümlü olarak cezaevine götürüldü. 2019 Haziran’da serbest kaldı. Şimdi, kurduğu dergide genel yayın yönetmenliği yaparken okulunu bitirmeye çalışıyor. İstediklerini söylemek ile ilgili ise “Bunun yolunun ne olduğu çok önemli değil, tweet atarsın, yazarsın, sokak tiyatrosu yaparsın. Bir şekilde bir şey söylemeye devam etmek gerekiyor” diyor.

Gizem Yerik ile gözaltına alınışından tutuklanışına, cezasının onanmasından serbest bırakılışına ve sonrasına dek uzanan süreci konuştuk.

“Polisler sınıfa daldılar”

İlk gözaltına alınmanızı anlatır mısınız?

2014-2015 sonrasıydı süreç. Türkiye’nin doğusunda yaşananlar rahatsızlık vericiydi. İnsan olarak rahatsızlık duyduğumuz bazı şeyler vardı. Bununla ilgili küçük küçük haber retweetleri yapıyorduk, belki kendimizce bir iki tane küçük bir şey yazıyorduk. Sonrasında “Bir şey olur mu olmaz mı” diye de hissettiğim bir süreçti. Çünkü kıyım, hukuksuzluklar çok şiddetlenerek devam ediyordu.

26 Şubat 2016 sabahı, okulla evim karşı karşıyaydı, gayet rahat gittim derse. Ders başlayalı yarım saat oldu olmadı, kapı çaldı. Güvenlik görevlileri geldi “Polisler geldi Gizem’i arıyorlar” dediler. İki Gizem vardı sınıfta. “Hangisi” demeye kalmadı, “Sakin olun benimdir kesin” dedim. Bunu konuşurken iki tane TEM şube polisi iri yarı adam derse girdiler, daldılar sınıfa. Hoca da “İyi mesailer memur bey” falan dedi. Onlar da “Gizem Yerik’i almaya geldik” dedi. “Tamam” dedim, “geliyorum”.

“Alındığımda zaten tutuklanmışım”

O anda Twitter paylaşımları nedeniyle geldiklerini tahmin ettiniz mi?

Twitter olduğunu tahmin ettim. Gram şüphem yoktu. Sonra gözaltı süreci başladı.  Mudanya TEM şubeye getirildim. Orada bana neyle ilgili olduğu az çok söylendi. Avukatsız ifade vermeyeceğimi söyledim. ÇHD (Çağdaş Hukukçular Derneği) avukat gönderdi. Fiziksel bir taciz, çıplak aramaya maruz kalmadım ama psikolojik şiddet tabii ki var. Koca koca adamların tacizkar bakışları, “Ben de doğuda görev yaptım, burada az kişi öldürmedik” gibi sözleri vardı. “Savcının oğlu hastalanmış seni karakolda bekleteceğiz, haber gelince savcılığa göndereceğiz” dediler. Avukatım da “Nöbetçi savcıya bırakırlarsa tutuklanman kesin, nöbetçi savcıya kalmadan bu işi çözmenin yolunu arıyoruz” dedi. Nöbetçi savcıya kaldım. Savcılığa giderken avukatım bana “Tutuklaman hayırlı olsun” dedi. Savcılığa girdim.

Zaman geçtikçe dışarıdan bakma şansın oluyor, o nedenle şunu çok iyi hissediyorsun, ilk alındığım andan savcılığa ifadeye girdiğimde sonra mahkemeye sevk edildiğim ana dek ben zaten aslında tutuklanmışım. Geri kalan her şeyin bir prosedürden ibaret olduğunu o anda da hissetmiştim ama bugün dışarıdan bakınca sistematik ve organize şekilde tutuklandığımı çok net görüyorum. Aradaki yargılanmalar falan çok prosedür işlermiş. Nereden nasıl talimat var, neden ben seçildim bilmiyorum ama organize şekilde tutuklandığımı biliyorum.

“Böylece tutuklanmış oldum”

Savcılık sorgusunda sosyal medya paylaşımlarınız soruldu. Sorgu ve tutuklanma süreciniz nasıl geçti?

Savcı çokça soru sordu. Çok kişisel sorular da sordu, “Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili böyle mi düşünüyorsun?” da dedi. Karakolda ifadeyi reddetmiştim. Neye inanıyor, neyi düşünüyorsam söyledim. Bir buçuk saate kadar sürdü sorgu. Sonra savcı “Biraz dışarı çıkın” dedi. “Herhalde akşam yemeğine yetiştireceksiniz” dedim. O da güldü, “O işler öyle olmuyor” dedi. Beş dakika bile sürmedi kararın açıklanması, tutuklama talebiyle beni nöbetçi mahkemeye sevk ettiler.

Burada da hukuksuzluklar devam ediyor. Benim ifademden önce benim ifademi alan TEM şube polisleri savcılığın odasına girmişti. Onların 40 dakika kadar sohbetlerinden sonra ben ifadeye girdim. Nöbetçi hakim odasında da TEM şube polisleri vardı. Onların da benden önce hakimle söyleşisi oldu. Gelen hakim, dosyaya baktı, “Ben ağır ceza hakimi değilim ama dosyaya bakıyorum, bu tutuklamayı onuyorum” dedi ve kapattı. Ben böylece tutuklanmış oldum.

“Tek başıma kadınım, mahkeme salonunda 150’ye yakın polis vardı”

Cezaevi sürecinizde neler yaşandı?

Bursa’da tutuklandım. Şu anda Bursa’da kadın kapalı cezaevi var ama o dönemde siyasi tutsakların kalacağı cezaevi yoktu, yakın illere gönderiyorlardı. Ancak beni siyasi tutsaklara ayrı yer olmayan Bursa E Tipi Cezaevi’ne götürdüler. Normalde içeri girmeden kapıdan başka cezaevine sevk edilirmiş ama bende olmadı, beni alacakları tuttu. 8-9 gün gibi süre hücrede kaldım. Sonra Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’ne sevk edildim. 76 gün tutuklu kaldım. 11 Mayıs’ta ilk duruşmada tahliye edildim ama ceza da verildi.

İlk duruşmada tahliye edildiniz. Duruşma salonunda nasıl bir hava vardı?

Mahkeme de şu an bakınca daha korkunç görünüyor. Tek başıma bir kadınım, hiçbir örgütle bağlantım yok, politik olarak örgütsüzüm, örgüt davasından yargılanmıyorum ona rağmen küçücük bir mahkeme salonunda 150’ye yakın polis vardı, polis koridoru arasından geçmek zorunda kaldım. Orada artık “Pişmanım” dememi bekliyorlar ama benden böyle bir şey çıkmayınca cezanın devam edeceğini tahmin etmiştim.

Dört yıl sekiz ay ceza ile tahliye odum. Yurtdışı yasağım, adli kontrolüm yoktu, ki bu şimdi bakınca ilginç. O dönemler demek ki biraz daha umut varmış.

“Cezamın onandığı sisteme yüklenmemişti”

Yargıtay’ın cezanızı onamasının ardından neler yaşandı?

3 Mayıs 2017’de ikinci kez tutuklandım. Cezam çok daha önce onanmış ama UYAP’a bile girilmemiş, ben de avukatım da görmüyorduk. Teslim olma süresini geçirdiğim için yakalama kararı çıkmış, haberimiz yoktu. Bugün bakınca bu süreçlerin de bilinçli olduğunu, ekstra yıpratma istendiğini düşünüyorum. E-devlet’ten her şeyi görüyorsun, yargılamanın görülmemesi manidar geliyor.

Okulu bitirmek için bir dönemde 14 ders almıştım çünkü cezamın onanacağından emindim, mezun olayım diyordum. Yine bir sabah, 3 Mayıs 2017’de okuldan alındım ve kendimi tekrar cezaevinde buldum. 2019’un haziranında çıktım. Bir yıl da çıkınca denetimli serbestlik kapsamında imzaya gittim, salgın başlayınca imza sürem bitti.

“Beni alan polislerle karşılaşıyordum”

Tüm bu süreç sizin yaşamınızı nasıl etkiledi?

Çok olumsuz etkilendim.

Zaten cezanın onanacağını bildiğim için herkesin rahat rahat 7-8 ders aldığı bir dönemde, cezaevi sürecinden önce okul bitsin diye 14 ders aldım. Bir dönemde 14 ders zordur, bir yandan da cezaevi travmalarım, yargılama sürecim devam ediyordu.

Mudanya küçük bir yer. Beni alan polislerle göz göze geliyordum, gün içinde karşılaşıyorduk. Bunlar insanda baskı hissettiriyor, kendini güvende hissetmiyorsun. Geleceğe dair kaygılarımın yoğunlaştığı bir süreçti. Zaten 7-8 yıldır tanısı konmuş bir anksiyete hastasıydım, o dönemler çok daha korkunçtu.

Okulun içinde hocalarımla, arkadaşlarımla sorun yaşamadım. Çok da iyileştiren davranışlarla karşılaştım ama dışarıdaki baskı çok kötüydü. Beni alan polislerden birini Mudanya’da feribot iskelesine vermişlerdi. İlk kez onunla karşılaştığımda “Nasıl çıktın?” bakışı vardı ve çok tedirgin ediciydi.

İkinci kez alındığımda finallere girecektim. Sonra o kadar uğraşmama rağmen okulu bitiremedim. Okul havada kaldı. Ne olacak bilemiyorum. Mudanya’ya dönmek istemiyorum, oraya dönmek çok zor, aynı şeyleri yaşamak bir nebze. Salgının getirdiği çevrimiçi eğitimle okulu bitirmeye çalışıyorum. Ama benim için çok zor. Uzun yıllar geçti aradan, tekrar okula, derslere döndüm. Bir taraftan da gecikmiş şekilde hayatımı yönetmeye çalışıyorum.  Okulu bitirmek de zorundayım. Beni her anlamda cendereye alan süreç oldu. Hala daha bunun izlerini taşıyorum. Geriye yönelik bununla mücadele etmek zorundayım. Bir şekilde uğraşıyorum.

“Sözünü söylemeye devam etmek gerekiyor”

Twitter kullanmaya devam ediyorsunuz. Yazarken sözünüzü söylemekten imtina ettiğiniz oluyor mu?

Tweet atmaktan imtina ediyorum fakat sözümü kendimce söylemekten de geri kalmıyorum. Şöyle yapıyorum: Direkt, açık açık öyle mi böyle mi demektense, kendi üslubumla söylüyorum ama onlar anlayana kadar iş işten geçmiş oluyor. Bir taraftan da mücadele yollarım da genişledi. Dergi kurduk, onun genel yayın yönetmenliğini yapıyorum, orada da söylemek istediklerimi söylüyorum. Tweet atmıyorsun belki ama başka yerde ne söylemek istiyorsan buna devam ediyorsun. Çünkü söylemekle yükümlüsün bir yandan, hem kendi adına hem bu süreçleri yaşamış biri olarak. Bu süreçlerim 3-4 yıl öncesi ama 3-4 yılda bile o kadar eksiye doğru yol kat etmişiz ki, o dönemde bir nebze de olsa bir umut varmış. Bugün bakınca, artık insanların yaşadıkları hukuksuzları gördükçe birilerinin bunlar hakkında konuşması gerekiyor. Bunun yolunun ne olduğu çok önemli değil, tweet atarsın, yazarsın, sokak tiyatrosu yaparsın. Bir şekilde bir şey söylemeye devam etmek gerekiyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.