Müze Gazhane, geçirdiği restorasyonlar sonrası geçen yazın başlarında yeniden kullanıma açılmış ve açıldığı günden itibaren de birçok etkinliğin ev sahipliğini üstlenmişti. Bu etkinliklerden birisi de 212 Photography‘nin İstanbul kapsamında düzenlediği Kadın Bakışı/Female Gaze sergisi olmuştu. Biz de sergiyi büyük bir keyifle ziyaret etmiş ve ziyaretimiz sırasında da “Sahi nedir bu Kadın Bakışı?” diye düşünmeden edememiştik.
Sahi nedir bu Kadın Bakışı?
Kadın Bakışı akımı, kadınların hissettiği duyguları ve kendilerine ait hikayelerini derinlikli bir şekilde aktarma ihtiyacı sonucu ortaya çıktı. Sanatlarını ortaya koyarken nesneleştirilmekten sıkılan kadınların ortaya çıkarttığı bu akımı, sektörlerde var olan güç dengesizliğine bir tepki gösterme biçimi olarak nitelendirebiliriz. Kadın Bakışı, kadınları, kadın deneyimleri üzerinden aktarır ve bir nevi kadınların kendi bedenleri hakkında konuşma biçimidir. Bu akımı senarist, yazar, akademisyen Feride Çiçekoğlu, oyuncu, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni Sedef Ecer ve edebiyatçı, yazar, akademisyen Müge İplikçi ile konuştuk ve onların bu akıma dair film ve kitap önerilerini sizin için derledik.
Kadın Bakışı kökenini yazar ve sanat eleştirmeni John Berger’in 1972 yılında BBC için hazırladığı Ways of Seeing (Görme Biçimleri) isimli dört bölümlük serisinde yaptığı eril bakış eleştirisi ve Laura Mulvey’in çalışmalarından alan film teoremi. Feminist sinema akımının öncüsü Mulvey, “Görsel Zevk ve Anlatı” adlı makalesi ile klasik Hollywood sinemasını ve ekrandaki kadınların “arzu nesnesi” olarak gösterilmesini eleştirmişti.
Hollywood filmlerinin kadınları metalaştırdığı üzerine duyduğu rahatsızlığı dile getiren Mulvey, sanatlarını ortaya koyarken nesneleştirilmekten ve sadece yüzeysel bir seks objesi olarak görülmekten sıkılanlara öncü oldu. Böylece kadınların hissettiği duyguları, kendilerine ait hikayelerini derinlikli bir şekilde aktarma ihtiyacı “Kadın Bakışı” akımını oluşturdu. Karşı tarafı nesneleştirmeyen, modern güzellik standartlarını reddeden ve duygulara odaklanan bu akım, sadece “kadın elinden çıkan işler” demek değildir. Çünkü bu akımda ortaya konulan estetik anlayış, cinsiyetlerle tanımlanmaz.
Bu akımı oyun yazarı, tiyatro yönetmeni Sedef Ecer ve senarist, yazar, akademisyen Feride Çiçekoğlu ile konuştuk. Kendilerine, “Size göre sinemada Kadın Bakışı nedir?” diye sorduk.
“Bazen bir erkek yönetmen de bir hikayeyi kadın bakışı ile ele alabilir”
Sedef Ecer, sorumuza şöyle yanıt verdi: “Kadınlarla erkeklerin hikaye anlatma biçimleri ya da yöntemleri elbette biyolojik sebeplerle ayrılmıyor. Tecrübeleri farklı olduğu ve öyküleri kendi yaşadıkları yerden anlattıkları için değişiyor. Herkes aynı olayı kendi yaşadığı yerden okur. Zaten iki kadın yönetmenin de aynı hikayeye bakışı farklıdır ama işin içine bir de cinsiyet farkının dayattığı unsurlar girince yaşanan deneyim daha da uzak olabiliyor. Ama bazen bir erkek yönetmen de bir hikayeyi Kadın Bakışı ile anlatabilir.”
“Alışılagelen erkek bakış açısının dışında, tensel olarak hissedebileceğiniz filmler”
Feride Çiçekoğlu ise aynı soruya, “Patriarkayı temsilen erkek gözünden ve erkek sesinden izleyip dinlemeye o kadar alışkınız ki 20. yüzyıldan gelen baskın kültürle onun dışındaki anlatıları hemen hissedebiliyoruz. İlle de ‘kadın’ diye bipolar, iki uçlu bir etiketleme yapmayalım. Toksik erkeklik dışında çokça seçenek var” karşılığını verdi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Çiçekoğlu ayrıca kadınların yönettiği filmlerin genellikle fark yarattığını düşünse de verdiği “Kathryn Bigelow-The Hurt Locker” örneğiyle hikaye yaratıcısının cinsiyetinin önemsizliğini hatırlattı.
Çiçekoğlu, Kadın Bakışı temasını yansıttığını düşündüğü filmleri ise “alışılagelen erkek bakış açısının dışında, tensel olarak hissedebileceğimiz, kadınların sesini hem mecazi hem de gerçek anlamda duyuran filmler” olarak tanımladı ve şu üç örneği verdi: Fish Tank – Andrea Arnold, In a World – Lake Bell, Nomadland – Chloe Zhao.
Ecer, “Filmin, sadece bir kadın tarafından ortaya konulmuş olması yeterli midir?” sorusuna, “Tabii ki değildir. Unutmayalım ki feminist erkekler olduğu gibi, mizojin kadınlar da vardır. Benim eşim ve oğullarım birçok kadından daha feminist” cevabını verdi. Kadınların yönettiği filmlerin fark yaratıp yaratmadığı yönündeki düşüncelerini de aktaran Ecer, “Mesela Virginia Woolf’tan esinlenen Beschdel testi vardır, bunu kadın ve erkek yönetmenlerin işlerine uygulayınca sonuçlar farklı çıkıyor. Testin üç etabını izlediğiniz filmlere uygulamanızı öneririm. Bir, filmde (ismi olan) iki kadın karakter var mı? İki, kadınların bir erkek olmadan birileriyle konuştukları sahneler var mı? Üç, bir erkekten söz etmeden iletişim kurabiliyorlar mı?” dedi.
Mako Mori ve Lamba testlerini de örnekler vererek açıklayan Ecer, “Mako Mori’de filmde en az bir güçlü kadın karakter olacak. Diğer karakterlerin anlatısına girmekle yetinmeyecek, kendine ait bir hikayesi olacak. Bu hikaye bir erkek karakterin hikayesini güçlendirmek için yazılmış olmayacak ve erkek karakterin draması bu içinde boğulmayacak. En komiği de ‘Lamba.’ Senaryodan kadın karakteri çıkartıp yerine bir lamba koyuyorsunuz ve hikaye değişmiyor. İnanmayacaksınız ama birçok film (bazı James Bond ve Süperman filmleri de dahil) bu testi geçemiyor!” diye konuştu.
“Baş karakterlerinin kadın oluşu, hikayelerinin kadın karakterin bakış açısından anlatılması, ataerkil yapıyı sorgulaması. Bunlar öze dair kriterler. Biçime dair kriterler de filmlerindeki sahnelerin kadın bedeninin deneyimlediği duyuların seyirciye geçecek şekilde çekilmiş olması, röntgenci bir kamera değil, empatik bir kamera kullanmaları” diyen Ecer, aklına ilk gelen birkaç yönetmeni örnek verdi: Céline Sciamma, Jane Campion, Yeşim Ustaoğlu, Pelin Esmer. Bu isimleri seçme nedeni olarak da “Kadın karakterlerinin senaryodaki derinliğine, ardından da peliküle aktarma biçimlerine dikkat ettim” dedi.
Peki, “Edebiyatta Kadın Bakışı nedir?”
Edebiyatçı, yazar ve akademisyen Müge İplikçi‘ye yönelttiğimiz “Edebiyatta Kadın Bakışı nedir?” sorumuza, “Genelgeçer erkek normlarının ve bu normlardan beslenen sistemin dışında kaleme alınmış metinlerdir” cevabını verdi.
İplikçi, “Eserin sadece kadın elinden ortaya çıkmış olması yeterli mi?” sorumuzu ise “Kesinlikle hayır! Kadın olmak sadece bir başlangıç olabilir ancak neye karşı olduğunu bilerek ve neyi, niçin seçerek yazmak derseniz, evet maalesef, kimi kadın anlatılarının, kadına yüklenen roller eşliğinde sistemi yeniden ürettiğini biliyoruz” diye yanıtladı.
İplikçi’den bizlere edebiyat dünyasından Kadın Bakışı teması ile ortaya konulmuş ve onu en çok etkileyen üç örnek vermesini rica ettik. İplikçi, “Mrs. Dalloway-Virginia Woolf, Damızlık Kızın Öyküsü- Margaret Atwood, Vişnenin Cinsiyeti-Jeanette Winterson” örneklerini verdi.
İplikçi bu örnekleri seçme nedenini ise şöyle açıkladı:
“Sadece bir kadın hikayesi değil, aynı zamanda kadını yeni bir düzleme çekme çabası içerisindeki bakış açılarıyla da eşsizdirler benim için. Bu üçünün de kadın olması tesadüf değil elbette!”