Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İslami Etüt Toplantıları – Ömerli’deki bayram namazı: “Suriye’ye gidilmemesi çağrısı yaptık ama namaza katılıp IŞİD’e giden birkaç kişiyi hesap edemedik”

Haber: Doğu Eroğlu & Sema Kızılarslan

Türkiye’deki Selefi hareketin IŞİD konusundaki tavrını netleştirdiği İslami Etüt Toplantıları’nı konuştuğumuz Mustafa Yağbasa, kıldırdığı ve hutbe okuduğu 28 Temmuz 2014 tarihli İstanbul-Ömerli Ramazan Bayramı namazının ayrıntılarını Medyascope’a anlattı. Yağbasa okuduğu hutbede IŞİD’e katılımlara karşı çıktıklarını ama mesajlarının yanlış anlaşıldığını söylüyor. IŞİD saflarında savaşan birçok kişiden daha uzun süre IŞİD gerekçesiyle tutuklu kalan Yağbasa, IŞİD’e gidişleri önlemeye çalıştığı için cezalandırıldığı kanısında.

Ömer Yetek’in Emniyet ifadelerini temel alarak başlattığımız İslami Etüt Toplantıları araştırmamız kapsamında, toplantı katılımcılarından Mustafa Yağbasa’yla IŞİD konusundaki görüş ayrılıklarını konuşmuştuk. Yağbasa’yla mülakatımızın bu kısmının odağında, İslami Etüt Toplantıları’nı düzenleyen İslami Etütler Platformu’nun gerçekleştirdiği bayram namazı etkinliği var.

2014 yılının Ramazan ayının ikinci günü, yani 29 Temmuz 2014’te, IŞİD halifeliğin kurulduğunu açıkladı. 4 Temmuz 2014’te, Ramazan ayının ilk cuma hutbesi için Musul Ulu Cami’deki kalabalığa seslenen IŞİD lideri Ebubekir el-Bağdadi, halife titriyle ilk defa dünyanın karşısına çıktı.

Türkiye’den IŞİD’e katılımlar olduğu o dönemde bilinse de halifelik ilanı kamuoyunun IŞİD algısını değiştirdi. 28 Temmuz 2014 tarihinde İstanbul-Ömerli’deki Ramazan Bayramı namazı böyle bir ortamda kılındı.

Birçok gazete bayram namazını, “Ömerli’den cihat çağrısı” ya da “IŞİD İstanbul’da etkinlik yaptı” gibi başlıklarla duyurdu. Ömerli’deki bayram namazı 31 Temmuz 2014 tarihli Sözcü gazetesinin birinci sayfasında, “Dinci terör örgütü IŞİD’i destekleyenler bayramda cihat çağrısı yaptı. Sözde halife Bağdadi’ye bağlılık yemini etti” diye tarif edildi.

Namazın ardından basının ilgisi, Yağbasa’nın hutbenin kapanışında kurduğu cümlelerde yoğunlaşmıştı. Hutbenin sonundaki, “Allah’ım, yeryüzünde senin rızan için, senin kelimenin yücelmesi için cihat eden, hicret eden ve sabreden bütün Tevhid ehli mücahitlere yardım et. Onları zafere ulaştır, onları koru ve atışlarını isabet ettir” ifadeleri, IŞİD’e destek verildiği ve cihat çağrısı yapıldığına yorulmuştu.

Ancak bayram namazını kıldıran ve hutbeyi okuyan Mustafa Yağbasa, vermek istedikleri mesajın kamuoyuna yansıyanın tam tersi olduğunu, hutbenin Suriye’ye gidilmemesi teması üzerine kurulduğunu söylüyor. Yağbasa’ya göre, hem mesajın yanlış anlaşılması hem de bayram namazına katılan birkaç kişinin kısa süre sonra IŞİD’e gitmesi, önlemek istedikleri algıyı kuvvetlendirdi.

Mustafa Yağbasa’yla mülakatımızın ikinci kısmı, İslami Etütler Platformu tarafından düzenlenen Ramazan Bayramı namazı etkinliğinin detaylarıyla başlıyor:

Doğu Eroğlu: İslami Etüt Toplantıları’nı düzenleyen İslami Etütler Platformu, İstanbul-Ömerli’de 2014 yılında kılınan Ramazan Bayramı namazı etkinliğini de organize etti. İslami Etüt Toplantıları’ndaki tartışmalar toplu namaz etkinliğinin öncesinde mi alevlendi?

Mustafa Yağbasa: Hepsi aslında ilk etapta ufak ufak, Ramazan ayı süresince, yani hilafet ilanıyla başladı [2014’te Ramazan Ayı 28 Haziran’da başladı, IŞİD’in halifelik ilanıysa 29 Haziran’daydı]. Ömerli’deki bayram namazı etkinliğine kadar çok yüksek sesler çıkmadı. Bayram hazırlıkları yapılmaya başlandı, yer kiralandı ve o toplantıdaki hutbe gündeme geldiğinde çok fazla bir ses çıkmadı. O gün okunacak hutbeyi ilk kez önceden yazacak, broşür olarak basacak ve oraya gelen herkese dağıtacaktık.

Hutbeyi ben okudum. Hutbedeki ana tema oraya, yani IŞİD’e gitmemek üzerine kuruluydu. Tabii, Türkiye basını farklı gördü. “Ömerli’de cihat çağrısı” dediler. Başta Eren Erdem olmak üzere…

Ben cezaevinden çıktıktan bir hafta sonra Halis Hoca [Halis Bayancuk] bana mektup yazdı. Benim arkamdaki odaya Eren Erdem’i koymuşlar. Aslında Eren Erdem’in objektif bir gazeteci olmadığı, sadece bizi afişe etmek için hoşuna gitmeyen bir düşünceyle mücadele ettiğini düşünüyorum. Bizi Müslüman görmüyor. Şialığın [ya da Şiilik] verdiği bir baskıyla, çok farklı bir kinle o haberleri yaptı aslında. Bize sorabilir ya da hutbenin tamamını dinleyebilirdi. Zaten etkinliğin sansasyonel bir şeye dönüşebileceğini hesap ederek hutbeyi broşür olarak da bastırmıştım. Hayatımda ilk kez bir hutbeyi yazılı metinden okuyarak seslendirdim. Yazılı metnin dışına çıkmamak için gayret ettim. Videolarda da okuduğum görülüyor zaten. Ömerli’deki hutbenin ana teması oraya [Suriye’ye] gitmemek üzerine. Bunun üzerine Türkiye’deki var olan cemaatler ve insanlar da bize cephe almaya başladı. Üç ay sonra Kurban Bayramı namazını 100 kişiyle kıldık [Ramazan Bayramı etkinliğine 500’den fazla kişi katılmıştı]. O kadar yalnızlaşmıştık.

Eroğlu: IŞİD’in hilafet ilanından sonra düzenlenecek böyle bir etkinliğin sansasyona yol açacağını tahmin etmişsiniz ve önlem almışsınız ama yine de Ömerli’deki namaz büyük tepkilere yol açtı. Hesap edemediğiniz bir şey mi oldu? Tepkiler sizi şaşırttı mı?

Yağbasa: Tepkilerden sonra gazetecilerle röportaj yapmak istemedik. Birkaç kişi aradı ama görüşmek istemedim. Ortalık biraz durulsun ondan sonra konuşalım dedim. Tepkilerden sonra IŞİD’le herhangi bir bağlantımız olmadığını anlatan kısa bir açıklama yaptık. İsteyen hutbeyi dinleyebilirdi. [Hutbe metnini] Broşür olarak da bastırıp oraya gelen herkese dağıtmıştık. Bizim dezavantajımız şu oldu… Son anda düşündük, “Oraya [Suriye’ye] gitmeyi hesaplayan birkaç insan bugün buraya gelir, yarın oraya gider. Hem burada görüntü verir, yarın da oradan fotoğraf atar. Bizi zora sokar.” Son anda bunu hesapladık ama oraya gelen insanları da geri çevirmek çok etik olmuyordu. Tabii bunların kimden olacağını fazla kestiremiyorsun. Ama tahmin edebileceğin insanlar var. Nitekim birkaç tane öyle denk gelmiş. Ya bir ya iki kişi, “Bugün elhamdülillah bayram namazındayız. Ertesi gün elhamdülillah İslam Devleti topraklarındayız” diye fotoğraf paylaşmış. Bunların bilinçli, bizi baskılamak için özellikle yapıldığını düşünüyorum. Bütün gazeteler ilk sayfadan vermiş. Sözcü gazetesi iç iki sayfaya benim resmimi koymuş, yanına da el-Bağdadi’nin resmini koymuş.

O broşürü de koysana oraya! Birileri baskı kurarak, buradan gitmemizi sağlamaya çalıştı. O dönem çok şeyler döndü, “Liste hazırlanmış,” “Gözaltına alınacaksınız” falan [Yağbasa aldığı duyumları aktarıyor]. PKK’nin çok ciddi baskısı var. Her gün ölüm tehditleri alıyoruz. Çok ciddi bir kamuoyu oluştu.

Eroğlu: Özellikle 2014’te İstanbul’da Kürt hareketinin ve Selefi cemaatlerin aynı anda var olduğu bölgelerde, baskı biraz araçsallaşmıştı. Örneğin İstanbul’da İlyas Aydın’ın mescidine giden kişilerden söz ediyor olalım. İlyas Aydın’ın kendisi IŞİD’e katılmış olsa da mescit katılımcılarının Suriye’ye gitme niyeti pek olmasa bile, dışarıdan gelen baskıların gidişleri artırmak için öne çıkarıldığı görüldü [Doğu Eroğlu’nun notu: Dış baskının araçsallaştırılmasına Adıyaman’da da rastlanmıştı. 6-8 Ekim 2014 Kobane Olayları sırasında örgütleyiciler Adıyamanlı gençlere, Kürt grupların kendilerini öldürebileceğini söylemiş, Adıyamanlı genç erkekler hızla Suriye’ye geçmişti]. Sizce bu görünürlüğü IŞİD yanlıları da Suriye’ye gidiş baskısını artırmak için kullandı mı?

Yağbasa: Tabii ki. Birçok kişi bunu yaptı. Ama Türkiye’deyken yapmadı. Orada [IŞİD’in kontrol ettiği topraklarda] konuşurken çok rahatsın. Ama burada [Türkiye’de] sahada sıkıntıyı sen çekiyorsun. Orada rahat kendince. Ne zamana kadar rahat? Koalisyon bombardımanları başlayana kadar.

2014 Ramazan’da hilafet ilan edildikten sonra IŞİD bir karış toprak almamış. Önce duraklama sonra gerileme. Bütün bunların aslında özel bir proje olduğuna inanıyorum. O süreçte de biz bayram namazında bunun altını çizmeye çalıştık. Türkiye medyası bizim yapmak istediğimiz her şeyi yerle bir etti. Bunun tek sorumlusu, bunu tek başına gündeme taşıyan Eren Erdem [Eren Erdem ve bir konuğunun televizyon yayınındaki diyaloğunu aktarıyor]:

– Hocam bak, “Allah’ım . . . atışlarını isabet ettir” diyor. Filistin’in İsrail’e attığı kurşunları kastetmiyor.

– Tabii tabii, kastetmiyor. Kimi kastediyor?

– IŞİD’i kastediyor.

Bu kadar onursuzca gazetecilik olmaz.

Eroğlu: Ömerli’deki bayram namazının büyük tepkiye yol açmasında Eren Erdem’i mi sorumlu görüyorsunuz?

Yağbasa: Tamamen Eren Erdem. Sakarya’da benim avukatlarımdan biri savcıya şunu sordu: “Sayın Savcım, benim müvekkilimin bugüne kadar hayatında konuşmalarında, suç teşkil edecek bir tane sözü varsa onu ortaya koyun. Suç mu değil mi diye tartışalım.” Savcı ne dedi biliyor musun? “Adem Bey, Show TV izliyor musun?” dedi. “Show TV izliyor olsanız Yağbasa’nın terörist olduğunu anlardınız.” Sinirlendim ama orada konuşmadım. Beni Show TV’ye afişe eden Eren Erdem. Aynı Eren Erdem o günlerde Sputnik radyosuna verdiği demeçte ne diyor? Türkiye’nin yani Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin, yani Recep Tayyip Erdoğan’ın TIR’larla IŞİD’e silah gönderdiğini söylüyor. O açıklamasını niye dikkate almıyorsun da bunu dikkate alıyorsun? Bütün Türkiye medyasına o şekilde afişe olmamızın sebebi Eren Erdem’in özel bir kini. Şahsıma olan bir kini değil, İslam’a olan kini nefreti yani. Eren Erdem’in yaptığı bizim yapmak istediklerimizin önüne geçti.

Eroğlu: Ömerli’deki etkinlik büyük tepkiye yol açtıktan sonra hakkınızda bir soruşturma başlatıldı mı? İslami Etütler Platformu nasıl etkilendi?

Yağbasa: 2015’in Ramazan ayında Emniyete götürdüklerinde Ali Fuat Yılmazer cezaevindeydi. Onun hazırladığı bir dosyayı önüme koydular. Ben daha beş kelime söylememişken ifadeyi alanlar, “Boş ver” deyip çok üstüne gitmediler. Dosyaya da takipsizlik verdiler. Avukatım zaten broşürü getirmişti. Biz orada ne konuştuğumuzu ispatlayabiliyoruz.

Platform bitti. Sonra zaten IŞİD süreci. Ömer Yetek ve İlyas Aydın IŞİD’e katılmaya karar verdi.

Eroğlu: Bunu size İslami Etüt Toplantıları sırasında açıkça, “Biz IŞİD’e katılacağız, biat edeceğiz” diye ifade ettiler mi?

Yağbasa: Hayır. Sadece, “Görüşeceğiz, fikirlerini alacağız” dediler. En son Ömer Yetek benim yanıma geldiğinde şunu dedi: “Biat etmeye karar verdik, gidiyoruz.” İki-üç saat kadar konuştum. Zaten ifadesinde [Fotoğraftan teşhis kısmında] bunu kendisi de söylüyor.

Ömer Yetek’e, “Ben bu süreçten sonra sizi İslam dairesinin içerisinde görmüyorum, IŞİD’i de görmüyorum. Çünkü bana göre IŞİD İslam’a hizmet eden değil, zarar veren bir hareket. Sizi de onlardan ayırmıyorum. Farklı düşüncelerle duygusal videolardan etkilenen kişiler, farklı duygularla giden insanlar, belki de iyi niyetle giden insanlar vardır, onu bilmiyoruz ama siz vakayı bilip, görüşüp, kendinizce bir şey ifade ediyorsunuz. Dolayısıyla bu merhaleden sonra siz benim için onlardan farklı değilsiniz” dedim.

O günden sonra da görüşmedik.

Eroğlu: Önce İlyas Aydın, sonra Ömer Yetek IŞİD’e katıldı. Ömer Yetek Emniyetteki ifadelerinde, IŞİD’e biat etmeden önce Suriye’ye birkaç kere gittiğini ve aralarında Ebu Muhammed el-Adnani’nin de bulunduğu IŞİD komuta kademesi üyeleriyle görüşmeler yaptığını anlatıyor. Bu görüşmelerde IŞİD’in temel konulardaki görüşlerini araştırdığını, biat edip etmemeye karar vermeye çalıştığını ileri sürüyor. İfadelerinde, Suriye seyahatlerinden birine sizin de katıldığınızı söylüyor.

Yağbasa: Benim de eşlik ettiğimi anlatıyor ama dediğim gibi, kendince bir hayal görüyor. Orada sadece ben değil, birçok kişiden bahsediyor ama nedense o kişilerden birçoğu onunla aynı cemaat içerisinde olmalarına rağmen IŞİD’e katılmıyorlar. Belki yaptığı görüşmeler hakkında da yalan söylüyor, belki onlar da hayal. Ama “Biz gitmeye karar verdik. Bana göre orada yaşamak daha doğrudur” demişti. İfadelerine baktığımızda, oradaki gerçeğin daha önce hayal ettiği gibi olmadığını anlaşılıyor. Aslında bir açıdan orada yaşadıkları, duvara toslamaları, hakikatle karşılaştıklarında itiraz etmeleri, daha önce sağlıklı görüşmeler yapmadığını gösteriyor. Sağlıklı görüşmeler yapmış olsaydı aslında bunu önceden görebilirlerdi.

Eroğlu: İfadelerinde, IŞİD’in biat alabilmek için karşısındaki kişi ya da grupların duymak istediği şeyleri söylediğini sonradan anladığını belirtiyor. Bir nevi, kandırıldığını söylemeye getiriyor belki de.

Yağbasa: Ne diyecek? “Ben güle oynaya gittim” diyemiyor. “Kandırıldım” diyecek tabii. Ama bana göre sağlıklı görüşmeler yapmamış. Orta Doğu’daki tüm hareketleri analiz ediyoruz. IŞİD hareketi güçlü bir hareket olduğundan dolayı karşısındaki hiçbir insanı, kendince ikna etmek için yalan söylememiştir. İlk etapta oraya her gidene İslami dersler veriliyordu ve o İslami dersler sürecinde IŞİD’in çok farklı düşündüğünü ve anlayışta olduğunu görüp oradan kaçıp gelen onlarca kişi duydum.

Eroğlu: IŞİD katılım ya da biat süreçlerinde kendini gizlemedi, takiyye yapmadı yani?

Yağbasa: Duyduklarımdan yola çıkıyorum. el-Kaide’nin genel anlayışını da katarak analiz ettiğimde, takiyye yapan bir hareket olmadığını görüyoruz. Bir de orada zaten ciddi bir güçtü onlar. Birçok ses kayıtları var. “Siz kimsiniz? Biz güçlüyüz. Biz devletiz. Sen bizimle pazarlık yapamazsın” diyorlar. Ömer Yetek’in ya da İlyas Aydın onlarla pazarlık masasına oturacak, ellerinde nasıl bir done olabilir?

Eroğlu: İlyas Aydın ve Ömer Yetek’in pazarlık kozu olarak masaya, IŞİD’e Türkiye’den belli imkanlar sağlamak ya da kendi cemaatlerinin katılımını koymuş olabilmesi mümkün mü?

Yağbasa: IŞİD’in öyle bir ihtiyacı var mı? Dünyadan insanlar akın akın gidiyor!

Eroğlu: Biat görüşmeleri için Suriye’ye gidiş-gelişlerde sizin de yer aldığınızı iddia ediyor. Siz bu iddiayı yalanlıyorsunuz. Özellikle sizi bu konuda anmış olmasını neye bağlıyorsunuz?

Yağbasa: Bizi zor durumda bırakmak için.

IŞİD’e giden birçok kişinin yazılı ifadelerini okudum. [IŞİD komuta kademesi] Oraya giden Türklerin özellikle Türkiye’de eylem yapmasını istiyor. İfadelerine göre bu gençler şunu söylüyorlar: “Biz Türkiye’de şiddet eylemi yaparsak Türkiye’de yaşayan Müslümanlar zor durumda kalır.” Aldıkları cevap çok net: “Biz burada rahat etmiyorsak, onlar da orada rahat etmeyecek.”

Onların bakış açısıyla biz burada rahat bir hayat yaşıyoruz. Çünkü geri dönemiyorlar. Oraya giden insanların yüzde 80’i geri dönmek istedi zaten. Ama IŞİD geri dönen herkesi hapsetti, öldürdü veya infaz etti. Giderken kapı açık, dönüş kapalı. Giderken her şey meşru; yani sakalını kesebiliyorsun, kadınlar dikkat çekmemek için açılabiliyor. Ama dönerken öyle değil…

IŞİD liderlerinin birçok ses kayıtları var. “Ölmek isteyen buraya gelsin” diyorlar. Biri konuşmasında, “İnsanlara niçin çelik yelek dağıtalım? Buraya insanlar ölmek için geliyor” diyor.

Dolayısıyla bizim temel hedefimiz insanların oraya gitmemesi. Bunun için IŞİD ölüm kararımızı verdi. IŞİD bizim yaşamamızı istemiyor. Belki gücü olsa bugün yapar. Sebep, bizim onlara katılımı engellediğimizi düşünüyorlar.

Ömer Yetek doğru bir analiz yapmış olsaydı ya da ifadelerinde anlattığı gibi biat etmeden önce gerçekten görüşmeler yapmış olsaydı IŞİD’e katılmazdı. “Kandırıldım. Bizden birçok şeyi gizlediler” diyor. Niye sonradan anlıyor bunu? Tamamen yalan.

Eroğlu: Yaptığınız son görüşmede Ömer Yetek’e, IŞİD’e katılması halinde onu artık Müslüman olarak görmeyeceğinizi söylediğinizi aktarıyorsunuz. Muhtemelen Ömer Yetek de IŞİD’le ilgili birçok haber ve değerlendirmeye kendi çevresindeki çeşitli kaynaklardan, oraya gitmeden önce erişmiştir. Kandırıldığını da kabul etmiyorsunuz. IŞİD’e katılımı arkasında başka bir ajandası olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Yağbasa: Ömer Yetek’le iki buçuk-üç saate yakın konuştum. Tesadüfen bir yere gitmiştim, Ömer Yetek benim orada olduğumu öğrenmiş olacak ki yanıma geldi ve işin hakikatini ona çok detaylı anlattım. Bana, “Ben kararımı vermişim, ben ve bütün cemaatim gidiyoruz” dedi. Ben de ona, “Bu saatten sonra senin inancını İslam çerçevesinde görmem” dedim. O da zaten teşhis tutanağında benim için, “Bizi tekfir ettiği [İslam dışı gördüğü] için bir daha görüşmedim” diyor.

Ömer Yetek’i oraya götüren ne? Ben IŞİD’in nasıl yapılandığını Ömer’in ifadelerinden öğrendim. Hiyerarşisini ayrıntılarıyla anlatıyor. Ama bir yandan da “Ben sıradan bir tercümandım” diyor. Bu kadar ayrıntıyı nereden öğrendin?

Eroğlu: Size ve Türkiye’deki genel duruma dönmek istiyorum. IŞİD’le ilgili dosyalar yüzünden, Suriye ya da Irak’a gidip IŞİD saflarında savaştıktan sonra Türkiye’ye dönmüş birçok kişiden daha fazla tutuklu kaldınız. Bu karşılaştırmayı siz de yapıyor musunuz? Değerlendirmeniz ne?

Yağbasa: Biz hakikati anlattığımız, “İslam’ın istismar edilmesine müsaade etmeyin” dediğimiz için rahatsızlık veriyoruz. Bundan dolayı rahatsız oluyorlarsa, bizi bundan yargılayın.

Sakarya’da tutuklandığımız dosyada hakime hanımın bana sorduğu soru: “1997’de niye İran’a gittin? 2001’de niye Suriye’ye gittin?” “Gittim, gittim? Sana ne?” dedim. “Niye Sakarya’ya geldin?” diyor. “Bir akika [adak] yemeğine davet ettiler, geldim” dedim. “Ben olsam gelmem” diyor.

“Mevcut yönetimi nasıl buluyorsunuz?” dedi. “Bu soruyu yanlış kişiye soruyorsunuz. Ben 10 gündür Ramazan ayında Nazi kampında tutuluyorum Sakarya’da. Çevik kuvvetin salonunda demir bariyerlerden bölümler oluşturmuşlar. Orada kalıyoruz. Bu soruyu bana mı soruyorsunuz? Tabii ki ben bu yönetimi benimsemiyorum” dedim. “O zaman git başka yerde yaşa” dedi.

Burası benim topraklarım, neden başka gideyim? Ben topraklarımı seviyorum. Toplumla problemim yok. Benim bu toplumu yöneten insanlarla problemim var. Onlar yanlış yönetiyorlar. Onlar zalimler, zulmediyorlar. Niye ben gidiyorum? Bunu anlatmaya çalışıyorum.

Hâkime hanımın yanıtı şöyle oldu: “İyi o zaman, ben kararımı verdim, beğenmiyorsanız itiraz edin. Yaz: Eli kanlı IŞİD, insan katili, terör örgütüne üye olmak, propagandasını yapmaktan tutuklanmasına…” Konuşmamız bu.

Halis Bayancuk [Ebu Hanzala] hâlâ o iddianameden ötürü cezaevinde. Ben 13 ay tek kişilik hücrede kaldım. Avukatlar şunu diyor: “Biz yoku savunuyoruz. Dünyanın en zor işini yapıyoruz. Olmayanı savunuyoruz.” Bütün bunlar birilerinin bize yaptığı baskıdan. İslam’ın istismar edildiğini anlatmamızdan.

Eroğlu: Sizin ya da Halis Bayancuk’un IŞİD’e katılanlardan daha uzun süre tutuklu kalmanızı farklı görüşlerdeki Selefi hareket mensupları nasıl değerlendiriyor?

Yağbasa: İslami camia bunu konuşmuyor. IŞID sempatizanı olanlar, “Hakk’ın karşısında durdular ve bedelini böyle ödediler. Onları böyle cezalandırıldı” diyor.

Ömrümde ilk defa bu haksızlığı medyada ifade etmek istedim. Tanıdığım bir gazeteciyi arayıp, “Sen beni en iyi tanıyanlardan birisin. Biz sürekli zulme uğruyoruz, sıkıntı yaşıyoruz. Kamuoyuna çıkıp bu iddianamelerden ceza aldığımızı, bunlardan dolayı cezaevine girdiğimizi anlatmak istiyoruz. Çünkü polis sürekli, özellikle terörle mücadele insanlara bizi IŞİD’den ceza aldığımızı, IŞID militanı olduğumuzu söylüyor.” Gazeteci arkadaşım bir daha beni aramadı. İnsanlar bizden uzaklaşmaya başladı.

Örneğin biriyle İslam’ı konuşuyoruz, gidip ona şunu diyor: “Bu IŞİD’çi. Bundan uzak dur.” Sürekli bunlara maruz kalıyoruz. Bizim kendimizi topluma anlatmamız engelleniyor, birileri bunu yaptırtmıyor.

Şuna inanıyorum; biz oy kullanmıyoruz, bu gizlediğimiz bir şey değil. “Oy kullanmayın” çağrısı yaptığımızda bundan en çok kim etkilenir? CHP tabanı etkilenmez. HDP tabanı etkilenir mi? Çok az. Daha çok Ak Parti tabanı etkilenebilir. Orada bir özel düşmanlık var.

Eroğlu: IŞİD’e katılımlara karşı çıktığınız için mi cezalandırıldığınızı düşünüyorsunuz?

Yağbasa: Evet. 30 yıl önce farklı bir düşünce vardı. O dönem birilerini eğitip Afganistan’daki savaşa gönderiyor, onun ölümünden sonra adına marş yapıyorlardı… Farklı bir kazanç amaçlı sistem vardı. İnsanları evirmeye çalışıyorlardı. Kimsenin dini yayma gibi bir derdi yoktu. Ama 2000’lerden sonra insanlar doğru İslam’ı anlatmak için mücadele etmeye başladı. Tabii ki birilerinin hoşuna gitmedi.

Birileri bu insanların [IŞİD’e katılan ya da katılmayı düşünen kişiler] Türkiye’den gitmesi gerektiğine inanıyordu. Bizatihi yaşayan kişiden duyduğum bir olay var. 2015’teki bir mahkemede hâkim diyor ki, “Seni tahliye edeceğim. Ama bir şartla. Suriye’ye gideceksin.”

Bizim cezalandırılmamızın sebebi bu açıdan da ortaya çıkıyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.