Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Haber takibindeki gazeteciye ters kelepçe ile gözaltı girişimi davasında üç polisin yargılanmasına başlandı

Gazeteci Beyza Kural’ı haber takibi sırasında engelleyen ve ters kelepçe takıp gözaltına almaya çalışan üç polis hakkında “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.

Beyza Kural’ın 6 Kasım 2015’te İstanbul Üniversitesi önündeki Yükseköğretim Kurulu (YÖK) protestosunu takibi sırasında ters kelepçe takılıp gözaltına alınması girişimine dair takipsizlik kararı verilmesi üzerine Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurulmuştu. AYM, 18 Şubat 2021’de yayımlanan kararında, Kural’ın ifade ve basın özgürlüklerinin ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar vermişti. AYM’nin, kararın yeniden yargılama yapılması için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine hükmetmesi üzerine üç polis hakkında dava açılmıştı.

Davanın Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmasına Kural, avukatı Meriç Eyüboğlu ile katılırken sanık polislerden, gazeteciye “Hiçbir şey eskisi gibi değil öğreteceğiz” diyen Y.Ş. iki avukatı ile geldi. Sanık polis K.A. ise duruşmanın sonuna doğru salona geldi. Duruşmayı aralarında Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, DİSK Basın-İş, P24, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği ve gazeteciler takip etti. 

Mahkeme başkanı, Kural ve avukatının duruşmaya katılma taleplerini kabul etti ve duruşmaya gelmeyen sanık polis N.D.’nin zorla getirilmesine karar verdi. Mahkeme, Kural’ın avukatının sanık polis Y.Ş. hakkında tehdit ve darp eylemleri yönünden ek savunma verilmesi talebini ise reddetti. Gelecek duruşma 24 Eyül’de yapılacak.

Sanık polis Y.Ş., davacının gazeteci olduğunu bilmediğini iddia etti

Duruşmada sanık polis Y.Ş., Kural’ın basın kartını göstermediğini iddia etti. Beyanda bulunan Kural ise olay günü yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Polisler tarafından yere yatırılan bir öğrenciyi kayda alırken tekrar sivil giyimli birkaç polis tarafından şiddetle itilerek öğrencilerden uzaklaştırıldım. Gazeteci olduğumu belirterek, kartımı gösterdim. Bu sırada kameram boynumda takılı kayıt almaya devam ediyordu. Sivil giyimli bir polis ‘Sana bir şey söyleyeyim mi, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dedi. Görüntülere de yansıdığı gibi vücut dili ve ses tonu oldukça tehditkârdı. Kameramı elime aldığımda da sertçe üzerime yürüdü kolumdan çekerek ve hırpalayarak gözaltı aracına götürdü. Bir yandan da ‘kartımı göstermediğimi’, ‘polislerin fotoğrafını çektiğimi’ bağırarak tekrarlıyordu ki bu anda çekilen ve dosyada da bulunan fotoğrafta görüldüğü gibi, o sırada kartım elimdeydi, polislerin fotoğrafını çekmek değil yaşananları kaydetmek çabasındaydım. AYM kararında da görüldüğü gibi polislerin fotoğrafını çekmekte beis yoktu. Gözaltı aracının yanında ters kelepçe takıldı ve bir polis elimden kartımı çekerek aldı. O sırada öğrenciler gözaltına alınmaya devam ediliyordu, ortalıkta bir kaos vardı ben elimden alınan kartımla derdimi anlatmaya çalışıyordum. Araç dolu olduğu için araca bindirilemedim ve kapısında  bekletildim, bu sırada diğer meslektaşlarıma sesimi duyurmaya çalıştım. Onlar da ısrarla gazeteci olduğumu belirtme çabasına girdi ve bunun sonucunda bir polis, bırakılmamı söyledi. Durum o kadar özensizdi ki kelepçemi bile çıkarmadılar, bunu belirttiğim bir polis etraftaki dükkanlardan bıçak alıp kesmemi söyledi. Bana verilmeyen kartımı daha sonra, orada olan bir gazeteci, polislerden aldı.”

“Gazetecilere yönelik yaygın, keyfiyeti ve dozu da çok artmış bir uygulama” 

Bu durumun gazeteci olarak işini yapmaya çalışırken karşılaştığı ilk ve son ihlal olmadığını ve sadece kendisinin başına gelmediğini belirten Kural, şöyle konuştu: “Bu, gazetecilere yönelik çok yaygın, keyfiyeti ve dozu da çok artmış bir uygulama. Benim yaşadıklarımdan tam bir ay önce Diyarbakır’da DİHA muhabiri Serhat Yüce haber takibindeyken bir polis yüzüne silah doğrultmuştu ancak beş yıl sonra açılan davada mahkeme polisin tehdit suçunu işlediğini belirtirken hükmün açıklanmasını geri bıraktı. 2015’te yaşanan bu örneklere yakın zamandan da katkı sunmak mümkün. 2 Şubat’ta İstanbul Kadıköy’de Boğaziçi Üniversitesi için yapılan eylemleri izleyen gazeteciler polis şiddetine uğradı. Aynı zamanda DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu Üyesi olan gazeteci Elif Akgül polislerce tartaklandı. 5 Mart’ta Van’da basın açıklamasını takip eden gazeteci Ruşen Takva’nın görüntü almasını engelleyen polis, Takva’ya tekme attı. 6 Mart’ta yine İstanbul’da haber takibinde olan fotomuhabiri Şener Yılmaz’a polis tokat attı, aynı gün bir başka polis ise gazeteci Fatoş Erdoğan’a ‘Seni gebertirim’ dedi. Yayımlanan son genelge de bu şiddete yeni ‘dayanak’ oldu. 1 Mayıs’ta İstanbul’da ve Ankara’da gazeteciler polislerce engellendi, Ankara’da polis, gazeteci Özge Uyanık’ın telefonunu yere attı. 1 Haziran’da Ankara’da Eryaman-Esat davası öncesi yapılan basın açıklamasını takip eden gazeteci Yıldız Tar’ı darp eden polis, telefonunu da elinden aldı.“

“Şikayetçi olduğumuzda takipsizlik kararları ile karşılaşıyoruz”

“Gazeteciler olarak özellikle alanda çalışırken engelleme, şiddet, gözaltına alınmak, görüntülerinin silinmeye zorlanması, ekipmanlara el konulması/zarar verilmesi gibi ihlallerle çok sıklıkla karşılaşıyoruz” diyen Kural, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yaşadıklarımız hakkında şikayetçi olduğumuzda takipsizlik kararları önümüze geliyor. Benim sürecim de önce böyle oldu. Polisler şikayetimiz üzerine meslektaşlarına birbirinin aynı beyanları verdi. ‘Kartımı göstermediğim, gazeteci olduğumu anlaşılınca bırakıldığım’ şeklindeki doğru olmayan ifade tüm aşamalarda yinelendi. Avrupa Konseyi’nin Türkiye hükümetine yönelttiği soruya Avrupa Konseyi Türkiye Daimi Temsilcisi’nin verdiği cevapta dahi ‘göstericilerin arasında yer aldığım, basın kartımı göstermemin hemen ardından serbest bırakıldığım’ iddia edildi. Takipsizlik kararı üzerine başvurduğumuz AYM ise insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının, ifade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün  ihlal edildiği kararı verdi ve dosya önünüze geldi. Ancak sanık polisler ihlal tespit edilen konularla değil  ‘iş ve çalışma hürriyetinin ihlali’ suçlamasıyla yargılanıyor. Öte yandan bu davaya konu olan olayın yaşandığı 6 Kasım 2015’te sadece bana değil, eylemi gerçekleştiren öğrencilere de şiddet uygulandı, onlara da ters kelepçe takıldı, öğrenciler gözaltı aracında biber gazı sıkıldığını anlattılar. Ancak sonuçta dava açılan yine öğrenciler oldu.”

“Gazetecilerin işlerini yaparken karşılaştıkları bu uygulamalar hiç normal değil. Bu davanın da bu noktada önemli olduğunu düşünüyorum. Söz konusu sadece ben ya da sanık konumundaki polisler değil” diyen Kural, “Umarım bu dava bu uygulamalara bir son vermek için bir adım olur” diyerek sözlerini tamamladı.

Duruşmanın sonuna doğru salona gelen sanık polis K.A., Kural’ın çevik kuvveti konuşlandıracakları yerde beklediğini söyleyip ters kelepçe takılmadığını iddia etti.

Avukat Meriç Eyüboğlu ise sanık polisin Kural’ı kolundan tuttuğu sırada elinde basın kartı olduğuna dair fotoğrafı gösterdi, soruşturmanın eksik yapıldığını belirtti. Eyüboğlu, sanık polis Y.Ş.’ye tehdit ve darp eylemleri nedeniyle ek savunma hakkı verilmesini talep etti ancak bu talep mahkeme heyeti tarafından reddedildi.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.