Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın gittikçe derinleşen inandırıcılık krizi

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. Erdoğan’ın yönetememe krizinden, Erdoğan’ın krizinden yıllardır bahsediyorum ve bu nedenle de benimle çok dalga geçen oluyor; ama benimle dalga geçilmesi ve benim de ısrarla bunu söylüyor olmam, bıktırıcı bir şekilde söylüyor olmam, krizin var olmadığı anlamına gelmiyor ve kriz hakikaten derinleşiyor. Artık daha fazla derinleşecek hâli de kalmamış olabilir. Bugün yine bu minvalden gidelim ve kendimle dalga geçme pahasına bugünkü yayının başlığına yine bir kriz koydum. Erdoğan’la beraber bu sefer inandırıcılık krizi var. Aslında Erdoğan’ın yaşadığı krizin önemli bir boyutu bu. Erdoğan yönetemedikçe, başaramadıkça ve ülkede işler daha da kötüye gittikçe, artık insanları ikna edemez oldu, onları heyecanlandıramaz, sözleriyle onları etkileyemez oldu ve bu da Erdoğan’ın siyasî hayatındaki en büyük özelliklerinden birini kaybetmesi anlamına geliyor. Şimdi, şöyle bir şey var — siyasetçilerin hepsi şunu hedefler: İnsanların hem aklına hem de kalplerine hitap edebilmek; onları hem kalplerinden hem de zihinlerinden yakalayabilmek. Ama tercihen siyaset, esas olarak zihin üzerinden kurulan, insanlara işlerin iyi gideceğini vaat ederek yapılan bir iş — öyle söyleyelim. Dolayısıyla öncelikle insanlara, “Benim partimi seçerseniz ya da beni seçerseniz sizin de çıkarınıza olacak,” deme işi; ama aynı zamanda, özellikle popülist siyasetlerde insanların sizi sevmesini de sağlamaya çalışırsınız, insanların size bağlanmasını da sağlamaya çalışırsınız. 

Erdoğan’ın siyasetine baktığınız zaman, genellikle onun kurduğu ilişkinin bir gönül bağı olduğu sanıldı, İslâmî hareketten gelmesi nedeniyle bunun daha çok ideolojik bir mesele olduğu; AKP’nin ve Erdoğan’ın yükselişinin ve uzun süre iktidarda kalmasının ana nedeninin bu olduğu sanıldı; yani “İnsanlar gönül bağıyla bağlılar, o ne yaparsa yapsın hep ona oy verirler, ona bağlı olup sevdikleri için peşinden giderler ve dolayısıyla Erdoğan bunu muhafaza ettiği sürece iktidarda da kalır” şeklinde bir anlatı var. Fakat burada çok ciddi bir şey ıskalandı, ıskalanıyor; o da onunla gönül bağı olan insanların aslında sadece körü körüne sevmedikleri, aynı zamanda onun kendi çıkarlarını düşündüğünü düşündükleri için ona destek olmaları, onun yanında olmaları. Yani bu sadece ve sadece bir “gönül işi” değildi. “Gönül işi”, biliyorsunuz son yerel seçimde belediyecilik sloganlarıydı. Kendi yaptıklarını bir gönül işi olarak tarif ettiler; ama ne oldu? Çok büyük bir fiyaskoyla karşılaştılar; çünkü olayın artık sadece gönül işiyle olmadığını gördük. Son yerel seçimler bize bunu gösterdi. İnsanlara artık sadece sevmek yetmiyor; aynı zamanda, zaten hep öyleydi, ama eskiden hem sevip hem de güveniyorlardı, inandırıcı buluyorlardı ve onun kendilerini daha iyi koşullara kavuşturacağını düşünüyorlardı, ikisi iç içe geçmişti. Şimdi, bence çok ciddi bir sorunu var Erdoğan’ın; kendisini çok sevenler bile artık Erdoğan’a inanmıyor. Erdoğan onları heyecanlandıramıyor, Erdoğan onların ileriye umutla bakmasını sağlayamıyor. Burada aslında trajik bir olay yaşanıyor. Erdoğan bunu ne derece yaşıyor bilmiyorum; ama özellikle onu sevenlerde çok ciddi trajedilerin yaşandığını biliyorum. İstemeye istemeye Erdoğan’dan kopan çok insan var ve bunların sayısı daha da artacak; çünkü Erdoğan’la kazançlarını artırma imkânları ellerinden kalktığı gibi, kazançlarını muhafaza etme imkânı da artık yok ve kazandıkları her şey her geçen gün eriyor. Şimdi buradan, doğrudan ekonomiye gelmek istiyorum. İşin aslı da zaten bu. İnsanların büyük ölçüde, dünyada ve Türkiye’de de seçmen tercihlerinde birinci derecede belirleyici olan ekonomik koşullardır ve bir siyasî partinin ya da liderin kendilerine ekonomik olarak ne vaat ettiği, bunun kendilerine ekonomik olarak olumlu mu olumsuz mu yansıyacağı hesabı vardır. Erdoğan uzun süre kendisine destek verenleri ekonomik anlamda rahatlatacak, tatmin edecek birtakım şeyler yaptı. Bunu yaparken özellikle alt sınıflara devlet eliyle ya doğrudan devletin kendi imkânlarıyla ya da belediyeler ve birtakım vakıflar aracılığıyla, kimi durumda cemaatler aracılığıyla, bazı temel ihtiyaçların karşılanması gibi, öğrencilere yurt gibi, sağlık hizmetleri gibi hizmetlerle onları belli anlamlarda maddi olarak da tatmin etmeyi bildi ve bu maddi tatmine ek olarak da Erdoğan onların kalplerine, gönüllerine hitap etmeye çalıştı, aralarına girdi, içlerine girdi. Hatırlıyorum, onun 2007 seçimlerindeki mitinglerinin çoğunu yerinde izlemiştim; Erdoğan’ın orada insanlarla kurduğu doğrudan ilişkilere çok ciddi bir şekilde tanığım; ama ne zamandan beri Erdoğan bunu yapmıyor. Senede bir iki kere göstermelik birtakım halkla buluşmalar gerçekleştiriyor ve artık halkla arasında bir kere hep korumalar, ama aynı zamanda da devlet erkânı var. Devletle parti içi içe geçtiği için zaten böyle bir durumla karşı karşıyayız. Erdoğan bir kere bütün bu süreçte, özellikle başkanlıkla beraber, halkla ilişkilerini tamamen protokoller üzerinden yapmaya ya da organize birtakım olaylar –mesela saraya çağrılan gençler ya da belli meslek grupları vs. – üzerinden yapmaya başladı. Bir ara muhtarlar vardı, biliyorsunuz, muhtarlarla toplantılar; ama bunların hepsi organize olaylar, yani öyle kendiliğinden gelişen, halkın içine girmesinin, halkla doğrudan temas kurmasının alabildiğine azaldığını görüyoruz. Burada da birtakım güvenlik gerekçeleri muhakkak vardır; ama bunlara çözüm bulunması pekâlâ mümkünken, Erdoğan o mesafeyi tercih eder oldu. Burada, gönül meselesinde de çok ciddi bir aşınmanın ve gerilemenin olduğunu düşünüyorum. 

Genellikle bu şöyle oluyor: Önce insanlar Erdoğan’a inanmaktan vazgeçiyorlar. Yani buna şöyle diyorum ben: Seviyorlar belki, ama artık inanmıyorlar. Onun kendilerini daha iyi yerlere götürebileceği konusunda umutları kalmıyor; çünkü ellerindeki paraları eriyor, imkânları eriyor. Bu noktada, bu yayında bana ilham veren olayı da söyleyeyim: Salgın nedeniyle artık toplu taşımayı çok fazla kullanamıyorum maalesef; halbuki çok sevdiğim bir şey, bir de İstanbul’da aslında toplu taşıma özel araçla gidip gelmekten çok daha gerçekçi bir şey; daha az yorucu ve daha hızlı, ama salgından dolayı bunu azalttık, en azından ben azalttım ve burada da sabahları işe gelirken radyoda, Kafa Radyo’da Güçlü Mete’yi dinliyorum hafta içleri. O geçen gün doların 9 lirayı aşması üzerine şu hatırlatmayı yaptı: “2016 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan insanlardan yastık altındaki dolarları çıkartmalarını istemişti ve dolara yatıran kaybeder demişti” diye hatırlattı. Zaman zaman bu tür şeyleri yaptığını biliyoruz, o somut olarak 2016 dedi ve baktım, 2016’da dolar, ocak ayında 3,60’mış, sonra biraz inmiş ve aralığı 3,51 ile kapatmış. Şimdi dolar, ben bu kaydı yaparken 9,20’yi aşmıştı ve insanlar 10 vs. demeye başladılar, yıl bitmeden 10’u bulur muyuz? Buluruz diyenler var vs..

Dolar neden çıkıyor neden iniyor? Bütün bunlar ayrı bir tartışma konusu ve benim uzmanlık alanımın dışında; ama en azından şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir zamanların Erdoğan’ı insanlardan dolarlarını bozdurmasını istediği zaman, bu büyük ölçüde karşılık bulabilirdi. Çünkü Erdoğan’ın bir inandırıcılığı vardı ve insanlar o, “Dolara yatıran kaybeder” dediği zaman, “Gerçekten kaybederiz” deyip bozdurma ihtimali, en azından ona inanan insanlarda çok ciddi bir şekilde olabilirdi; ama artık olmuyor. İnsanlar tam tersine dolara veya dövize yöneliyorlar. Burada tabii dil kullanımında çok önemli bir olay var: Artan dolar değil, düşen Türk lirası. Yani, bizim paramızın değeri düşüyor, başkalarının paralarının arttığı yok. Dünyanın dört bir tarafında doların ya da euro’nun çok büyük sıçramalar yaptığını görmüyoruz, sorun bizde ve sorun tabii ki burada ekonomi yönetiminde ve ekonomi yönetiminin başında olan Erdoğan’da. Bütün bunların hepsi tüm kamuoyunun gözleri önünde oluyor ve bu anlamda baktığı zaman, insanlar sevseler bile artık Erdoğan’a inanmıyorlar ve belli bir aşamadan sonra, ona inanmaktan vazgeçenlerin belli bir süre sonra onu sevmekten de vazgeçebildiklerini görüyoruz. Mesela şimdi yeni partiler, AKP’den kopan partilerdeki insanların büyük bir kısmı belli bir aşamaya kadar Erdoğan’ı aynı zamanda seven insanlardı; ama belli bir aşamadan sonra o kopuşu yaşadılar, inandırıcılık sorununu da yaşadılar ve daha sonra, önce aklen sonra da kalben Erdoğan’dan koptular. Erdoğan’ın bunu telafi etmesi mümkün mü? Tekrar kalplerini kazanabilir mi? Daha doğrusu, öncelikle yapması gereken insanların zihinlerine hitap edebilir mi? İnsanların çıkarlarına hitap edebilir mi? Onlara bu dünyada daha iyi bir yaşam standardı vaat edebilir mi? Edemiyor. Arada sırada verdiği birtakım müjdeler var; bu müjdelerin hemen hemen hepsi fos çıktı. Birtakım şeyleri söylüyor, “Çok önemli açıklamalar yapacağız” deyip insanların ilgisini toplamaya çalışıyor; sonra çok sıradan şeylerle karşılaşıyoruz ve bunları da tüketti. Bir kere sürekli medyaya çıkarak ve aynı anda bütün medyada görünerek, her konuda konuşarak, her konuda bir şeyler söylemesi, ama bunların büyük bir kısmının gerçekleşmediğine insanların tanık olması olayı…

Erdoğan kendi inşa ettiği efsanesini kendi eliyle bozmaya başladı. Tabii ki burada, “dış güçler, iç güçler, yağmacılar, fırsatçılar, şunlar bunlar, faiz lobisi” gibi kendine günah keçileri arıyor; ama kamuoyu çıplak gözle baktığı zaman bütün bunları görüyor ve artık Erdoğan’ın kendilerine sunabileceği pek bir şey kalmıyor, her geçen gün daha da azalıyor ve söylediği şeylerin çoğu doğru çıkmıyor, verdiği vaatlerin çoğu doğru çıkmıyor. Mesela: “Verin yetkiyi, ekonomiyi şahlandıralım!” dedi Başkanlık sistemi için — ki Başkanlık sistemi bence Erdoğan’ın başlı başına kendi efsanesini sonlandırmasıdır; yani, onu çıkarabileceği kadar yukarı çıkardı ve oradan büyük bir hızla aşağıya inmeye çalışıyor. Şurası muhakkak, Başkanlık sistemi olmayıp da yine eski sistemle devam etseydik işler daha iyi olacak mıydı? Sanmıyorum, ama Başkanlık sistemiyle beraber ülkedeki kurumların iyice içi boşaldı, az da olsa kalan birtakım denge denetleme mekanizmaları iyice devre dışı kaldı, Meclis iyice devre dışı kaldı. Bu arada tabii, medyanın tamamına iktidar çöktü; tamamı olmasa bile büyük bir kısmına iktidar çöktü ve orada da insanların gerçeklerle ilişki kurabilmesinin önünü tıkamaya çalıştı; fakat sosyal medya alanında bu gerçekler dolaşıma ciddi bir şekilde girebildi ve Başkanlık sistemiyle beraber Erdoğan kendi çöküşünü hızlandırdı. Artık onun çıkıp söylediği şeylere, verdiği vaatlere… ki artık çok da vaatte bulunamıyor farkındaysanız; mesela, söylediği şeylerin hiçbirisi gerçekleşmediği gibi, insanlar her gün yeni bir kötü haberle karşılaşıyor. Mesela ne oluyor? Bugün biliyoruz ki akşam akaryakıta zam gelecek, büyük bir zam gelecek. Acaba Erdoğan bunun ne kadarını doğrudan pompalara yansıtacak? O yansıyanlar insanların hayatına nasıl yansıyacak ve bu kış nasıl geçecek? Şimdi burada, istediğiniz kadar, “Tüm dünyada enerji sorunu var vs. şu bu” deyin, ama sonuçta insanlar size bakıyorlar ve onların muhatap aldığı kişi sizsiniz. Bir de Başkanlık sistemiyle beraber, aradaki muhtemel bütün potansiyel günah keçilerini de elemişsiniz ve her şeyin sorumlusu olarak tek başınıza duruyorsunuz. Her ne kadar Erdoğan başarısızlıkların hiçbirisinin sorumluluğunu üstlenmese de, insanlar bu başarısızlıkların doğrudan sorumlusunun o olduğunu da biliyorlar. Zaten bu üstlenmeme hâli de onun inandırıcılığını iyice azaltıyor.

Evet, sonuçta kendi efsanesini kendisi bozan; insanların sevgisini, belli bir kesimin sevgisini hâlâ koruyabilse de bunların da çok uzun vadeli olmadığı anlaşılan bir liderle karşı karşıyayız. Bundan sonra bunu döndürebilmesi imkânı olduğunu hiçbir şekilde sanmıyorum. Belki biraz daha uzatabilecektir, artık bütün formülleri tüketmiş gibi duruyor. Burada belki yapabileceği tek şey kendine yeni, taze birtakım müttefikler bulabilmektir; var mı böyle bir müttefik? İsterseniz onu da yarın konuşalım ve “Erdoğan kendine yeni müttefikler bulabilir mi, onlarla beraber birtakım yeni beyaz sayfalar açabilir mi?” sorusuna da yarın bakalım. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.