Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Taliban değişir mi?

Afganistan’da kolay bir şekilde iktidarı alan ve şeriat devleti ilan eden Taliban dünyaya 20 yıl önceki Taliban olmadıklarını söylüyor, Batı da bu sözlerin doğru olmasını temenni ediyor. Peki Taliban değişimde samimi mi? İstese de değişebilir mi?

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bugünkü yayının başlığı: “Taliban Değişir mi?” Aslında bu yayını, “Hayır, değişmez!” deyip beş saniyede noktalamak da mümkün; amax bu değişim kavramı üzerinden söylenecek çok husus var. Şöyle bir hava var ortada: Taliban değişmiş gibi yapıyor; mesela sözcüleri diyor ki: “20 yıl öncekinden çok farklıyız, merak etmeyin, kimseden intikam almayacağız, kan davası gütmeyeceğiz” vs.. Öte yandan yurtdışında da, Batı dünyasında ve medyasında da, Taliban’ın değişmiş olabileceği, değişmek zorunda kalacağı yolunda yorumlar var, röportajlar var, görsel malzemeler var; ama bunun aslında bir “mış gibi” olayı olduğunu hemen hemen herkes biliyor. Taliban’ın değişme şansı da çok fazla yok, niyeti de çok fazla yok bana göre ve karşı taraf da bunu biliyor; fakat Taliban’ın o iktidardan nasıl indirileceğini, birincisi: Bilmiyorlar –ya da bununla uğraşmak da istemiyorlar–; ikincisi: Taliban diyelim ki 20 yıl önceki gibi gitti; yerine kimle neyi nasıl yapacaklarını da bilmiyorlar. 

Normal şartlarda böyle bir şeyi Afganistan toplumunun kendisi yapabilmesi gerekiyordu; ama Afganistan, 50 yıla yakın bir süredir dünyanın tüm güçleri, süper güçleri ve yerel güçler tarafından, bölgesel güçler tarafından kendi başına bırakılmamış bir ülke. Dolayısıyla Afganistan’ın kendi içerisinde kendini toparlaması diye, kendi kaderini kendi eline alması diye bir şansı maalesef yok — uzun bir zamandır yok. Dolayısıyla Afganistan bir anlamda kaderine terk ediliyor ve kaderinde de şu anda Taliban var. Taliban da, zorlanmadan elde ettiği bu zaferi kolay kolay kaybetmek istemiyor ve öncelikle zamana ihtiyacı var; çünkü 20 yıldır iktidardan uzakta, bu iktidarını yeniden inşa etmesi için zaman gerekiyor; çünkü büyük bir ülke söz konusu, farklı vilayetler, farklı etnik gruplar söz konusu. Bütün bunları inşa edebilmesi, bir iktidar oluşturabilmesi – dikkat ederseniz devlet demiyorum, çünkü bir devlet inşası kolay kolay mümkün gözükmüyor– ama Taliban için öncelikli mesele, İktidarı, ülkenin yönetimini kontrol edebilmesi. 

Bu noktada karşısına birtakım çok âcil sorunlar çıkıyor. Birincisi, bölgesel güçlerin –ki içlerinde Çin gibi, Rusya gibi çok önemli ülkeler var; ama öte yandan Orta Asya Cumhuriyetleri, İran, Pakistan ve bir şekilde Hindistan gibi ülkeler de var–, bunların tepkisini üzerine çekmemesi gerekiyor, bunları rahatsız edecek bir şey yapmaması gerekiyor. Üstelik bunların katkısını, özellikle ekonomik anlamda, özellikle birtakım şeylerin inşa edilmesi anlamında, sermaye akışı anlamında bu güçlerin, yerel, bölgesel güçlerin katkısını elde etmek istiyor. Bu anlamda Taliban’ın Orta Asya Cumhuriyetleri, Çin, Rusya gibi ülkelerle iyi geçinmesi lâzım; bir ölçüde İran ve Pakistan için de aynı şey geçerli. Afganistan’ın bu ülkelerdeki İslamcılar için bir cazibe merkezi olmaması gerekiyor. Yani, Çin’in başında bir sorun var. Bu, özellikle Doğu Türkistan’da yaşayanlar ve bunların içerisinde İslamcılık belli bir güce sahip ve birtakım örgütlenmeler de var. Çin, Afganistan’ın bunları kontrol etmesini ve bunlara bir imkân sağlamamasını, bunlara destek olmamasını tercih edecek öncelikle. Benzer olay Orta Asya Cumhuriyetleri ve Rusya için de geçerli. Pakistan’ın durumu biraz daha farklı; çünkü Pakistan’ın en baştan beri zaten Taliban’ın en büyük destekçisi olduğunu biliyoruz; fakat şu da oldu: Pakistan Taliban’ı güçlendirirken, aynı zamanda kendi ülkesindeki İslamcı hareketleri de güçlendirdi ve bunlar zaman zaman Pakistan’daki rejime tehdit de oluşturdular; dolayısıyla o dengenin kurulabilmesi gerekiyor. Yani, “Afganistan içerisinde ne yaparsanız yapın, ama bizi çok da fazla istikrarsızlaştırmayın” şeklinde bir beklentisi olacak. İran için de bir ölçüde geçerli bu. İran’la öne çıkan bir diğer husus da Hazaralar’ın güvenliği meselesi, Hazaralar’ın başına bir şey gelmemesi meselesi İran için önemli. 

Şimdi, komşularla ilişkiler dışında, süper güçlerle, Batı’yla ve tabii ki ABD’yle en önemli mesele, burada El Kaide, IŞİD gibi yapıların yerleşip yerleşmeyeceği — ki geçmişteki müdahalelerin temel nedeni El Kaide ilişkisiydi. Bunlara izin verip vermeyeceği meselesi. Normal şartlarda Taliban’ın, bu 20 yıl önceki olaydan ders çıkartarak böyle şeylere açık bir şekilde girmeyeceğini düşünebiliriz. Hatta daha da ötesinde, özellikle IŞİD’in Taliban’la çatışma ihtimalinden de ciddi bir şekilde bahsediliyor. Dolayısıyla ABD ve Batı’nın gözünde Afganistan, küresel cihadcılığa zemin hazırlamadığı müddetçe kabul edilebilir bir rejim olacak. Her ülkenin öncelikleri, dünyanın dört bir tarafındaki yerel, bölgesel güçlerin, global güçlerin beklentileri genellikle Afganistan’ın kendilerinin başına dert olmaması ve kendi düşmanlarına sahip çıkmaması, onlara yataklık etmemesi. Bu, aslında Taliban’ın yapabileceği, en azından gizleyebileceği hususlar. 

Dolayısıyla, bölgesel, yerel ve uluslararası güçlerin, önümüzdeki dönemde Taliban’ı çok da fazla rahatsız etmelerini beklemek gerçekçi olmaz. Bunun öncelikle şartı, kendilerine bir tehdidin gelmemesi; bir diğeri de tabii ki, Taliban’ın uygulamalarında –İslam Devleti ilan ettiler biliyorsunuz; İslam Emirliği, Şerîat Devleti, artık ne derseniz deyin–, bunu hayata geçirirken kendi kamuoylarını rahatsız edecek birtakım görüntülerin, olayların yaşanmaması. Özellikle bu noktada kadınlar karşımıza çıkıyor; fakat daha ilk günden –her ne kadar birtakım değişiklikler, mesela Taliban sözcülerinin yaptığı, hastanede çalışan kadınların çalışmaya devam etmesi çağrısı gibi ufak tefek şeyler olabilse de– kız öğrencilerin okula gidip gitmeyeceği konusunda çok net bir tavrı şu âna kadar almadılar. Böyle birtakım işaretler var; fakat Taliban’ın daha önce olduğu gibi bu sefer de kendi şerîatçılık iddiasını esas olarak kadınları mağdur ederek alacağını beklemek hiç şaşırtıcı olmayacak. 

Birtakım esnemeler olabilir, birtakım küçük çaplı rötuşlar olabilir ve bunlar bir tür, değiştiği yolunda işaretler olarak görülebilir; fakat Taliban’ın bu perspektifiyle, şu âna kadar dile getirdiklerinin hepsinde tavizsiz bir şerîat uygulama iddiası var. Şerîat derken, tabii ki herkesin şerîatı kendine. Taliban’ın şerîattan anladığının çok katı, çok geride kalmış birtakım şeyler olduğunu daha önce yaşananlardan biliyoruz. Bir diğer husus da, içeride Taliban’a yönelik nasıl bir direniş olacağı ya da nasıl bir bîat, teslimiyet olacağı meselesi… Eğer Afganistan kamuoyu Taliban’a teslim olursa, kaderine razı olursa, Taliban çok da fazla değişme imajı vermek zorunda kalmayabilir; fakat içeride belli direnişler yaşanırsa işin rengi değişebilir. Tabii ki burada direniş derken, öncelikle şu anda Pençşir Vadisi’nde olması beklenen Ahmed Mesud’un başını çekebileceği bir direnişten söz ediliyor. Bu, bayağı etnik temelli bir direniş olur ve bir tür iç savaş işareti olabilir. Böyle bir şey söz konusu olursa, Taliban’ın daha da sertleşeceğini düşünmek lâzım. İçerideyse, özellikle başkent Kâbil’de –ki orada çok ciddi bir nüfus artışı yaşandı ve bir orta sınıflaşma oldu; internetin de girmesiyle, cep telefonlarıyla beraber, bir tür küreselleşmeye eklemlenme de oldu–, özellikle başkentte ve başkentten sonra gelen merkezlerde, büyük kentlerde –Afganistan’ın metropolleri diyelim hadi–, oralardaki kesimlerle nasıl bir ilişki kuracakları önemli olacak. İşte değişimin esas sınanacağı alan buralar olacak ve buralardaki insanların son yirmi yılda benimsedikleri yaşam tarzlarına, aldıkları eğitimin gereği yaptıkları hareketlere, şunlara bunlara Taliban müdahil olacak mı olmayacak mı? Bence olacak. Hemen olmasa bile kademeli bir şekilde olacak. Burada tabii ki sorun, buna insanların nasıl bir cevap vereceği. 

İran’da bir deneyim var: İran’ın devrimden sonra yıllardır kapalı bir topluma doğru dönüştürülmesi; özellikle kadınlara çıkartılan yasaklarla beraber İran toplumu, İran’ın orta sınıfları diyelim ya da rejimin uygulamalarından memnun olmayanlar, evlerde bir karşı-toplum inşa edebildiler; yani kendilerine nefes alacak alan olarak evleri bulabildiler — ki İran buna müsait bir kültüre ve geleneğe sahipti. Afganistan’da bunun olabileceğini çok fazla sanmıyorum. Afganistan’da sosyalleşmenin alanı esas olarak şehirlerin kendisiydi son dönemde. Şimdi, evlerde sosyalleşme, evlerde kendi yaşamlarını sürdürme çabasında çok zorlanacaklarını düşünüyorum ve bunlara Taliban yönetiminin çok daha hızlı ve sert bir şekilde müdahale edebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla, bu değişimin en çok sınanacağı alan, gündelik yaşam ve özellikle de Afganistan’ın, başkent başta olmak üzere metropollerindeki hal ve tutumları olacak devletin. Afganistan’da devlet demeyelim, tam devlet yok ve şimdiden gelen haberler birtakım insan avlarının başladığı yolunda. Normal şartlarda “Kimseden bir intikam alma derdimiz yok, herkes işinin başına dönsün, biz Afganistan’ı kurtarmaya geldik” diyen bir Taliban var; ama buna özellikle Afganistan’da yaşayanlar, Afganlar buna inanmıyor. Uluslararası kamuoyu ise, özellikle Batılı ülkelerin yöneticileri önemsiyormuş gibi yapıyor; Çin ve Rusya gibi bölgesel güçler ise aslında bunları çok fazla önemsiyor da değiller. Onlar için, Afganistan’da Taliban yönetiminin kendi vatandaşlarına, insanlarına nasıl davrandıkları çok da önemli değil. Batı önemsiyormuş gibi yapıyor, ama mümkün olduğu kadar kötü şeyleri duymak istemiyor, istemeyecek; fakat bazı şeyler bir şekilde onların gündemine girecek; özellikle de kadın örgütlenmeleri başta olmak üzere –buna LGBT-İ örgütlenmelerini de katmak lâzım– küresel alanda büyük bir kampanyanın şimdiden başlamakta olduğunu görüyoruz ve uluslararası sivil bir takip olacak: Taliban yönetimini bu sivil yapılar takip edecek; bunların raporları, bunların çağrıları, kampanyaları bazı devletleri bir şeyler yapmaya sevk edebilir. 

Fakat şu hâliyle bakıldığı zaman, bence tercih edilen utanç verici bir durum var; o da, Taliban değişmiş gibi yapıyor ama, “Değiştim” derken de sınırlı bir değişimden bahsediyor; Batı’da da, “Hadi bir şans verelim, değişmekten başka şansları zaten yok, mecburen uyum sağlayacaklar, uyum sağlayamazlarsa zaten kendiliğinden yok olurlar “gibi, olayları akışına bırakmak gibi bir yaklaşımları var. Şimdi, bu yayın öncesinde Washington Post’ta Sammy Westfall’un kapsamlı bir yazısını okudum; geçmişle kıyaslıyor ve yirmi yıl önce de Taliban’ın bugün söylediklerine benzer şeyler söylediğini hatırlatıyor örnekler vererek; yine “Kimseden intikam almayacağız”, yine “Kimseye müdahil olmayacağız” gibi iddialar; “Batı’yla hiçbir derdimiz yok, başka ülkelerle, hatta modern dünyayla bir derdimiz yok, biz kendi işimize bakıyoruz, biz Afganistan’ı yeniden şerîat temelinde inşa edeceğiz” demişlerdi ve ondan sonra yaşananlar ortada. Hatta bu yazıda birtakım alıntılar var, o alıntılardaki sözleri 20 yıl önce söyleyenlerin bazıları bugün hâlâ önemli pozisyonlarda; mesela, bunlardan birisi Dışişleri Bakan Yardımcısı’ymış 96’da: Muhammed Abbas Stanikzay, zor bir soyadı var, soyadı demeyelim de, son ismi var. Onun, dışişleri bakan yardımcısı olarak söyledikleri ve sonradan bunların hayata geçmemesi örneği var. Bu kişi şu anda Taliban’ın siyasî bürosunun başına gelmiş, yani alabildiğine terfi etmiş. Büyük ölçüde aynı kadrolarla, aynı oyunun bir tekrarı var. 1996’da iktidara geldiklerinde söyledikleriyle bugün söyledikleri arasında çok fark yok. Herkese birtakım teminatlar verme, ama sonra kendi bildiklerini yapmaya çalışma. 

Tabii, burada şunu özellikle vurgulamak lâzım: Demokrasi yok, sivil toplum yok, şerîat yönetimi gibi bir iddia var ve bu da ne demektir? Kendi uleması, mollaları, yöneticileri, Taliban yöneticileri Afganistan için neyin iyi, neyin doğru olduğuna karar verecek, vatandaşların şikâyet mekanizmaları olmayacak ya da etkili olmayacak, yönetime katılım imkânı olmayacak, belli ki seçimler de olmayacak; olsa bile tamamen göstermelik olacak. Böyle bir yerden değişimin çıkmasını çok fazla beklemek mümkün değil. Şu hâliyle bakıldığı zaman, Afganistan halkı –içinde birden fazla etnik grubun ayrı ayrı ağırlıkları olduğu için Afganistan halkları da diyebiliriz–, tam anlamıyla Taliban’ın insafına terk edilmiş durumda ve dışarıdan bakanlar “ummak istiyorlar”. Ben bunu çok kullanırım biliyorsunuz, Taliban’ın değişmek zorunda kaldığını “ummak istiyorlar”; bu çok gerçekçi bir şey değil. Değişmediğinin anlaşıldığı anda neyi nasıl yapacaklar? Açıkçası, birçok şey için çok geç kalınmış olabilir. Bitirmeden, bugün birçoğunuz görmüştür; “Cumhuriyet Kadınları Derneği” diye bir yapının açıklaması var. Yani, Taliban anti-emperyalist zafer ilan etmiş ve orada artık her şey Afganistan için çok iyi olacakmış, özetle bu. Cumhuriyet Kadınları gibi bir adı olan bir dernek adına bir profesör imzasıyla yayımlanmış bir açıklama bu. Bu da bize, Taliban’ın işinin aslında bir yerde ne kadar da kolay olduğunu gösteriyor. Herkes bir yerinden Taliban rejimini kabullenmek için kendince bahaneler arıyor ve buluyor, bulduğunu sanıyor.

İşte burada da Cumhuriyet Kadınları gibi bir isme sahip olup, Taliban’ı anti-emperyalist –nasıl bir şeyse o Taliban’ın anti emperyalizmi? – yani bundan daha büyük bir yalan olamaz; çünkü Amerika’nın, NATO’nun ülkeyi terk etmesine yol açmış olabilir, fakat Taliban’ın orada o gücünü kendi başına, kendi Afgan halkından aldığı desteklerle inşa ettiğini düşünmek herhalde çok saflık olur. Birtakım farklı güçlerin kendi aralarındaki çekişmesinden yararlanarak, sırtını bir başka güce ya da güçlere vererek iktidara gelmiş. Zaten burada NATO’nun çekilmesi, esas olarak ABD’nin çekilmesi de Taliban’ın çok güçlü olmasından dolayı değil; artık bir yerde bu işe bir son vermek istemelerinden kaynaklanıyor. Yani kazanan bir Taliban yok, oradan emperyalistleri söküp atmış bir Taliban yok. Emperyalistlerin, “Artık bu kadar yeter, buradan bir şey çıkmayacak, daha fazla para harcamayalım” diye oradan çekip gitmeleri var. Ne gidenin ne de gelenin yanında olmadan da Afganistan’a bakmak mümkün; ama bu tür akıl yürütmelerle Taliban rejimini destekleyenler olduğu müddetçe, Taliban’ın işinin çok da zor olmayacağını tahmin etmek zor değil. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.